Sam Adian
EN IYI ANAYASA YAZILI OLMAYANDIR.....
7.07.2012
13617 Okunma, 35 Yorum

 

Rekabet kurbanı mıyız?

 

Bir deney yapalım, Mesela bir okulun biir sınıfındaki öğrencilere bir görev verelim. Birbirinden habersiz olarak belli bir mesafeyi belli şartlar altında yürüyerek kat etmelerini ve belli bir hedefe ulaşmalarını isteyelim. Diyelim ki “koşmayacaksınız ve durmayacaksınız”

 

Böylece her birini belirlenmiş olan mesafeyi katetmek üzere yola koyalım. Herkes yürüme şekline göre bir zaman diliminde kat edecektir. Aynı yolu, aynı şekilde yürüyecektir. Biz de katettikleri zamanı ölçecek ve diyeceğiz ki “bu mesafe şu kadar zamanda geçilir.” Ama farklı yollardan hedefe ulaşmalarına izin vermedik.!.....

 

Yerleşik anlayışa göre, bir şeyin ICMA olabilmesi için, bağımsız uygulamaların aynı sonucu vermesi gerekir. Neticede bu ICMA olur ve herkesi bağlar. Matematikte bir problemi çözebilmenin önceden belirlenmiş pek çok yöntemi vardır. Hangi yöntemi kullanırsanız kullanın aynı sonuca ulaşırsınız. Kuralları önceden belirlenmiştir ve sonucu da bellidir. Dolayısıyla yöntemi değiştirmek de sonucu değiştirmek için yeterli olmaz.

 

Müsbet ilimle ortaya konulan şeyler, tıpkı matematikteki problem çözme yöntemleri gibi deneysel verilere dayanır ve kesin kabul edilir. Ne zamana kadar? Biri çıkıp farklı bir yöntemle farklı sonuçlara ulaşıncaya kadar. Bu durumda bir önceki veriden en azından şüphelenilmeye başlanır veya geçerliliğini kaybeder.

 

Kayahan diyor ki ICMA delildir. Aslında bunu sadece Kayahan söylemiyor, Batılıların hepsi böyle düşünüyor. Peki ICMA nasıl oluşuyor? Tıpkı hedefe gönderdiğiniz öğrenciler gibi önceden belirlediğiniz kural ve yöntemlerle oluşuyor. Bunların dışına çıkılmasına izin vermiyor. Kazara biri bu kuralların dışına çıkar da farklı sonuçlara ulaşırsa buna da itibar edilmiyor. Peki, sürekli olarak aynı deneyi aynı şartlarda aynı şekilde tekrar ederken farklı sonuçlara ulaşmayı nasıl bekleyebilirsiniz? Veya olası farklı sonuçların ortaya çıkması nasıl mümkün olabilir?

 

Böyle tıkanıklık ortaya çıktığı zaman da deniliyor ki “biz yeniden ICMA edeceğiz” Çok güzel, Nasıl edeceksiniz diye sormak gerekiyor ve soruyoruz. Oturup yeni sonuçlara ulaşacağız ve bu yeni sonuçlar yeni ICMALAR olacak. Buna da tamam. Bu sonuçlara nasıl ulaşacaksınız? Yine eski ve önceden belirlenmiş yöntemleri kullanarak. Ben buradan ironik biir felsefe çıkarmaya çalışıyorum ama galiba bunun için aklım yeterli değil.

 

Eğer ICMA denilen şey, bir meselede herkesin kendi metodolojisi içerisinde aynı sonuçlara ulaşılıyor ise buna  ICMA denilebilir. Fakat sizin önceden belirlediğiniz kural ve yöntemlerle ulaşılan sonuçlara ICMA demek ve bunu da kesin ve bağlayıcı bir delil olarak kabul etmek oldukça zor olsa gerek. Çünkü, Yerleşik anlayışın ortaya koyduğu ve benim oldukça faşist bulduğum yöntemler var. Önceden belirlenmiş bir Usul, Önceden belirlenmiş ve çeşitli rivayetlere dayanan Mana kalıpları (ıstılah) ve bunlara bağlı olarak ortaya atılan kurallara göre sonuç isteniyor.

 

Şimdi ben çıkıp desem ki “metafizik diye bir şey yoktur, sadece bilmediğimiz şeyler vardır” herkes “olur mu öyle şey” diyecektir. Çünkü ruhlar dünyasının varlığına iman edenlerin ellerinde ruhani verilerde bulunmalıdır.

 

Batılıların öteden beri üzerinde durdukları bir husus var. Diyorlar ki, öncelikli olarak günümüz meselelerini çözmemiz gerekiyor, bir düzen oluşturmalıyız ve bu düzen ile de emperyalistlerin baskılarından kurtulmalıyız. Bu anlayışa katılmamak mümkün değil. Ama sadece anlayış hepsi o kadar. Ortaya atılan tezlere katılmak mümkün mü? İşte bu oldukça zor. Çünkü metafizik var.

 

Sayın özdemir’in “Anayasa” eleştirisiyle başlayan tartışma, aslında öteden beri batılıların kendi aralarındaki sessiz itirazları dillendirmekten başka bir şey olmadı. Ben Anayasa metnini bütünüyle okumadım. Ancak sitede yayınlanan kısmına baktığımız zaman, geriye kalan kısmı projekte etmek zor değil. Tabii buradaki tartışmalardan da bazı sonuçlara ulaşmamız mümkün.

 

Aylar önce “namaz ve oruç” kavramlarının farklı manalar içerdiğini ve bunların birer ibadet olmadığını, bir ritüele dönüştürülemeyeceğini söylediğim zaman büyük bir itiraz oluşmuştu. Ama sonra Karagülle bir seminerinde “Ne var ki Kur’an bunları ibadet olarak görmüyor” dedi ve kimse bunun üzerinde durmadı. Sanırım herkes atladı. Karagüllenin bunu daha yüksek sesle ve daha detaylı açıklaması gerek diye düşünüyorum. Çünkü anlaşılan o ki, okuyucuları veya dinleyicileri meseleyi atlamışlar.

 

Zina konusunda da batılılar artık “evlilik dışı akitsiz birliktelikler zina değildir” diyor. Bunu alkışlamaktan başka yapacak bir şey yok. Başka konularda da benzer açıklamalar oldu. Tabii bir süre sonra sitede tartıştığımız konularda benzer sonuçlar ortaya konulursa hiç şaşırmayacağım.

 

Bunlar niçin önemli? Aynı veya benzer sonuçlara ulaşılmış olması açısından önemli. Eğer bir ICMA arıyorsanız, bunu aynı şeyleri düşünen, aynı şeyleri yapan ve aynı yöntemleri kullanan guruplar arasında arayamazsınız. Ben sizlerin yöntemlerini kullanmıyorum. Belki sizin yöntemlerinizi kullanmayan başkaları da vardır ama bu karmaşa içerisinde seslerini çıkaramıyordur. Siz ise  geçmişin yöntemlerini kullanarak sonuca ulaşmaya çalışıyorsunuz. Böyle olunca eğer “namaz ve oruç ibadet değildir” sonucu ortaya çıkıyorsa işte buna ICMA dersiniz, diyebilirsiniz. Çünkü farklı anlayış, farklı yöntemler ve farklı manalarla aynı sonuca ulaşılmış olur. Ama yine de bunun bir Delil olması hususu tartışılır. Çünkü Kur’an ın zaten açıkladığı bir şey üzerinde farklı yöntemlerle de olsa ittifak etmiş olmak bir anlam taşımaz.

