Adil Düzenin İç Yüzü-Necmettin Erbakan ve 30 yılın muhasebesi
Süleyman Karagülle
1990 1.Baskı
1701 Okunma
ilgili ek-4;Fazilet Partililerbaşı kesilmiş tavuk gibidirler

İlgili ek 4;

•NOKTA DERGİSİ-POLİTİKA-SÖYLEŞİ-1998

ADÎL DÜZENİN TEORİSYENİ SÜLEYMAN KARAGÜLLE:

 

“Fazilet partililer başı kesik tavuk gibiler...”

 

Adil Düzen 'in teorisyeni Süleyman Karagülle, RP'nin de, FP'nin de Adil Düzen 'i anlamakta ve uygulamakta isteksiz ve başarısız olduğunu söylüyor. 30 yıllık bir birikimi, merkez bir parti yaratmak için heba etmesi nedeniyle FP'yi eleştiren Karagülleye göre, Erbakan, Adil Düzen 'i istemeyenlere ve kendi yetişme biçimindeki merkeziyetçi anlayışa yenildi. Adil Düzen ekibini ve bu teoriyi dışlayan her partinin yenilgiye ve kapatılmaya mahkûm olduğunu ifade eden Karagülle 'ye göre, bu teori "Cari düzenle İslamiyet'in ortak noktalarından başka bir şey değil.

Necmettin Erbakan'ın, Refahyol  Hükümeti'nin kurulmasından hemen öncesinde   "a"   harfini   biraz uzatıp incelterek telaffuz ettiği "Adil Düzen" için o kadar çok söz  söylendi ki,.. Kimileri onun "İslam Şeriatı"

olduğunu söylediler, kimisine göre içi boştu, kimisine göre ise "sosyalizan" bir tarafı bile vardı. Adil Düzen'in örnek çalışmalarından biri, İzmir'deki Akevler Konut Kooperatifi idi. "Birlikte yaşamaktan hoşlanacak insanları" bir araya getirmek amacıyla kurulmuştu. Süleyman Karagülle, Akevler Kooperatifİ'nin ve

Adil Düzen'in "fikir babası" olarak biliniyordu. Ancak siyasette çok uzun kalmamayı tercih etti. Kendi deyimiyle "Partiye milletvekili olabilmek için girenlerin sayısı oldukça fazlaydı ve yönetim de onların sözlerine itibar etmeye başlamıştı." Nihayet Karagülle'nin arkadaşları, 1992 yılında RP tarafından seçilemeyecekleri yerlerden aday gösterilerek, siyasetten tasfiye edildiler. Süleyman Karagülle, kendisiyle yaptığımız söyleşide Adil Düzen'in genel yapısını anlattı ve RP ve FP'nin bu teoriden yeterince yararlanamadıklarım da sözlerine ekledi. FP'yi "Kafası kesilmiş bir tavuğa" benzeten Karagülle'ye göre, bu şartlar altında merkeze kaydırılmaya çalışan bir partinin, siyasetten tasfiye edilmekten başka bir şansı yok.

Nokta: Necmettin Erbakan'm yıllarca sözünü ettiği Adil Düzen tam olarak neydi?

Karagülle: Mustafa Kemal, Türkiye için çizdiği perspektifi iki aşamada değerlendirmiştir. Demiştir ki; önce biz muasır medeniyetin seviyesine bir çıkalım. 1923' ten sonra Tanzimat'la başlayan inkılapları tamamlamaya başlamıştır. Onuncu Yıl nutkunu söylerken de, ikinci aşamanın başladığını haber vermiştir. Bundan sonra muasır medeniyetin üstüne çıkmaya çalışacağız demiştir. Bu nasıl olacak? Demiştir ki; elimizde tuttuğumuz meşale, müspet ilimdir. Yani biz müspet ilme dayanacağız ve muasır medeniyetin üstüne çıkacağız. Bu İslami bir sistemdir. İslami sistem bu demektir. Ama dinin siyasete alet edilmemesi İçin, bunu İslam kelimesi içinde değil de, laiklik ilkesi içinde söylemiştir. Aslında Adil Düzen bunun bir başka adıdır. İslam, barış demektir. Barış; medeniyeti birlikte yaşamak, uzlaşmak ve anlaşmaktır. Kuvvet medeniyetinin temeli ise, yenenin yenileni sö-mürmesidir. İslam'ın bir din olarak istismar edilmemesi için, bu ismi bir tarafa bıraktık. Onun yerine şeriat medeniyeti diyelim dedik. Şeriat medeniyeti ile, kanun medeniyeti arasındaki fark şudur: Kanun medeniyetinde ekseriyet sistemi vardır. Bu yönetim, azınlığın çoğunluğu yönetmesine neden olur. Önce çoğunluk diyoruz, ama eleniyor ve azınlığa dönüşüyor. Bunun yanlışlığı görüldüğü için, laiklik diye bir ilke var. Laiklik İlkesi diyor ki, herkes istediği gibi yaşasın. Ama hem ekseriyete uyacağız, hem de istediğimiz gibi yaşayacağız. Burada çelişki ortaya çıkıyor. Dünyadaki huzursuzluğun kaynağı budur. Bir tarafta ekseriyet demokrasisi, diğer tarafta laiklik. Ekseriyet demokrasinde de, merkezi yönetim. İslam, barış

