http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/KURAN_VE_ILIM_788_hafta_seminer_notlarindan_-_1/22376#.VHA5oPmsU3k
KUR’AN VE İLİM 788. hafta seminer notlarından-1
Şeker hastalığı gibi hastalıklar vardır, Acı duymazsınız ama farkına varmadan bir gün gelir vücudunuzun bir tarafı çöker... Bir de acı duyduğunuz hastalıklar vardır, sıkıntısını çekmeye devam edersiniz... Aynen bunun gibi toplukta da durum budur. Topluluk içinde öyle sosyal gruplar vardır ki, durumdan ne memnun ne de muzdariptirler. Köylüler buna alışmışlardır, o durumu doğal kabul ederler. Oysa durum kötüdür, topluluk içten içe çökmektedir...
Bugünkü Türkiye aynen bu durumdadır, bunun gibi bir durum içindedir. İktidarda olanlar başarılı yönetim yaptık gafleti içindedirler. Türkiye’de on iki senede neler olmuştur? a) Dış borçlar artmıştır. b) Köyler boşalmıştır, tarım arazilerimiz ekilmemektedir. c) Halktaki din/düzen uğruna cihad duyguları azalmıştır. Dün başlarını açmamak için işlerini terk ediyor, milletvekili bile olmaktan vazgeçiyorlardı. Bugün onların çocukları tam serbestlik içinde sadece mezarlıklara giderken başlarını istemeye istemeye örtünüyorlar. d) Bürokratik engeller insanları isyana vardıracak duruma getirilmiştir. Ama bütün bunlardan şikâyet eden yoktur. İktidar partisine ‘aferin’ diyor, her seçimde onun oyunu artırıyor. Kötü tarafı, iktidarda olanlar da bu durumu sorun bile kabul etmiyorlar; çok memnunlar; 2023’e kadar iktidarda kalma planları içindedirler!
İhsan edenler ise bu durumları hissederler, kendileri bu durumlara çözüm ararlar.
Adil Düzen Çalışanları dış borçları nasıl dengeleyeceklerinin çözümü içinde olmalıdırlar. Köylerin boşalmasını nasıl durduracağız, halkın imanını nasıl yeniden harekete geçirmeliyiz, bürokratik engelleri nasıl aşacağız; bunlara karşı alınacak tedbirler üzerinde dururlar... Başkalarını değiştirmeden önce kendilerini değiştirirler, kendi sorunlarını çözerler... Bu da ihsan ile olur; yani karşılık bekleyerek iş yapma yerine karşılık beklemeden iş yapmadır. Yani sen Ahmet’e iş yaparken ondan bir şey beklemiyorsun ama başkaları da sana iyilik yaparken senden bir şey beklemiyor. İhsan edenlere başkalarından ihsan gelir...
Filmlerde görüyoruz. Birine birisi bir şey soruyor, o da avucunu açarak elini uzatıyor. Soran onun avucuna bir para koyuyor, o da cevabını veriyor. Ülkemizde ise siz birisine bir şey sorduğunuz zaman sizden hiçbir şey beklemeden, yalnız ihsan olsun diye cevabını verir. Sonra o da başkasına sorduğu zaman ona bir şey ödemeden cevabını alır. Karl Marx komünizmi tarif ederken şöyle tarif ediyor: Herkes hiçbir şey beklemeden çalışıyor, üretiyor, ortaya koyuyor... Sonra ona lazım olanları da başkasının koyduklarından alıyor... Buna “komünizm aşaması” diyor; sonunda insanlık ona gidecektir diyor... İslâm düzeninde bu sistemleştirilmiştir: Sen gidersin, bir işyerinde çalışırsın, sana ücretini verir. Sana ücret olarak tüm insanlıktaki mallardan pay belgesini verir. Sonra da siz gider onunla başkalarının ürettiklerini alırsınız. Bu uygulama eğer “serbest arz ve talep kanunları” ile gerçekleşiyorsa, o zaman ihsan edenler hüsna olmuş olur. “İhsan etmek” çalışmak demektir. “Hüsna” ise ona karşılık bakkaldan/marketten aldığın maldır.
Bir kimse bir işyerinde çalıştığı zaman verdiğinden daha fazlasını alır. Bir gün çalışır, ondan elde ettikleri ile ailesini geçindirir. Bu verdiğinden daha fazlasını almak demektir. Marife olarak gelmiştir. O halde çalışan belli olan payını/ücretini alacaktır. Topluluk böyle bir düzeni kuracaktır. Bu düzen herkesin işi olacak şekilde bir çalışma düzeni oluşturulmadır.
Biz bu düzeni şöyle sağlıyoruz. İşyerlerine diyoruz ki; yer ve tesislerin kirasını verme, üründen pay ver. Çalışanlara ücret ödeme, üründen pay ver. Ham maddeye bedelini ödeme, üründen pay ver. Kamu ve genel hizmetlere de haraç ödeme, üründen pay ver. Böylece işverenlerin işini kolaylaştırıyoruz. Bunun için bir şart koşuyoruz; işçiyi çalıştır. İşçileri de imtihan ediyoruz, ne iş yapacaklarsa onun sertifikasını veriyoruz. ‘Git, nerde istersen çalış’ diyoruz. ‘O işletmeyi borçlandıracağız, ücretini biz ödeyeceğiz’ diyoruz. Böylece anlaşma ile tesbit edilen ücretler ödenmiş olacak. Herkes ihsanda bulunacak, çünkü çalıştığı yerden bir şey almayacak, üretilen mal paylaşılacaktır. Ama üretilen malı da kamu satın almaktadır.
Kişi aldığı ücretle bakkala/markete giderek istediğini alacak yani başkasının ihsan ettiklerini şimdi o da alıp kullanacaktır. Burada hem “ihsan” kelimesi hem de “temlik lamı” getirilmiştir. Yapılan iş hem karşılıksızdır hem karşılıklıdır. Parayı karşılık olarak saymazsan mutlak ihsandır, çünkü gerçekte bir değeri yoktur. Parayı karşılık sayarsan o zaman da ihsanın karşılığı olmuş olur. Kur’an’daki bu ifade ne kadar beliğ bir ifadedir... (s.3-4; KUR’AN VE İLİM 788. hafta seminer çalışması -Yunus Sûresi 26. âyet- notlarımızdan derlenmiştir.)