Laikçilerin telaşı
1056 Okunma, 0 Yorum
Hayrettin Karaman - Yeni Şafak
Hilmi Altın

Dindarlık, kadınlık ve eğitim

Hayrettin Karaman, 

hkaraman@yenisafak.com.tr

25 Eylül 2009 Cuma

Hayrettin Karaman, “halkımızın dindarlığı” (Yenişafak, 18 Eylül 2009, Yazarlar, Hayrettin Karaman), “dindarlık” ( Yenişafak, 24 Eylül 2009, Yazarlar, Hayrettin Karaman), “Dindarlık Kadın ve Eğitim”  (Yenişafak, 18 Eylül 2009) konularında yazı yazmıştır.  Hayrettin Karaman, yazısında gözlemlerini, haber7 internet sitesinde yer alan ANAR’ın yaptığı ‘Ülkemizde dindarlık’ , Ve TESEV, 1999, 2006’da ‘Türkiye’de Din, toplum ve Siyaset’ araştırma sonuçlarını değerlendirmiştir.

halkımızın dindarlığı” konusunda:

““Şehirlerde, caminin dış mekanlarında Cuma namazı kılarken dışarıda hayatın aynen devam ettiğini, Cuma namazı kılmakla yükümlü olan pek çok insanın işinde gücünde, oyununda oynaşında olduğunu görürüz. “Bayram namazı kılarken namaza katılmayanlar daha az gibi gözükür, ama bunun tatilden, herkesin evinde ve bu erken saatte istirahatında olduğundan ileri geldiğini düşünebiliriz. Diğer namazlarda camiler boş sayılır. Gerçi namazları cemaatle kılmak şart değil, ama yine de beş vakit namazda camilerin durumu bir fikir veriyor.”

dindarlık” konusunda:

 “ANAR'ın yaptığı “ülkemizde dindarlık durumu” konulu araştırmaya katılanların yüzde 92,6'sı dinin hayatlarında önemli bir yer tuttuğunu söylerken, eğitim seviyesi yükseldikçe dindarlık seviyesinin de düştüğü görülmüş. Ankete katılanların yüzde 62,8'i kendisini “dindar” olarak tanımlarken, bu oran kadınlarda yüzde 65, erkelerde ise yüzde 60.6 olarak çıkmış. Genel anlamda “hiç dindar değilim” diyenler ise 1,7 oranında”.

Araştırmaya göre, eğitim seviyesinin yükselmesine bağlı olarak, dindarlık eğilimi de azalıyor.  

 “Eğitim seviyesi yükseldikçe dindarlık seviyesinin de düştüğü” gerçeği, milli eğitimin dindarlaştırmak yerine dinden uzaklaştırmak gibi bir vazife gördüğünü ortaya koyuyor.

 

Dindarlık Kadın ve Eğitim”  konusunda:

 

Kadınların niçin daha dindar ve muhafazakâr oldukları konusunda, “Bu durum bizde mi, yoksa bütün insanlık âleminde mi böyle, bize ait ise sebepleri nedir” gibi sorulara, yeni araştırmalarla cevap aramak gerekiyor. Şahsî tecrübe ve tespitlerime göre bir iki sebepten bahsedebilirim:

Bizde kızlar ve kadınlar okullarda daha az okuyorlar.

…Genel olarak aile yapımız düşünülürse, dindarlaşma bakımından kadın ve erkek farkı biraz anlaşılabilir.  Bana göre en önemli bulgu “eğitim ve öğretim seviyesi yükseldikçe dindarlaşmanın zayıflaması”dır.

Buradan hareketle “Dindarlık cahilliğin ve yoksulluğun bir sonucudur, bu iki aksaklık giderildiği zaman din ve dindarlık iyice zayıflayacak, hatta ortadan kalkacak ve dinin yerini bilim ve dünyada müreffeh yaşama ülküsü alacaktır” şeklindeki teze argüman oluşturacaklar çıkabilir.

