EVDALÊ ZEYNÊ
Denbêjlik Kürt toplumunun yazılmamış hafızasıdır. Bir çığlıktır yüzyıllardan bu yana söylenegelen. Haksızlıkları, kahramanlıkları, yiğitlikleri, çatışmaları, sürgünleri, yıkılmış şehirleri, sönmüş ocakları, çaresiz sevdaları ve sevdalıları anlatır bizlere tarihin en bilinmeyen zamanlarından beri.Tarih yazıyla başlamıştır insanlık varolduğundan beridir ama biz Kürtlerde yazıdan çok daha önce Dengbêjlik yazmaya başlamıştır tarihi.Ne zaman başlamıştır bilinmez,anlatılamaz ama belki de yasak bir dilin stran ve kilamlarını anlatıyor olmasındandır ki hemen hemen hiç yazıya dökülememiştir yüzyıllardan beri.Bu dilin ve kültürün bunca yasak ve zorlamaya rağmen yüzyıllardır ayakta kalabilmesinin belki de en önemli ve değerli sebeplerinden birisidir Dengbêjlik ve Dengbêjler.Tarihin sözlü olarak destansı bir biçimde kuşaktan kuşağa zincirleme aktarılmasının dünya milletlerindeki yegane örneği de diyebiliriz bir yerde.Yüzlerce,hatta binlerce Dengbêj gelip geçmiştir bu topraklardan ama bir tanesi vardır ki kendisine layık görülen Dengbêjlerin Piri (Pîrê Dengbêjan) lakabını tam anlamıyla hak etmiştir.Hatta hayat hikayesini okuyup,yarattığı stran ve kilamları duyunca az bile söylenmiş denebilecek bir tarihi şahsiyettir kendisi.Evet,Evdalê Zeynikê’den söz ediyoruz ve bu yazımızda bize göre Kürt kültür ve tarihinin en değerli dengbêji olan bu önemli kişiliği tanıtmaya çalışacağız sizlere.
Evdal,1800’lü yılların başında,bugünkü Ağrı’ya bağlı Tutak-Cemalwêrdi köyünde Meman Aşiretinin Pazukî Bavik’ine bağlı olan Mustafa-Zeynê çiftinin oğlu olarak dünyaya geldi.Tüm Kürt Aşiretleri gibi Memanlar da göçebe bir hayat tarzına bağlı olarak hayvancılıkla geçimlerini sağlar ve yayla-köy arasında kendilerine göre mutlu bir hayat sürerlerdi.Zeynê de tüm çilekeş Kürt anaları gibi hayatından ve ailesinden memnun,mesut bir hayat sürmekteydi.Ne var ki bu mutluluk çok kısa sürdü ve Evdal daha 2 yaşındayken babasını,Zeynê ise kocasını kaybetti genç yaşında.Aşiret geleneklerine göre Zeynê’nin bir yakınıyla evlenmesi gerekmekteydi ama kocasına ve Evdalına o kadar bağlıydı ki,o günden sonra asla evlenmeyi düşünmedi.Evdalını yetim olarak büyüttü ve bu hareketi yüzünden Evdal babasının değil annesinin ismiyle Evdalê Zeynê olarak çağrılmaya başlandı.Zeynê o kadar mükemmel bir anaydı ki,tüm köylüler ona büyük bir saygıyla bakmaya başladılar ve ismi de bu saygı-sevgi neticesinde Zeynikê olarak değişiverdi zamanla,tabi ki Evdalê Zeynê de Evdalê Zeynikê olarak çağrılmaya başladı haliyle.Evdal duygu ve sevgi dolu hayatının tüm ilkelerini işte bu değerli anadan almıştır.Onun yetiştirme tarzı o kadar etkili olmuştur ki daha sonra Dengbêjlerin Piri olarak şereflendirilecek olan Evdal,ondan aldığı terbiye ve hayat felsefesiyle eşsiz stranlar,mükemmel kilamlar,hala söylenegelen efsanevi destanlar yaratmıştır engin duygularla bezeli gönül dünyasının gülbahçelerinden gelen cıvıltı ve haykırışlarla.
