22 MAYIS 2010
Tarafıma e-mail ile gönderilmiş biraz aşağıdaki yazıyı dikkatle okumanızı ve lütfen gereğini yapmanızı çok rica ederim.
Türkiye ziraati (tarımı) çökertilmiştir.
Eskiden dünyanın altı tahıl deposundan biri olan ülkemiz şimdi halkının ekmeklik buğdayını dışarıdan getirtiyor.
Hayvancılığımız çökertilmiştir. Halkımızın ihtiyacına yetecek besi hayvanı yetiştiremediğimiz için dışarıdan, islâmî usullerle kesilmemiş murdar leş ithal ediyoruz.
Balıkçılığımızın durumu hiç parlak değil.
Meyve ve sebzelerde aşırı miktarda hormon ve kimyevî madde var. Yüz milyonlarca insanı doyurabilecek topraklarımız doğru dürüst ekilmiyor. Arazilerimiz bomboş, yeteri kadar ziraat yapılmıyor. Muazzam miktarda tarım toprağı yapılaşmaya açılmış, betonlaştırılmıştır.
Hayli bal üretiyoruz ama bunların büyük kısmı şekerli sahte ballar. Halkımıza BÜYÜK MİKTARDA ehlî domuz, yaban domuzu, eşek eti yediriliyor.
Beyaz francalalarda en az dört kimyevî madde var, bunlar halkın sağlığını dinamitliyor.
Halkın yarısı hasta.
Kanser korkunç bir hızla yayılıyor.
Gıda maddelerine ve meşrubata 300 kadar kimyevî aroma, koruyucu, renklendirici madde katılıyor.
Artık eski domatesler yok.
Eski meyveler sebzeler yok.
Maydanozlar bile bir acayipleşti.
Nerede eski tavukların tadı, nerede yeni besi tavukları.
Piyasayı genleriyle oynanmış Frankeştayn meyve ve sebzeler istilâ etti.
Yerli ve millî tohumu olmayan meyve ve sebzeler.
Bunlar bize İsrail'den geliyor. Büyük miktarda paramızı alıyor ve karşılığında bize ölüm ve hastalık satıyorlar.
Türkiye halkı sinsi bir soykırım karşısındadır.
Bunlara kim one minute diyecek?
30 Tarım fakültemiz niçin kendi sebzelerimizin ve meyvelerimizin tohumlarını araştırıp, geliştirip, üretip satmıyor?
Bu konuda niçin İsrail'e bağımlıyız?
Artık yeter demenin zamanı geldi ve geçti...
Evet çok rica ediyorum aşağıdaki yazıyı dikkatle okuyunuz.
Okuduktan sonra en az on kişiye durumu anlatınız.
Teşekkürler...
İşte o yazı:
SOS İsrail Tohumları!
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'mızda
115 bin kişi çalışıyor.
70 tane üniversitemiz,
30 tane ziraat fakültemiz,
50 tane tarım araştırma enstitümüz,
10 bin İŞSİZ ziraat mühendisimiz var.
Buna rağmen Türkiye tohumda tamamen dışa bağımlı. Ve tek kelimeyle tohumun patronu İsrail.
İsrailli araştırmacıların genleriyle oynayarak, gül veya limon kokulu domates yetiştirdiğini Şalom Gazetesi'nin internet sayfasından biraz araştırıp okuyabilirsiniz. İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz; çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli...
Yani genlerle oynama meselesi yüzde yüz doğru.
Gelelim başka doğrulara:
Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok.
Yani İsrail'den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz.
Bir gram tohumun fiyatı her dönemde neredeyse bir gram altına denk oldu.
Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektiniz mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz.
Genetik tohum o toprağa da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız. 50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz hale geliyor.
Buna en güzel örnek:
Türkiye'nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmemesidir.
Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava veriyor!..
Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede ziraî ilaç satımını da garanti altına almış oluyor.
Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye'de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor.
Ne korkunç!
Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak.
Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak!
Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak'tır.
İkincisi de biz olacağız.
EY VATANDAŞ AKLINI BAŞINA DEVŞİR!..
SOR SORUŞTUR, GAFİL OLMA!..
Bu yazıyı okursan, ister paylaş ister paylaşma umurumda değil ama bilip de susmak ortak olmaktır bunu bari hatırla...
(Yazıyı gönderen Sezgin bey dostuma ve kaleme alan Güliz hanıma teşekkürlerimi sunarım.)
Yazının devamı için tıklayınız.
Yorum:
Köleleşmişiz…
Yazara bende katılıyorum. Bizler neden dışarıya bağımlı yaşıyoruz. Biz Türkiye gibi cennet bir ülkede yaşıyoruz. Dört mevsimin bir arada yaşadığı bir ülke olarak diyorum ki üreticilere destek olunursa çok güzel kendi kendimize yeteriz ve bizlerden ihraç mal bile çıkar.
Bunu yetkililerimiz göremeyecek kadar kör mü oldular. Halk bunun için teşkilatlanmalıdır. İstiklal savaşında olduğu gibi halkımız kendi kendine çözmek için kooperatifler kurmalıdır. M.Şevket Eygi’nin her zaman söylediği icazetli hocalar bunun çözümünü söylesinler.
Gerçekten bu duruma çok üzülüyorum. Bir ülkenin en temel gıdalarda bile dışarıya bağımlı yaşaması demek köleleşmiş demektir. Köleleşmekten kurtulmak için Kuran’ı temel alıp Adil düzen için çalışmalıyız.