Ama hiç acele etmesinler; çünkü “akla hitap eden, mensuplarını dini ve dünyayı iyi öğrenmeye, yaşadıkları çağda en güçlü olmaya…” davet eden bir dinin (İslam'ın) ilimden korkması, ilimle çelişmesi, ilmin ilerlediği yerlerde gerilemesi söz konusu olamaz. İslam aklı kullanmayı, bilinmesi gereken her şeyi bilmeyi ister; yalnız akıl ve bilim için sınırların olduğunu, akla aykırı olmayan, ama aklın kendiliğinden ulaşamayacağı hakikatlerin de bulunduğunu söyler.

Durum böyle olunca ülkemizde, eğitim seviyesi yükseldikçe dindarlığın azalmasının sebebi din değil, din eğitim ve öğretiminin kısmen yokluğu, yetersizliği, eksikliği ve amaca uygun olmamasıdır.

Halkımızın yüzde doksan ikisinin hayatında dinin önemli bir yeri varsa ve ana babaların çocuklarını kendi dinlerine göre eğitme hakları da evrensel bir insan hakkı ise devletin bu konudaki eksiklik ve aksaklıkları ortadan kaldırması gerekir.

 

YORUMUM

Dindar kelimesi, Arapça “din” ve Farsça “dâr” kelimelerinden yapılmıştır. Sözlük anlamı “dini olan, dinli” demektir. Terim anlamı “dinini belli ölçülerde hayatına uygulayan, davranışlarının dine uygun olması için bir şuur ve gayret sahibi olan” inançlı kişi anlamında kullanılıyor. Bu sebeple de dindar kelimesinin zıttı dinsiz değil, inanmakla beraber dini kuralları ihmal eden, hayatında uygulamayan veya çok az uygulayan inançlı kimse demektir.  Tanımlarda, tanımın yapıldığı ülke, toplum, yöre dikkate alınarak inançlı kişi yerine özel bir dindar tanımı da yapılmaktadır. Bu çerçevede Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, Budist gibi inancın hangisi olduğu belirtilerek de yapıldığı görülmektedir. Örneğin Türkiye’de halkın inançları oranında dindar denildiği zaman o oranda dindarlık gözükebilir. Çünkü dindarlık, dinini belirli ölçülerde hayatına uygulayan .. Müslüman şeklinde tanımlar da görülmektedir. Hayrettin Karamanın yorumlarına önemli ölçüde katılmakla beraber, “dindarlaşma, kadınlık ve eğitim” konusunun doğru yorumlanabilmesi için aşağıdaki konularda çalışma yapılmasını gerekli görüyorum. 

Diyanet İşleri Başkanlığı, İlahiyat Fakülteleri, İmam Hatip Liseleri, inanç grupları, cemaatler,  tarikatlar, sivil kuruluşlar, servisler v.s içinde “inançların açılımı” başlığı altında açılım hem de temelden bir açılım gereklidir.

 

Türkiye’de dindarlığın gerçek din anlayışlarına yönelmesi için yeniden yapılanma şarttır. Yeniden yapılanma aşağıdan yukarıya ve demokratik/temsille, açık/şeffaf ölçütlerle olmalıdır. Türkiye’de inançları %5 temsil eden grupların inan meclisini oluşturdukları, daha az oranda temsil edenlerin bir araya gelerek mecliste yer aldıkları ve sonunda her inancın masasının olduğu bir “Diyanet İşleri Başkanlığı” yapılanması düşünülmelidir. Çoğulcu, eşitlikçi, özgür, adil, baskıcı olmayan, bilimin rehberliğinde, dinin insanların ahlakını olumlu etkilemede rol adlığı bir yapılanma kaçınılmazdır. Kadınların din eğitiminde en azından dini kurum, kuruluşlarda ibadet merkezlerinde v.s ülkelerin nüfus oran ölçütlerinde temsil edilmeleri sağlanmalıdır.

