Hilal Çekmen
SİYONİST DÜZENDEN KURTULUŞ İÇİN HİCRET
19.11.2023
714 Okunma, 0 Yorum

ADİL DÜZEN ORGANİZASYONLARINI TESİS EDEREK BATIL SİYONİST DÜZENDEN  KURTULUŞ  MÜCADELESİ VEREBİLMEK İÇİN HİCRET ÜZERİMİZE FARZDIR

Adil düzenin bütün dünyada tesis edilebilmesi için öncelikli olarak mü’minlerin Mekke’den Medine’ye hicretinin mahiyetini ve ardından emredilen cihat ve savaş ayetlerinin mahiyetini kavramak gerekmektedir.

Medine’ye hicret ile birlikte gerçekleşen düzendeki dönüşüm, hicretin sadece bir vatandan güvenlik için ayrılmak değil, kendisinden beklenen başka fonksiyonlarının da olduğunu göstermiştir. Mü’minler hicret ile birlikte yalnızca güvenli bir ortamı değil, adil düzen devletini tesis etmek, yeni bir medeniyet inşa etmek, kurumlarını oluşturabilmek, cihat etmeye hazır hale gelebilmek için güç birliğini temin etmişlerdir. Sonucu itibari hicret, bir liderin koordinatörlüğünde, bir merkez üssün belirlenerek bir güç hareketi olmuştur. Bütün güçler bir merkezde toplanmak üzere harekete geçmiştir.  Mekkeli müminler, vatanlarını, ellerindeki bütün mal varlıklarını geride bırakıyorlardı ama insan gücü olarak, Medine adil düzen devletinin tesisine hicretleri ile katkı sağlıyorlardı. Dolayısı ile  hicret bir kaçış değildir, Hicret bir plan üstüne oturmaktadır. Peygamberimiz  Medine'ye rastgele hicret etmemiştir. Mesela Müslümanların çok iyi karşılandığı Habeşistan'a toptan gidebilirlerdi, ama bir grubun dışında oraya genel bir göç olmamıştır. Dolayısı ile hicret bir göç hareketi değil, Adil düzeni tesis etmek için bir güç hareketidir. Çünkü peygamberimizin Mekke’den koordine merkezi olarak belirlenen Medine’ye hicreti ile oluşan, ilmin, ekonomik, askeri ve siyasi gücün potansiyel birikimi ile  İslam tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Hadise sadece bir mekan değişikliği boyutunda kalmamış, İslam'ın daveti, teşri faaliyeti ve siyaseti açıdan bir dönüm noktası olmuştur. Medine özel olarak planlanmış, Akabe'de Medine'nin iki önemli Arap kabilesi olan Evs ve Hazreç'in ileri gelenlerinden, muhacirleri koruyacaklarına dair söz alınmış ve bu taahhütler üzerine gidilmiştir. Yani uzun bir ön hazırlıktan sonra güç hareketi yani hicret, Medine’ye yapılmıştır. Uzun yıllardır süren kabile savaşlarından bıkan Medine halkı peygamberimizi bir çözüm merkezi olarak görmüş ve bu nedenle de O’nu sahiplenmiştir. Öte yandan savaşlar nedeniyle yönetim boşluğunu gidermek amacıyla O’nu kentin yöneticisi yapmış ve Medine Anayasası oluşturulmuştur. İslam burada sosyal, siyasal, ekonomik, hukuki, vb açılardan büyük bir gelişme göstermiştir. Mekke fiilen askeri saldırılarda bulunmuş ama başarılı olamamıştır. Nihayet hicretin altıncı yılında Hudeybiye'de Mekke, Medine İslam Devleti’nin varlığım açıkça kabul etmiştir. Medine'de Müslümanların fiili bir güç haline gelmesini sağlayan etken hicret yani Mekke’den Medine’ye intikal eden insan gücü olmuştur. Çünkü hicret, Medine’de  bir güç birikimini tesis etme hareketi olarak gerçekleşmiştir. Bu önemli temel fonksiyonundan  dolayı hicret Mekke'nin fethine kadar, bir zorunluluk olarak görülmüş, bir iman işi kabul edilmiştir.