 

Batılıların düzen arayışlarını ve bu arayışları çerçevesinde ortaya koydukları sonuçları da saygıyla izliyorum. Özellikle siyasi yaklaşımlar ve ekonomiye ilişkin değerlendirmeler oldukça ilgi çekici. Fakat batılıların kendi aralarında henüz bir ittifaka ulaşamadıklarını ve ulaştıkları sonuçları benimseyemediklerini de görüyorum. Kanaatimce bunun sebebi, kullanılan argümanların ve ortaya konulan sistemin güvenilir olmamasından kaynaklanıyor. Mesela batılılar Riba’ya faiz diyor ve tümüyle yasaklıyor. Karagülle her ne kadar “kur’an faizi yasaklamıyor” dese de, kapitalizmin veya diğer uygulamaların argümanlarını ortadan kaldırabilecek veya onların önüne geçebilecek bir sonuç da teorik düzeyde dahi olsa bile ortaya konulabilmiş değil. Tabii burada Sayın Özdemirin “cizye” düzeni önerisine de gülümsemek gerekiyor.  Aslında haksız sayılmaz, geleceğin dünyası bütünüyle otomasyona dayalı olacağı varsayımını dikkate alırsak, köşe başlarını kapıp haraç toplamaktan başka yapacak bir şey kalmaz geriye.

 

Şimdi tartışılan konular arasında yaratalış ve buna bağlı süreç var. Aslında ben bunu önemsiyorum ve oldukça da ciddiye alıyorum. Çünkü “Eğer bir düzen ortaya konulacaksa, yaratılış ve sürecin çok iyi anlaşılması gerekir” Aksi halde ortaya konulacak hiçbir “tez” sadece bir çeşit varsayım olmaktan öteye geçemez. Bugüne kadar geçemedi.

 

Tabiii burada Sayın Kayahan’ın  “İCMA'I KABUL ETMEZSENİZ TANRININ TANRILIĞINI SORGULAMANIZ GEREKİR” ifadesini de ciddiye alıyorum. Belki de sorgulamak lazım. Mesela elimizdeki bütün veriler ancak ilk patlamaya kadar gidebiliyor. Peki ya öncesi? Başka “big bang”ler de var mı? Veya başka “big bang”ler sonucu oluşmuş sistemlere bir alternatif olarak mı geliştirildik vs. gibi sorular da ortalıkta duruyor. Ama ben, Tanrı’nın sanki bizleri “melekler”e bir şeyler kanıtlamak için yarattığı sonucuna ulaşabilecek bir düzlemde de değilim. “Ahad” olanı kabul ediyorum.  Hehalde Kayahan bu çelişkiyi açıklayacaktır.

 

Bu tartışmalar arasında yine Kayahan’ın ironik bir şekilde sorduğu “bölüşüm nasıl olacak” sorusuna da cevap arandığı açık. Geleceğin dünyası otomasyona dayalı olacaksa ve insanlara daha az iş düşecekse –ki açıkçası bu çok da yabana atılır bir şey değildir- o halde insanlar çalışmadan nasıl bölüşecekler? İyi bir soru gibi duruyor ama cevap henüz yok ortalıkta. Mesela şöyle olabilir mi “bilgi kadar bölüşecekler”……

 

Öte yandan Yeryüzünü beşerin üretim laboratuarı olması açısından yeterli bulan yaklaşım da son derece ilginç. Tabii bunu yapabilmek için ilginç yöntemler de geliştirmek gerek. Mesela Adem’i uçuramıyorsak veya uçmasını istemiyorsak o zaman “ihbit” kelimesine “çıkıp gitmek” gibi bir mana üretiriz, böylece beşeri yeryüzüne hapsetmiş oluruz. Kimilerine göre Adem afrikanın RIFT vadisinde üretilmiş bir zenci, kimilerine göre Tifliste tesviye edilmiş bir sarışın veya kimilerine göre de Arnavut olabilir.  Peki “ihbit” kelimesini hallettik de, “nezele, enzele” ifadelerini nasıl halledeceğiz? “Mesela gökten çifter çifter hayvanların indirilmesi, giymek için kumaş indirilmesi vs.” meselelerini nasıl çözmeyi planlıyoruz? Sayın Özdemir’in “DEMIR” ile ilgili tezinden yola çıkarsak diyor ki “demir zaten vardı, meteorlar sayesinde bu eridi ve insanlar bunu toprağın altından çıkarıp kullanmayı öğrendi” Böyle ise, mesela çifter çifter indirilen hayvanları da toprağın altından çıkarmamız gerekmiyor mu? Veya en azından böyle bir sonuç olmalı. Ama olmuyor. Çok enteresan.  Kayahan’ın “SU” ile ilgili tezini de dikkate almak gerektiği kanaatindeyim. Ama sadece “gökten inidirilme” kısmını.

 

Tabiii şu cennetin nerede olduğunu da bulmayı ümit ediyorum. Çünkü üzerinde yaşadığımız bu dünyada, içinde yorulmayacağımız, çalışmamızın gerekli olmadığı belki zamanın görece işlemediği ve hatta yer çekiminin insan vücudunu deforme etmeyecek bir düzeyde olduğu bir mekanın şu yaşlı dünyamız üzerinde nerede olduğunu bilmek hakkımdır diye düşünüyorum. Bütün bunların Afrikanın RIFT vadisinde veya Tifliste olmadığına eminim.

 

Netice itibariyle, yaratılış ve süreç anlaşılmadan beşerin sosyolojik hayatına ilişkin ve dünyamızı ilgilendiren meselelere ilişkin hiçbir sonuç doğru olmayacaktır. Çünkü yaratılışı anlamadan düzeni anlamanın imkanı yoktur. Kur’an ın bu kabil anlatımları sadece “anlatım” düzeyinde kabul edenler ve bunu bir çeşit “hikaye” görenlerin öncelikle yapması gereken şey bilimsel verilerin kaynağını sorgulamak olmalıdır. Özdemirin bir ifadesini biraz daha ileri düzeye taşıyıp şöyle diyebiliriz belki “en iyi anayasa yazılı olmayan anayasadır”

 

Vesselam.

 


YorumcuYorum
hakansarilar
07.07.2012
13:56

Cuma sonrası bir sohbet sırasında bir arkadaş "cennette sex olmayacak" dediğinde, içerdekiler önce garip bir sessizlik, sonra suratları düşmüş bir gerilim içine düştüler. Sonra şiddetli itirazlar, hayal kırıklıkları... Neredeyse nolur biri var desin yalvarmaları... İçimizden biri "tenasül yok ki, organına ihtiyaç olsun" diye konuyu pekiştirince, kimsede tad tuz kalmadı. "Halbuki daha yeni namaz kılmıştık, bunun için mi!!!" der gibi... Cennet bir anda sıradanlaştı...

Demek istediğim herkes kendi cennetini arıyor. "yalan da olsa var de..." Yapma bize bunu"

Kendi katolikliğimizin çaresizliğindeyiz çoğu zaman. Sel yatağında ev yapıyoruz, sonra onu yıkamıyoruz bir türlü işte... Samsun'daki evleri ele alalım. TOKİ hadi yaptı bunları, gördük ki sel yatağındaymış. Ne yapıyoruz? Yaptık ama olmamış mı diyoruz! Yoksa bin dereden su mu getiriyoruz. Üç apartmandaki davranış biçimimiz, müesses din söz konusu olduğunda değişecek mi sanıyoruz?

Harun Özdemir
07.07.2012
20:18

Hello Mr Sam Adian!

Allah'ın selamı üzerine olsun!

İnşallah yakın zamanda "face to face" olur, kesîren muhavere ederiz.

İlk duam Allah hidayetinizi daim eylesin olacak! Dualarımızın arkasının geleceğinden emin olabilirsiniz!

Yazını okudum, anladığım kadarıyla senin de bir Adem'in var! Bu konuyu şimdilik geçelim. Çünkü bugünlerde Adem'den geçilmiyor, bi de seninkiyle uğraşmayayım!

Allah ilmini artırsın. Fekat, bu işler öyle olmuyor. Geçmişsin sütre gerisine, namluya 80 derecelik bir açı vermişsin herkese sıkıyorsun! Övüyor musun yeriyor musun karar veremedim. Kendi adıma söylüyorum, en azından aynı safta olmadığımızı anlamış bulunuyorum.

