Türbanlı memur...
DOĞRUSU o ki, biz gazeteciler “bürokrasi” konulu yazılardan kaçarız. Çünkü bürokrasi kendi içinde bile tekdüzelik, sıkıcılık içerir.
Ama bugün bir istisna yapalım diyoruz. Zira hükümetin, sayısı 2.5 milyonu aşan geniş bir bürokratlar kesimiyle ilgili bir yasa tasarısını Meclis'e gönderdiği bildiriliyor.
Daha doğrusu tasarıyı kamuoyuna duyuran Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, ilginç iyileştirmelerden söz etti. Ama çoğu kez olduğu gibi “resmin sadece kendi işine gelen kısmını gösterdiği” gibi biz izlenim verdi.
Tasarıyı inceledik. ,
İnceledik derken, bu “personel” işlerinin uzmanı olmadığımızı belirtelim. Yani satır aralarına gizlenmiş bazı tuzakları görememiş olabiliriz.
Ama her şey iyi değil. Örneğin bugünkü gibi “muhafazakâr” olduğunu iddia eden bir iktidarın, memur “kılık kıyafeti” konusunda da duyarlı olması gerekir değil mi?
Bakıyorsunuz tasarı “Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmayı” disiplin suçu olmaktan çıkarmış.
Siz bunun “türbanla (yahut çarşafla) göreve gelmeyi” disiplin suçu olmaktan çıkarmak için konulmadığını söyleyebilir misiniz?
Gördüğünüz gibi devlet dairelerinde “tesettür” dönemi başlıyor.
Keza “Yetkili olmadığı halde medya organlarına bilgi ve demeç vermek” de suç olmuş.
İyi de... Gerçekleri saklayan amirlere neden ceza yok?
Tasarıda Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, kendi yandaşlarına makam sunmak için de hüküm getirdiği yazıldı. Yok demiyoruz ama nereye sakladıklarını biz bulamadık. Varsa, bir vahim hüküm de odur elbette.
Yorum:
Daha orda mısınız?
İnsanlar tarih boyunca medeniyet merkezlerine göre kavramları kendilerince tanımlamışlardır. Türkiye’de Atatürk Devrimlerinin başladığı andan itibaren Laiklik kavramına gerçek anlamını yansıtacak tanım verilemedi. Laiklik olgusu başörtüsünden ibaret bilinip, başörtüsüne düşmanlık ise Laikliğin temel verisi olarak kabul gördü. İnsanların kılık-kıyafetinden dolayı yaftalanamayacağı gerçeği göz ardı edildi.
Kadınlara vücudunu sergilemesi çağdaşlık olarak sunuldu. Atlatmış olduğumuz 28 Şubat’lar ibret olmamış ve bu yazıyı yazmakla fikrini güncellemiş olan Oktay Ekşi ve onun gibi düşünenler Türkiye tarihine bir çağdaş(!) tekerrürü daha hediye etmek istiyorlar. Oysaki Türkiye’nin bu çağdaş(!) nidalardansa, daha çok kişisel hak ve özgürlüklere ihtiyacı var. İnsanlar dinsel ve etnik ayırımlarla birbirlerine düşürülmekte, asıl çözüm olan haklara saygı ile birlik ve beraberlik olgusundan uzaklaştırılmaktadır.
Hiçbir din ve samimi olan hiçbir ideolojide kılık-kıyafete bu denli köhne ve çağdışı bir yaklaşım yoktur. İnsanların kişisel inançlarına müdahale ancak kardeşlik olgusundan uzak düşmanca yaklaşımların sahibi, kulakları olup duymayan, gözleri olup görmeyen, dilleri olup doğruyu konuşmayan kalbi mühürlü beyinlere özgüdür.
%90’dan fazlası Müslüman olan Türkiye’de de türbanın yasak oluşu ve yasak olmasının istenmesi garip ve de talihsiz bir durumdur. Çünkü dinimizin gereği mümin kadınlara farz, aynı zamanda siyasi bir simge olan başörtüsü, Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’de Ahzab Suresi 59 ve Nur Suresi 31. ayette sabittir.
يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا
Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu, onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.[AHZAB 59]
وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فَرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesna, açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya babaları ve kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler, ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz tövbe ederek Allah’ın hükmüne dönün.[NUR 31]
Allah, kalplerimizi doğru yola ilettikten sonra tekrar eğriltmesin.
Saygılar…