13.05.2010
ERBAKAN Hoca yasaklanmıştı.
Partisine liderlik yapacak imkân, haksız yere elinden alınmıştı.
Ama Erbakan Hoca, hiçbir şey olmamış gibi yapıyordu. Hem her şeyi kontrol altında tutmak istiyordu, hem de yerine güçlü bir ismin gelmesini istemiyordu.
Dağ taş “Tayyip Erdoğan” ya da “Abdullah Gül” diye inledikçe, o kulaklarını tıkıyor, ısrarla ve inatla “Recai Kutan” diyordu...
“Recai Amca” bile inanmıyordu kendisinin bir çözüm olacağına...
Ama “duygusallık”, ama “ahde vefa gösterme” azmi, ama “haksızlığa uğramış lideri satmama” erdemi, onun da elini kolunu bağlıyordu.
Erbakan'ın etrafında kümelenmiş “ak saçlılar” ise, kendi imtiyazlarını ve pozisyonlarını korumak için bu duygusallık potansiyelini sonuna kadar istismar ediyorlardı.
“Vefa” diyorlar, “sadakat” diyorlar, başka da bir şey demiyorlardı.
* * *
Peki ne oldu?
“Coşkun bir sel” gibi akan kamuoyu talebinin önünde “Milli Görüş” davasının tek ve değişmez sanılan önderi, kurt siyasetçi Erbakan bile duramadı.
Öyle oldu, böyle oldu...
Geç oldu, güç oldu...
Ama oldu.
“Talep” vardı, “arz” da gerçekleşiverdi.
Sonuç:
Erdoğan Başbakan, Gül Cumhurbaşkanı.
* * *
Hiç kuşkunuz olmasın:
Aynı şey CHP'de de olacak.
Öyle olacak, böyle olacak...
Geç olacak, güç olacak...
Ama mutlaka olacak.
Belki Cevdet Selvi'yi falan denemeye kalkacaklar.
Belki “Bilmem şu zamana kadar bilmem kim abi...” formülünü işletmeye çalışacaklar.
Belki “CHP'nin Oğuzhan Asiltürk”ü Önder Sav, “Baykal'a sadakat şerefimizdir” diye bayrak açacak.
Belki “CHP'nin Şevket Kazan”ı Onur Öymen, “Ne yani? Atatürk'ün partisini Kemal'e, Gürsel'e, Muharrem'e mi bırakacağız” diyecek.
* * *
Ama lütfen yazın bir kenara...
Ahmet Hakan demişti dersiniz:
“Coşkun bir sel” gibi akan halk talebine karşı durulamaz.
“Gandi Kemal” bu partinin başına er ya da geç bir gün mutlaka geçecektir.
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Partilerin sahipleri
Bir hastalığımız var. Kendimizi yönettiğimiz kuruluşun sahibi zannetmek.
Turgut Özal Kenan Evren’in ardından Cumhurbaşkanı oldu. Kurduğu partinin başına bir genel başkan seçilecek ve bu kimse de başbakan olacaktı. Evet, Turgut Özal ANAP’ı kurmuştu, ama sahibi miydi? Elbette değildi. Ancak sahibi gibi davrandı ve partiyi kendi haline bırakıp başkan seçmesine izin vermedi. Kendi kontrolünde olacak olan birinin seçilmesini sağladı. Sonradan adına fıkra kitapları yazılacak olan bu şahıs ülkemizin başbakanı oldu. Sonraki durumu biliyoruz. Parti Mesut Yılmaz’ın eline geçti. Daha sonraki çöküş süreci de malum.
Partilerin içinden çıkan adamlar, özellikle var olan lidere karşı başarı kazanarak lider oldularsa partilerini ileri götürmüşlerdir. İnönü gibi Cumhurbaşkanı olmuş İstiklal savaşı komutanlarından birini devirip lider olan Ecevit, 1964’de Sadettin Bilgiç’i devirerek DP genel başkanı olan Süleyman Demirel örnekleri vardır.
Bunun tam tersi ise liderlikten ayrılan liderin kontrolü altında olmak üzere seçtirdiği genel başkanlar partilerini hep hüsrana uğratmışlardır.
Erbakan’da siyasi yasaklı konumuna gelince partiyi kendi haline bırakmadı. Partinin içinden kendi liderini çıkarmasına izin vermedi. Vermedi de ne oldu? Önünü kapadıkları kimseler partiden kaçtı. Parti bölündü. Bölünen diğer parti korkunç yüksek oylar alırken kalan partiye ne oldu. % 2.5’larda gezen oylar, tek düzelik, projesizlik, Adil Düzen’den kaçış, ilgilenmeyiş…
Hz. Muhammed’in hayatına bakalım. Kendisinden sonra gelecek olan lideri belirlememiştir. İma bile etmemiştir. Ama bizim liderlerimiz zannederler ki benden iyisi yok. Benden sonra gelenler beni geçmemeli, benim kontrolümden çıkmamalı.
Baykal veya Erbakan, durum değişmiyor. Eğer ki liderliği bıraktıktan sonra karışmaya devam edeceklerse sonuç değişmeyecektir: hüsran. Henüz 1400 sene önceki İslamiyet’in getirdiği demokrasiyi anlayamayan liderlerimiz kendilerinin demokratik olduklarını istediği kadar söylesinler, boş.
Hz. Muhammed mucizeleri olan bir peygamber değildir. İnsanlar Hz. Muhammed’e değil, Kuran’a inanmışlardır. Bu da İslamiyet’i en ileri din yapar. Diğer dinlerde insanlar kitaplara değil peygamberlere inanmışlar ve peygamberlere inandıkları için kitaplara inanmışlardır. Ancak o metot Kuran öncesine ait bir metottur. Bugün hala insanlar eski metodun peşindeler.
Seçilecek olan liderin getirdiği projeye bakıp seçilmesi gerekir. Tıpkı Hz. Muhammed’e Kuran’dan dolayı inandıkları gibi. Projenin o lidere ait olması gerekmez. Tıpkı Cebrail tarafından getirilmesi ve Hz. Muhammed’in şahsi eseri olmaması gibi. Adil Düzen de böyle geldi. Bakara 90’da Cebrail’e düşman olan kimselerden bahsedilir. Tıpkı Adil Düzenin teorisyeni olan Akevler ekibine yapılan gibi. Adil Düzen projesi için Erbakan’la sürekli beraber çalışan bu ekibin iktidar geldikten sonra 7 ay Erbakan’dan randevu alamamaları gibi.
Ey başkanlığı bırakan liderler,
Bırakın, partiyi tüzüğü yönetsin. Partiniz kendi içinden lider çıkarsın. Eğer lider başarısız olursa seçilemeyerek insin, siz karışmayın. Parti başarısızsa kapansın. Başarılı olursa yükselsin. Önemli olan sizin şahsi varlığınız mı partinizin ülkeye sağladığı fayda mı? Lütfen artık demokratik olun, lütfen kurallarla hareket edin, lütfen ayrıldığınız yeri idare etmeye kalkışmayın ki size danışsınlar, saysınlar, sevsinler, sizden faydalansınlar, sizden kaçmasınlar.