Peygamberimiz de kendisine iman etmek için gelenlerden hicret etmek üzere biat etmelerini istemiştir.  Yani Medine’de tesis edilen organizasyona, kadın erkek herkes tarafından güç verilmesine gerek olduğu sürece  hicret üzere biat alınmıştır. Medine'ye gelenlerin de belli bir döneme, devlet düzeni tam anlamı ile teşekkül edene, cihat sistemi tam anlamı ile tesis edilinceye kadar oradan ayrılıp başka yerlere yerleşmelerine sıcak bakılmamıştır.  Peygamberimizin “Allahım, ashabımı hicrette kararlı kıl, topukları üzere geriye döndürme" şeklindeki duası· İslam davası için Medine'deki muhacir topluluğunun önemini gayet iyi ifade etmektedir.

“… Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğratılanların, savaşanların ve öldürülenlerin, işte onların günahlarını elbette sileceğim………” Âl-i İmrân Suresi – 195 ayette  belirtildiği gibi, hicret etmek ve yurtlarından çıkarılmak iki ayrı kavram olarak ele alınmıştır. Bu iki kavram müminlerin Mekke’den Medine’ye hicreti olayında bir ve bütün bir anlam oluşturmuş olsa da, her zaman beraber gerçekleşmeyebilir. Bu ayette bu iki kavramın ayrı ayrı zikredilmesi bu gerçeği göstermektedir.

Hicret etmesi gerektiği halde ciddi bir mazereti olmadan hicret etmeyenleri Kur'an şiddetle kınamaktadır. Kur'an'da Medine'ye hicret etmeyenler yeni bir medeniyet inşa sürecinde, güçleri ile  destek olmadıkları  için “……İman edip de hicret (Bâtıl’dan Hakka güç intikali) yapmayanlar, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz (koruma ve kollama mecburiyetiniz) yoktur…..” (Enfal 72) ayeti ile kınanmaktadır. Aynı şekilde hicret etmeyenler, Nisa 97 ayeti ile kınanmaktadır. Çünkü bu kınananlar, organizasyon merkezi, gücün toplanma merkezi Medine olarak belirlendiği halde buraya insan gücü olarak destek olmamışlardır. Ama maalesef, batıl düzen içinde kendilerini gizlemek ve Bedir savaşında müşrikler safında savaşmak zorunda kalmışlardır ve çoğu da bu savaşta öldürülmüştür. Günümüzde de halkı Müslüman olan ülkelerden maddi, ilmi, teknolojik, askeri batıl düzenden hakkı üstün tutmaya doğru güç hareketi ile güç birliği sağlanmadığı, yani bir merkez koordinatörlüğünde hicret yapılmadığı için, bu güç potansiyeli adil dünya düzenini tesis etmek için değil maalesef Siyonizm’in kontrolünde zulüm için kullanılır olmaktadır.  Günümüzde hicret için bir zorunluluk durumunun oluştuğu hicretten beklenilen fonksiyonun icrasına çok daha fazla ihtiyaç olduğu ortadadır. Şu an batılın temsilcisi olan Siyonistlerin dünyada hâkim kıldığı bir düzen vardır ve bu düzen altında insanlar, siyasi, ekonomik, sağlık, beslenme, ilmi, kültürel, sosyal, hukuksal, askeri her alanda zulme uğramaktadırlar. İnsanlar yurtlarından zorla çıkarılmaya çalışılmakta, siviller öldürülmektedir.

