TÜRKİYE’NİN 1000 KADAR PROBLEMİ VARDIR;
PROBLEMLERİN ÇÖZÜM MEKANİZMALARI VARDIR
4-Türkiye’nin 1000 kadar müzmin problemi vardır.
Her gün bu problemlerden birini ele alsak, ancak 4 (dört) yılda bütün problemleri ele almış oluruz. 4 (dört) yılı da çözümleri için ayırsak; Türkiye’nin istediğimiz yeni düzene tam olarak kavuşması için 8 –10 ( sekiz – on) yıla ihtiyacı vardır. Bu da istikrarlı bir yönetimle mümkündür.
Ekseriyet sistemi yerine nisbî sistemi getirirsek bu istikrar sağlanır.
PROBLEMLERİN ÇÖZÜM MEKANİZMALARI
a) Siyasi partiler aldıkları oy nisbetinde ilim adamlarını seçecek ve bir İlmî Çözüm Merkezi oluşturacaktır. Bu merkez yanında, bir de ordu komutanlarının atadıkları kurmaylardan oluşan Askeri Çözüm Karargahı oluşturulacaktır. Problem, önce İlmî Çözüm Merkezi’nde çözülmeli, sonra Askeri Çözüm Karargahı’nda incelenmelidir. Aradaki ihtilaflar, Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı’nın katıldığı ve Cumhurbaşkanı’nın başkanlık ettiği mecliste karara bağlanmalıdır. Ülke yönetiminde son söz, bu üç kişide olmalıdır. Kararlar ittifakla alınmalıdır.
b) Problemleri ortaya koymak, siyasi partilerin ilçe merkezlerine ait olmalıdır. Halktan gelen istekler değerlendirilmeli ve partilerin ilçe merkezleri kanalıyla İlmî Çözüm Merkezi’ne ulaştırılmalıdır. Parti ilçe merkezlerinin ve ilçe başkanlarının yerine getirmesi gereken en önemli görev budur.
c) İlmî Çözüm Merkezi, hükümete problemleri arzeder ve çözüm araştırması için tahsisat ister. Hükümet problemlere öncelik verir ve tahsisat ayırır. Bu tahsisatla çözüm araştırma yarışmaları yapılır. Araştırmanın ön projesi İlmî Çözüm Merkezi tarafından tesbit edildikten sonra, hükümete arzedilir. Yarışı kazanan ekip de bu arzın içinde yer alır. Bu ön proje krediye dayalı olarak çözülür. Yani çözüm heyeti, devletten belirli bir kredi alacaktır. Aldığı bu kredi ile problemi çözecektir. Alınan kredi enflasyona sebep olmayacaktır. Kredi belli süre içinde itfa edilecektir. Böyle bir proje çözümdür.
d) Hükümet çözümü uygun görürse, çözüm ekibini de yeterli bulursa, ön proje onaylanır. Ekibe proje yaptırılarak problemin çözülmesi görevi verilir. Çözüm heyeti resmen görevlendirİlmîş olur. Bu heyetin faaliyetinin denetlemek de parlamentodaki bir milletvekiline verİlmîş olur. Her milletvekiline iki çözüm müessesinin denetimi düşecektir.
e) Parlamenter, çözümde aksaklık görürse, partisinden izin alarak hakemlere gider ve heyetin feshini talep edebilir. Ayrıca siyasi parti grubu karar almak şartı ile her çözüm heyetini kendi milletvekillerine denetebilir ve hakemlere gidebilir.
ÜÇLÜ HEYET, YÜCE DİVAN, HAKEMLİK SİSTEMİ;
BUNLARIN ÇALIŞMA ŞEKİLLERİ VE YETKİLERİ
5- Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı’ndan oluşan üçlü heyet ‘ittifakla karar almak şartı’ ile ülke içindeki her kademede görevlinin görevine son verebilmelidir. Devlet organları arasındaki yetkileri belirleyebilmelidir. Anayasal yetkiyi gaspedip isyan eden yetkilinin yakalanmasına, tutuklanmasına, hatta öldürülmesine karar verebilmeli; her kademedeki görevliye emir verebilmelidir.
Ancak bu şekildeki kararlardan mağdur olanlar devletten ağır tazminat alabilmelidir.
Milletvekillerine dokunulmamalıdır.
Üçlü heyet, seçimlerin yenilenmesine karar verebilmelidir.
Gerek çözüm uygulamalarında gerekse Yüce Divan’ın oluşturulmasında mutlaka hakemlik sistemi geçerli olmalıdır. Siyasi parti gruplarının dava açma hakkı bulunmalıdır. Buna yüksek yargı organlarının görevlerini kötüye kullanmaları hali de dahil olmalıdır. Son yargı denetimi Yüce Divan olmalıdır. Yüce Divan da hakemlerden oluşmalıdır.
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı Yüce Divan’da muhakeme olunamamalıdır. Ancak aleyhlerinde tazminat davası açılabilmelidir.
SONUÇ
Refah Partisi işte bu çözüm önerileriyle hükümet kurmaya, Milli Mutabakat Hükümeti kurmaya talip olmalıydı. RP’nin önerileri kabul edilmez, daha iyi başka öneriler de getirilemezse; bu durumda hükümete girmeyi reddetmeliydi. Diğer partiler kendi kışında denemeler yapacak, sonra ister istemez bu önerilere geleceklerdi.
