Acının merkezine seyahat
21.05.2010
Gündem karışık: İran, CHP, Güvenlik Konseyi, Euro krizi, Yunanistan, şampiyonluk sevinci, şampiyonluğu kaybetmenin üzüntüsü, her gece dizilerin başında kahkaha atan, ağlayan Türk halkı... Say sayabildiğin kadar.
Acaba bu haberlerin hangisi yerin 540 metre altında, karanlık dehlizlerde, zehirli gazlar arasında sıkışıp kalanların ilgisini çeker?
Ya da “Onlara ulaşmak dört gün sürer. Yirmi metrelik kaya yığınını parçalayarak geçmek zorundayız” açıklamalarını dinleyen acılı ailelerin.
Onlar can derdinde ama Türkiye hâlâ et derdinde.
Bu ülkelerin gazetelerinde maden faciaları, şarap-lokanta-eğlence haberlerinin onda biri kadar bile yer tutmuyor.
Polis kurşunuyla vurulan gençlerimiz yaşamını yitiriyor, teroristler polislerimizi vuruyor, Güneydoğu’dan her gün şehit haberleri geliyor, madencilerimiz her sabah aileleriyle helalleşerek arzın, daha doğrusu acının merkezine iniyor; yoksulluk-yolsuzluk-işsizlik diz boyu ama bu ülkenin bazı yazarları hâlâ “Şunu sevdim, bunu sevmedim”, “Şu filme güldüm şuna gülmedim”, “Bu yaz yapacaklarımın listesi”, “Sıkıldığım Şeyler”, “Shiraz tipi şarabın gövde doygunluğu” gibi “hayati” konulara eğilmeyi ve böyle yazılar yazmayı sürdürüyorlar.
Bencillik mi, umursamazlık mı, beş on bin dolara kavuşunca acı çekenleri unutma kervanına katılmak mı, modernliği-kentliliği çarpık algılamak mı, düpedüz şımarıklık mı... Ne ad verirsiniz buna bilmiyorum.
Ama yerin 540 metre altında kazma sallayanlara, Tuzla tersanelerinde ölenlere, açlara, yoksullara aldırmama, gününü gün etme modası borusunu öttürüyor artık.
Bu ülkenin yüzde 99’unun girmediği ve giremeyeceği “mekânlar” için yazılar döktürülüyor, göçük altındaki işçilerin bir yıllık maaşının bir gecede harcandığı yerler övülüyor, halkın yüzde 99’unun anlamayacağı Amerika’dan ithal yabancı kelimeler kullanılıyor.
Merhamet, olgunluk, malıyla mülküyle övünmeme, dayanışma, ezilenden yana olma gibi evrensel insanlık kuralları ise ayaklar altında çiğnenmekte.
İşte benim “canımı sıkanlar” listem de bu.
YORUM;
ALLAH’IM AÇ KALPLERİMİZİ…
Bizler yıllardır Kur’an gündemiyle hiç toplanmadık.Toplandık ama hep o şöyle dedi
Bu şöyle dedi onların gündemiyle toplandık.Gazetelerimiz,tv ve radyolarımız da hep
Başkalarının gündemlerinin peşine takılıp gittiler.On yıllar geçti arkamıza bir döndük
Baktık ki dünya bizi de aldatmış,şeytan da bizi aldatmış.Kalplerimiz taşlaştı.Merhamet
Fukarası olduk ama mal mülk ve çoluk çocuklarımız çoğaldı.Musa aleyhisselam yağmur
Yağmadığı bir zamanda kavmiyle yağmur duasına çıkmış.Allahu Teala kendisine vahy
Etmiş ve demişki;Ey Musa içinizde bir nemam(laf taşıyan)var.O’nu
içinizden çıkarmazsanız yağmur yağdırmam.Musa aleyhisselam da Ya rabbi
sen o kişiyi bildir biz onu içimizden çıkaralım deyince Allahu Teala biz sizden
nemmamlığı yasaklıyoruz da biz mi nemmamlık yapalım demiş.Çözüm olarak
topluca nemmamlıktan tövbe edin.Ve tövbe edince yağmur yağmış.Ben sen,şu bu
kimin günahı olduğu önemli değil hep birlikte KUR’AN’sızlıktan tövbe
etmemiz önemli.Kur’anı(yüzünden okuma değil) anlama toplantılarına hız
vermenin zamanı geldi de geçiyor bile…Görmüyormusnuz Dünya yeni bir
sistem arıyor biz ise elimizdekinin kıymetini bilemiyoruz…Üstad Süleyman
Karagülle’nin 11.yılına giren Kur’an ve İlim seminerleri gerçekten bir ilk ve
Kur’an sisteminin bir hazinesi……