Günümüzde yaşanan zulümlerin boyutu incelendiği zaman, halkların ezilmişliklerine bakıldığı zaman, bu durumdan kurtuluş çaresinin uluslararası düzeyde hakimiyet kuran gizli dünya devleti Siyonizm karşısında, yine uluslararası düzeyde güçlü bir devlet organizasyonunun gerekli olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bütün dünyada Siyonizm karşısında zayıf duruma düşmüş, kendi düzenlerini tesis etme ve yaşama gücü olmayan halkların kurtuluşu, güvene, huzura ve barışa erişmesi buna bağlıdır. Bütün yaşanan sorunlar uluslararası alanda oluşturulmuş ifsat organizasyonlarının varlığına, bütün ülkeleri kıskaçları altına sokmalarına,  kurdukları zulüm düzeninin bütün ülkelerde tesis edilmesi doğrultusunda hazırlanmış olan sözleşmelere taraf olunmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Dolayısı ile uluslararası sorunların giderilmesi yine uluslararası bir çabayı gerekli kılmaktadır. Uluslararası düzeyde sorunları çözmek üzere bir merkez koordinatörlüğünde yönetilebilen güç hareketini, yani hicreti gerekli kılmaktadır.  İşte bu doğrultuda Erbakan Hocamız uluslararası düzeyde akabe batlarına benzer bir ön sözleşmeyi 8 halkı Müslüman ülke yöneticisi ile gerçekleştirmiştir. D-8 sözleşmesinin oluşumunu sağlamıştır ve bu sözleşmeye dayalı birçok icraat da gerçekleşmiştir. Ama maalesef peygamberimizin organize olma, güç birliğini tesis etme girişimlerinin Taif’te engellenmeye çalışılması gibi günümüzde mevcut Siyonist Sistem de Müslümanların organize olmasını engellemeye çalışmaktadır.  Erbakan Hocamız da böyle bir engellemeye maruz kalmıştır. Bu yol Allah’ın emrettiği yol, peygamberimizin sünneti ile gösterdiği yol olduğu için muhakkak Rabbimiz tarafından başarıya ulaştırılacaktır. Bu noktada bizim sorumluluğumuz üzerimize düşen bütün gayret ile ümmet birliğini sadece lafta değil, icraatta da gerçekleştirilmesi için en büyük gayret ile çalışmaktır.  

Müminlerin öncelikli olarak bir plan ve proje hazırlığı içinde olmaları gereklidir.  Çünkü hicret stratejik bir planlamayı gerekli kılar. Peygamberimiz de plansız hareket etmemiştir. Peygamberimizin  hicret esnasındaki ince ayarları, tedbirleri, planları ve projeleri, taktik ve stratejilerinin  incelenmesi gerekmektedir.

Hicret, batıldan tamamı ile yüz çevirmeyi, batıldan terki gerekli kılar, onların hevalarına uymamayı gerekli kılar, bu nedenle ilk önce mevcut düzeni kalbi olarak terk etmek gerekmektedir. Kalbi terk arkasından fiili terki gerekli kılacaktır. Böylece halklar yöneticilerini batıl düzenden, adil düzene geçiş için  mevcut güç potansiyellerinin hakkı üstün tutmak için kullanılması noktasında zorlayacaklardır. Adil düzen organizasyonlarının kurulabilmesi, batıl ile mücadele gücüne erişebilmesi için mevcut güçlerinin, imkanlarının bu harekete transfer edilmesi, hicreti  noktasında zorlayacaklardır.

Bir lider etrafında kenetlenerek, onun belirlediği stratejilere uygun hareket edilmesi ile öncü hicret ediciler Medine’de bir devlet inşa etmişlerdir. Şimdi de öncü hicret edicilere, güçlerini harekete geçirenlere ihtiyaç vardır.  Dolayısı ile şimdi de mevcut güçlerin adil düzen organizasyonuna intikali  için, hicreti için, öncü bir lider ülkeye ihtiyaç vardır. Bu ülkenin öncü olarak batıldan yüz çeviren müminlerine ihtiyaç vardır. Bu müminlerin gayretli çalışmalarına ihtiyaç vardır. Yöneticilerini adil insanlık kurumlarının oluşturulması için zorlayan müminlere ihtiyaç vardır. Elhamdülillah bu hususta Yeniden Refah büyük bir gayret ile mücadelesini yürütmektedir.  

Öncü hicret edici lider ülke, potansiyel yapısı, konjektürel ve jeopolitik özellikleri, jeo-stratejik konumu ve mevcut, askeri, siyasi gücü dikkate alındığı zaman Türkiye olmalıdır. Türkiye liderliğinde, Siyonist organizasyonun zulümlerine dur diyebilecek, Büyük İsrail Projesini akamete uğratabilecek düzeyde güçlü bir organizasyon oluşturulmalıdır ve bütün devletlerin güçleri bu organizasyona hicret ettirilmelidir. Hicret sonrası da cihat emirlerinin gereği Müslümanları yurtlarından çıkartanlar ile savaşılmalıdır.  Arzı mevut hedeflerine engel olunmalıdır.