medeniyetinde bunun yerine, yerinden yönetimi getiriyor. Bu bireyden başlar. Ben sizi ilgilendirmeyen konuda istediğim gibi yaşarım. Beni ilgilendirmeyen konuda da siz istediğiniz gibi yaşarsınız. Ortak bir işimiz varsa, uzlaşarak yaşarız. Buna İslamiyet'te içtihat deniyor. Merkezin karışma yetkisi ve hakkı yok. Merkez var ama, hizmet etmek için var. Hükmetmek için değil. İşte bu düzene şeriat düzeni diyoruz. "Olmaz" dediler. Çünkü şeriat denince, başka şeyler çağrıştırılıyor. Oysa meşru diyorsunuz, teşri kuvvet diyorsunuz, Mustafa Kemal şeriat demek, kanun demektir diyor. Madem İslam dedirtmiyorsunuz demeyelim, şeriat da diyemiyoruz, hak düzenİ diyelim. Hak, hukuk düzeni. Anayasada devletin değişmez tek Özelliği vardır, o da hukuk düzenidir. Öbürleri hukuk düzeninin nitelikleridir. Demokratiklik, laiklik, sosyallik hukukun vasfı. Dedik ki kuvveti değil, hakkı üstün tutacağız. Bu da olmaz dediler, dini çağrıştırıyor. Biz de Adil Düzen dedik. Adil Düzen demek, denge düzeni demektir. Hakların, dengeli olarak bölüştürülmesi demek. Hayır, bu da suç oluyor. Adil demek mi suç, düzen demek mi suç? Yani anarşi mi olsun, zulüm mü olsun? Bunun İçeriği hatalı olabilir. Onu düzeltelim, tartışalım. Adil Düzen demek, değişmek demektir, inkılapçılık demektir. İlim demektir. İlim demek, bir şeyi yanlış yaptığınızda, düzeltmek demektir?

"Para ve senet"

Nokta: Adil Düzen'in ekonomisini anlatır mısınız?

Karagülle: Bugün dünyada iki tane monopol sistem vardır. Bunlardan biri kapitalizmdir, diğeri sosyalizmdir. Kapitalizm, sermaye monopolüdür. Sosyalizm ise, devlet monopolüdür. Bunlara ihtiyaç vardı. Çünkü büyük sanayinin doğması için, sermayenin birikmesine ihtiyaç vardı. Bunun için de monopollerin oluşması gerekiyordu. Ama kapitalizm de, sosyalizm de kendi ölümlerini kendileri hazırladılar. Çünkü herkes sanayileşti. Monopol sermayeye gerek kalmadı. Adil Düzen, bunların dışında bir ekonomi anlayışına sahiptir. Buna da "halk sektörü" diyoruz. Yani ne devlet, ne de sermaye monopolü. Halk sektörü, kapitalizm ve sosyalizm doğma-

dan da vardı. Ben tarlamı ekiyordum, biçiyordum ve tüketiyordum. Şimdi ise teşkilatlı bir halk sektörü olacak. Devlet olacak, kooperatifler olacak, vakıflar olacak. Bunların yardımıyla da, kişiler serbestçe ticaret yapacaklar. Bu, kişilerin pazara bizzat gelip, mallarını pazarlamaları şeklinde olmayacak, örgütlü bir şekilde olacak. Bir zamanlar altın para vardı, şimdi kâğıt para var. Kâğıt para karşılıksızdır. Biz bunun için mal senetlerini öneriyoruz. Bugün parayla mal karşı karşıya geliyor. Bİzde böyle değil, mal senetlerle karşı karşıya gelecek. Senetler parayla karşılaşacak. Araya senetler girecek. Senet karşılığında malınız devletin, kamunun güvencesine girecek.

