Gayemiz Kur’an’ı anlamak ve uygulamak olacak
Evet, kaldığımız yerden devam ediyor ve diyoruz ki: Gayemiz Kur’an’ı anlamak ve onu uygulamak olacaktır. Kur’an nuru ilahi nurdur. Bu nur kıyamete kadar çevreyi aydınlatacaktır. Biz de o nurdan yararlanmış ve yol almış olacağız. Biz sadece O’nun emirlerini yerine getireceğiz. Sonuç bize ait değildir, sonuç O’na aittir. Olacaklar olmaya devam edecek...
Ocağımız olacak. Yüz lojmanlı işyeri apartmanı inşa edeceğiz. Burası Nuh’un gemisi mesabesinde olacak. Yahut yüz villalı ahşap evler sitemiz olacak. Oraya yönelecek ve orada Kur’an’ı tilavet etmeye başlayacağız. Ve gözlerimizi birbirimizden ayırmayacağız...
1967 yılında kurduğumuz İzmir ‘Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi’ bunu amaçlıyordu: “Çalışmada ve yaşamada birbirleri ile anlaşacak kimseleri bir araya getirerek aralarında iktisadi ve içtimai birlikteliği sağlamaktır” şeklinde gaye maddemizi yazdık. Ancak… Hala sabah ve akşam namazlarını birlikte kılarak Kur’an okumaya ve müzakere yapmaya devam edemiyoruz. Çalışmalarımı hala ekip halinde değildir. Haftada ancak üç-beş saat birlikte çalışabiliyoruz. Yarım yüzyılda bu seviyeye kadar gelebildik…
***
İnsanlar sözlerle anlaşırlar ama gözlerle de anlaşırlar. Cemaat imama bakacak, imam da cemaati dinleyecek, ona bakacaktır. Namazda herkes vechini Allah’a tevcih edecektir, insanlığa tevcih edecektir. İnsanlık Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Kâbe insanlığın birliğini temsil eder; Hacc mevsimindeyiz, bu vesileyle bunu bir kere daha hatırlayalım…
Yönetimde bir kural vardır. Üst bir alttaki astı atlayıp daha astlarla iş görüşmeleri yapamaz. Aşiret/ocak on arkadaştan oluşur; “arkadaş” diyorum, “mürit” demiyorum. Kur’an bunlara “mukarrabun” diyor, “evvelun” diyor. Başkan bunlarla beraberdir; bunları bırakıp başkaları ile iş görüşmeleri yapamaz. Bunlar başkanın istişare ettiği kimselerdir, birinci halka tarafındandırlar. Kur’an bunlarla yorumlanarak tilavet edilmektedir. Bunlar arasında özel dil doğar. Kelimelerin anlamlarını yalnız onlar anlar. Başkan sırrını açıkça kimseye söylemez, ancak mukarrabunun anlayacağı ifadeler kullanır...
Kur’an başka yerde “onlarla müşavere et” diyor. Başkan mukarrabunla müşavere eder. Mukarrabunlar ashabı yemin ile müşavere eder. Ashabı yemin müelleflerle müşavere eder. Müellefler de tüm nâs ile müşavere eder. Böylece topluluktaki her söz dinlenmiş olur.
Başkanın çevresinde inanmış samimi insanlar toplanınca başkanlarda büyüme ve çoğalma hevesi doğar ve arkadaşlarını atlayarak ashabı yeminle, hatta müellefei kulubla görüşmeye başlar, işleri onlarla yürütmeye başlar ve sonunda arkadaşlarını da dağıtır. Nitekim bu duruma günümüzdeki bazı yöneticiler düştü ve son durum gayet net olarak ortada…
Evet, gayeleri Kur’an’ı anlamak ve uygulamak olanlar şunu kesin olarak bilsinler ki; böyle bir ocak kurup Kur’an’ı tilavet etmedikçe ve dışarıyla olan ilişkileri müellefei kulub ile yapmadıkça tam iman etmiş olmazlar. Bu gayeyi edinip uygulama ihsanını yapan kimselere bunu yapmak farzdır. Çalışmalıdırlar ama sonucu Allah’a bırakmalıdırlar...
***
İnsanlarda iyilik duyguları olduğu gibi kötülük duyguları da vardır. İnsan bu duygularla eğitilmektedir. Nefsin kötülüğe meyli ve insan iradesinin ona karşı direnmesi insanda direnme eğitimini gerçekleştirir. Bu sayede iyi insanlar kötü insanlardan ayrılır.
Canlılarda hayat vardır. Bütün canlılar hücrelerden oluşur. Hücre hayat sahibidir, hareket halindedir, birlikte ve sistemli şekilde faaliyettedirler. Hayatın iki yanı vardır. Biri günü yaşamak, diğeri de ilerdeki günlere hazırlık yapmaktır, besin depolamaktır. Besin depolamak için şimdi sıkıntı çekilir ama sonra yararlanılır. Geçmişte üretilenler gelecekte tüketilir.
“Selem” gelecek için üretmedir, “veresiye” ise geçmişi tüketmedir. Şimdi büyüyüp sonra çökme dünya hayatıdır. Şimdi sıkıntı çekip sonra büyüme ahiret hayatıdır. Biz çalışacağız, ürünü gelecektekiler alacaklar. Şimdi geçmişte çalıştıklarımızı yiyeceğiz...