Büyük Dengbêj,çocukluk ve gençlik yıllarını Denbêjlerin civatlarında stran ve çirok dinleyerek,her dengbêjin ağzından çıkan söze pür dikkat kesilerek,her birinden bir şeyler kapmaya çalışarak geçirdi.Denilir ki 30 yaşına kadar hiç stran ve kilam seslendirmemiştir.Bu da nasıl bir altyapıyla geleceğe hazırlandığının bir nişanesidir.Hazmede hazmede kendisini yetiştirmiş ve bir gece gördüğü müthiş bir rüya vesilesiyle hazır olduğunu hissetmiş,o eşsiz sesiyle başlamıştır artık resitallerini sunmaya halkına 30’undan sonra.İçindeki doğa sevgisi o kadar büyüktür ki arkadaşlarının aksine zamanının büyük kısmını dağlarda çiçek kokuları,kelebek kanat çırpmaları içinde geçirir ve her gidişin sonunda yine müthiş bir stranla köyüne dönerdi.Zamanla namı tüm civar köy ve Aşiretlere dağıldı.Her Aşiret Beyinin ve her Mîr’in bir dengbêji vardı ve gelenekler icabı Dengbêjler düğünlerde kapışır ve biri galip gelene kadar atışırlardı.Evdal da hiçbir Beye bağlı olmadan atışmalara katılır ve müthiş stran-kilamlarıyla tüm Dengbêjleri dize getirir,bunun neticesinde de herkesi kendine hayran bırakırdı.Tüm Beyler Evdal’ı misafir etmek için sıraya girmişlerdi.Evdal ise elinden geldiğince kimseyi kırmaz,tüm davetlere icabet etmeye çalışırdı.
Günün birinde Eleşkirt yöresinin hakimi olan,İshak PAŞA’nın torunu Sürmeli Mehmet Paşa Evdal’ı misafir eder ve Dengbêji,Ermeni bir papazın kızı olan Gûlo ile atışmasını ister.Evdal da kabul eder.Gûlo kendisini altedecek Dengbêj ile evlenme sözü vermiştir.Kendisine çok güvenmektedir ama bu sefer karşısında meşhur Evdalê Zeynikê vardır.Yine de sözüne sadık kalarak atışmaya başlar.Kürtçe ve Ermenice olarak yapılan atışmaların sonunda Gûlo pes eder.Evdal’a varabileceğini söyler tabi ki rızası varsa sözü gereği.Evdal orada ne kadar büyük bir sanatçı olduğunu ispatlarcasına ‘’Gûlo sen dillere destan bir güzelsin,ne var ki ben zaten evliyim ve sen mecburen bana varacaksın.Ben buna rıza gösteremem.Sen benim bacımsın,sen yoluna,ben yoluma’’der.Bu hareketi çok beğenen Paşa Evdal’a yanında kalmasını ve ona bir köy ile arazi vereceğini söyler ama Evdal bunu da kabul etmez.Uzun ısrarlar sonucu ağalık yapamayacağını,ancak köylülerle beraber kardeşçe yaşamasına izin verilecekse kalabileceğni anlatır.Paşa da rıza gösterir ve Evdal’ın hayatında Sürmeli Mehmet Paşa ile beraber yeni bir sayfa açılır.Özellikle Gûlo ile olan atışmaları Serhat Dengbêjliğinin belki de en güzel örneklerindendir..Orada tabi ki Gûlo’nun da katkılarıyla o kadar mükemmel ezgiler meydana çıkarırlar ki bu atışma bir efsane haline gelir ve halen de söylenegelen müthiş bir stran olarak önümüzde durmaktadır.Paşa Evdal’a büyük hürmet gösterir ve tüm konularda onun bilgeliğinden faydalanmaya çalışır.Evdal da kendisine gösterilen bu saygıdan ziyadesiyle memnun kalır ve ‘EY MÎR’ isimli ünlü kilamını söyler.Bu kilam da literatürdeki yerini almıştır.Osmanlı’nın emriyle Kozan seferine çıkan Paşa Evdal’ı da yanında götürür ve Evdal orada da boş durmaz.En ünlü stranlarından biri olan ‘KOZAN’ı ve en sevdiğim eserim dediği ‘DERSİM’ isimli kilamını da o dönemde dile getirir.Ayrıca Paşa’nın yanındayken ŞÊX SILÊ isimli kendisi kadar meşhur olan İran Kürt Aşiret Reislerinden Tarxanê QELENYÊ’nin dengbêjiyle de tam 7 gün süren bir mücadeleye girişir ve sonuç yine değişmez.Galip her zamanki gibi yine Evdal’dır.