“(Ey müminler!) verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır.” Tevbe 13

“ Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir. Bakara, 2/252

“Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini umarlar. Allah bağışlayan, rahmet edendir”. Bakara, 218.

‘..Bizim bugün Calut ve ordusuyla savaşacak gücümüz yok.’ dediler. Allah’a ulaşacaklarına inananlar: ‘Nice az bir topluluk, Allah’ın izniyle sayıca çok bir topluluğu yenmiştir. Allah sabırlılarla beraberdir.’ dediler.” Bakara Suresi 249. Ayet

İşte yeter ki bir ümmet  organizasyonu tesis edilsin, bu organizasyonun güçlü kılınabilmesi  için bütün imkanların hicreti sağlansın, batıl düzenin elindeki güç potansiyelimiz hakka intikal ettirilsin. Rabbimiz Bakara 249. Ayette ki müjdesi ile Siyonistlere galip gelinecektir.

Hicret sonucunda nasıl ki bütün Müslümanları kuşatıcı şekilde, onları koruma altına alma, güvenliklerini sağlanması amacına dönük bir organizasyon teşkil edilmiştir. Şimdi de bütün Müslümanların güvenliğini sağlayacak düzenlerini  yaşama acziyet  ve ezilmişliklerinden onların kurtarılmasını sağlayacak uluslararası düzeyde organizasyonlara ihtiyaç vardır.  

Hicret,  Allah için organize olunması için güç birikimi amaçlıdır ve bundan dolayı sadece yaşam güvenliği için dağınık bir hareket değildir. Yaşam güvenliğinin temini asıl amaç olsa idi dünyanın 4 bir tarafına yayılan bir hareket olurdu. Böylece güç dağılırdı ve hicretten beklenen fonksiyon sağlanamazdı. Bir mekanda geçici yaşam güvenliği tesis edilebilirdi ama düzen tesis edilemezdi. Batılın tecavüzleri her geçen gün artarak devam ederdi ve bu güç karşısında hiçbir zaman savaşma kabiliyetine, gücüne erişilemezdi. Durum sadece bir ezilmişlikten, başka bir ezilmişliğe geçiş olurdu.

Halbuki Medine'ye hicretin, tarihi, sosyal, iktisadi ve özellikle de din-düzen ile ilgili pek çok olumlu sonuçları olmuştur. Bu süreç İslam ekseninde yeni bir toplumsal yapılanma dönemidir. Merkez olarak bir mescidin inşası, Daru's-suffe gibi eğitim ve yardım kuruluşlarının oluşturulması, kardeşlik anlaşması, bir bütçenin oluşturulması,  askeri bir stratejinin kurulması, savunma mekanizmalarının tesisi hicret ile birlikte gerçekleşmiştir.  Siyasi merkezileşme, dolayısıyla daha kapsamlı toplumsal organlar oluşturma imkanına Müslümanlar hicret ile kavuşmuşlardır. İslam düzeni uğruna büyük bir güç kazanılmıştır. Medine' deki düzeni sarsmaya gelen müşriklerle savaşlar yapılmıştır.

Hicret sürecinde inen  şu ayet hicretin hedefini çok güzel belirtmektedir: "(Ey Peygamber) şöyle dua et: Rabbim! Gireceğim yere doğrulukla girmemi sağla; çıkacağım yerden de beni doğrulukla çıkar ve tarafından bana hakkıyla yardım edici bir güç ver" (İsra/ 80). Burada peygamberimiz önündeki sorunları, sıkıntıları çözmeye yönelik her türlü hareket kabiliyetini verecek bir güç istemektedir. Müslümanlar da Medine'de mücadelenin dayanacağı bir güç oluşturmuşlardır. Bu güç istemi ve bu doğrultuda gerekenlerin sağlanması için yapılan hicret, müşriklere karşı müstezaf durumuna düşmekten kurtuluşa geçme, İslam’ın onur ve şerefini kurtarma hareketi olmuştur. Hicret ile sağlanan siyasi, askeri ve ekonomik güç ile  cihat edebilme, mücadele edebilme kabiliyetine erişilmiştir.

