Adil Düzenin İç Yüzü-Necmettin Erbakan ve 30 yılın muhasebesi
Süleyman Karagülle
1990 1.Baskı
3888 Okunma
2.tenkide 2.cevap-"Milli Çözüm dergisi"niçin milli nifak dergisidir

CEVAP:2

NİSAN 2006

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-354   ADİL DÜZEN DERSLERİ-184   İstanbul, 28 Nisan 2006

www.akevler.org

 

 

Milli Çözüm Dergisi niçin ‘millî nifak’ dergisidir?

“Milli Çözüm” dergisi, niçin “millî nifak” dergisidir, bunu neden söylüyorum?

a) Millî çözüm demek, bir toplulukta bütün halkın birleşmek suretiyle kafa kafaya vererek sorunlarını çözmesi demektir. Önce görüşmeleri yapmaları, tartışmaları, hakkı tavsiye etmeleri, sabrı tavsiye etmeleri gerekir. Oysa Ahmet Akgül ekibi tüm halkımıza saldırmakla, Erbakan ve Mustafa Kemal’i putlaştırmakla Milli Çözüm ürettiklerini iddia ediyorlar! Bu da Türk halkını birbirine düşürmenin ötesinde bir manâ taşımaz. b) Millî çözümde elbette tartışma olacaktır. Ama şahıslar üzerinde değil, fikirler üzerinde olacaktır. Nefsî hesap, siyasi fesada tenezzül gibi saldırılar, şahsî tazyiftir. Yaptığım bir iş, siyasi fesat olabilir. Bunu hatırlatmanız hakkı tavsiyedir. Ama benim niyetimi ise yanız Allah bilir, ben bile farkında olmayabilirim. O halde, hiç kimsenin içini deşifre etme yetkimiz yoktur. c) Bir partiye cephe alıp onun her yaptığını kötülemek, başka bir partiyi de yanına alıp onun her yaptığını ‘hâzâ hak’ kabul etmek nifaktır. Çünkü cepheleşiyorsun ve saldırıyorsun. Oysa, her partinin veya kişinin iyi tarafını ortaya koyup desteklemek, yanlış taraflarında da uyarmak millî çözüm yoludur. d) Sadece kötülükleri sayıp çözümleri üretmemek, nifaktır. Çünkü insanlar ümitsiz hâle gelir ve cihad ruhunu kaybederler. CIA hep bunu yapmaktadır. Birbirini kötüleyerek kendilerini ibra etmeğe çalışan zavallı iki tarafı da çökertmektedir.

Milli Çözüm Dergisi bunları yaptığı için “millî nifak” diyorum; ama asla onlara cephe almıyorum.

ONLARI DEĞERLENDİRİYOR, CEVAP VERİYOR VE TAVSİYELERDE BULUNUYORUM:

a) Önce, bir ekip olmuşlar, hak bildikleri yolda cihad yapıyorlar. Onları gerçekten tebrik etmek gerekir. Cihadın usûlünde hata ediyorlar ama hedefleri haktır. Bizim onlara yardımcı olmamız gerekir. b) Muntazam  ve kaliteli yazılar yazıyorlar. Hatalarından vazgeçer de cihad usûlünü değiştirirlerse, İslâm’a ve insanlığa büyük hizmetleri olur. Biz kimsenin düzelmeyeceğine karar veremeyiz. Hele hakka inanan bir grubun ilelebet hata yapması beklenemez. c) Saldırıları dışındaki tesbitleri ve tahlilleri doğrudur; bizim gibi düşünmektedirler. Dolayısıyla, dikkatli olunmak şartıyla derginin okunmasında yarar vardır. d) En önemlisi; -bize karşı olsalar da,- bizi muhatap almış ve değerlendirme yapmışlardır. Yani dilsiz, sağır ve kör olmamışlardır. Oysa diğer gruplar bizi muhatap almamaktadırlar. Bu CIA’nın taktiğidir; gerçeklerin şayi olmaması için yokluğa mahkum etmek. Bir zamanlar Millî Görüş’ü böyle yapmıştı. Ben de onlardan bahsetme yerine, -bana saldırsalar da- benimle meşgul olan insanları muhatap almayı tercih ederim. Severim de onları. Hakaretlerini işitmez olurum.