Son zamanlarda bu kadar sorusu çok ama cevabı ise oldukça az bir yazı okumadım!

İcma konusunda yaptığın eleştiriler yersiz. Akevlerin neye icma dendiğini anlamamışsın. Bunu geçiyorum.

Namaz ve Oruç da başka bir yazının konusu.

İnsanlar ilk kez demir madenini, yanarak düşen "meteor"larda farketmişler. O güne kadar erittikleri madenlerden daha yüksek ısıda eriyen bir maden olduğunu meteorlar sayesinde öğrenmişler, demiştim. Demir madeninin insanlığın gündemine girişi antrolopolojide böyle anlatılıyor. Bir iki hipotez de ben ilave etmiştim ama senin söylemediğin ama söylemeye çalıştıklarınla bir ilgisi yok.

Sanıyorum Mr. Adian, siz herşeyi füzeye bindirmeye çalışıyorsunuz ki, ben bu görüşte değilim. Buna müsaade de etmem!

Ribanın ekonomik faydalarını ta'dad edenler, kimin ağzıyla konuştuklarına dikkat etsinler. Ekonomi tarihi boyunca riba ne zaman ortaya çıkmışsa isyanlar ve ihtilaller, yetmediğinde bitmez tükenmez savaşlar eksik olmamıştır. Taa ki, bankerler egemenliklerini kurana kadar. Tahakkümü kurduktan sonra da lokal gelişmelerin ileride doğurabileceği sorunları kaynağında boğmak için de periyodık "krizler" çıkarmışlar, birikmeye başlayan servetleri, kendi hanelerine transfer etmişlerdir.

Ribanın alternatifi cizye değilmiş, umarım bilerek söylenmiş bir söz değildir!

İleride detaylarıyla tartışmamız gereken belkide en önemli konu, riba ve cizye ilişkisi olacaktır. Şu kadarını hazırlık cümlesi olarak söylemek isterim:

Riba da egemenlik aracıdır, cizye de. Riba "sömüren" bir iktidardır. Cizye ise "istikrar ve adalet"i tesis eden bir iktidardır. (Devamı olacak)

Fî emanillah Mr. Adian.

Sam Adian
07.07.2012
21:09

Dear Mr. Ozdemir Saflar sıkı olduğu için hangi safta durduğunun önemi yok. Bu açıdan sıkıntı yok sanırım. Tartışmaların faydası olduğu açık, her ne kadar başlangıçta büyük itirazlar olsa da belli ki bir sure sonra etkileri ortaya çıkıyor. Ben Sayın demirciyi alkışlamıştım, yermek manasında değil elbette, takdir manasında alkışladım. İsterseniz antropolojiyi şimdilik rafa kaldıralım da Kur’an ne diyor ona bakalım. Sonra antropolojiyi değerlendiririz. Meseleyi antropoloji düzlemine çektiğimiz zaman evveliyatını gözardı etmiş olmuyor muyuz, yani bir nevi kaçak güreşmek gibi bir şey. Icma konusunda sanırım sizin başka düşünceleriniz var. Ama benim görebildiğim ve anladığım şey neyse onu yazıyorum zaten. Sizin başka bir görüş veya düşünceniz var ise onu dinleriz elbette. Öyle yersiz demek yeterli değil. Yersizliğini anlatın bilelim. Sizin görüşlerinizi büyük bir dikkatle takip ediyorum. Doğrusu görüşleriniz için mesnet bulmaya da çalışıyorum. Henüz bulamadığımı itiraf etmeliyim. Füzeye binen biniyor zaten, bizim bindirmemize gerek yok. Ama sizin ihbit kelimesini tesviye etmeniz bağlamında söylüyorsanız eğer o başka tabii. Inşallah bir ara bunu açıklarsınız. Demir konusunda fazla bir şey söylememiştim, sadece bir girizgah yapmıştım. Ama ilerde söyleriz inşallah. Söylemediklerimi biliyorsanız bir de sizden dinleyebiliriz. Bir sakıncası yok tabii… Namaz ve oruç konusunu daha once yazmıştım, dilerseniz göz gezdirebilirsiniz. Rıba da öyle. Temelde RIBA kavramının ifade ettiği argümanlara karşı durmakla birlikte modern uygulamalardaki faiz olgusunun Riba olmadığı hususunda ısrarlıyım. Aksini kanıtlayabilen varsa dinlemeye hazırım. Ancak Riba yerine Cizye tesis etmeye kalktığınız zaman, sisteminizi de buna gore tasarlamanız gerekir. Bunun sonucu da tamamen şiddet ve savaşa endeksli bir yapı ortaya koyarsınız. Adaleti zorla mı tesis edeceksiniz? Riba ve Cizye egemenliği konusunda söylediğiniz cümlenin ilk kısmına katılmamak mümkün değil. Her ikisi de egemenlik aracıdır ve her ikisi de haksızlığa dayanır. Cizye’deki adalet olgusunun nerede olduğunu anlayamadım. Lutfederseniz dinleriz. Ben hala şu cennetin yerini merak ediyorum. Siz biliyorsanız söyleyin de en azından bir ziyaret edelim. Saygılar

Sam Adian
08.07.2012
23:15

Sayın Demirci Eğer Naslar bağlayıcı delil ise, “evli olmayanların akitsiz birliktelikleri zina değildir” cümlenizi “evli olmayanların kişisel rızaları ile gerçekleşen ilişkileri zina değildir” şeklinde küçük bir düzeltme ile aksini kanıtlayacak hiçbir delil kalmaz geriye. İfadenizi alkışlamamın nedeni bu idi. Dolayısıyla burada tartışlamız gereken bir şey yok sanırım. Ancak son zamanlarda bir çeşit sürrealist bir anlayış ile “hükümden hüküm çıkarılabilir” veya “icmanın icmaya delil olması” gibi bir yöntemin batılıların usulleri arasında yer aldığını hisseder gibi oluyorum. Tabii benimki sadece bir hissiyat…. Fakat, sizin zina konusundaki söz konusu cümleyi serdetmiş olmanız oldukça dikkatimi çekti. Çünkü siz ötedenberi belli bir düzen ve bu düzene matuf kurallar üzerinde duruyorsunuz ve diyorsunuz ki: 1. Can emniyetinin temini: kısas sistemi (Kısası nasıl anladığınızı daha önceki tartışmalarımızdan biliyor gibiyim, eğer farklı bir anlayışınız yoksa, böyle bir uygulamanın dayanağı yoktur) 2. Mal emniyetinin temini: sirkat sistemi (Sirkat yani hırsızlık haddi ile ilgili yaklaşımlarınız da her ne kadar bazı çekinceler ortaya komuş olsanız da, bu konudaki görüşler de anlaşılıyor. Bunun da dayanağı yoktur) 3. Irz ve namus emniyetinin temini: zina ve evlilik sistemi IRZ ve NAMUS…. Kanaatimce once bu iki kelimeyi tanımlamanız gerek. Ve tabiii bu iki kelimenin ZINA ve Evlilik Kurumu ile olan ilişkilerini de ortaya koymanız gerek. Eğer ZINA kavramını Nas’lara gore değerlendiriyor iseniz, evlilik dışı ilişkileri zina sayamazsınız. Ama eğer bu kavramı IRZ ve NAMUS kavramları ile birlikte değerlendiriyorsanız bu sonuca nasıl ulaşıyorsunuz? 4. Akıl emniyetinin temini: sarhoşluğun önlenmesi. Hamr konusunu uzun uzun tartışmıştık. Bunun da dayanağı yoktur. 5. İnanç emniyetinin temini: dinde laiklik sistemi ….. Öte yandan “insan hakları” başlığı altında tamamen gelenekselleşmiş uygulamaları veya alışkanlıkları toplayıp asıl meseleyi, yani Kur’an ın ortaya koyduğu insane haklarını nasıl değerlendirdiğiniz de sorgulanabilir ama konuyu uzatmamak için şimdilik bu kadarı yeterli olur sanırım.