Ülkemizde adil düzeni yaşama acziyetinden, hukuku, ekonomik her alanda bizi kıskaçları ile saran, çocuklarımızı, ailemizi ensesinden yakalayan, bizleri ezen mevcut düzenden kurtulmak  için her türlü imkan ve gücü seferber etmemiz gerekmektedir. Bir taraftan da uluslararası sorunların çözülmesi noktasında Türkiye liderliğinde organize olabilmenin şartlarını oluşturma mücadelesini vermemiz gerekmektedir.  Ancak böylesi bir hicret, Siyonist gizli dünya devletinin dünyadaki hegemonyasına ve zulümlerinin önüne geçmemizi sağlayacaktır. Mü’minler hem ülkemizde, hem de dünyadaki düzen kurucuların insafına bağlı olarak yaşama acziyetinden böylece kurtulacaktır.  

Nasıl ki Mekke’den Medine’ye  hicret müşriklerin hedeflerini, amaçlarını akamete uğratmış ise günümüz müminlerinin  hicreti de Siyonist düzen kurucuların hedeflerini sonuçsuz bırakmalıdır. Çünkü hicret ile müşriklerin “müminlerin tebliğ yapma imkanlarını ellerinden alalım, onlara ambargo  uygulayarak onları sindirelim, bu inancın doğduğu yerde son bulmasını sağlayalım, bu dinin yayılma imkanını tamamıyla ellerinden alalım” hedefleri akamete uğramıştır. Demek ki, bütün müminlerin  hicreti öyle bir hicret olmalı ki, adil düzeni bütün dünyada tesis edebilecek organizasyonlar oluşturabilsin, mevcut düzen kurucuların, mü’minleri müstezaf duruma  düşüren düzenleri yıkılabilsin ve böylece bütün hedefleri akamete uğrayıversin.  İşte ancak böyle bir hicret Siyonist organizasyon yapısının kuyruğu durumunda olan terörist İsrail’in Ortadoğu’daki hedeflerine dur diyebilecektir. Müstezaf durumunda olan Filistinlilere karşı yapılan haksız tecavüzlere karşı dur deme imkanı buna bağlıdır. Öncelikle buradaki halkın güvenli olarak bu bölgeden çıkartılması noktasında Türkiye’nin öncülüğünde askeri bir güvenlik ağı oluşturulmalıdır.  Bir taraftan da Siyonizm’e karşı güç birliğini  tesis etmeye yönelik bir çaba harcanmalıdır. Onları besleyen güç kaynaklarının kesilmesi sağlanmalıdır. Gerekli ambargo ve yaptırımların uygulanabilmesi sağlanmalıdır. Siyonistlerin gasp ettiği bu topraklara tekrar varis olabilmemiz, hedefledikleri arzı mevut üzerindeki topraklar ve enerji kaynakları üzerindeki hakimiyetlerine son verebilmemiz,  tamamı ile o bölgeden söküp atabilmemiz hicreti de gereği gibi yapabilmemize bağlıdır. Bu sebeple Türkiye öncülüğünde askeri bir birlik Filistinliler için güvenli bir alanı tesis etme mücadelesini vermelidir. Kurtarılan Filistinlilerden askeri birlikler oluşturulup, Türk vatandaşı yapılmalıdır. Türk askeri olarak o bölgelere tam teçhizatla gönderilmesi ve oraları koruması sağlanmalıdır. Böylece öncü olarak Türkiye tarafından, Filistinlilerin de Allah yolunda hicret etmesini sağlayıcı ortam hazırlamalıdır.  Türkiye’nin öncülüğünde tesis edilen askeri güce Filistinlilerin dahil olmaları sağlanmadan, bu güce güç katmaları temin edilmeden, bir merkezden koordinene edilebilen askeri bir güç hareketinin temini ve birikimi  sağlanmadan Filistinlilerin yaşadıkları sadece ezilmek olur ve sürgün edilmek olur.  İnsanlık Barış Gücü tesis edilerek, bütün dünyada Siyonist düzen ile zulüm ve sömürü altındaki halkların hicretleri yani barış gücüne, askeri birliğe doğru güçlerinin intikal etmesi sağlanmalıdır. Böylece edilgen durumdan daha etkin bir duruma geçilerek İsrail terörü ile mücadele edilebilir ve onların işgal ettikleri bu topraklardan söküp atılması sağlanabilir. Dolayısı ile böyle bir gücü oluşturmaya yönelmeyen,  yurtlarından zorla çıkartılanlar, zulme uğrayanlar ile mücadele etme amacına dönük olmayan bir hareket Allah için hicret olamaz. Böylece  Filistin halkının hicreti ile hem güvenlikleri sağlanmış olur hem de askeri birliğe dahil olan Filistinliler ve diğer bu bölgede zulme uğrayanlardan eli silah tutanlar ile Siyonizm ile savaşımız gerçekleşmiş olur.  İsrail terör devleti ve Siyonist organizasyonlar adil insanlık barış gücü  organizasyonuna teslim olmadığı müddetçe  onlar ile savaşımız devam eder. Daha önce de belirttiğimiz gibi yoksa onların insafına kaldık demektir ki, bu da İslam’ın müminde görmek istediği, vakar, izzet ve onuru ile uyuşmayan bir durumdur.  (İsra/ 80). Ayeti ile  istenilen  güç ile müminlerin  onuru da korunmuş olur. Bunun için  adil düzen için birlik olun ayetlerinde belirtilen çağrıya uymak gerekmektedir. “Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” Saff Suresi, 4. Ayet