 

Dindarlık /dinler/inançlar ile bilimsellik uyumu ölçütleri getirilmelidir. Bilimselliğe ters olan inançlar/inanç ilkeleri kurallar, anlayışlar terk edilmelidir/desteklenmemelidir/sahip çıkılmamalıdır.   Bilimin ispatladığı alan ile henüz keşfedemediği alanı bu ölçütlerde yanlış değerlendirmemek gerekir. Henüz ispatlanmayan alan serbest alandır.

Mevcut anket, soru, veri ve sonuçlarla birlikte, Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı personeli, ilahiyat fakültesi personeli, cemaatler ve tarikatların din anlayışları değerlendirilmelidir. Eğitimleri arttıkça ibadetler ve dindarlaşma nasıl olmaktadır. Diğer ibadetlerdeki dindarlaşma ile hacca gitmedeki dindarlaşma arasındaki ilişki de sorgulanmalıdır.  Eğitim yükseldikçe mevcut dindarlaşma sorularına nasıl yanıtlar veriyorlar. Hatta başka fakültelerde okuyan ve kendilerini dindar olarak tanımlayanların eğitimi yükseldikçe dindarlaşma durumları ne oluyor.

Din kuralları içinde doğru din kuralları ve hurafeler oranın nedir. Toplumda hangileri etkilidir.

Dindarlaşma (mevcut dindarlaşma, hurafeleşme, doğru dindarlaşma) da Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Tarikatların, Mezheplerin Cemaatlerin v.s etkileri nelerdir. 

“Hangi ilahiyat fakültesinde hangi hoca hangi güncel sorunumuz çözüldü de hangi dindarlaşmaya etkisi oldu” anlayışını hangi kefeye koyacağız.

Milli Eğitim Bakanlığı kitaplarında bu yöndeki bilgi ve eğitim verileri nelerdir. Tekelcilik, yönlendirmecilik, yapaylık/sunilik, kaytarmacılık,  ne düzeydedir. 

Din/inançla ilgili bütün kurum, kuruluşlar v.s farz olması gereken, sünnet olması zorunlu değil ama iyi, olsa da olur olmasa da, olmaması lazım /hurafe, asla olmaması lazım batıl ve haram ölçütlerinden hangileri hangi oranda eğitimde verilmektedir. Aile, tarikatlarda, cemaatlerde, gruplarda bu dindarlık ölçütlerinden hangileri hangi oranda yer almaktadır, hangi dini ölçüt ne kadar önemsenmektedir. Örneğin sıradan bir inanç hatta hatta hurafe bir inanç ailede temel bir inanç olabiliyor mu hangi oran ve ölçütlerde bu olmaktadır.

Yapılan dindarlık tanımında öncelikle üzerinde durulması gereken konu ‘din’ kavramıdır. Bu temel üzerinde ‘dindar’ olma ölçütünün sınırlarıdır. Dindarlık sınırı neye göre belirlenecek, dindarlık sınırını belirlemek/rakamlarla belirlemek önemli midir, bununla ne olacak/ niçin bu önemlidir?

 

Din, insanların bireysel his (inanç) duygularının ortak alanıdır. Bunun görüntüsü de bireylerin kişisel duyuşlarının ortak, genel inanç kanaatidir. Bu yönüyle “dindar”, ‘Allah vardır’, ‘Allah’a inanıyorum’ diyen kimse dindardır tespiti yapılabilir. Bununla birlikte dindarlık kavramının ‘davranışlarının dine uygun olması için gayret gösterme’ yi de kapsaması ‘dindar kimdir’ sorusuna verilen yanıtları da zorlaştırmaktadır.

 

İnanç, öte yaşam (ahiret) ve bu yaşam (dünya) açısından farklı yönleriyle değerlendirildiğinde sıkıntının önemli bir bölümü çözülmektedir. İnsanlık açısından önemli olan kısım, inançlı kişinin diğer kişi ve toplumla olan ilişkilerinin iyi kötü, faydalı zararlı yönleriyle değerlendirilebilmesidir.