Yazılı metinlerin kalıcı olması hususu tartışılabilir. Ancak Anayasanın büyük toplulukların yasaları olması hususunu nasıl açıklıyorsunuz? RAB hakkındaki görüşlerinizi de ilginç bulduğumu belirtmeliyim.

Saygılar

Sam Adian
09.07.2012
09:17

Mr.Demirci

Haklısınız küçük bir yanlış anlaşılma olmuş olacak. Bize göre, evlilik akdi olmayan ilişkilere zina denemez. Bunun kuralları vs. yine ayetin çerçevesini belirlediği şeydir.

Madem konu açıldı sormadan geçmek istemiyorum. Sizin sözleşmeden kastınız herhalde "nikah şartı" değildir. Yanılıyor muyum? Yani nikaah şartı olmaksızın yapılan "anlaşmalar" da zina kapsamında mıdır size göre?

Saygılar

Tayibet Erzen
09.07.2012
15:02

İbadetin kelime manası Kuran terminolojisine göre günümüzde anlaşıldığı gibi namaz vs. değildir. İbadet kulluktur, işçiliktir. Örneğin ‘din’ kelimesinin karşılığı da düzendir, günümüzde anlaşılan ‘din’ kavramı için Kuran ‘takva’ kelimesini kullanır. Ciddi bir anlam yozlaşmasıyla karşı karşıyayız.

Biz bu terminolojiye aşina olduğumuz için doğal olarak bir reaksiyon oluşmadı ancak kendi değiminizle kültürümüze yabancı olan siz için bu sanırım biraz sarsıcı bir ifade olmuş.

Sam Adian
09.07.2012
15:12

Sayın Erzin,

Terminolojinin yozlaşması konusunda size katılıyorum. Terminolojinin böylesine harc-I alem kullanılması elbette ciddi bir anlam yozlaşmasına yol açtı.

Ancak, Lafzi terimler ile ilgili olarak da ne yazık ki size katılmıyorum. SLT ve SVM kavramlarını bir “Çalışma” olarak nitelendirmeniz mümkündür çünkü bunlar deneyim gerektirmektedir. Ancak “İbadet” kavramı içerisinde ikisini de telaffuz etmek mümkün değildir. “Kulluk-işçilik” olarak tanımladığınız şey, Allah’a karşı olan bir şeydir. Bu manada Secde’yi “ibadet” Kabul edebilirsiniz. Elbette Karagüllenin bunu ifade etmiş olması oldukça sarsıcı olmuştur.

“Din” kelimesinin “Düzen”e karşılık geldiği konusunda bir sorun yoktur. Ancak “Takva” için öngördüğünüz manayı çok anlamamakla birlikte, bu kelimenin yerleşik inanışlara karşılık gelidğini sanmıyorum.

Bana göre, terminolojinin yeniden gözden geçirilmesi ve anlamlandırılması çok daha yerinde olacaktır.

Saygılar

Sam Adian
09.07.2012
15:14

AYrıca Karagüllenin söz konusu seminerinde bu ifadeyi kullanırken bahsettiği manada kullandığını sanmıyorum.

Sam Adian
09.07.2012
15:23

Düzeltmek adına

biz "ibadet değildir" derken, zaten yerleşik uygulamaların ve anlamlandırmanın doğru olmadığı, bu sebeple de ibadet olmadığını söyledik. Gerekçelerini de uzun uzun yazmıştık. Karagüllenin ifadesi de bu yönde olmuştur veya en azından biz öyle anladık. Sarsıcı olmasının sebebi de budur, çünkü itirazlara rağmen böyle bir yaklaşımın ortaya konmuş olması oldukça şaşırtıcı olmuştur.

Yoksa genel manada "ibadet" kavramına verdiğiniz manada bir sorun yok.

Saygılar

Tayibet Erzen
09.07.2012
17:46

Kuran'da Taha suresi 14. ayette Rabbim:

فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ

diyor. Sadece bu ayet bile bu ayırımı yapmaya yeter. Siz tecrübelere yoğunlaşmışsınız, ilginç.

Tayibet Erzen
09.07.2012
18:39

Zina tartışmanızı biraz geriden takip eden biri olarak yanlış anlama çukuruna benim de düştüğümü ve Cengiz Bey’in nasıl olur da bu kadar abuk sabuk düşünebildiğinin şokunu yaşadığımı belirtmeliyim.

Anladığım kadarıyla mevzu Harun Bey’in ‘Biyolojik ata ve hukuki anne ve baba’ yazısında yer alan “Akitsiz yapılan ilişkilerde, kadın evli değilse zina sayılmaz. Bu ilişki akitsiz yapıldığından batıl değildir; fasittir. Fasit olduğundan dolayı da taraflara zina isnadı yapılamaz! ” ifadesiyle açılmış. Buraya kadar tamamsa biri bana iddianın savunmasını yapabilir mi? Gerekçeleriyle savunabilir mi demek istiyorum.

Sam Adian
09.07.2012
18:46

Sayın Erzin

Taha 14. Ayeti işaret ederek neyi kasdettiğinizi tam anlayamadım sanırım. Bu ayetle SLT kavramının bir ABD eylemi olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?

İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî. (taha 14)

Herhalde bu ayeti kasdettiniz. Ama burada SLT ile ABD kavramının birbiriyle olan aidiyetlerini ben çözemedim. Lütfen açıklar mısınız?

Takva Kelimesinin manası konusunda da aynı düşüncede olmadığımız açık. Hele hele yerleşik terminolojinin vazettiği manada hiç anlaşmamız mümkün değildir.

Saygılar

Tayibet Erzen
09.07.2012
18:52

ABD ile SALAT birbirine atıfla gelmiştir. Mealen Allah: "...Bana kulluk et ve namaz kıl." diyor. Ayrı ayrı ifade edildiğinden farklı kavramlar olduğu sonucu ortaya çıkar. Namaz ibadet değildir, derken bunu kastediyoruz.

Sam Adian
09.07.2012
19:18

Sayın Erzin

Acaba şöyle midir, "ilah yalnızca benim öyleyse bana abd ol ve SLT ikame et"

Ancak bu ayeti değerlendirirken, Ahzab 56'yı gözardı etmemenizi rica ederim. Tabii diğer ayetleri de.

Zina konusunda sayın Özdemirin görüşü kendisinindir, dolayısıyla en iyi açıklamayı kendisi yapar. Bizim görüşümüz biraz daha farklıdır, her türlü ilişkide "tarafların rıza ile anlaşması" şartı vardır ancak nikah şartı yoktur. Zina evlilik kurumu içindir.

Saygılar

Sam Adian
09.07.2012
19:21

Küçük bir ayrıntı

Taha 14 te, abd olunması gereken şeye SLT istenmiyor, SLT yerine getirilmesi isteniyor.

Tayibet Erzen
09.07.2012
20:46

Sayın Adian;

Büyük bir ayrıntı:

Abd ve salatı istiyor, birlikte istiyor.

Cengiz bey,

Sizin fikrinizi yazılardan anladım, gerçi zaten bildiğim profilinize uygundu. Bu durumda fikrin sahiib olan Harun Bey'in açıklamada bulunması çok makbule geçerdi.

Sam Adian
09.07.2012
21:00

Tayibet hanımefendi

وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي

Bağışlayınız ama, burada ABD olunan şeye SLT'ın nasıl istendiğini hala anlamış değilim. Lafızda böyle bir ifade yok. Yani : "Bana kul ol ve bana SLT et" anlamına gelecek nasıl bir ibare var bizim göremediğimiz? Eğer bahsettiğiniz gibi bir mana var ise mesela şöyle demesi gerekmiyor muydu:

وَأَقِمِ لي الصَّلَاةَ

Saygılar

Sam Adian
09.07.2012
21:21

Taha 14 teki söz konusu ayette, niçin ABD olunması gerektiği açıklandıktan sonra "öyleyse benim hatırıma SLT ikame edin" demektedir. Bu cümlede "Bana SLT edin" manasını çıkarmak mümkün değildir. Lafzen mümkün değildir. Burda atıf sadece gerekçe sebebiyledir. Ilah olana atıf yoktur. Belagat işte.....