"Onlara (gizli, açık düşmanlara) karşı gücünüzün yettiği kadar (bütün imkânları kullanarak siyasi, askeri ve iktisadi her türlü) kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar, (bugün ise üretilip devamlı bakımı yapılan uçaklar, füzeler ve tanklar) hazırlayın." (Enfâl: 60) 

Müminlerin bir araya gelerek bir kuvvet oluşturmaları, kendi haklarını savunacak bir güce erişip kâfirlerin merhametlerine bırakmamaları gerekmektedir.  Erbakan Hocamızın dediği gibi, “Hakkın emrindeki kuvvet en şerefli kuvvettir. İşte biz buna sahip olacağız ve adil yeni bir dünyayı kuracağız.  Allah’ın izni ile.  Cenabı hakkın belirttiği Kuran nizamını kurmak ve yürütmek, biz buna adil düzen diyoruz, üzerimize farz kılınmıştır. Yeryüzünde hak ve adaleti hakim kılmak için İslam Birliği kurulmalıdır”.

Nisa 97’de hicret etmediklerinden dolayı kınananlardan olmamak için Türkiye’nin liderliğinde Allah’ın arzının genişliği içinde hicret edilmesi yani bütün imkanların, gücün hakkın emrine, Adil düzen organizasyonuna  teslim edilmesini sağlayacak  bir irade gerekmektedir.  Ekonomik, siyasi, askeri, teknik ve  insan gücü gibi gerekli bütün imkanları ile  öncelikli halkı Müslüman olan devletlerin ve ezilen, zulme uğrayan halkların tamamının bu organizasyona  destek sağlaması temin edilmelidir.  Bu sorumluluk bütün mü’minlerin üzerindedir ve özellikle bu güç birikimini temin etmek için imkanlarını bu organizasyona transfer etmeye, böylece hicret etmeye  en elverişli olanlar ve hicret için öncü olması gerekenler daha büyük bir sorumluluk altındadır.

“..Şüphesiz Allah kendi (düzenine) yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izzetlidir (her şeye galiptir).” Hac 40 “Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)” İbrahim Suresi 46. Ayet

Rabbimin müjdesi açıktır. Yeter ki, bizler adil dünya düzenini tesis etme noktasında gerektiği gibi hicret ve cihat görevini yerine getirelim ve mücadelemizi yürütelim. Batıl medeniyet anlayışından hakkı üstün tutan medeniyet anlayışına geçiş döngüsünde önemli bir rol oynayalım. Allah için hicret edenler, infak edenler ve cihat edenlerden olalım.

