CEVAP:1
MART 2006
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-346 ADİL DÜZEN DERSLERİ-176 İstanbul, 03 Mart 2006 www.akevler.org
O dergi “MİLLİ ÇÖZÜM” mü, “NİFAK” mı?
“Yağmurlar yağar, toprağa girer, depolanır, minerallere karışır, pınar olur, birikir dere olur, birikir ırmak olur, birikir nehir olur. Sonunda deniz olur. Oradan çıkan buharlar dağlarda yağmur olur. ‘Millî Görüş’ budur. Ülkenin insanları yağan fikirlerden yararlanır, kendi beyinlerindeki mineralleri katarlar. Sonra birleşe birleşe ocak, bucak, il ve ülke içinde bir görüş denizi doğar, buna ‘Millî Görüş’ denir.” Süleyman Karagülle bu değerlendirmeyi 1972 yılında İzmir’de gerçekleştirdiğimiz Millî Selâmet Partisi büyük kongresinde İzmir İl Başkanı olarak yapmıştı. Bu kongre, İzmir’de Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda ilk yapılan yerel kongre idi.
Sonraları Millî Görüşçülerin bu çalışmaları “Adil Düzen” ile millî çözüme dönüştü. Prof. Dr. Necmettin Erbakan yazdığı kitapçıklarla millî çözümleri konferanslar hâlinde dünyaya anlattı. Böylece “Adil Düzen” sayesinde Refah Partisi birinci parti oldu. Oradan çıkanlar şimdi anayasa ekseriyetine sahiptir. Ne var ki, içi boşaltılmış ve ‘Adil Düzen’ sözüne de karşı tavır alınmıştır…
Üç yıldır bir dergi çıkıyormuş; “Milli Çözüm” dergisi. Üç yıl size bir şey hatırlatıyor mu? AK Parti’nin iktidarı! 26ncı sayısı 2006nın Şubat’ında çıkmış. Aksamadan çıkıyormuş. Kâğıdı ile, biçimi ile, hattâ içeriği ile kendisini okutan bir dergi. Çıkaran kim? Ahmet Akgül. Kendisi ile tanışmıştık. Sonra ‘Adil Düzen’ diye bir kitap yazdı, baktım; Adil Düzen ile bir alâkası yok! Bilgisizliğine hamlettim. Kaynaklara baktım, adım yok. İyi niyetinden kuşkulandım. Unuttum gitti!..
Çıkardıkları derginin 26 ncı sayısını getirdiler ve bana hakkımdaki yazıyı okudular.
Hakaretlerle dolu yazıyı sevinerek dinledim. Çünkü benim yazdıklarımı okumuş, böylece ben tebliğ veya hakkı tavsiye görevimi yapmış oluyordum. Benim için beni okuyup da bana saldıranlar, beni okumayıp da sevenlerden kat kat üstündürler. Çünkü bizim işimiz ve çabamız Kur’an’ın doğru anlaşılması çabasıdır; şahsımız hakkında ne derlerse desinler…
Dergi hakkında kuşkularımız vardır.
- Dergi üstün kalitede bir dergidir ve ne hikmetse birden AK Parti ile birlikte ortaya çıkmıştır. Bunu kim organize etmiş ve kadroyu kim oluşturmuştur?!.
- Dergi lüks bir baskı yapmaktadır. Kendi kendini finanse etmesi mümkün değildir. Acaba bu dergiyi kim/ler finanse etmektedir?!.
- Derginin adı “Milli Çözüm”, ama yanında sayılan başlıklara bakın, bir tek çözüm içeren yazı yoktur. İçerisini okuduğunuzda tek kelime çözüme rastlayamazsınız. Mehmet Ali Ağca, Talat Paşa, din istismarı, Kurtlar Vadisi, İnönü, ulusa çağrı, Vural Savaş, Fethullah Gülen, İstiklâl Marşı, Büyükanıt Paşa, Sözler, Süleyman Karagülle… Geçmişin dedikodusu ve nifakçılık dışında dergide herhangi bir şeye rastlanmamaktadır.
- Bu dergiyle yapılmak istenen olarak neler görülmektedir?
1- “Millî çözüm”ü “millî nifak” olarak takdim etmek.
2- Millî Görüşçüler arasına fitne ve nifak sokmak.
3- Müslümanlar arasında düşmanlık oluşturmak.