Nokta: Adil Düzen'in dış politika tavrı nedir?

Karagülle: Başlangıçta topluluklar, dini liderler tarafından yönetiliyordu. İnsanlık, devlet aşamasına çok sonraları ulaştı. Devlet aşamasına geldiklerinde de, ya peygamberler kral oluyor veya krallar tanrı veya tanrının oğlu kabul edilerek devlet yönetiliyordu ki, bu da yine dini devlet sayılırdı. Hazreti İsa da laikliği insanlığa öğretmiş, ancak bunun şimdilik uygulanamayacağını bildirmiş, bunu uygulayan bir zatın geleceğini ve onun uygulayacağını bildirmiştir. Kur'an tamamen yeni yönetim şeklini getirmiştir. Herkes kendi yaşayacağı kuralı kendisi koyacak, ama herkes kendi koyduğu kurala uyacak. Kimse, kİmsenin inanç ve yaşayışlarına karışmayacak. Yerinden yönetim olacak. İşte bizim dış politikamızı bu esaslar belirler. Biz Mustafa Kemal'in "yurtta sulh cihanda sulh" İlkelerine bağlıyız. Ülkenin ve ulusun bütünlüğünü kayıtsız şartsız koruruz. Dışarıdan bize gelip sığınan herkesi, vatandaş veya konuk olarak kabul ederiz. Vize yok. Gümrük yok. Ama dışarıda Müslüman olsun, Türk olsun kimseyi korumayız.

Biz kimseyi iç işlerimize karıştırmadığımız gibi, kimsenin iç işlerine de karışmayız. Yabancı devletlerden Adil Düzen'e yakın olan İsviçre ve Almanya gibi ülkelerle daha yakın ilişkiler kurarız. Demokrasiden, yani Adil Dü-zen'den uzak olan ülkelerle ilişkilerimizde, dikkatli oluruz. Avrupa Topluluğu'na girip girmeyeceğimiz konusu da,

 

bu ilkelere dayanır. Yardımlaşma, yeni medeniyetin kurulmasına hizmet etme, onların tabiri ile insan haklarına saygılı olma, bizim deyimimizle Adil Düzen ile insanlık haklan konusunu kökünden çözmedeki işbirliğinde varız. Dünya sömürü işbirliğinde yokuz. Bunu biz değil, Avrupa belirler. Adil Düzen'de "İslam Birliği" ve "Hıristiyan Birliği" gibi dini ırka dayanan bir siyaset yoktur. Din olarak Hıristiyanlık da, hatta Budizm de İslam'dır.

 

"Erbakan yenildi"

 

Nokta: Adil Düzen'in savunucusu durumundaki RP, bu teorinin gereklerini ne kadar yerine getirebildi?

Karagülle: Biz İzmir'de, Adil Düzen'i firma çapında uygulayıp oluşturmaya çalıştık. Gayemiz, İslamiyet ile cari mevzuatı uzlaştırıp, Türkiye'yi güçlü devlet haline getirmektir. Halkı, bilhassa inanmış Müslümanları İllegallikten uzak tutma olmuştur. Bunda da başarıya ulaştık. Biz hukuk içinde mücadele ediyoruz. Fikir sahasında da olsa, yer altına inmiyoruz. Ben kapalı toplantılar yapmam ve böyle toplantılara katılmam. "Müslüman'ın işi aşikâredir." Sayın Erbakan Adil Düzen'i çok iyi anladı ve anlattı. Ancak arkadaşları anlamak ve uygulamak İstemediler. Bunların kimi bilgisizdi. "Yenilik İsla

 

miyet'ten sapma olur mu?" diye düşünüyorlardı. Kiminin yenilikleri öğrenme azmi yoktu, kimi Adil Düzen Ekibi'ni kendilerine rakip gördüğü için bile, bile karşı çıktı, kimi de bu ülkeyi yıkmak isteyen ve kökü dışarıda olan güçlerin Türkiye düşmanlığı Adil Düzen düşmanlığına dönüşmüş olduğu için, Erbakan'a muhalefet etti. Bazı iç sebeplerden dolayı, Sayın Erbakan onlara mağlup oldu. Adil Düzen Ekibi'ni dışladı ve Adil Düzen'i de terk etti. Onun için de parti kapandı. İktidar sorunlarını çözen merkezdir. Sorunlar da Adil Düzen ile çözülebiliyor. Adil Düzen'i benimsemeyen iktidarlar gelir giderler. Erbakan da bundan dolayı gitti. Sayın Erbakan, Adil Düzen'de değil, cari düzende sorunları çözmeye çalıştı. Bir kısım sorunları çözdü, ama Adil Düzen'in olmadığı yerde adalet olmaz.