Ben hayatımda iki cemaati destekledim: Nur şakirtlerini ve Millî Görüşçüleri. Ben onların başarılı olmaları için dua ediyor ve destekliyorum. Ama ben putlaştırılmalarına karşıyım. Bana göre hatalı veya kusurlu oldukları tarafını da açıkça söylerim. Her iki cemaat bunun için ne beni hepten reddederler, ne de aralarına alırlar. Biz hallerimizden memnunuz; ne yapalım, siz aramıza girmeyin!..

AK Parti’dekiler de benim için Millî Görüşçüler kadar samimi ve bana yakındırlar. Ama parti olarak AKP bir Demokrat Parti’dir. Başarı şansları olmadığı için üzülüyorum. Ben o partinin karşısında değilim, ama yanında da değilim. Reşat Nuri Erol’un o gazetede yazdıkları nifak hareketi değildir, çünkü o çözümleri önermekte ve onlara çıkış yolunu göstermektedir. Yazdıkları şahıslara hakaret şeklinde değil, yaptıklarının yanlışlığı şeklindedir. Bazen dozunu o da kaçırmaktadır, tasvip etmiyorum. [Üstadım! Size ‘Reşat’ı sustur!’ diyen RTE dozu kaçırmıyor da, benim ölçülü dokundurmalarım dozu kaçırıyor, öyle mi?!. Ben de ‘dozu kaçırıyor’ görüşünüzü tasvip etmiyorum. RNE]

Ben Erbakan’a hakaret etmedim, iftira da etmedim sanıyorum. Bilmeden yapmış olabilirim. On sene evvel o şartlarda söylenenler bugün söylenmiyor. O gün o öyle davranmıştı, öyle söylenmiştir. Erbakan bugün iktidarda olsa ondan fazlasını söylerim; eğer öyle davransa. Ama bugün onları söylemek demek, yangına körükle gitmek demek olur. Sizin de deşmemeniz gerekir. O kitabı ben basmadım, basıldıktan sonra gördüm. Bugün dile getirmelerinden üzüldüm. Ama o arkadaşlar da sizin gibi yaptıklarından, samimi olduklarından ses çıkarmazdım.(hazırlayan:Ali Mevlüt Kaya/bastıran:Ali Bülent Dilek) Ben Erbakan’a ‘siyaseti bırak’ demedim, ‘siyasetin tam içine gir’ dedim. Benim dediklerimi anladı ama arkadaşlarına uygulatamadı. Benim dediğimi o gün uygulasaydık, Erbakan şimdi muzaffer bir komutan olarak Anayasa ekseriyeti ile iktidarın sahibi olurdu. Nasıl şimdi Saadet’in sahibidir, o zaman Meclis’in sahibi olacaktı. İşte bu siyasi zekâdır, yahut kurnazlıktır; hadiseleri kendine taraf yorumlamak, olacakları görüp galip geleceklerin yanında görünmek. Bunu meşru saymayabilirsiniz. Bunu kendiniz için yaparsanız meşru değildir, ama İslâm için yaparsanız meşrudur diyorum. Bu kurnazlığı yapsaydık, Erbakan bize muhalif Saadetçileri değil de bizi dinleseydi, kendisine göre de biz doğru olduğumuz için bizi dinleseydi, Erbakan şimdi İKÖ’de Ekmelüddin İhsanoğlu’nun yerinde oturuyordu. O zaman İslâm camiası onun şahsında birleşmiş olurdu. Bu da yetmezdi, Hıristiyan âlemi ile de uzlaşmış ve Adil Düzen’i uygulamış olurduk. Takdir-i İlâhi, bir şey demiyorum, ne yapalım; insanlığın nasibi yokmuş...

İran’ın nükleer silah yapmaması, siyasi zekâ gereğidir. Hazreti Peygamber Mekke’de silahlandı mı? Bizim, nükleer silahlar hakkında, hazırlamış bulunduğumuz “Adil Düzen İnsanlık Anayasası”ndaki hükmümüz şudur: Nükleer silahı her özel firma üretebilir. Ancak bunu sadece Silah Vakfı’na satabilir, dışarıya satamaz. Silah Vakfı da dünyanın isteyen bütün ordularına eşit sayıda dengeli olarak satabilir. Yahut yasaklanır, kimse üretmez veya tüketmez.