Ancak öyle tahmin ediyorum ki, SLT kavramı ile istenen şeyin yerine getirilmesi için muhatap bulamadığınız için bunun Ilah kavramına olduğunu zannediyorsunuz. Bu sebeple Ahzab 56'yı incelemenizi önermiştim. SLT'ın muhatabının ne olduğunu anlamanıza yardımcı olması açısından. SLT'ın hedefi NEBI'dir.

Saygılar

Tayibet Erzen
09.07.2012
22:34

Sayın Adian,

Atfın öncesine ne yaptınız? Cevabı orada.

Tayibet Erzen
09.07.2012
22:38

Cengiz Bey,

Yanlış hatırlamıyorsam sizin nikaha bakış açınız, olayda ruhsat kapısı açık bırakmaktan başka, bizimkinden çok da farklı değildi. En azından akitsiz ilişkiyi zina kabul ediyorsunuz.

Yeni bir içtihatla işe abukluk statüsü katmadığınızı canı gönülden diliyorum.

Sam Adian
09.07.2012
22:47

Sayın hanımefendi

Lafzı biliyor olduğunuzu ve bundan mana çıkarabiliyor olmanız gerekitğini varsayarak yazıyorum. Ancak söz konusu ayette atıf sayılabilecek herhangi bir ibare olmadığını söyledim. Varsa sizin bir deliliniz ve bu yönde bir açıklamanız memnuniyetle dinlerim.

Naslardan bir hükme varabilmek için, bütün detaylarını bilmeniz gerekir. iki kelimenin aynı cümle içerisinde kullanılıyor olması, ısrarla vurguladığınız manayı çıkarmanız için yeterli olmadığı gibi, zaten lafzen de mümkün değil. Cümlenin öncesine bakarken niçcin sonuna bakmıyorsunuz? SLT "li zikri" diyor. söyler misiniz, SLt ilah'a mı atfediliyor yoksa Zikr'e mi? Cümle bu kadar açıkken ve SLT kavramı bu kadar geniş ve tafsılatlı olarak kur'an da anlatılmışken siz hala nasıl bunu ABD ile aynı noktada değerlendirebiliyorsunuz doğrusu anlayamıyorum.

bir kavramı değerlendiriyorsunuz, bunun başını sonunu görmeden, kavramı bir bütünlük içinde değerlendirmeden sonuca ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bu yerleşik anlayışın bir hastalığıdır. Bu hastalık sebebiyledir ki ortalıkta pek çok akla ziyan uygulamalar dolaşıyor.

Terminoljiyi ve kavramları gözden geçirmek ve gerçek manalarıyla anlamlandırmak gerektiği çok açık. Aksi halde müesses nizamın müessif sonuçları devam edecek gibi görünüyor.

Saygılar efendim

Harun Özdemir
09.07.2012
22:56

Duygulanmadım dersem yalan olur. Aranıza damdan düşer gibi katıldım, kırdım geçirdim ama kabul gördüm! Ben bunu sevdim. Yazışmalar sert de olsa insanlar sıcak kanlı, dedim! İçimden "Cemaatin her birinin Adem'i farklı da olsa hepsi tipik Türk kanı taşıyor! Sıcak insanlar. Kısa sürede kabul gördüğüm gibi görüşlerim de merak ediliyor. Artık vazife oldu, bir şeyler yazmam gerekiyor. Çünkü uykudan uyandırıldım, hanım, sitedeki yazışmaları okumuş, cemaat fetva bekliyor, birşeyler yazman gerekir, dedi. Madem ısrar var, eywallah dedim:

Usul-u Hanefiye göre akitler sahih, batı ve fasit olmak üzere üçe ayrılır. Örneği nikah üzerinden verirsek;

Nikahlanmalarında herhangi bir engel bulunmayan kişilerce akdin bütün şartlarının yerine getirilerek yapılan nikah akdi sahihtir.

Aralarında nikah akdi yapmaları mümkün olmayan kişilerin yaptıkları akit ise batıldır. Evli bir kadınla, teyze veya amca ile yapılan nikah akdi, batıldır.

Evlenmelerine mani bulunmayan kadın ve erkeğin irade ve rızalarıyla mehirsiz veya şahitsiz yaptıkları cinsel ilişki bir akde dayansa da dayanmasa da şartlardan biri veya ikisi olmadığından bu akit sahih değildir ama batıl da değildir. Bu akit Mezheb-i Hanefiye göre “fasit”tir. Akdin eksiklikleri giderilirse “sahih” olur; tamamlanmaz ise “batıl” olmaz. Yani “zina” olmaz.

Detayları özellikle Hanefi fıkıh kitaplarında yer almaktadır.

Sam Adian
09.07.2012
23:36

Dear Mr.Ozdemir

Mezheb-i Hanefiyi bir kenaar abırakın da sizin ictihadınız nedir onu söyleyin

Daha iyi anlarız

Saygılar

Harun Özdemir
10.07.2012
00:00

es-Selamü A'leyküm Mr. Adian!

Sual buyurduğun konudaki kanatimiz de Mezheb-i Hanefiyye cihetindedir.

Mevzuya vukufiyetinize diyecek yok; lakin, bizim buralarda mezhep falan mühim konulardır. Bizler önem veririz. Bizlerin durumu sizin gibi değil, biz doğuştan Sünni, Maturdi ve Hanefiyizdir. Sizler gibi sonrada muhtediler bu mevzulara nesıl bakar bilmeyiz!

Hidayetiniz daim, yolunuz açık olsun!

Mea'sselam Ya Mr Adian!

Tayibet Erzen
10.07.2012
00:16

Harun Bey,

Bunu size söylemek biraz küstahça belki ama Akevler arenasına hoş geldiniz.

Kişinin kendini daha doğru, daha açık ve daha kolay ifade etme ortamı bulamamasındandır, bu cemaati tercih etmesi ve ondan vazgeçememesi.

Neyse, ben soruma cevap alamadım, en azından tatmin olmadım. Üstad bizi Kuran'la konuşmaya alıştırdı. Her söze, her sava ayet ister olduk. Biraz derinleşmem gerek, zira oturmayan parçalar var.

Harun Özdemir
10.07.2012
00:41

"Aranızdaki bekarları evlendirin..." (Nûr-32) ayetinin giriş kısmını ezberden yazıyorum, umarım yanlış değildir. Kuran'da bildiğim kadarıyla doğrudan "Evlenin!" diye bir emir yok; emir dolaylı.

İkincisi evlenirken şahit falan da istemiyor. Ama talak için Kuran'da çok ayrıntılı kurallar komuş. Ama fıkıfta bu konular ağırlıklı olarak örfe göre tedvin edilmiş. Hakkını yemeyelim, kitaplarda Kuran'da yer aldığı gibi hükümler de var, fakat bablara örf hakim, uygulama da öyle.

-Kuran'a göre şahitsiz evlilik niçin zina olsun?

-Akil balik kadın-erkek kendir irade ve rızalarıyla niçin evlenemesinler, çevresi yardımlarını esirgemesinler ama mutlaka çevreden yardım şartı var mıdır yoksa ayet evlenme becerisini gösteremeyenler için midir?

-Nikah " vat' - cinsel ilişki" için yapılır, diğerleri teferruattır, olmasa da olur...

Harun Özdemir
10.07.2012
00:47

Arkadaşlar, yazım hatalarından dolayı özür dilerim.