https://www.youtube.com/watch?v=5FNlbJgTJgE

İnş. Müh. Hilal Çekmen,

Akevler,  61. Seminer, 19. 11. 2023                         

Yeniden Refah Partisi Milli Siyaset Kurulları

Kadın, Aile ve Sosyal Hizmet Politikaları Kurul Koordinatörü

 






Son Yorumlanan Makaleler
Hilal Çekmen
Adil Düzende Deprem Yönetimi
22.02.2023 1653 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Deprem Öncesi Tedbir ve Denetim
22.02.2023 1336 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Planlama ve İmar
27.02.2023 1763 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Bütçe Gelirleri ve Giderleri Pay Tablosu-1
5.03.2023 828 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Bütçe Giderler Paylaşım Tablosu- 2.
16.04.2023 827 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Düzende Bütçe Giderler Paylaşım Tablosu- 3
16.04.2023 732 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE AİLE, KADIN VE ÇOCUKLAR NASIL KORUNUR-1
16.04.2023 749 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE AİLE, KADIN VE ÇOCUKLAR NASIL KORUNUR?-2
30.04.2023 747 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE AİLE, KADIN ve ÇOCUKLAR NASIL KORUNUR? -3
7.05.2023 618 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENE GİDEN SÜREÇTE HAZIR HALE GELMEK-1
11.05.2023 629 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENE GİDEN SÜREÇTE HAZIR HALE GELMEK-2
13.05.2023 660 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE AİLE, KADIN VE ÇOCUKLAR NASIL KORUNUR-4
24.05.2023 545 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN İÇİN YÖNETİMDE KİMLİKSİZLEŞMEDEN VAR OLMAK
27.05.2023 549 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZENDE YERİNDEN YÖNETİM- MERKEZİ YÖNETİM DENGESİ
24.09.2023 615 Okunma
Hilal Çekmen
Adil Siyasi ve Hukuki Düzenin Temel Esasları,
1.10.2023 782 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL SİYASİ VE HUKUKİ DÜZENİN ANAYASAL TEMEL ESASLARI
8.10.2023 849 Okunma
Hilal Çekmen
DÜNYADA GÜVENLİĞİN SAĞLANMASI İÇİN TEMEL ESASLAR
15.10.2023 645 Okunma
Hilal Çekmen
SİYONİZM’İN MADDİ GÜCÜ ELE GEÇİRMESİNİN TARİHÇESİ
22.10.2023 1287 Okunma
Hilal Çekmen
SİYONİZME KARŞI YAPILMASI GEREKENLER
5.11.2023 705 Okunma
Hilal Çekmen
SİYONİST DÜZENDEN KURTULUŞ İÇİN HİCRET
19.11.2023 714 Okunma
Hilal Çekmen
B'NAİ B'RİTH'İN İFSAT ALT KURULUŞLARI VE TAHRİBATLARI
26.11.2023 585 Okunma
Hilal Çekmen
SİYONİST BILDERBERG ALT KURULUŞLARI VE TAHRİBATLARI
3.12.2023 573 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜNYA DÜZENİ ANAYASASI
10.12.2023 583 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜNYA DÜZENİ İNSANLIK ANAYASASI-2
17.12.2023 572 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜNYA DÜZENİ İNSANLIK ANAYASASI-3
25.12.2023 519 Okunma
Hilal Çekmen
Hak ve Hürriyetlerin Muhafazası İçin Esaslar
31.12.2023 619 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL YÖNETİM- YARGI KUVVETİNİN ÖZELLİKLERİ
14.01.2024 509 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN YERELDEN KURULMALIDIR
28.01.2024 755 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN YERELDEN KURULMALIDIR-2
11.02.2024 668 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN YERELDEN KURULMALIDIR-3
18.02.2024 572 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN YERELDEN KURULMALIDIR-4
3.03.2024 405 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN AÇISINDAN KENTSEL DÖNÜŞÜMDE TEMEL İLKELER
17.03.2024 552 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN AÇISINDAN KENTSEL DÖNÜŞÜMDE TEMEL İLKELER-2
14.04.2024 464 Okunma
Hilal Çekmen
ADİL DÜZEN İÇİN BELEDİYE HİZMET AŞAMALARI
7.05.2024 407 Okunma


© 2024 - Akevler