Nokta: Fazilet Partisi Adil Düzen'i benimsedi mi?

Karagülle: Sayın Erbakan, yetiştiği çevrelerin etkisi ile, merkezi yönetimi beimsemiştir. Bütün anlatmalarımıza rağmen, bu anlayıştan vazgeçmemiştir ve hâlâ da vazgeçmiyor. Fazilet Partililer başı kesilmiş tavuk gibidirler. Kendilerini yönetmekten acizdirler. Bu sebeple ne yapacaklarını bilmeden, onun bunun aklıyla debelenip duruyorlar. Çelişki içindedirler. Fazilet Partisi'ne oy verenler, Hareket Partisi'ne oy verenler bilinçli seçmenlerdir. Bunların sayısı yüzde 40'a yaklaşıyor. Bu kitlenin karşısındaki sol seçmen de şuurludur. Şimdi iki taraf da yeni oluşum arıyor. Solda da, sağda da Adil Düzen ve sosyal düzen ortaya çıkacaktır. Fikirsiz merkez partiler eriyip gidecektir. İnsanlığı önce krallar, sonra diktatörler, şimdi de parti liderleri yönetiyor. Gelecekte fikir partileri yönetecektir. Merkez partiler eriyip gidiyor. Fazilet Partililer merkeze kaymaya çalışıyor. Yani bir an önce barajın altına düşsünler ve partiyi tasfiye etsinler diye uğraşıyorlar. Bu da normaldir. Biz bu partiyi 30 yıllık çile ile buraya getirdik. Bunlar bunu baba mirası olarak da almadılar. Komşu yağması olarak sahip oldular. Haydan gelen huya gider. Bizim gibi düşünenlerin yapması gereken, hatalarımızı görüp, her şeyde sil baştan yapıp, yeniden yola koyulmaktır. Bu olanlar bizim hatalarımızdır. Kimseyi suçlamayalım, başka engeller de görmeyelim. •

 

 

Ateizmden, Adil Düzene...

 

Süleyman Karagülle, kendi gelişimini şöyle anlatıyor:

"Artvin'in yoksul bir köyünde doğdum. Okula ancak 11-yaşımda gidebildim. Ortaokul mezunu tek bir vekil öğretmen vardı. Babamdan Latin ve Arap harflerini okumayı öğrenmiştim. Okuldan çok şey öğrendim. O gün verilen derslere bakarak ateist oldum. Ortaokulda ve lisede halkevlerinin kütüphanelerine giderdim. Fakat daha sonra hiçbir şeyi araştırmadan kabul etmemeye karar verdim. Devlet memuru olmamak için mühendislik okudum. Batı'yı ve Doğu'yu kendi kaynaklarından okuyarak sentezlemeye çalıştım. Adil Düzen böyle ortaya çıktı. Bunu çevremle paylaşabilmek amacıyla, bir kurum oluşturmak gerekiyordu. Biz de İzmir'de Akevler Kooperatifi'ni kurduk. Kooperatifin ana ilkelerinden biri, çalısmada ve yaşamada birbiriyle anlaşabilecek insanları bir araya getirerek dayanışmayı sağlamaktı. Bunu da meşru bir zeminde yapmamız gerekiyordu. Meşru demekten kastımız; hem kanunlara, hem de İslamiyet'e uygun olandır. Bunun nasıl olabileceğini araştırdık. Bunun halka anlatılması için bir parti kurulması gerekiyordu. Buna önce kimse yanaşmadı. Ben particilik yapmak istemiyordum. Erbakan buna talip oldu. Ben Aydın'dan, O Konya'dan bağımsız aday olduk, O seçildi. Biz dışarıda görevimize devam ettik. Ancak ben 1973 yılında ayrıldım. Çünkü baktık ki orada, bizim bu düşüncelerimizin yanında milletvekili olmak, kendi siyasi geleceğini sağlamak için bulunanlar vardı ve parti yönetimi de bunlara öncelik veriyordu. Fakat Erbakan'la ilişkilerimiz devam etti."