Güzel bir web ama hangi maksatla yanlış yazımlar düzeltilemiyor bunu henüz anlamış değilim.

İmdaaat!

Bilen yok mu?

Sam Adian
10.07.2012
00:59

Dear Mr. Ozdemir

Nur 32 örneğiniz isabetlidir, takdire şayandır Lakin yeterli değildir ve işin sadece küçük bir kısmıdır.

"Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum, ve uhille lekum mâ varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra musâfihîn. Fe mâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne farîdah. Ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil farîdah. İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ" (nisa 24)

Siz asıl bunu açıklayın bence, herkes ne demek istediğinizi anlayıversin, daha iyi olmaz mı? Olur mu olmaz mı diye zorlamanıza gerek yok. Açıklamalarınız Sayın Demircinin "Namus'u korumak" maddesini teyit eder gibi görünüyor. Yoksa siz de katılıyor musunuz buna? Yani size göre de "örgün dinselleştirilmesi" uygun mudur?

Dualarınızı esirgemeyiniz efendim, kimse bana sizin kadar dua etmemişti

Vesselam

Sam Adian
10.07.2012
10:11

Mr.Demirci

Söz konusu Ayet EVLILIK olması halinde uygulanabilecek kurallara işaret etmektedir. Ancak zannediyorum tartışılan konu, Evlilik kurumu dışında, bekar olanların, yani evli olmayanların ilişkilerinin zina olup olmadığıdır. Benim sorum da budur.

Genel olarak Evli olmayanlara zina isnadı yapılamayacağı açıktır, Harun bey de sanırım bunu söylüyor ama tabii kendi fikrini açması daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.

Saygılar

Sam Adian
10.07.2012
12:10

Hatalarımızın bağışlanmasını dileriz

Lütfeder tanıştırırsanız mutlu oluruz, mütebessim olmak her zaman en iyisidir.

Saygılar

Lütfi Hocaoğlu
10.07.2012
12:29

3.Sebep edatı “innellezîne keferû ve kezzebû” sonra gelen fiilin işlenmesi halinde bir önceki sıfatla sıfatlandırılmasını ifade eder. Burada sebep edatı değildir. Atf-ı nesaktır. Ellezinenin sıla cümlesi birbirine atfedilmiş iki cümledir. Küfrende ve yalanlayan kimseler demektir. Sebep edatı olan ve değil, fe’dir. Ona fa-u sebebiyye denir. Buradaki vav ibtidaiyye olmaz. Ona isti’naf vavı denir. Ancak isti’naf vavı bile aslında manasal olarak başka bir cümleye atıftır. Sülasi bablar şöyle sayılabilir. İf’al, Tef’il, Mufa’ale, Infi’al, Ifti’al, If’ilal Tefa’ul ( تفعّل), Tefa’ul ( تفاعل) Istif’al. If’al babı da bir sülasi babdır. Bunların hiçbirisi sülasi bab değildir. Bunların tamamı mezid bablardır. Sülasi bablar 6 tanedir ve rakamlarla isimlendirilirler: 1,2,3,4,5,6. Beyyine 5: وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ Taha 20: إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي Beyyine 5’te Li harfi ceri ile nasb edilmiş 3 fiil vardır. Bunlar Allah’a ibadet etmek, Salatı ikame etmek, zekatı vermek. Taha 20’de de birbirine atfedilmiş iki emir vardır: Bana kulluk et ve zikrim için salatı ikame et. Burada eğer salat ve zekat bir ibadet olsaydı salatın ve zekatın söylenmesine gerek yoktu. Yani Taha 20’de “bana ibadet et” ve Beyyine 5’te “Allah’a ibadet etmeleri” denirdi. Zaten onun kapsamında olan alt kümesi söylenmezdi. Bu nedenle ne salat ne de zekat bir ibadettir. Burada yanlış anlaşılan ibadet kelimesine verilen bugüne kadarki anlamdır. Dilin kuralları son derece önemlidir. “Gramer kuralı olmadan lafza önem vermek ne demek”, bunu da kavrayamadım. Lafız zaten dilin kuralları içindedir. Salat ve zekat bir ibadet değildir. Onları illa ki bir başka kelimeyle isimlendirmek ve bir kapsama almak zorunda değiliz. Salat salattır, zekat da zekattır. İbadet abd olmaktır. Onun için çalışmaktır. Yani salat ile zekat ile ibadet etmiş olmazsınız. Onun rızası için çalışarak ibadet etmiş olursunuz. Onun dininin yani düzeninin gelmesi ya da sürdürülmesi için çalışarak ibadet etmiş olursunuz. Sayın Adian zannediyor ki Karagülle bunu seminere yazdı biz de ondan öğrendik. Salat ve zekat’ın ibadet olmadığını, ibadet kavramı içine sokulamayacağını biz (Karagülle, Tayibet, Leyla, Emine ve ben beraber çalışırken) ayetlerle keşfettik. Hem de gramer kuralları ile. Ancak bu salatı bildiğimiz salat olmaktan çıkarmadı ki. Sadece sınıflandırması değişti. Salat hala eski salat, ister hoşlanın ister hoşlanmayın. Gramer kuralları olmadan Kuran size bir şey anlatmaz, siz Kuran’a istediğiniz söyletirsiniz. Ama gramer kuralları ile hareket ederseniz Kuran size bir şeyler anlatır. Gramer kuralları kafadan atılarak konulmaz. Gramer kuralları da yine Kuran’dan öğrenilir. Kuran bu konuda da kendi kurallarını koyar. Bu nedenle Kuran mübindir. Yani kendi içinde kendi kurallarını da koyar ve onları açıklar. Kuran’ın tamamını gramersel olarak analiz yaparsanız bunu fark edersiniz ve artık kuralları yine Kuran’la koyarsınız. Sayın Adian bizim bu kuralları kendimizin koyduğunu zannediyor. Biz 5 yıldır Kuran’ın bütün kelimeleri, bütün cümleleri, bütün kelimeleri üzerinde son derece titiz bir çalışma yapıyoruz. Her harf-i cerinin, her fiilinin, her isminin tek tek etkilerini analiz ediyoruz. Bütün eski kaynakları kullanıyoruz ve asla onlara saplanmıyoruz. Pek çok durumda önce eski bilgilere itiraz ediyoruz ama sonra Kuran’ın tamamını analiz edince pek çok konuda (tamamında değil) eski gramercilerin doğru yaptığını teyit ediyoruz. Bu nedenle gramer önemlidir. İngilizceyi veya Türkçeyi gramersiz anlayın bakalım, başka bir dili gramersiz anlayın bakalım. Ya da gramersiz anlatın bakalım. “Ben İngilizcedeki veya Türkçedeki lafza önem veriyorum, gramere değil” deyip tuhaf tuhaf cümleler kurun bakalım. Kim ne anlayacak? Ancak şunu belirtmeliyim ki herkes kendi anladığından sorumludur. Kendi metodundan sorumludur. Bizim gramer kuralları ile anladığımız bizi bağlar. Bir başkası gramersiz istediğini anlar. Önemli olan bunda samimi olmasıdır. Samimi olduğu sürece Allah ona ecrini verir. Grameri kabul etmeyen birine gramer üzerinden bir şey anlatmaya çalışmak anlamsız gibi görünmektedir. Ancak üçüncü şahıslar için faydalıdır. Önemli olan kendine ait bir metodunun olması, bunda samimi olması ve her zaman bu metotla hareket etmesidir. Bundan sonraki içtihatları onu bağlar. Samimiyetini ise Allah bilir. Benim gördüğüm kadarı ile sayın Adian kendi metodunu geliştirmiş. Gramere önem vermeden “olması gerekene göre” Kuran’ı ve lafzı anlamakta. Bunda da samimi olduğunu düşünüyorum. Selam ve saygılar

Harun Özdemir
10.07.2012
16:41

Sevgili dostlar, sıcak havaların ve trafiğin tavan yaptığı bu günlerde, adrenalin bu kadar yüksek olduğu bir tartışmaya sürdürmek ne kadar doğrudur bilemem. Sizleri okurken tahrik olmuyor değilim ama malumunuz ben hasta ve yaşlıyım. Bi şey olur diye hanım beni bu tür tartışmalardan uzak tutuyor, sürekli öğütler veriyor. Bugün de sabah işe giderken bir kez daha uyardı. O gelinceye kadar izlemekle yetineceğim.