İslâmiyet’in/ Şeriatın gereği buydu. Şeriat uzlaşma yapmaya veya taviz vermeye izin verir. Ne var ki, bu uzlaşma çözüm getirmiyorsa, o zaman yapılmamalıdır. Taviz bir işe yarayacaksa verilmelidir; aksi halde verilmemelidir.
Çözüm getirmeyen ve çare olmayan uzlaşmaların ne manası vardır? Yararsız tavizlerin ne anlamı vardır? Yararı olmayan şey yapılmaz.
DİĞER PARTİLER
TÜRK SİYASETİNİN BÜYÜK HATASI
Eskiden, Demokrat Parti (DP) ile Adalet Partisi’nin (AP) bir sermayesi vardı: “Bölünmeyelim; yoksa CHP iktidar olur!”
Başkasına hasımlık yaparak bir parti kurulabilir mi ve kurulursa bile bu parti yaşar mı? Ama ülkemizde maalesef bu söz üzerine yıllarca siyaset yapıldı ve hükümetler kuruldu. Bu hata yıllarca terkedilmedi ve sürekli olarak çatışmalara sebebiyet verdi.
Türk siyasetinde varolan bu büyük hatayı veya fobiyi CHP-MSP Koalisyonu ortadan kaldırmıştır. Bu koalisyon, CHP düşmanlığının ülkeye bir yararı olmadığını göstermiştir. Renksiz partiler bu gerçeği gördüler ve CHP düşmanlığının bir işe yaramadığını öğrendiler. Şimdi o eski düşman partiler birbirleriyle sıkı dost oldular. Ancak, bütün bu olanlara rağmen siyaset yapma mantıkları ve meseleye bakış açıları değişmedi. Bu sefer hepsi birleşip RP düşmanlığı üzerinde siyaset oluşturdular.
Türk siyasetinin hatası işte budur.
Bir parti düşmanlığına dayanan siyaset olmaz, bunu yapan parti de parti olamaz. Parti, ya kadrosuyla iktidara talip olur veya programı ile reform yapmaya aday olur.
Sadece düşmanlık bir partiyi yaşatmaz.
BATI ZAYIF İKTİDARLAR İSTER
Batı dünyası zayıf iktidarlar ister.
Batılı düşmanlarımız ikili denge ister. Batı dünyası, böylece kendi etkisini kolayca sürdürür. Bir parti çok güçlü olursa, o zaman partiye söz geçiremez. Eğer güçlü bir partiyi parçalayamazsa, o zaman da diğer bütün partileri ona karşı birleştirir.
Türkiye’deki siyasi partiler işte bu oyunu anlamıyorlar.
Batı dünyası, Müslüman Türk halkını sağcı, dinci ve milliyetçi olarak üç sınıfa bölüp zayıf düşürmek istedi. Ancak bunu başaramadı. Aksi oldu ve her iki grup da, güçlendi. Dindarlık ve milliyetçilikte de birbirine yaklaştı. Hatta daha da ileri gidip seçim ittifakı yaptılar.
Müslüman halkı bölmek için tarikatlar desteklendi. Risale-i Nur önce parçalandı sonra bu cemaatler ayrı ayrı desteklendi. Kur’ân kursları ve İmam Hatip Okulları desteklendi. Bütün bunlar, Refah Partisi’ne karşı olacak olan merkezler halinde organize edildi...
Yine başarılı olunamadı. Müslümanların sayısı çoğaldı ve RP’nin de oyları arttı.
Bundan sonra tüm partiler birleştirilip RP’ye karşı topyekün saldırıya geçildi. Yine başarı elde edilemedi. Sonuçta bütün merkez partiler RP’ye doğru kaydılar.
Bunlar yanlış politikalardır.
Refah Partisi hala dışlanıyor.
RP’nin kapatılması için davalar açılıyor.
Artık sadece RP’ye değil, RP vesilesiyle doğrudan İslâmiyet’e saldırılıyor. Türk halkı her zaman mağdurun tarafını tutar. Böylece zayıflatılmak istenirken aslında RP durmadan güçlendiriliyor.
Bütün bunlar yanlış politikalardır.
Orduyu, hakimleri, sömürücü sermayeyi, mesleki kuruluşları, üniversiteleri, vs. Kuruluşları arkalarına alarak RP’ye saldıran ve İslâmiyet’i bu yolla yeneceklerini zannedenler, çok yakında pişman olacaklardır. Hiç kimse Allah’tan daha güçlü değildir. Hakkın üstünde bir güç yoktur. Ordu Müslüman Türk halkının ordusudur; bundan dolayı İslâm düşmanı olamaz. Bir ülkenin halkı Müslüman olacak, o halkın oluşturduğu ordu ateist olacak!
Bu nasıl bir mantıktır?
Eceli gelen köpek cami duvarına pislermiş.
Geliniz, bu olumsuz sevdadan vazgeçiniz. İntihar etmekten vazgeçiniz. Dış güçlere ve Türk halkının düşmanlarına dayanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Dış güçler ülkemize hakim oldukları andan itibaren, bizden önce sizleri yok ederler. Bunu böyle biliniz. Çünkü tarihte hep böyle olmuştur. Düşman, zaferden sonra ilk olarak işbirlikçilerini yok eder. Kendi milletine yar olamayanlar düşmana hiç yar olmaz. Düşman bunu iyi bilir.