Hayrettin Karaman, hkaraman@yenisafak.com.tr, 10 Haziran 2010 Perşembe
Asıl muhalefet İslam'a
İsrail'in yardım gemisine saldırısı üzerine yapılan konuşmaların ve yazılan yazıların bir kısmını üzülerek, şaşırarak, bazen de öfkelenerek takip ediyorum.
…
Mesela şu mealde sözler işittim ve okudum: "Efendim bu tekbirler, bu namazlar, bu kelime-i tevhid yazılı bayraklar... işin rengini değiştiriyor; bunların maksadı yardım değil, propaganda izlenimi veriyor. Filistin halkına yardımı anladık, HAMAS'ı aklamanın, HAMAS'ı savunmanın, HAMAS'a arka çıkmanın ne alemi var?.."
…
Şimi bazı tartışılmaz doğruları hatırlayalım:
1. Gazze'de meşru hükümeti kuran, seçimle işbaşına gelmiş bulunan HAMAS'tır. Gazze halkı ile HAMAS'ı birbirinden ayırmak, hükumeti yok saymak, yardımı bu şartla yapmak mümkün ve meşru değildir.
2. HAMAS ve işgale karşı direnen Filistin halkı, daha önceden bu topraklar üzerinde kurulmuş, halkı içine kendi rızalarıyla Filistinlileri de almış bir İsrail devletine baş kaldırmış ve ülkeyi bölerek başka bir devlet kurmak üzere harekete geçmiş değillerdir. Tam aksine İsrail başta terör olmak üzere meşru olmayan bütün yolları kullanarak Filistin halkının ülkesini işgal etmiş, onları yurt ve yuvalarından atmış, uzun vadede yok etmenin tedbirlerini almıştır ve bu planın uygulaması devam etmektedir. Filistin halkının ve meşru temsilcilerinin yaptığı şey -eşit olmayan, dengesi bulunmayan bir güce karşı- direniştir ve meşru savunmadır.
3. Gazze halkı zalim bir abluka içinde dayanılamaz yokluklar, yoksunluklar, acılar içinde kıvranmakta, tükenme ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktadırlar. Hem işgal, hem abluka meşru değildir, bu sebeple uluslar arası toplum tarafından da kabul edilmiş değildir. Bir tarafta zalim bir gücün zulmü (haksız tasarrufu), diğer tarafta mazlumlar vardır; bu durumda zalimin merhametine, iznine, müsamahasına sığınmak mümkün değildir. …
Bu yardımı yapanlar Müslüman olsun olmasın, gemide namaz kılsın kılmasın, yeşil bayrak taşısın, kızıl bayrak taşısın, mazlumların hükümetini HAMAS kursun, FETİH kursun, gemiye baskın yapılınca bir direnme denemesi yapılsın yapılmasın... ne fark eder; bunları mesele yapmak yerine "İsrail zalim, Filistin halkı ve özellikle abluka altındaki Gazzeliler mazlum, bunlara yardıma koşanlar ise insan gibi insan" demek gerekmiyor mu?
Eğer bunu diyemiyorsanız kendinizi bir yoklayın ve "Niçin böyle diyemiyorum!?" diye sorun.
Yazının tamamı için bakınız: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=22697&y=HayrettinKaraman
YORUM:
İsrail ve Filistin arasındaki sorunun çıkışı, gelişimi ve günümüzde geldiği aşama izlendiğinde dünyayı çatışmaya sürükleme planının yeni bir aşamasıyla karşı karşıya kalındığı görülecektir.
Kendilerini Yahudilerin üst sınıfı olarak gören ve tüm insanlığı köleleri gibi kabul eden, SERMAYE, SİLAH ve TEKNOLOJİ tekelini ellerinde tutan bir grup, İsrail (Yahudiler) halkı dahil tüm insanlığı çatıştırarak köleleştirmeye çalıştırmak için yüzyıllardır uygulanan planın yeni aşamasını devreye koymuşlardır. Bu yeni aşamanın ilk uygulamalarından biri kullandıkları tüm aracıları çaktırmadan diskalifiye etmektir.
Başka bir anlatımla; aracı olarak kullandıkları kişi, grup, kurum ve devletleri birbirleri ile çatıştırarak zamanla tümünü devre dışı veya etkisiz bırakmaktır. Kullandıkları, kişi, grup, kurum ve devletler uyanıp başlarına bela olmasınlar diye sanki kendileri hiçbir şey yapmıyor ve bu işe taraftar değillermiş gibi davranarak birini diğeri ile ortadan kaldırmaktadırlar.
Bu durum, ekonomik olarak önce küçük firmalar, orta ölçekli firmalar ve daha sonra dünya ölçeğindeki firmaları çökertme şeklinde başlamıştır. Liderler rezil edilmekte, ülkeler borç batağına sürüklenmekte ve Irak gibi ortada olanlar fiili müdahalelerle ve liderleri ile çökertilmektedir. Türkiye’de henüz mücadele devam etmektedir. Taraflar oluşturulmuştur, çatıştırılmaya başlatılmıştır. Güçlü olanın zayıflaması için zayıf olan tarafa farklı yönlerden destekler verilmektedir.
Bu aşamanın ikinci uygulaması, bu aşamada kendilerine engel olabilecek, sorun oluşturabilecek, planlarını bozabilecek ülkeleri devre dışı bırakmaktır. Bu konuda ilk iki sırada olan devlet İran ve Türkiye’dir.