Bir kişi çevresi tarafından evlendiriliyorsa bunun “ilansız” olamayacağı kesin. Ama şahitsiz olabilir.

Soru şu: Niza durumunda kadının, çocuğun ve erkeğin hakları ve ödevleri nasıl bilinecek?

Başa dönersek; bir kişiyi çevresi evlendirmişse “nasıl bir sözleşmeyle evlendirdikleri de baştan kararlaştırılmıştır. Bu sözleşmede kadının, erkeğin ve çocuğun hak ve ödevleri belirlenmiştir” denebilir. Bunun olabilmesi için de o toplumda evliliğin “sözleşme”yle yapıldığı uygulamasının genel kabul görmesi gerekir. Genel kabul nikahı “sözleşme” şartına bağlamışsa sorun yok demektir.

Tartışılan konu şu: Nikahlanmalarında engel olmayan kadın ve erkek, irade ve rızaları doğrultusunda evleniyorlarsa niza durumunda nafaka, mihir, miras… erkeğin, kadının ve çocuğun hak ve ödevlerinin ne olduğunun bilinmesi için bu ilişkinin de hukuki bir dayanağnını olması gerekir. Hukuk devletinde bütün muameleler ve ilişkiler, hukukun teminatı altında olacağına göre bu ilişkinin de güvence altında olması gerekir.

İnsanlar Kuran’da yazılanı örflerine göre tedvin etmişler, üzerinde fazla düşünmemişler. Bize göre Kuran evlenmeyi “beyan”, boşanmayı ise “şahitler” huzurunda “mahkeme kararı”na bağlamıştır.

Nikah akdi ile beyan arasında şu fark vardır:

Beyan şahitsiz bir evliliktir. Bir de cinsel ilişkinin dışındaki konuların özel olarak ta’dad edilmeyen bir evliliktir, çünkü diğer konuların müzakeresine gerek görülmemiştir.

Akil ve baliğ kadın ve erkeğin birlikte en yakın mülki idareye verecekleri bir dilekçe, evlilik için yeterli olacaktır. “Beyan”a bağlı evliliklerde İdarenin bilmesi yeterlidir. Bana göre Kuran nikahta “beyan”ı önermektedir. İnsanlar bazen “bilmesi gerekenler bilsin yeter, diğerlerini ilgilendirmez” diyebilirler. İdarenin bilmesini kimse küçümsememeli.

Beyanın nasıl yapılacağına gelince… Akit serbestliğinin olduğunu varsayarsak, evlilik sözleşmelerinden birine atıfta bulunan kadın ve erkek, isimleri ve imzaları bulunan bir dilekçede “İmam Ebu Hanife veya Şafii veya Karagülle’nin içtihatlarına göre evlendik” ibaresini yazmaları yeterli olacaktır. Bu dilekçe en yakın mülki idarenin ilgili birimine verilerek yazışma sonuçlandırılmış olur. Bundan sonrası mülki idarenin tasarrufundadır. İdare bunu ilan tahtasına mı asar (bir mani var mı yok mu, isteyen itiraz etsin diye) veya mülki idare kendisi mi araştırır (sağlık, sıhriyet, hukuki engel vs) orası idarenin bileceği iş.

Gelelim beyanda bulunmayanların ilişkileri dava konusu olduğunda taraflara uygulanacak hükümlerin neler olabileceği konusuna:

Tespit tutanağı idarece tutulur ve kadın-erkek evli sayılırlar; boşanmak isterlerse mahkemeye başvururlar. Kadın ve erkeğin beyansız evlilikleri idarece beyanlı hale getirilirken, bu beyanın hangi tip sözleşmeye göre yapılacağına da yine idare resen karar verir.

Ve hiçbir beyansız evliliğe zina cezası uygulanamaz.

Bu görüşlere bütün nikah, talak ve zina ayetlerini inceledikten sonra vardım.

Genel olarak fıkıh kitaplarında yer alan ama özellikle nikah konusunda rastlamadığım "beyan" konusunu gündeme getirdim. Sanıyorum, ulema muhtelif ayetlerle görüşlerime itiraz edeceklerdir. Orasını sonra düşünürüz.

Mr. Adiyan’ın köle ve cariyelerle yapılabilecek ilişkilerin statüsü ile mut'a ve muvakkat nikah akitleri konusunda da benden görüş istemektedir. Büyüklerimiz dururken benim bu konuda kelam etmem doğru olmaz. Sizin oralarda ne derler bilmem ama bizde özellikle netameli konularda, Arnavutlardan önce konuşana iyi gözle bakmazlar.

Hüseyin Kayahan
10.07.2012
21:23

Zani ve zaniyenin cezası başka, "bir fahişe (bazen de mübin bir fahşa ile demektedir) ile etvet edenin cezası başkadır. İki grubu ayrı ayrı anlatıyor.

Bana göre Nisa 25'te sahih bir akti şöyle tarif ediyor: ".... muhsanatin gayra müsafihatin VE la müttahizati ehdan..." şeklindedir. "... sefif olmayan muhsan VE ehdan ittihaz etmeyen..." Burada müttahizati ehdan'ı gizlilik olarak anlamışlar. Birinci bölümde ise sefih/düşkün olmayan bir güzellik ama ikisini VE bağlacı ile biribirine bağlamış. İkisi aynı anda olacak. Benim fuhuş veya zina yorumum da bunun tersi: Ve bağlacı ile bağlı olan sefih bir gayri muhsinlike beraber gizlilik içinde.. Zani ise bu fiili en az 3 kere işlediği tescillenen kimsedir, diye düşünüyorum.

"Sizden Eyamayı nikahlayın" ibaresi, kendileri evlenemeyenler için olmalıdır. Kendileri evlenme kudretinde olanlara kıyas gerekmeksizin EVLVİYETLE nikahlanmak düşer, bence.

Saygılarımla.

H.Kayahan

Harun Özdemir
10.07.2012
22:30

Aralarında nikah akdi batıl olan kişiler arasındaki cinsel ilişkiye zina, ikiden fazla yapılmasına da fuhuş diyebiliriz. Zinayı Üstat Karagülle, bir döllenme süresi içinde bir kadının rahmini iki erkeğe kullandırması şeklinde de tanımladığını hatırlıyorum. Bazı arkadaşlar zinayı biyolojik bulgularla tanımlayabilir ama ben nikahı, talakı ve zinayı hukuki gerekçelerle ve akde karşı işlenmiş suç şeklinde tanımlıyorum.

Sam Adian
28.05.2024
14:26
Our views in this article have changed greatly. The point we have reached with our long studies on the Quran is different.

The Quran has a suggestion for social order. However, this is not the "state" you know today. Therefore, we cannot talk about a "Constitution" that is binding on the whole society. Essentially, written rules are for "institutions", not "individuals". From the perspective of the Quran, no law binds individuals. Laws and rules are only for the "Regulation of Institutional Operations" and are valid only within the institution. Everyone is free outside.

It would be a great nonsense to use "Traffic Rules" and similar rules as examples here. Because such rules belong to "things/tools", not for "human" beings. Of course, there should be instructions on how to use an item, but this is for the item itself. 
Law is nothing but lies whose sole purpose is to "eliminate freedoms". We can ask legal advocates a simple question: Which of you came to this world with your own will and consent?
Probably none of you. So, can you tell me how it is that even though you were born as a result of the wishes of others, you do not have any rights? For example, do you have the "right to life"? Who guarantees this to you? What about "Right to shelter, right to food" etc.?

