Afganistan.. İslam, devlet, düzen.. Adil Düzen-6
Kaldığımız yerden devam…
“Kur’an’da (İslam’da) devlet, siyaset ve düzenle ilgili buyurucu ve dînî bir söylemin bulunmadığını, bu alanın beşeri düşünce ve düzenlemeye bırakıldığını iddia edenlere karşı en azından on kadar kelime ve kavramın bulunduğunu ifade etmiştik ve bunları açıklamaya çalışıyorduk.
Velâyet
Emredici, bağlayıcı tasarruf ve temsil salahiyeti demek olan velâyet ancak dini bir olanlar arasında caridir. Özel hukuk alanında din farkı velâyeti engellediği gibi kamu hukuku alanında da engeller.
Mülk
Hâkimiyet ve sahiplik manasında kullanılmıştır. Mutlak hâkim ve sahip Allah’tır. Kulların bu sıfat ve selâhiyetleri hilâfet ve vekâlet yoluyladır, iyretidir, şartlıdır ve sınırlıdır.
Hüküm
Bu kelimenin anlam ve içeriğinde “hâkimiyet” kavramının özellikle yasama ve yargı unsurları vardır. Kanun vâzı’ı (hâkim) Allah’tır. Kulların yaptığı (şekillendirdiği) kanunlar, kaideler, hükümler ya O’nun açık ifadesinin kanun kalıbına konmuş şeklidir yahut da -ilâhi ifadede kapalılık varsa veya aranan hüküm açıklanmamış olursa- ictihad yoluyla ilâhi hükmün keşfedilmiş, ortaya çıkarılmış şeklidir.
Yargı da Allah’ın koyduğu kanunlara ve irşat buyurduğu usûle dayanarak dâvayı hükme bağlamak, hâkimin kanâat ve ictihadına göre O’nun hükmünü tesbit edip uygulamaktır.
Topluma yönelik (bireye bırakılmamış ama yapılması gereken) emirler ve yasaklar
Kur’an’da, savaş, barış, kamu düzeni, cezaların infazı, sosyal adaletin uygulanması gibi toplum ile ilgili pek çok açıklama, emir ve nehiy vardır. Allah Teâlâ bu emir ve nehiyleri kulların keyfine bırakmamış, icrasını istemiş, terk edilmesi halinde dinin de yaşayamayacağını, ümmete ait yurdun korunamayacağını, dinin maksatlarının ihmal edilmiş olacağını beyan etmiştir. İşte bu ictimâî, siyâsî, ekonomik, ahlâkî, uluslararası ilişkiler… ile alakalı ilâhî talepleri yerine getirmek ancak devletle olacaktır. Ve bu devletin temel nitelikleri ilâhî beyanda vardır; bu beyana ve başta Peygamberimiz (s.a.) olmak üzere örnek neslin uygulamalarına “lafız, maksat ve ruh olarak” aykırı düşen devlet ve düzen İslâmî değildir.
Bu on temel kavram ve ilkeye emaneti, ehliyeti ve mükellefiyet gereği hürriyet (veya sorumluluğun gereği olan dayalı salahiyet) ilkelerini ilave etmek de mümkündür, bunları yukarıdaki ilke-kavramlar içinde görmek de imkân dâhilindedir.
Hilafet emanettir, emanet ehliyete riayeti gerektirir, insanlar emanete riayet, dünyaya geliş amaçlarını gerçekleştirmeye gayret ile yükümlü, bundan sorumludurlar. Sorumluluk ve yükümlülük ancak kişinin hak ve selahiyetleri olursa anlam kazanır ve yerine oturur. Bütün insanlar emaneti yüklenme ve hilâfeti îfa bakımından fırsat eşitliği içinde yaratılmışlardır. Dinde zorlama yoktur; dileyen mümin, dileyen kâfir olur (hürriyet), hiçbir kimsenin diğeri üzerinde peşin üstünlüğü yoktur (eşitlik); üstünlük hür irade ve çaba ile elde edilecek fazilete (takvâ), üstün vasıflara bağlıdır.
Emanet, ehliyet, hüküm ve mülk birlikte işletilince sosyal ve hukuki adâlete de ulaşılır.
Dinin (düzenin), Müslüman hayatının bütününü kucakladığına inanmak zorunludur, bunu yaşamak ise şartların elverdiği kadar olacaktır; Allah Teâlâ kullarını, güçleri yetmeyen bir taleple mükellef kılmamıştır. Şartları oluşturmak için ilim, akıl ve hikmet ışığında çalışmak da müminlerin birinci vazifesidir.” (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)
Önce “Afganistan” ya da “Tâlibân, şeriat, Afganistan” dedik… Daha sonra “İslam, devlet, düzen” dedik… Ve SONUÇ olarak sonunda “Adİl Düzen” dedik…
Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” dedi; daha doğrusu bu isimli kitabı yayımlanıp satışa sunuldu…
Biz de yarım yüzyıldır “Adİl Düzen” ve “Adil Dünya Düzeni” öneriyoruz…