Türkiye’de iç çatışma çıkartma planı onlar açısından risklerle karşı karşıyadır. Türkiye’de iç çatışma çıkarma yöntemi Türkiye’yi çökertme bakımından yeterli bir plan olarak görülmemiştir. Türkiye’de ordu bu sinsi planları fark etmiştir, tedbirlerini de acı ilaç şeklinde de olsa almaktadır. Türkiye’de iç çatışma konusunda tarafların uyanması tehlikesine karşı Türkiye’deki bazı çevrelerin hassasiyetleri dikkate alınarak uluslar arası plan devreye konmuştur. Türkiye, çevresindeki ülkelerle sevimsiz hale getirilecek sonra gerilim artırılacak ve sonra çatışma ortamına sürükleme planı devreye konacaktır.
Çatışma ortamına sürüklemede hem İsrail halkının burnu sürtülecektir, İsrail halkı korkutulacaktır, muhtaç edilecektir hem de Türkiye yıpratılacaktır. İsrail halkı böylece tekel sermayesine (üst sınıf Yahudi grubuna) iyice muhtaç hale getirilecektir. Bu aşamada İsrail zaten şimdiye kadar yaptığı insanlık suçu seviyesindeki suçlarına karşı dünya insanların saldırısından korktuğu için tekel sermayesinin tüm söylediklerini önceki dönemlerden daha hızlı bir şekilde düşünmeden yapmak zorunda kalacaktır.
Bu aşamada Türkiye çok acele etmemiştir, çatışma yerine hukuk sürecini önemsemiştir. Bu nedenle çatışma ortamına sürüklemede öncelikli hedef İran seçilecektir. Türkiye ikinci sıradadır. Bu planın devam edebilmesi için Türkiye ile İran’ın arasının açılması gerekmektedir. İran’ın batı tarafından kıskaca alınmaya çalışması onun İsrail’in eşkıyalığına olan cevabının hızlanmasını sağlayacaktır. Bu da çatışma sürecini hızlandıracaktır. Türkiye hukuk süreci ile yavaş hareket etmeye çalışırken ya Türkiye ve İran birbirleri ile sürtüşmeye başlayacaklardır ya da Türkiye İran’a destek vererek İsrail başlangıç olarak savaş süreci hızlanacaktır. Özetle başta Türkiye, İran, İsrail ekseni yeni bir döneme girmektedir.
Bu arada en zor durumda kalan ülkelerden biri de ABD olacaktır. B. Hüseyin Obama bu önemli süreçte test edilmektedir. Obama Türkiye üzerinden barışı oluşturma çabasındadır. Bununla birlikte tekel sermayesini yönlendirenlerin hala merkezlerinin ABD de olması ve onların planlarının daha güçlü gözükmesi Obama’yı korkutmaktadır. Bu yönden bakıldığında Türkiye’nin yeni, farklı, beklenmedik barışa yönelik çözüm üretmesi Obama’yı da ABD yi de rahatlatacaktır.
Şu ana kadar olanlara baktığımızda herkes sorundan rahatsız olduğu görülmektedir. Herkes tehlikenin farkındadır. Fakat barışın nasıl tarafsız bir şekilde gerçekleşeceğine yönelik çözüm öneren neredeyse kimse yok. Bir tarafta hiçbir savaş mantığının kabul edemeyeceği, yanlış yönlendirilen, çatışmaya sürüklenen ve yanlış bir yöntem olan sapanla, sopayla canını kurtarmaya ve İsrail’e karşı koymaya çalışan Filistin halkı ve diğer tarafta sermayenin kullandığı İsrail halkı birbiriyle çatıştırılmaktadır. Bu tecrübeden sonra da Ortadoğu’da savaş çıkarılacaktır. Sermaye’nin yönlendirdiği ve Irak bahanesi ile kısmen Ortadoğu’ya yerleşen İşgal orduları, Tezkerenin geçmemesi üzerine çok kızmıştır. İsrail bahanesi ile işgal için yerlerini almaya çalışacaktır.
Bana göre, bu çatışma planlarına karşı klasik barış veya savaş söylemlerinin ötesinde yeni bir düzen kurulması gerekmektedir. Bu yeni düzenin bölümlerinden bir tanesini şu şekilde öneriyorum.
İlk yapılması gereken konu; çatışmaya, kuvvete dayalı değil hakka dayalı hukuku devreye koymaktır. Bu mevcut tıkanmış, yetersiz kalmış hukuk yöntemleri yerine hakemlik sistemi ile çözümlenebilir. Bu da ancak İsrail ile Filistin halkının kendilerine devlet başkanlarından birer hakem seçmeleri ile gerçekleşebilir. Bu hakemler de ortaklaşa bir devlet başkanını başhakem seçmelidirler. Hakemler kendilerine farklı ülkelerden biri general seviyesinde ve biri sivillerden olacak şekilde iki tane olmak üzere 20’şer tane bilirkişi seçmelidirler. Ülkelerin kendi içinde örneğin Türkiye’de bu bilirkişilerin çalışma grubu olmalıdır. Bu da o ülkede örneğin Türkiye’deki parti başkanları olmalıdır. Bu heyetin aldığı kararları bilirkişiler hakemlere iletmelidirler. Hakemlerin aldığı kararlar böylece tüm ulusların ortak kararı seviyesine çıkmış olur. BM bu heyetin kararını gerçekleştirmelidir. Bu süreç tamamlanana kadar BM kararı ile İsrail ve Filistin ateşkes yapmalıdır. Bu heyetin atadığı kişi ve kurumlarla iki bölge arasında güvenlik sağlanmalıdır ve yardımlar da yukarıdaki hakem ve bilirkişi heyetlerinin plan ve yönlendirmesi ile yapılmalıdır.
Konu böylece tarafların temsili ile hukuka taşınmalıdır. Türkiye bu konuda BM nezdinde acil girişimde bulunmalıdır.