4- AK Parti iktidarını başarısız kılmak.
Önce, Ahmet Akgül’ün beni hamakat ve kabahatle vasıflandırarak tahkirine darılmadım. Yazılarımı okuyarak bana hakkı tavsiye ve tebliğ imkanını sağladığı için Rabb’ime şükrettim. Bana saldırarak bana sabrı tattırma imkanını sağladığı için de bu genç kardeşim için dua ettim…
Bu vesileyle, Muhterem Necmettin Erbakan ile olan ilişkilerimizi bu kardeşim ve benzer düşüncede olanların öğrenmesi için maddeler hâlinde özetliyorum.
- Üniversite yıllarımızda başı takkesiz namaz kılanlara saldıran tutucu samimi müslümanlar vardı. Bunlar arasında Sayın Erbakan da vardı. Bizi bir Hoca’ya götürdüler. Hoca başı açık namaz kılanlar aleyhinde konuştu. Ben ‘bu husus nassla mı yoksa kıyasla mı sabittir’ dedim. ‘Kıyasla’ dedi. ‘İlleti nedir’ diye sordum. Cevabı sonraki günlere erteledi ve cevabı gelmedi. Böylece arkadaşlarıma bilmedikleri hususlarda tartışmamayı anlatmağa çalıştım.
- Erbakan Odalar Birliği Başkanı idi. 1968 yılında parti kurma önerisi ile gittik. Arkadaşım Şükrü Tüzün, parti seçime yetişmez dedi. Bağımsız milletvekili adaylıklarımızı koymamızı önerdim. Arkadaşım buna da karşı çıktı. Erbakan hemen benimsedi ve ona izah etti.
- Ankara’da Mehmet Satoğlu’nun yazıhanesinde idik. Erbakan’ın AP’den aday olmasını kararlaştırıyorlardı. Ben karşı çıktım ve ‘AP’den aday olursa, Konya’da olsam oy vermem’ dedim. Sonra toplantıya Nevzat Yalçıntaş geldi ve ‘bağımsız kesinlikle kazanamaz’ dedi.
- Erbakan AP’den Süleyman Demirel ve arkadaşları tarafından veto edilince, bağımsız adaylıklarımızı koyacağımızı telefonla bana bildirdi. İzmir, Aydın ve İstanbul adaylarını İzmir olarak biz ayarladık. Akevler’in borçlu desteği ile seçimler yürütüldü. Üç misli oy alarak Erbakan milletvekili oldu. Aydın ve İstanbul’da bağımsız aday olduğumuzdan dolayı ben ve İzmir Sanayi Bölge Müdürü Ömer Faruk Yeğin ve yardımcısı olan ben kamu görevinden uzaklaştırıldık.
- Millî Nizam Partisi’ni kurdu. Beni ve Ömer Faruk Yeğin Beyefendiyi aramadı. Ama ben M. Gündüz Sevilgen ve Prof. Dr. Saffet Solak’ın Ankara’ya gitmesini sağladım.
- Millî Selâmet Partisi’ni kurdular, beni yine aramadılar. Ben teşkilatlanma yetkisini alarak İzmir, Manisa, Aydın, Denizli, Balıkesir ve Muğla yani Ege Bölgesi teşkilatlarını kurdum. Afyon ve Bursa’nın kuruluşunda da yardımcı oldum.
- M. Gündüz Sevilgen ile birlikte münavebe ile MSP İzmir il başkanlıkları yaptık. İzmir Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda Erbakan önce ilk bizi konuşturdu. 1973 seçiminde ben dördüncü sırada adaylığımı koydum. M. Gündüz Sevilgen’i merkezin ısrarı üzerine Manisa’da aday yaptık. O Manisa’ya gitmedi; ben gittim, çalıştım ve o milletvekili oldu.