 

Yaşamsal önemi bakımından inanç teori ve uygulama açısından değerlendirilmelidir. İnanç, teorik olarak bilim verileri ile test edilmelidir. Hangi inanç, hangi dini inanç, hangi dini inancın hangi kuralı, ibadeti insanlar hangi yararı sağlamaktadır. Örneğin hangi dinde hangi temizlik kuralı vardır? Bu temizlik kuralının bilimsel verilerle temizlik değeri nedir? Uygulanabilirliği nedir? Uygulama sonucunda elde edilen yarar nedir? Uygulayanların sayısal oranı ve kuralı uygulama ölçütleri nedir? İnancın hayattaki göstergesi onu sahiplenen insanların üzerindeki etkisi ile o insanların diğer insanlarla ilişkileri açısından ayrıntılı değerlendirilmelidir. İnançların ortak kurallarının inanç sahiplerine etkisi, ilgili inancın ilgili inanç sahiplerine etkisi ayrıntılı incelenmelidir. ANAR ve TESEV’in yorumunu yaptığım yazı çerçevesindeki anket soruları, verileri, sonuçları değerlendirildiğinde bu konularda veri ve anlatım yoktur.

 

Örneğin, “eğitim seviyesi arttıkça dindarlaşmanın zayıflaması” anlatımının bir açıdan sağlıklı bir veri veya bir açıdan doğru bir sonuç olabilmesi en azından şu araştırmaları gerekli kılmaktadır: Dindarlaşma ile hurafeleşme arasında ne tür bir ilişki vardır. Daha açık bir anlatımla “eğitim seviyesi arttıkça dindarlaşma mı zayıflıyor yoksa hurafeleşme mi zayıflıyor? Ya da hurafe olan bir bozuk inanç anlayışının eğitim arttıkça durumu ne oluyor? Dindarlaşmanın fonksiyonel olmadığı, hayatın herhangi bir yerinde bir işe yaramadığı ya da bir işe yaramaması kurgusunun yerleştirildiği /yerleştiği bir ortamda, bilimsel ve mantık dışına itildiği bir yaşamda dindarlık ne ifade edebilir.  

 

Bozulan tarikatların, geri kalan mezhep ve inançların, hayatın içinde yüzlerce çelişen güya din/inanç kuralı ile eğitim yükseldikçe hangi anlamıyla dindarlaşma yükselebilir. Ölülerden medet uman bir inancın eğitim yükseldikçe yeri ne olabilirdi.

 

Daha kesin bir anlatımla, din/inanç insanlığın bulunduğu gelişmişlik seviyesinin neresinde,  bilimsel doğrularla ulaşılan medeni dünyada ile din kuralları /uygulamaları arasındaki ilişki ne durumda sorgulamaları yapılmadan, dindarlık ile gerçek dindarlık ayrımını netleştirmeden dindarlaşma doğru anlaşılamaz.

 

Jeoloji, fizik, ziraat okuyan, üniversite eğitimi almış birini bırakın ilköğretimde fen bilgisini okuyan birine cenaze namazında cenaze duasında “Allah’ım, sen onu çiyandan, yılandan .. koru”, ölen birinin kabrinin başına geçip “ey ölen .. filan … sana söyle sorarlarsa, şöyle cevap ver…“, hasta olan kimseyi cinciye, falcıya götürmenin din kuralı olduğu bir dindarlık eğitim seviyesi arttıkça yükselir mi düşer mi? Farklı bir anlatımla böyle bir dindarlığın namaz, hac kuralları ne kadar araştırıldı. Hac ibadetinden insanları sömüren, kişi, grup, cemaat, birim, devlet var mıdır? Örneğin hac yapan insandan haraç alan, toprak bastı parası alan, ibadeti vizeye bağlayan, piyango/kura ile hacca gitmeyi kural haline getiren v.s. anlayışı, eğitimi yükseldikçe sorgulayan ve beklide bunlara bakarak “inanç bu ise istemem böyle bir inancı”, “dindarlık bu ise dindar değilim” diye gözüken birini hangi kefeye koyacaksınız. Daha da kötüsü bu yanlışları gören, hurafeleri değiştirmeye çalışan birine ‘dindar değilsin’ diyen bir anlayışta dindarlık nasıl değerlendirilmelidir.

