28.01.2010
Kürt açılımının geleceği belirsizliğini korurken Alevi açılımında son dönemeç bugün dönülüyor. Ankara Kızılcahamam’da üç gün sürecek yedinci ve son Alevi çalıştayının ardından hazırlanacak rapor hükümete iletilecek ve ardından bekleyişe geçilecek. Dolayısıyla önümüzde üç hayati soru bulunuyor:
1) Son çalıştay nasıl geçecek?
2) Hükümete nasıl bir rapor sunulacak?
3) Hükümet bu raporu ne ölçüde benimseyecek ve raporda yer alacak çözüm önerilerini nasıl ve hangi hızda hayata geçirecek?
Beş mutabakat noktası
Daha ilk sorudan itibaren Alevi sorununun çözümünün hiç de kolay olmadığı anlaşılıyor. Şöyle ki daha önceki altı çalıştayda olduğu gibi yine hükümeti Devlet Bakanı Faruk Çelik’in temsil edeceği ve moderatörlüğü yine Doç. Necdet Subaşı’nın yapacağı çalıştaya Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) katılmayacağını açıkladı. Bugün çalıştayla aynı saatlerde Ankara Mülkiyeliler Birliği’nde ABF yöneticileri son çalıştayı neden boykot ettiklerini bir basın toplantısıyla açıklayacaklar.
Dün konuştuğum ABF Başkanı Ali Balkız “Bu sonuncu çalıştayı doğru ve yararlı bulmadık” deyip itirazlarını iki ana nedenle bağlıyor: 1) Çalıştayın düzenlenmesi ve çağrılılar konusunda duydukları bazı rahatsızlıklar; 2) Çalıştayın gündeminde “Aleviliği tanımlama” şeklinde bir maddenin bulunuyor olması.
Balkız 3 Haziran 2009’daki ilk çalıştayda farklı Alevi kuruluşlarından 35 kişinin beş konuda uzlaşmış olduğunu hatırlatıp hükümetin bu önerileri esas almasının yeterli olacağını savunuyor. Alevilerin üzerinde mutabık kaldığı beş öneri şöyle:
1) Sivas’taki Madımak Oteli müze yapılsın;
2) Zorunlu din dersleri seçmeli olsun;
3) Cemevlerine yasal statü tanınsın;
4) Alevi köylerine cami yapılması durdurulsun; varolan camilerin imamları geri çekilsin;
5) Başta Hacı Bektaş Dergahı olmak üzere Alevi dergahları ilk sahiplerine iade edilsin.
Balkız, Alevi dedelerine devlet tarafından maaş bağlanması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın durumu konusunda aralarında bir uzlaşma sağlanamadığını da hatırlatıyor.
Erdoğan ne yapacak?
Yazının tamamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
İşte bu.
Birileri rahatsız.
Artık değişim istiyor, dilediği gibi yaşamak, inandığı gibi yaşamak istiyor.
Standardize edilmekten, kalıplara sokulmaktan, tek isimle anılmaktan, hep aynı sanılmaktan şikayetçi insan sesleri bunlar.
Ne güzel arayışlar bunlar!
Düşünmenin, farkında olmanın, bilinçli olmanın arayışları, bunlar.
Alevilerin beklentileri, Kürtlerin beklentileri, Rumların beklentileri…
Bunlar bitmez, bitmemeli de. Herkes konuşmalı, herkes anlatmalı ve herkes birbirini dinlemeli.
Budur bizi insan yapan, budur bizi üstün kılan.
Alevilerin beklentileri tartışmaya açıktır, zaten kiminki değil ki, önemli olan her harekette bir çapanoğlu aramamak, biraz iyimser olabilmek ve en önemlisi de saygı duymak ve güvenmek.
Bizde cami sembolik bir mekan veya tapınak değildir(olmamalı). Gayet dinamik, işlevsel bir merkezdir. Onun misyonuna iman etmeyenlerin oluşturduğu bir toplulukta, cami neye gerek? Minare gölgesi kime ne fayda sağlar, böyle bir yerde? Müslüman camiye, hristiyan kiliseye, yahudi sinagoga, alevi cem evine gitmeli, bunda bir tuhaflık yok. Tuhaflık çapraz ilişkiyi gerekli hatta zorunlu görmekte.
Din dersleri; Kur’an dinine tabi olmayan bir insana zorunlu din dersi vermek, bana zulümmüş gibi geliyor. Kişiyi dinden soğutmanın herhalde daha etkili bir yolu yoktur. Herkes neye inanıyorsa onun ilmini alsın hatta onu bile istiyorsa alsın, ne de olsa hayatına geçirmeyeceği bir Fatiha’nın hem kendine hem de topluma olan faydası ortadadır.
Adının önemi yok, biri demokrasi der, diğeri özgürlük, bir diğeri özerklik. Hepsinin istediği aynıdır aslında. Herkesin kendi tercihleriyle oluşturduğu bir düzen, ancak adil bir düzendir, o da Adil Düzen’dir.
Daha önceki yazımda da belirtmiştim, şimdi de tekrarlıyorum, inşallah bıçak kemiğe dayanmadan bu arayışlar sürer ve amacına ulaşır.