ANKEBÛT SÛRESİ - 34. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (36)
Ve Medyen’e kardeşlerini, Şuayb’ı. Ey kavmim, Allah’a ibadet edin ve sonraki dönemi umun ve yerde bozucular halinde işleyişi bozmayın, dedi. (36)
وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا
Ve Medyen’e kardeşlerini, Şuayb’ı.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. 14. ayetteki لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ “Nuh’u kavmine göndermiştik” cümlesindeki Nuh’a 16. ayette İbrahim’i atfetmekte, 28. ayetteki Lût’u 16. ayetteki İbrahim’e atfetmekte ve burada Şuayb’ı 28. ayetteki Lût’a atfetmektedir. Diğerlerinde kavmine ifadesi kullanılırken burada doğrudan Medyen’e denmiştir. Mana olarak لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ وَإِبْرَاهِيمَ وَلُوطًا وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا Nuh’u kavmine göndermiştik ve İbrahim’i (kavmine) ve Lût’u (kavmine) ve kardeşleri Şuayb’ı da Medyen’e şeklindedir.
إِلَى: “-e” demektir. Harf-i cerdir.
مَدْيَنَ: “Medyen” demektir. Antik bir yerin adıdır. مَ ile başlaması sebebiyle دين kökünden مَفْعَل kalıbından ism-i mekân olmaya uygundur. دَيْن “borç” demektir. دين kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan mastar olarak bir şeyi değerini belirlenmiş bir süre içinde ödemek üzere satın almak manasındadır. Bu mastar manasından ödenecek değer manasında دَيْنٌ “borç” anlamında isimdir. Bu kökten ikinci bâbdan Arapça ism-i mekân kalıbının مَفْعِل şeklinde مَدِين olması gerekir. Ancak Medyen İbranicede Midyan olarak geçmektedir ve İbraniceden dönüşmelerde Arapça kuralları tam olarak geçerli değildir. Benzerliğin dikkate alınması gerekir. Bu nedenle “borç yeri” anlamında ism-i mekândan dönüşüp artık özel isim haline gelmiş bir kelimedir. Ticari faaliyetlerin yaygın olduğu, malların borç olarak alınabildiği bir yerin adı olmaya uygundur.
Şuayb’dan çok sonra Musa Peygamberin de gittiği yer olarak ifade edilmesi de yer adı olduğunu gösterir. Buna ilaveten Şuayb Peygamberin resul olduğu topluluk için أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ ifadesi de geçmektedir. Kuran’da أَصْحَابِ مَدْيَنَ şeklinde de geçmesi Medyen’in yer adı, أَصْحَابِ ın ise bu yerde aynı zamanda yaşayan topluluk olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde أَهْلِ مَدْيَنَ (Medyen ehli), مَاءَ مَدْيَنَ (Medyen suyu) şeklinde kullanımlar da Medyen’in yer adı olduğunun işaretleridir. Medyen yer adıdır, أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ de topluluğun adıdır. الْأَيْكَةِ suyun toplanıp çok sayıda, iç içe geçmiş ağaçların yetiştiği bol ağaçlıklı yer demektir.
إِلَى مَدْيَنَ: “Medyen’e” demektir.
أَخَا: “Kardeş” demektir. Arapça’da i’rablanması özel olan beş isim vardır. Bunlara esma-i hamse (beş isim) denilir. Bu isimler hem harfle hem harekeyle i’rablanırlar.
İsim | Anlamı |
أَبٌ | Baba |
أَخٌ | Kardeş |
حَمٌ | Kayınpeder |
فَمٌ | Ağız |
ذُو | …Sahibi |
Bu isimler mütekellim ya’sı dışında bir zamire veya isme muzaf olduklarında harfle i’rablanırlar. Muzaf olarak gelmedikleri zaman harekeyle i’rablanırlar.
Çoğul | İkil | Tekil | |
Çokluk çoğulu | Azlık çoğulu | Harfle | Harekeyle |
إِخْوَانٌ | إِخْوَةٌ | أَخَوَانِ | أَخُوهُ | أَخٌ | Merfu |
إِخْوَانًا | إِخْوَةً | أَخَوَيْنِ | أَخَاهُ | أَخًا | Mensub |
إِخْوَانٍ | إِخْوَةٍ | أَخَوَيْنِ | أَخِيهِ | أَخٍ | Mecrur |
Burada هُمْ zamirine muzaf olduğundan dolayı harfle i’rablanmıştır ve mensub olduğu için sonuna elif gelmiştir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Medyen topluluğunu ifade etmektedir. Mekân adı söylenip içindeki topluluk kastedilmiştir. Bu durum mecaz-i mürseldir ve zikr-i mahal irade-i hâl olarak adlandırılır.
أَخَاهُمْ: “Kardeşleri” demektir. Buradaki kardeş genetik kardeşlik değildir. Vatandaşlık anlamındadır. “Vatandaşları” demektir.