When we produce a car, we do not say "go find your own fuel". We also provide the fuel that needs. So who provides our fuel? Which law guaranteed?  In its simplest form, laws/contracts are meant to eliminate your freedoms. 

There are already much more humane and natural methods of how the social order or relations between individuals will be. There is no need for a constitution or laws or contracts for this. Of course, for those who want to know.






Çok Yorumlanan Makaleler
Mete Firidin
Kuran'da Kölelik
27.12.2013 64019 Okunma
86 Yorum 08.01.2014 17:16
Lütfi Hocaoğlu
Fahişe ve Fahşâ
20.08.2015 40240 Okunma
81 Yorum 16.09.2015 00:08
Mete Firidin
Hz. Adem’in Kaburgası
25.04.2012 23280 Okunma
59 Yorum 28.04.2012 13:42
Hüseyin Kayahan
RUH, NEFİS ve DİĞERLERİ
4.05.2012 15691 Okunma
58 Yorum 13.05.2012 06:56
Mete Firidin
Miras ve Kelale Ayetleri
13.02.2014 28582 Okunma
53 Yorum 28.02.2014 13:04
Sam Adian
FINANSMAN MESELESI VE ZEKAT
8.11.2012 27288 Okunma
46 Yorum 28.05.2024 13:53
Mete Firidin
Nuh’un Gemisi ve Cudii
12.01.2014 24725 Okunma
45 Yorum 05.02.2016 23:06
Sam Adian
IŞLEVSIZ TANRI...!
9.09.2012 15385 Okunma
43 Yorum 28.05.2024 14:10
Sam Adian
EN IYI ANAYASA YAZILI OLMAYANDIR.....
7.07.2012 13617 Okunma
35 Yorum 28.05.2024 14:26
Lütfi Hocaoğlu
Bilgisayardan Kuran Öğrenmek. Ruhu-l Kuran Projesi
1.08.2009 16959 Okunma
34 Yorum 27.01.2024 09:00
Cengiz Demirci
Sam Adiyanı hakeme davet ediyorum
10.07.2012 14137 Okunma
34 Yorum 15.01.2013 10:44
Mete Firidin
Adem'in ve Havva'nın Hatası
2.03.2014 30408 Okunma
34 Yorum 10.03.2014 00:48
Sam Adian
KAT'a ve NEFY - KAVRAMLAR
7.04.2012 12971 Okunma
32 Yorum 09.04.2012 18:02
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK
27.07.2012 12253 Okunma
32 Yorum 15.08.2012 10:48
Mete Firidin
Amen ve Senetin
15.11.2012 35427 Okunma
31 Yorum 30.11.2012 13:47
Harun Özdemir
Evlenme hakkı üzerine
11.07.2012 12023 Okunma
30 Yorum 18.07.2012 19:12
Mete Firidin
Nuh’un Üvey Oğlu!
25.10.2015 31794 Okunma
28 Yorum 12.01.2020 17:30
Süleyman Karagülle
ABD Başkanlık Seçimi
19.11.2016 41491 Okunma
28 Yorum 19.12.2016 21:41
Mete Firidin
Homohabilis Havva ve Havvalar
20.04.2012 30799 Okunma
27 Yorum 15.04.2020 09:47
Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012 34700 Okunma
25 Yorum 28.05.2024 13:42
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK-2, TANRININ AÇMAZI
2.08.2012 11169 Okunma
25 Yorum 06.08.2012 22:06
Cengiz Demirci
İlk karzı hasen kooperatifi
3.01.2013 21533 Okunma
25 Yorum 06.02.2013 20:31
Sam Adian
SOSYAL KAPITALIZM.
21.03.2012 14560 Okunma
24 Yorum 28.05.2024 14:39
Sam Adian
Varlığın Rabbi....
28.08.2012 12344 Okunma
24 Yorum 05.09.2012 10:43
Mete Firidin
Nutfetin Emşâcin (99)
14.05.2013 29607 Okunma
24 Yorum 17.05.2013 15:16
Sam Adian
DARB-I MESEL VE YETKI GASPI
8.03.2012 10621 Okunma
22 Yorum 11.03.2012 16:10
Sam Adian
KAT'A ve NEFY
31.03.2012 14115 Okunma
22 Yorum 11.04.2012 01:44
Hüseyin Kayahan
GECİKMİŞ YORUMLAR: SALSAL VE TUFAN HK.
13.10.2013 13171 Okunma
22 Yorum 18.10.2013 15:10
Mete Firidin
El Tur ve Tur-i Sina?
24.03.2013 38469 Okunma
21 Yorum 23.06.2021 12:46
Cengiz Demirci
Süleyman Akdemir'in Erbakan Vakfına Teklifi
4.02.2015 17063 Okunma
21 Yorum 17.02.2015 09:32
Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012 53370 Okunma
19 Yorum 28.05.2024 13:50
Hüseyin Kayahan
ORUÇ ve RAMAZAN
29.06.2014 9843 Okunma
19 Yorum 20.07.2014 07:59
Mete Firidin
Hınzır
12.11.2018 12449 Okunma
19 Yorum 31.01.2021 23:14
Sam Adian
HMR ve SONUÇ
16.03.2012 12424 Okunma
18 Yorum 16.03.2012 18:08
Sam Adian
HADIM'DAN ZINAYA
12.07.2012 11518 Okunma
18 Yorum 13.07.2012 10:00
Mete Firidin
Şeriata Göre Kadınların Dövülebilmesi?
16.03.2014 20982 Okunma
18 Yorum 20.03.2019 10:45
Mete Firidin
Kuran’da Tasavvuf ve Lahid Köklü Kelimeler
8.05.2014 14432 Okunma
18 Yorum 10.05.2014 11:22
Süleyman Karagülle
D E R G I !
29.04.2017 9365 Okunma
18 Yorum 16.05.2017 08:11
Harun Özdemir
Adem Tiflis'te insan oldu!
26.06.2012 10482 Okunma
17 Yorum 05.07.2012 21:40
Mete Firidin
Cennetteki Khamr
28.05.2015 21149 Okunma
17 Yorum 29.05.2015 19:00
Reşat Nuri Erol
Türkiye, Adil Düzen ile Endülüsleşmeyi önler-2
1.04.2023 1513 Okunma
17 Yorum 01.04.2023 12:41
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen ve “Erbakan’ın mirasçıları” yazısı-8
15.04.2023 1362 Okunma
17 Yorum 15.04.2023 05:37
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen ve “Erbakan’ın mirasçıları” yazısı-11
24.04.2023 1263 Okunma
17 Yorum 24.04.2023 16:37
Reşat Nuri Erol
Adil Düzen ve “Erbakan’ın mirasçıları” yazısı-12
28.04.2023 1385 Okunma
17 Yorum 28.04.2023 10:03
Sam Adian
EKIMUS SALAT - Namaz bir Ritüel midir?
1.02.2012 19809 Okunma
16 Yorum 28.05.2024 14:30
Sam Adian
SLT ve SISTEM Toplu değerlendirme ve cevaplar
19.02.2012 11454 Okunma
16 Yorum 24.02.2012 01:08
Sam Adian
UTANMAZLIK ZINA MIDIR?
13.07.2012 14409 Okunma
16 Yorum 14.07.2012 21:14
Mete Firidin
Adet Görmekteyken Kadın Namaz Kılabilir mi?
14.06.2018 13035 Okunma
16 Yorum 17.04.2020 16:27
Reşat Nuri Erol
Hocaların Hocası Ali Yakup Cenkçiler Hoca - 4
29.05.2021 3621 Okunma
16 Yorum 30.05.2021 17:12
Reşat Nuri Erol
Kur’an Nizamı açısından Millî Görüş Hareketi-5
27.03.2023 1452 Okunma
16 Yorum 28.03.2023 03:38


© 2024 - Akevler