ABD’yi yenmemiz için nükleer silaha ihtiyacımız yoktur. ABD silah üstünlüğü ile dünyayı yönetmek istiyor. Biz ise savunma silahlarına sahip olacağız. Ama ABD’yi ‘barış silahı’ ile boğacağız. İsterim ki; sadece bu konuyu ele alınız ve karşılıklı olarak dergilerde bunları tartışalım. İşte bu millî çözüme doğru atılmış bir adımdır. Ben bunda tamamen haklı olmayabilirim. Biz tartışalım ki; kör, dilsiz ve sağır olmayan yöneticiler kendileri içtihat yapıp doğru yolu bulsunlar. Erbakan’ın Erdoğan’dan farkı budur; kör, dilsiz ve sağır değildir.

Bana gönderdiğiniz “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitabının dördüncü baskısına sevindim. İçeriğinden çok, ismi gerekmektedir. “Adil Düzen”i unutturduğunu iddia eden Tansu Çiller grubuna cevap olmaktadır. Yararlanmaya çalışacağım; teşekkürler…

İspat soruşturma ile olur. Soruşturma yetkisine sahip olmadığım için ben sadece şüphelerimi izhar ettim. Soruşturmaya cevap mahiyetinde, şu soruları cevaplandırmak size düşer. Sükut ikrardandır.

a) Niçin AK Parti’nin iktidar olduğu günlerde çıkmaya başladınız? Eğer Saadet Partisi’ni desteklemek gayeniz idiyse, seçimlerden önce çıkmalıydınız. Bana göre sizin gayeniz Saadet’i desteklemek değil, AK Parti’yi yıkmaktır. b) Yazarlarınız ücret alıyor mu? Ücret alıyorsa, dergiyi nasıl satıyorsunuz? Abonelere mi? Çünkü vitrinlerde yoktur. Kimdir bu aboneler, derginizde yayınlayın. c) Finans kaynağınız nedir? Her sayısı için yayınlamanız gerekir. Bilelim ki şüphe etmeyelim. d) Derginizde niye “çözümlere” yer vermiyorsunuz da, ‘Erbakan yeter’ diyorsunuz. Bu yaptığınızın; ‘Efendim, bu Kur’an’da var, bizim okumamıza ve yazmamıza gerek yoktur!’ demekten ne farkı vardır? Niçin “Adil Düzen” kitabının dördüncü baskısını yayınlıyorsunuz?..

Bunlara cevap verin de şüphelerimiz ortadan kalksın. Kur’an kâfir ve münafıklara cevap vermedi mi?

İki dergiye yani Ahde Vefa ve Milli Çözüm’e olan yakınlığım aynıdır. Ahde Vefa Dergisi’ndeki yazılar benimdir ama ben yazmıyorum. Yazdıklarımdan kendileri seçiyorlar, kırpıyorlar, basıyorlar... Sağ olsunlar... Siz de yapabilirsiniz...

BENİM KENDİLERİNE TAVSİYELERİM OLACAKTIR:

a) İki dergi de, nereden finanse edilirseler edilsinler, çıksınlar. Muntazam olarak ayda bir çıkarın. Sonra bunları haftalığa çevirmeye çalışın, çünkü Allah aylık ibadet koymamıştır. b) Uyarılara, düzeltmelere, tartışmalara, çağırmalara devam ediniz. Dergilerinize hakaretleri içeren yazılar girmesin; girmemesine çok dikkat ediniz. Çünkü Allah putlara bile hakaret etmeyi yasaklamıştır. c) Her yazar bir konuyu alsın, karşısında bir yazar seçsin ve onunla tartışsın. Bir konu iyice işlenmeden başka konuya geçilmesin. d) Dergilerdeki yazılar sansür edilmesin, her yazar istediği gibi yazsın. Bir de, dergide kollektif yazı çıkmasın. Her yazının altında bir sorumlu bulunsun.

Sizleri arka planda destekleyenler böyle dergi çıkardığınız için desteklerini keseceklerdir, ama Allah size hiç beklemediğiniz desteği verecektir. “Adil Düzen”in baş oyuncuları olarak gelmiş olursunuz…

Tabii ki “Adil Düzen” yolunda, İslâm yolunda, şeriat yolunda, hak yolunda sizlere başarılar için dua ediyorum…

 

28/nisan/2006 SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

 

 



© 2024 - Akevler