Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-88
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
“Ve lâ yecrimenneküm / Ve size cürüm ettirmesin” (Maide 8)
“Zenb, ism, cürüm, cunah, isyan, udvan, bağy, zulüm.”
“Zenb” kuyruk demektir. Saklanacak, gizlenecek günah işlemektir.
“İsm” içki demektir. Kötülüğe götüren alışkanlık gibidir.
“Cunah” kanat demektir. Koltuk altına alınıp saklanacak fiildir. Zenbin hafifidir.
“İsyan” “asa”dan gelir, karşı gelmek anlamındadır.
“Udv” vadinin yakasıdır. Cephe kurmak demektir.
“Bağy” boğa anlamındadır. Saldırmak demektir.
“Zulüm” bulut, karanlık demektir. Ortalığı karıştırmak, düzeni bozmak demektir.
“Cürüm” olgunlaşmadan önce yere düşen hurmadır. “Cürmetmek” meyve toplamak anlamındadır. “Cürüm” suç işlemedir. Başkalarının hakkına tecavüz etme, onların hakkını yemedir. Bu ayette; nehy edilen kıstı bırakıp haksızlık yapmak, taraf tutmak demektir.
Allah’ın indinde din/düzen İslâm’dır. Barışın başı da sonu da yargıdır.
Hukukumuz çatışınca iki yoldan birisiyle hallederiz.
1. Savaşırız, yenersek biz haklı oluruz, yenilirsek o haklı olur.
2. Peygamberler ve kitaplar ise ikinci yolu insanlara öğretmiştir. Hakemlere gideceksin, onlar idama karar verseler bile onu kabul edeceksin. Peygamberlerin sistemi budur. Bunun için yargının adil olması gerekir.
Bunun gerçekleşmesi için dört şart gerekiyor; YARGI:
1. Tarafsız olacak; taraflardan birini tutmayacak.
2. Bağımsız olacak; ona etki yapılmayacaktır, baskı altında karar vermeyecek.
3. Etkin olacak; yani karardan herkes çekinecek, karar verdi mi artık kurtuluş olmadığını herkes bilecek ve kabul edecek.
4. Saygın olacak; saygın demek halk ve taraflar yargının “adil” karar verdiğine inanacaklar yani yargının yalnız “adil” olması yetmez, yargının “adil” olduğunu herkes kabullenmelidir. Kişi ben idama gidiyorsam hak ettim diye kani olacaktır.
İşte bunu sağlayan tek sistem “hakemlik sistemi”dir yani “Adil Düzen”dir; hakimler, savcılar, avukatlar sistemi değil.
“Şeneânü kavmin / Bir kavmin şenaati” (Maide 8)
“ŞeNeE” kökü Kur’an’da üç yerde geçmektedir. İkisi burada aynı tabirle geçmektedir. Kavmin yaptıkları kötülükler anlamındadır. “Şene” “şeye” akrabadır. Biri kavmin istedikleri, biri de kavmin yaptıkları anlamına gelir. “Şen’ân” fa’lân vezni üzere masdardır; hezeyân, cereyân, cevelân da bu vezin üzeredirler.
Bundan önceki “Ve lâ yecrimenneküm şeneânü kavmin en sadduküm ani’l-mescidi’l-harami en ta’tedû / Bir kavmin şen’ânı Mescid-i Haram’dan sudud etmenize i’tida etmenize cürüm ettirmesin.” (Maide 2) Orada bir kavmin yaptığı sizin iyilik yapmanıza mâni olmasın. Birine kefil oldunuz, istismar etti; bu durum başkasına kefil olmanıza mâni olmasın. Yahut biri size kötülük yapıyor diye kuralların dışına çıkmayın.
Burada da ‘siz adaleti sağlarken onların durumuna bakıp karar vermeyin’ diyor.
Yani, ceza kişiye verilmez, ceza fiile verilir, her fiilin bir cezası vardır, o fiile ancak o ceza verilebilir. Başka ceza verilemez. İslâmiyet’te cezanın sabıkası yoktur. Fiile ne ceza verilmişse o verilir. Sonra ‘senin sabıkan var mı’ diye sorulmaz. Hâkim kişilere değil fiillerin faillerine ceza verir. Batı dünyası henüz bunu tam olarak kavrayamamıştır.
Burada ifade edilen başka bir husus daha vardır. Kavme ceza verilemez. Ceza ancak kişiye verilir. Bir şeyi yapıyorlar diye herkes cezalandırılamaz. Hukuk sisteminde bu durum böyledir. Savaş sisteminde ise sorumluluk kollektiftir. Bizim görevimiz adaleti sağlamadır. Adalet için savaş meşrudur.
(Devamı var)