Bir koyunun yüzünde ifade olur mu?
16.05.2010
Olurmuş.
Yıllar önce TRT’nin tek kanal ekranında görmüştüm. Genç bir programcı Sütlüce mezbahasına girmiş, çekim yapmıştı.
Koyun sürüsünün beklediği yerden yirmişer koyun alıp kesimhaneye götürüyorlar, sonra gelip yirmi koyun daha alıyorlardı.
Ama koyunlar tedirgindi, kan kokusu alıyor ve korkuyorlardı.
Bir takım adamlar, onları kesime kolayca götürebilmek için yaşlı bir koyunu kösemen yapmışlardı.
O güvenilen yaşlı koyun, her seferinde yirmi koyunu ardına takıyor, onların kesilmesini izliyor, sonra dönüp yirmi masum koyunu daha götürüyordu.
Bu görev yüzünden canı bağışlanmış, yaşlanmasına izin verilmişti ama yüzüne de ihanetin gölgesi vurmuştu.
“Koyun yüzünde ifade olur mu” diyeceksiniz. Onun gözlerinde arkadaşlarına ihanet etmenin utancını gördüğüme yemin edebilirim.
Hayatımda bu kadar çarpıcı bir ihanet hikâyesi görmedim ve okumadım.
***
İçimden genç gazeteciye “Bravo” demiştim.
Sonra o gazeteci çok parladı, ünlü bir televizyon yıldızı oldu.
Bir dönem bazı arkadaşlarımın bana uyguladığı linç kampanyasına katılmadı ve seçim geçtikten sonra arayarak “Biz bu kampanyaya katılmadık. Bununla gurur duyuyorum” dedi.
Ben o koyun gibi davranmadım demek istiyordu.
Bu jestini hiç unutmadım.
O genç gazetecinin adı Uğur Dündar’dı, programın adı ise “İşte Hayat!”
Bu hayatın hikâyesi bugünlerde “İşte Hayatım” adıyla yayınlandı. Nedim Şener hazırlamış kitabı.
Okuduğunuz zaman, arap sabunuyla kaplı mermer bir zeminde rugan ayakkabıyla dans etmek zorunda kalan bir kuşağın hikâyesine tanık olacaksınız.
YORUM:
ÇOBANLAR VE KOYUNLAR MIYIZ?
GERÇEKTENDE SÜLEYMAN AKDEMİR’İN DEYİŞİYLE SEMİNERLER
BİR UMMAN VE PEYGAMBER EFENDİMİZİN MİRAS HAZİNELERİ…
BAKARA/104AYET TEFSİRİ- AKEVLER”2006 yılı 368.seminer
رَاعِنَا (Lav TaQUvLUv RavGıNAv) “Râinâ diye kavletmeyiniz.”
Allah her insanı kendi iradesi ile hareket esin, kendi iradesi ile yaptıklarından dolayı sorumlu olsun diye yaratmıştır. Herkesin ayrı kişiliği vardır. İradesi ile yaptığından dolayı da sorumlu olur. Her kişi Allah’ın halifesidir. O’nun halefi olarak içtihat yapar ve O’nun halefi olarak aldığı kararı uygular. Onun içindir ki, içtihadına göre amel etmekle mükelleftir. Çünkü içtihadı Allah’ın ona emri mahiyetindedir.
Sözleşmeler de böyledir. Ortak vekil olan başkanın istişare ile aldığı kararlar da böyledir. Hakemlerin kararları da böyledir. Yani, insan demek, kendi içtihadı ile hareket etmekle yükümlü kimse demektir.
Yalnız, insan topluluk içinde yaşar ve farkında olmadan da olsa şeriat dışına çıkabilir. İşte yöneticiler bu gibi kimseleri gözetirler, şeriat dışına çıkan olursa hatırlatırlar. Kişi hatırlatanı doğru bulursa sorun çözülür. Ama hatırlatanı doğru bulmazsa, gözetleyen hakemlere gider. Bir hakemi kendisi seçer, bir hakemi de gözetleyen seçer. Hakemlerin kararları kesindir. Ancak hakemlerin aleyhlerine de hakemlere gidilebilir.
İşte bu düzen ‘hukuk düzeni’dir. Yöneticilerin emretme ve zorla bir iş yaptırma yetkileri yoktur. Düzende zorlama yoktur. Hakem kararlarına isteyerek uyma vardır. Uymayanları hukuk himaye etmez.
Yani, insanları yönetirken çobanın koyunları gütmesi gibi bir gütme yoktur. İnsanlar koyun değildir. Başkan da insanüstü değildir. Herkes eşit kişiliğe sahiptir.
“RÂİ” çoban demektir. “Reaye” ise sürüdür.
Böylece Tevrat’ta çok açık olmayan bu husus Kur’an’da ilk tâlimat olarak verilmiştir. Yani, Kur’an düzeni hukuk düzenidir.
وَقُولُوا انظُرْنَا (Va QuvLUv uNJuRNAv) “Bize nezaret ediniz diye kavlediniz.”
İnsanın kendisini hayvan yerine koyup başkalarının içtihatları ile hareket etmesi yasaklanmıştır. Herkes kendi içtihadı ile hareket edecektir. İnsan olacak ve sorumlu olacaktır. Ancak topluluk içinde olduğunu ve topluluğun kuralları içinde hür olduğunu da bilmesi gerekir. Dolayısıyla kendisini gözetleyen ve yanlış yaptığı zaman onu uyaracak birini veya birilerini de seçecektir. Topluluk kendisine başkan seçecektir. Başkan onları gütmeyecek, onlara nezaret edecektir.
Burada çok önemli bir husus sözkonusudur. Kur’an, “Sen onları ra’yetme, sen onları gözet” demiyor, “Bizi râyet demeyin, bizi gözet deyin” diyor. Yani, kişiler kendi başkanlarını ve görevlileri kendileri atayacaklardır. Söyleyecek kimseleri belirlemek kendilerine aittir. Kur’an’da demokrasi yoktur diyen kimselerin kulakları çınlasın. Eğer Kur’an’da böyle değil de, ‘Sen böyle de’ denseydi, o zaman Hazreti Muhammed hâtmü’n-nebiyyîn olmazdı. Çünkü ondan sonra başkanı kim atayacaktı? Nübüvvetin son bulması demek, demokrasinin gelmesi demektir. Bundan dolayıdır ki, ilk dört halife seçilerek gelmiştir. “
İŞTE BÜTÜN MESELE… insanların koyun yerine koyulup koyulmama meselesi…
Kuran devamlı konuşuyor ama dinleyen ve anlayan ne kadar az insan var.
Türkiyenin nüfusu 100 milyona çıktığında 10 milyarlık dünyaya adil düzeni öğretecek inşallah…Ama bizlerin çalışmalarıyla “canlarımızla başlarımızla”gece-gündüz namaz müessesine dayalı aşiretlerimizle çalışırsak merhum MEHMET AKİF ERSOY’un deyişiyle…