شُعَيْبًا: “Şuayb” demektir. Bir peygamberin özel ismidir. Tevrat’ta adı geçmemektedir. Pek çok kaynakta Şuayb’ın Musa’nın kayınpederi olduğu yazılıdır ancak Kuran’da buna ait bir işaret yoktur. Sadece Şuayb Medyen’dedir, Musa da Medyen’e gitmiştir. Yer ortaklığı nedeniyle bu şekilde düşünülmüştür. Tevrat’ta Musa’nın kayınpederinin ismi “Yithro” olarak geçmektedir. Şuayb isminin Arapça kalıbı فُعَيْلٌ dur. Bu kalıp ism-i tasgir yani küçültme ismi kalıbıdır. Ancak o yıllarda o yerde Kuran Arapçası kuralları tamamen aynı olmadığı için kesin olarak ism-i tasgirdir (küçültme ismidir) denemez. Kuran’a geçen bu kelimeler Kuran Arapça kalıplarına uyan ya da onlara en yakın şekillerde dönüşüme uğramışlardır. Kökün شعب (dal) olması uygunken anlamın ism-i tasgir (küçültme ismi) olarak “dalcık, küçük dal” şeklinde olması uygun olabilir de olmayabilir de. Şuayb’ın topluluğunun adı Ashab-ı Eyke’dir ki Eyke ağaçların iç içe ve bol olarak bulunduğu yer anlamındadır. Bu nedenle ağaçlarla ilgili isimleri çocuklarına koyabileceklerinden doğduğunda boyunun kısa olması ve zayıflığı veya buna benzer bir sebeple ism-i tasgir olarak Şuayb (dalcık) ismi konulmuş olabilir.
أَخَاهُمْ شُعَيْبًا: “Kardeşleri, Şuayb” demektir. Burada mübdelün minh-bedel ilişkisi vardır. Eğer شُعَيْبًا أَخَاهُمْ şeklinde tersi gelseydi mevsuf-sıfat ilişkisi olurdu, anlam da “kardeşleri olan Şuayb” şeklinde olurdu. Mevsuf-sıfat yerine mübdelün minh-bedel getirilmesinin sebebi önemli kelimenin önce söylenmesindendir. Burada vurgulanan Şuayb değil, Şuayb’ın onların kardeşleri yani vatandaşları olmasıdır. Şuayb’ın onlara gönderilmesindeki ana unsur, Şuayb’ın vatandaşları olmasıdır. Bundan dolayı önce kardeşleri denmiş, sonra kardeşlerinin kim olduğuna açıklık getirilmiş, Şuayb ismi söylenmiştir.
إِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا: “Medyen’e kardeşlerini, Şuayb’ı” demektir. Cümle burada fiilsizdir. Bu cümlenin fiili 14. Ayetteki (لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ) irsal (gönderme) fiildir. Yani “Medyen’e kardeşlerini, Şuayb’ı gönderdik” anlamındadır.
Burada üzerinde çok tartışılan “Medyen nerededir?” sorusu önemlidir.
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُقِيمٍ (76) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ (77) وَإِنْ كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ (78) فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ (79)
Kesinlikle o bir mukim sebildedir. Kesinlikle bunda müminler için bir ayet vardır. Kesinlikle Eyke ashabı zalimlerdi. Bundan dolayı onlardan intikam aldık ve kesinlikle ikisi bir mübin imamdadır. (Hicr 76-79)
Bu ayetlerde önce Lût kavminden söz etmekte. Yeri söylenmekte ve sonrasında Eyke ashabının zalim olduğu ifade edilmektedir. En sonunda ikisi mübin bir imamdadır denmektedir. İmam kelimesi önemlidir. Hemen aklımıza önder kelimesi gelmektedir. Aslında doğrudur ama şuurlu bir varlık için değil, yer için bu kelime kullanılmıştır.
والإِمامُ: الطريقُ. وقوله عز وجل: وإِنَّهما لَبِإِمامٍ مُبينٍ، أَي لَبِطريق يُؤَمُّ أَي يُقْصَد فَيُتَمَيَّز، يعني قومَ لوط وأَصحابَ الأَيكةِ. والإِمامُ: الصُّقْعُ من الطريق والأَرض. وقال الفراء: وإِنهما لَبِإِمامٍ مُبين، يقول: في طَريق لهم يَمُرُّون عليها في أَسْفارِهم فَجعل الطَّريقَ إِماماً لأَنه يُؤم ويُتَّبَع.
İmam: Yoldur. Allah’ın sözü: Ve kesinlikle o ikisi bir mübin imamdadır, yani önde kılınmış yoldadır yani amaçlanıyor, ayırt ediliyor, yani Lût kavmi ve Eyke ashabı. İmam yol ve yerden bölgedir. Ferra dedi ki kesinlikle ikisi bir mübin imamdadır, denilir ki: onlara ait yoldadır, seferlerinde onun üzerinde gidip gelirler. Böylece yolu imam kıldı çünkü o öncü kılınır ve takip edilir. (Lisanu-l Arab)
Buna göre mübin imam anayol demektir. Üzerinde çok fazla seferin yapıldığı, çok fazla kullanılan anayoldur. Lût kavminin yerini bilmekteyiz. Buna göre Lût kavmi ile Eyke ashabı aynı yol üzerindedir. Eyke ashabı Medyen bölgesi içindedir. Medyen’den dolayı ticari bir yol olmalıdır. Bu yol “Kral Yolu” olarak adlandırılan yoldur.