- Seçimden sonra partiden ayrıldım. Çünkü; baktım ki partide Erbakan’ı yanlış yönlendirenler cirit atıyor ve herkes milletvekili olma yarışında!.. Ama ben Erbakan’la olan irtibatımı asla kesmedim…
- Millî Selâmet’ten sonra Erbakan’la iki sene çalışarak “Adil Düzen”i oluşturduk. Akevler’in ilmî ekibiyle yurt içi ve yurt dışında “Adil Düzen” seminer ve konferansları verdik…
- 1991 seçiminde Hoca söz verdiği halde, çevresinin baskısıyla Süleyman Akdemir ile Arif Ersoy’u seçilmeyecek yerlere koydu. Diğer arkadaşlar bu tavırlar yüzünden aday bile olmadılar. Biz yine de ilgimizi kesmedik. Ben Kırgızistan’a gittim. Orada gösterdiğim faaliyetlerle Erbakan’ı Asker Akayev ve Nazarbayev’le görüştürdüm. O zaman partimiz Türkiye’de dördüncü parti iken, bu cumhurbaşkanları Erbakan’a devlet başkanı muamelesi yaptılar.
- Kırgızistan’dan döndükten sonra Muhterem Necmettin Erbakan ile defalarca görüştük ve her seferinde öneriler götürdük. Seçim taktiklerini verdik. Kendisi her zaman bizim görüşlerimizi benimsedi ama etrafındaki bir kısım arkadaşları hep mâni oldu…
Erbakan, DYP ile anlaşma yaptı ve Refah-Yol Hükümeti kuruldu. Tansu Çiller; ‘Adil Düzeni bırak o takdirde koalisyon kurarım’ dedi! Ben, Ahmet Akgül ve görevli ekibinin sözkonusu ettiği o yazıları işte o tarihlerde yazdım. O gün uyarmak için yazdım. Erbakan Başbakan iken yazdım.
Kırgızistan Hükümeti’ne aracılığımla nice sözler verdiler, hiçbirisini yapmadılar. O kadar kötü duruma düştüm ki, hükümetin ve cumhurbaşkanının danışmanı olduğum Kırgızistan’dan ayrılmak zorundan kaldım. Ayrılışımın dört sebebi vardı, biri bu idi. Bana şimdi gelseler ve deseler ki; ‘“Adil Düzen”den vazgeç, sen cumhurbaşkanı olacaksın’ ben de bu öneriyi kabul etsem, ben işte o sayılan kimse olurum. O sözlerim Hakkı tavsiye mahiyetindedir. Hata da etmiş olabilirim.
Şimdi yazdığım yazı ise Erbakan’ın o anda bana göre yaptığı hata ile ilgili değildir. Erbakan tüm hayatımın entegresidir. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan için de aynı şeyleri söylüyorum. Ama Tayyib’e karşı olan sevgim azalmış değildir. Erbakan bugün başbakan değildir. Ama bugün bile ona zulüm yapılmaktadır. Gasp edilmiş hakları geri verilmiyor. Bugün onu korumak ve onun yanında yer almak her insanın görevidir. Bununla beraber, onun yanlışları varsa, onları da tasvip etmem mümkün değildir. Erbakan ayrımcılık yapıyor. Çevresini saran ve onu yanıltan insanların yüzünden bizim gibi onu seven ve ondan hiçbir şey beklemeyen insanlardan uzak duruyor. Ona hep şunu önerdim: Artık bir partinin yanında yer alma. Partiler üstü ol, kurumlar üstü ol. Bana göre hâlâ hata ediyor. Ama herkes kendi içtihadından sorumlu olduğu için ondan sonrasına bizim diyeceğimiz bir şey yoktur.
Sayın Akgül, sen bana ‘münafık’ demiyorsun, ama ben sana ‘nifak yapıyorsun’ diyorum. Varsayalım ki, tâ talebelikten beri birlikte cihad yapan iki insan bugün birbirinden uzaktır. Mü’minin görevi bunları barıştırmak ve eski yaraları unutturmaktır. Siz ise yalnız benimle Erbakan’ın arasına değil, tüm mü’minler arasına “nifak” sokarak on sene evvel yazılmış yazıları ortaya koyuyorsunuz…
Yine de dua ediyorum, çünkü tek taraflı değil de, birlikte değişik yazıları yazdınız.
Ben sizin yazınızı -her şeye rağmen- hayırlı görüyorum. Size inanıp beni tanımadan bana tavır alanlardan beni uzak tutup meşgul etmekten alıkoyuyorsunuz. İnsanların benim için düşündükleri beni hiç ilgilendirmiyor. Çünkü ben onlardan bir şey istemiyorum. Hakkımda yazacaklarınız beni sadece memnun eder. İslâmiyet’i biliyorsanız, ne demek istediğimi anlarsınız…. Selâmlar...
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL