Cüneyt ÜLSEVER
culsever@hurriyet.com.tr
Gülen Hareketi (I) Milli Görüş vs.
ŞURASI inkâr edilemez bir gerçek ki, gerek Milli Görüş, gerekse Gülen Hareketi Türkiye’nin siyasal ve sosyal tarihinde rol almış en önemli örgüt/ hareketlerdendir.
Büyük bir azimle; bıkmadan, yorulmadan yıllardır mücadele verirler ve tabana ulaşma gayretlerinde hem solculardan hem de laiklik hassasiyeti yüksek kesimlerden çok daha başarılıdırlar.
Başarılarının temelinde de tabandaki insanlara siyasal söylem götürme yerine öncelikle onları anlama ve hizmet götürme gayretleri yatar. İhtiyaç sahibine sağlık hizmetinden tutun, eğitim hizmetine kadar hemen her alanda yardımcı olurlar, zor günlerinde yanı başlarında bulunmaya azami gayret gösterirler.
“Laikler” hamasi nutuklarla yetinirken, bu kuruluşlar ceplerinden para da harcayarak, ellerinden geldiğince, muhtaç olanın yardımına koşarlar.
Siyaset bilimi tanımı ile yazıyorum. Gerek Milli Görüş, gerek Gülen Hareketi kendilerine bağlananlar ile hayatın tüm alanlarını kapsadığına inanılan ideolojik bağ kurarlar.
Gönüllü bir bağlılık ama tam bağımlılık söz konusudur.
* * *
Benim indimde iki kuruluş arasında onları ayırt eden temel farklar da vardır. Bana göre bu farklar:
1) Milli Görüş özünde bir siyasi örgütlenmedir. Siyasi tercih ve hedefleri her dönem açıktır.
Gülen Hareketi ise sosyal, hatta ekonomik alanlarda aktif, siyasete yukarıdan bakan, her dönem siyasi hedefleri global hedefleri ile şekillenen bir yapılanmadır.
Milli Görüş milli/bölgesel hedefleri, Gülen Hareketi ise evrensel hedefleri olan kuruluşlardır.
* * *
2) Milli Görüş bilimsel gelişmelerle yakından ilgilenmeyen, tersine dünyayı statik bakış açısı ile algılayan bir örgüttür.
Gülen Hareketi Said-i Nursi’nin izinden giderek bilim ile dini birlikte içlemeye çalışan, eğitime özel önem veren bir örgüttür. Hatta Nurculuğun bir kolu olarak Yeni Asya Hareketi bilim ve felsefe ile yoğrulamaya çalışır.
* * *
3) Milli Görüş siyasal ağırlıklı şekillenme ile uzlaşmaya sadece taktiksel bakan, sert duruşların zaman zaman gerekliliğine inanan, inanç ayrılığının keskin farklılıklar yarattığını düşünen bir varlıktır.
Son 10-15 yıldır Türkiye’ye dünyadan bakan Gülen Hareketi ise farklılıklar ile uzlaşmaya önem verir, sert yaptırımları dışlar, birlikte yaşamayı becermeyi yaşamın önemli bir parçası olarak görür.
* * *
4) Fethullah Gülen’in son 10 yıllık mecburi serüveni, Gülen Hareketi’ni ABD ile yakınlaştırmış, Milli Görüş ise Batı’da herhangi bir müttefik arayışında olmamıştır. Milli Görüş’ün müttefikleri daha çok Ortadoğu’da mücadele veren İslamcı siyasi örgütler olmuştur.
* * *
Gülen Hareketi son yıllara dek Milli Görüş’ün siyasi parti uzantısı olan unsurlarla hep uzak kalmış, iki taraf adeta birer hasım gibi yaşamışlardır.
Ancak 2007 seçimlerinden sonra Milli Görüş kökenli AKP ile Gülen Hareketi arasında, Hareket’e duygusal getiriler dışında ne getirdiğini hâlâ çözemediğim bir yakınlaşma oluşmuş ve AKP Hükümeti içinde Milli Görüş ile Gülen Hareketi arasında bir koalisyon kurulmuştur.
(Yarın: Koalisyon çatırdıyor mu?)
Milli Görüş vs. Gülen Hareketi (II)
DÜN yazdım. Gerek Milli Görüş, gerekse Gülen Hareketi Türkiye’nin siyasal ve sosyal tarihinde rol almış en önemli
örgüt/hareketlerdendir. Tabana ulaşma gayretlerinde diğer kesimlerden çok daha başarılıdırlar.
Ancak Milli Görüş özünde bir siyasi örgütlenmedir. Siyasi hedefleri her dönem açıktır. Gülen Hareketi ise sosyal, hatta ekonomik alanlarda aktif, ama siyasete yukarıdan bakan, her dönem siyasi hedefleri global hedefler ile şekillenen bir yapılanmadır.
Milli Görüş “ötekiler” ile uzlaşmaya göreceli olarak daha uzak, Gülen Hareketi daha yakındır.
Gülen Hareketi ABD ile yakındır, hatta “ılımlı İslam” doktrininde en azından model olarak rol almıştır. Milli Görüş ise Batı’da herhangi bir müttefik arayışında değildir. Müttefikleri daha çok Ortadoğu’da mücadele veren İslamcı siyasi örgütler olmuştur.
* * *
Önceleri sadece bir tek partiye değil, kendisine kucak açan tüm partilere destek veren ve herkese aynı mesafede duran Gülen Hareketi 2007 seçimlerinde merkez-sağ çuvallayınca, tarihinde ilk kez tek bir partiye, AKP’ye destek vermek zorunda kaldı. O tarih itibari ile CHP’yle arası ise bir türlü ısınmıyordu.
Belki de Hareket’e yön verenlerce de öngörülemeyen, Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu’nun merkez-sağı arapsaçına dönüştüren beceriksizlikleri “tek parti ile ittifak mecburiyeti”ni doğurdu.
Bunun sonucu olarak da maalesef, 2007 sonrası beni sükut-u hayale uğratan gelişmeler oluştu.
Bu tarihten sonra Gülen Hareketi adeta kendi ufkunu daralttı, hükümetin apansız savunucusu haline geldi, zıt kardeşi Milli Görüş ile halvet oldu. Bir zamanlar Türkiye’nin en ciddi gazetelerinden olan Zaman maalesef “Hükümet organlığı”na soyundu.
Milli Görüş ile AKP hükümeti içinde kurduğu “koalisyon” kısa sürede belirli çevrelerde “28 Şubat’ın intikamı” için oluşturulan birliktelik olarak yorumlanmaya başladı.
Ergenekon Davaları’ndaki bazı abuk gelişmelerde hep “Gülenciler”in parmağı arandı.
Zamanla Gülen Hareketi ile eşleştirilen bürokratların özellikle Emniyet Güçleri, Adalet mekanizması ve hatta gizlice TSK’da etkin/yön verici olmaya başladıkları çok değişik çevrelerde konuşulmaya başladı.
Fethullah Gülen “gatakulli” söylemini ortaya attığında çok ama çok şaşırdım. Benim dünyada ancak Dala Laima ile mukayese ettiğim bir lider kendine muhatap olarak yapacağı “darbe”yi yüzüne gözüne bulaştırmış bir “darbeli paşa”yı muhatap alıyordu!
* * *
2007’den sonra Gülen Hareketi ile AKP hükümeti (Milli Görüş) arasında yaşanan “seviyeli birliktelik” bazı çevrelerce “Gülen Hareketi’nin gerçek yüzü ortaya çıktı”, şeklinde yorumlandı. Özellikle “Laikçi” çevreler Gülen Hareketi’nin baştan beri takiye yaptığını, şimdi güç ellerine geçince mutlak iktidara oynadıklarını söylemeye başladılar.
Ancak benim anlayamadığım bir konu vardı. Milli Görüş ile Gülen Hareketi, hedeflerinde birliktelikler olsa da, yöntemleri itibari ile bir araya gelmeleri çok zor iki yapı idi. İki tarafın 2002 öncesi birbirleri hakkındaki görüşlerini bizzat bilen bir insan olarak bu “koalisyon”a çok şaşırıyordum.
Bu birliktelik artık hal-i hamur mu olmuştu?
Yoksa, birlikteliğin sınırları var mıydı?
(Yarın devam edeceğim.)
Milli Görüş vs. Gülen Hareketi (III)
İKİ gündür Milli Görüş ile Gülen Hareketi’nin benzeşen ve ayrışan özelliklerini sınıflandırmaya çalışıyorum.
Bu iki yapının, hedeflerde benzerlikler olsa da, yöntemde büyük farklılık arz ettiğini izah etmeye uğraşıyorum. Milli Görüş’ün göreceli olarak daha yerel/bölgesel kaldığını, Gülen Hareketi’nin ise daha evrensel davrandığını vurguluyorum. Milli Görüş “diğerleri” için yer yer sert çözümler ararken, Gülen Hareketi’nin “diğerlerine” uzlaşmacı çözümlerle yaklaştığını belirtiyorum.
Bu iki “zıt kardeşler”in özellikle 2007 sonrası AKP çatısı altında nasıl “ittifak” yaptıklarını anlamadığımı da iki gündür sorguluyorum.
* * *
“İttifak” Marmara Gemisi’ne yapılan İsrail saldırısından sonra çatladı. Başbakan ve artık rüya aleminde gezdiğine iman ettiğim Dışişleri Bakanı “Milli Görüş”e uygun açıklamalar yaparken Mavi Marmara Gemisi’ne “komuta” edenlerin uyguladıkları yöntemlere açık eleştiri bizzat Fethullah Gülen tarafından dile getirildi.
O gün ben düşünmeden edemedim:
Siyasete yön vermeye kalkarsan siyaset de sana yön verir!
* * *
Görüşüme göre, Gülen Hoca’nın çıkışını iki seviyede değerlendirmek gerekmektedir:
1) Konjoktürel açıdan belki de Fethullah Gülen’in ABD’deki misafirliğini korumak için bu çıkışı yapması gerekiyordu. Ayrıca, Türkiye’ye dünyadan bakan bir bakışın bu uyarıları yapması eşyanın tabiatına uygun kaçmıştır.
2) Felsefi açıdan ise Gülen “uzlaşma içinde bir arada yaşama” anlayışı ile tamamen uyumlu bir çıkış yapmıştır. “Meseleleri sulh ile çözmek” Hareket’in her zaman asli şiarı olmuştur. Hatta Hoca kendisine vicdan dışı haksızlıklar yapıldığı bir dönemde bile 28 Şubatçılara karşı hep itidal ile tepki verilmesini tavsiye etmiştir. Aynı dönemde üniversiteye türbanla giremeyen kız öğrencilere eğitimlerinde geri kalmamak uğruna başlarını açmalarını öneren de bizzat Hoca’dır.
Gülen’in “Mavi Marmara”ya verdiği tepki tutarlı ve Hareket’i Milli Görüş’ten doğru çizgide ayrıştıran bir çıkıştır.
* * *
Benim temennim odur ki, bu vesile ile Gülen Hareketi eski ama doğru duruşu olan, ayrıca kendisini tek ve özel kılan siyaset üstü veya tüm siyasi partilere aynı mesafeden bakan duruşuna geri döner.
Özellikle “mütedeyyin laikler”de yer eden AKP’nin sert ve uzlaşmadan uzak iç ve dış politikalarına Gülen Hareketi’nin destek verdiği algılaması ivedilikle kırılmak zorundadır.
Harekete yakışan budur ve onu evrensel kılan da bu duruştur!
* * *
Ancak Gülen Hareketi’nin siyaset üstü/tüm siyasi partilere aynı mesafede konumunu yeniden kazanması için diğer partilerin de uzatılacak ele karşılık verecek ortamı yaratması gerekir.
Bu gereklilik CHP, MHP, BDP için eşit derecede geçerlidir.
Genel Başkanlığı bırakmadan evvel Deniz Baykal’ın uzattığı el takdire şayandır.
Bu konuda ne yapıldığına dair hiçbir bilgim yok ama Kemal Kılıçdaroğlu, Hareket ile CHP arasındaki tarihi buzları eritmeye niyet ederse, doğacak uzlaşma ortamından hem Türkiye hem de CHP büyük kazanç sağlar.
Ben bu dönemde hem Gülen Hareketi’nden, hem de CHP’den yeni açılımlar bekliyorum!
|