 

Bu sorunların çözümünde öncelikli olarak din/inanç, mezhep, tarikat anlayışlarının, bu grupların teorik, pratik durumlarının, çoğulculuk, özgürcülük, açıklık, bilimsellik, verimlilik, yararlılık v.b temel yönleriyle yeniden hayata döndürülmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. İnançlar, teori ve uygulama alanında serbest bir ortamda insanlığın yararı doğrultusunda sorgulanmalı ve sonuçları açıklanmalıdır. Örneğin, inançların, mezheplerin, tarikatların, cemaatlerin, grupların, sosyal örgütlerin anlayışları, kuralları, inançları, uygulamaları hayatta ne ifade etmiştir. Kişisel ve toplumsal olarak ne sağlamıştır. Bir inanca göre ‘içki içme serbesttir’ veya ‘içki içmek günahtır’ kuralının ve uygulamalarının o inanç sahiplerine ve insanlığa ne sağladığının açık/şeffaf bir şekilde dillendirilmesi gerekmektedir.

 

Kadınların okullarda daha az okumaları/kadınların eğitim seviyesinin genel olarak düşük olması ile dindarlıklarının yüksek olması konusunun yorumunda gelenekselliğin, baskı toplumu olmanın, bağımlı olanların gelenekten yana oldukları gerçeğinin etkisi nedir. Bu hangi toplum, hangi din/inanç anlayışı dır ki kadınlarını az eğitiyor. Bu az eğitim /az bilgi nasıl bir dindarlaşmayı sağlıyor. Din alanı his/hissediş, duygu alanıdır. Bu alanı güçlü olan ve güçlü kullananların, bu alanı saf /temiz, arı olanların hissedişlerinin din alanını iyi kullandıkları da bir gerçektir. Bu gerçek, doğru bilgilerle din alanını doğru kullanma gerçeğine götürür.

 

 

Türkiye’de kadınların dindarlığı gelenekseldir. Gelenselliğin doğruluğu oranında inanca etki etmektedir. Olumlu yönleri yanında olumsuz yönleri de vardır. Geleneksel hayat bitmektedir. Geleneğin etkisi bitmektedir. Doğrunun gelenselleşmesi dönemlerinde geleneksellik tam olmasa da önemli ölçüde doğru dindarlaşmayı sağlar. Doğru inancın zayıflaması, hurafeleşmesi, batıllaşması dönemlerindeki geleneksellik de en az o ölçüde dinin bozulmasına, yobazlaşmasına sonunda bozuk dindarlaşmaya neden olur. Cahillikle/eğitimsizlikle yüzleşince daha da hurafe kabuğuna çekilir.

 

 

  

 

Hilmi Altın






Sayı: 2 | Tarih: 22.06.2009
Yılmaz Özdil
Kod Adı...
1122 Okunma
Leyla Okta
Ertuğrul Özkök
Siyasi papağanlık çetelesi
1058 Okunma
1 Yorum
Süleyman Akdemir
Hayrettin Karaman
Laikçilerin telaşı
1056 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Böyle Gitmez
1048 Okunma
Süleyman Karagülle
Mehmet Altan
Askeriye hukuktan korkar mı?
1042 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Ahmet Turan Alkan
Ordu için orduya rağmen
1041 Okunma
Emine Hocaoğlu
Taha Kıvanç
Kim takar bu gazeteleri
1032 Okunma
Ahmet Kirtekin
Ahmet Hakan
Alenen Beddua
1026 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ruşen Çakır
İran Ezberleri
1020 Okunma
Tayibet Erzen
Cengiz Çandar
“Gerçek”lerden kaçış yok...
1005 Okunma
Ekrem Fildişi
Hakan Albayrak
Başbakan'a sorular cevaplar
1002 Okunma
Veysel İpekçi
Reşat Nuri Erol
Dünyaya D-8 adaleti gerek!
1000 Okunma
Zübeyir Erol
Kadri Gürsel
İran'ın sorunu
999 Okunma
Erkan Tulacı