Şêx Silê û Evdalê Zeynikê isimli stran da tarihi değerlerimiz arasındaki yerini çoktan almıştır.Gün gelir,kadim dostu Sürmeli Mehmet Paşa hayata veda eder bir yılanla mücadelesi sonucu.Evdal’ın hayatının kırılma anıdır bu.O kadar çok üzülür ki söylediği PAŞAO kilamı yürekleri dağlar.O civarda artık kalamaz ve evine döner tüm ısrarlara rağmen.Köyüne gelen tüm Beylerin ısrarlı tekliflerine rağmen inzivaya çekilir ama stran-kilam üretimine ara vermez.O dönem Ermeni bir doktor ile bir Kürt kızının umutsuz aşkını anlatan yaşanmış bir hikayeyi de kayda geçirir.İşte o meşhur ‘HEKÎMO’ stranı bu yaşanmış hikayenin ürünüdür.Artık Evdal yaşlanmış ve köyünde eski şaşaadan uzak bir hayat sürmektedir eşi Eyşo ve oğullarıyla.Bu arada daha sonra adını sık sık duyacağımız Temo isimli bir yetimi de evlatlık almıştır yanına.Temo’da kendi yetimlik ve fakirliğini görmektedir aynı zamanda.Temo sekiz yaşına geldiğinde Evdal kör olur.Temo onun eli,ayağı ve gözü olmuştur bir anlamda.Artık eski dostları,etrafında fır dönen ağalar,beyler sormaz olmuşlardır Evdal’ı.Bu sıkıntılı süreçte öyle bir stran söyler ki bugün bile duyan insanın tüyleri diken diken olamaktadır.’Te kalîyê,te korîyê ,Mirin çêtire ji feqîrîyê (Ah yaşlılık,ah körlük,ölüm daha iyidir fakirlikten)’ nakaratıyla söylenegelen stranı bu yazıyı yazan kişi tarafından en çok beğenilen eseridir.Orada tüm dostlara ve dünyaya sitem,acılarla dolu bir hayatın özeti yatmaktadır aslında.Evdal’ın en güzel eserleri bu dönemde söylenmiştir kendisi tarafından.Ama bu bunalımlarla dolu döneminde öyle bir hikayesi vardır ki tüm yazdıkarımızı gölgede bırakacak cinstendir.Evdal’ın ‘qulingamın’ dediği ve üzerine stranlar söylediği meşhur bir turnası vardır ve bu turnanın hikayesi ve Evdal’ın yanından ayrılışı bambaşka bir yere alır götürür insanlarımızı.Temo ve Turnanın kendisinin son yıllarında yaptıkları yoldaşlık bir ibret vesikasıdır insani değerler açısından.Turnayı yaralı,kanadı kırık bir şekilde bulan Evdal,onun arkadaşları tarafından kendisi gibi yalnız bırakıldığını anlar ve onu tedavi ederek bir nevi kendi çaresizliğiyle özdeşleştirir.Temo ve Turna onun iki sadık dostudurlar artık.Onlara hitaben söyler artık tüm stranlarını.Sanatının zirvesine çıktığı en verimli dönemi bu dönemdir.İranlı bir hekimin yaptığı tedaviyle tekrar gözleri açılan Evdal,gözlerinin gördüğünü fark ederek Temo ve Turna’ya doğru koşmaya başlar.Turna Evdal’ın iyileştiğini anlar ve çoktan iyileşmiş olan kanatlarını çırparak,görevinin yani yoldaşlığının bittiğinin bilinci ve huzuruyla doğuya doğru kanat çırparak yükselmeye başlar.Evdal,turnasının kendisinin iyileşmesini beklediğini anlamıştır artık,ardından öylece bakakalır ve orada yeni bir stran daha söyler turnasına gözyaşları içerisinde.Eserlerine tam gaz devam eden Evdal o yıllarda Kürt Mirleriyle Osmanlılar arasındaki mücadeleleri de anlatır,özellikle Serhat mirleriyle Osmanlı arasındaki çatışmalarda Osmanlı ile beraber hareket eden Aşiretler için söylediği eleştirel stranlar günümüze kadar gelmiş ve halen söylenmektedirler.Onları aşağılarken,Tarxanê Qelenyê gibi kahramanları da yüceltir.Tarxan Bey İran’a karşı savaşmış bir Kürt Beyidir.Diğer aşiretlerin ihanetiyle yenilmiştir.Bu tip stranları da ayrıca tarihimize ışık tutmaktadır.
Evdal ömrünün son günlerini fakirlik içerisinde geçirmiştir ve en verimli olduğu yılları maalesef yokluk içinde geçmiştir.113 senelik ömründe yüzlerce eser meydana getirmiş ve bu eserler sözlü edebiyatımızn kilometre taşlarını bir anlamda oluşturmuşlardır.Öylesine bir vicdanla yaşamıştır ki kendisinin son saatlerinde imam çağırmak isteyen oğluna ‘Baban tertemiz,günahsız bir hayat sürdü oğlum.Allah’ın huzuruna alnım ak gideceğim zaten,imama ne gerek var’diyebilme cesaretini göstermiştir.’Sizlere mal-mülk bırakamadım ama değeri altınlarla ölçülemeyecek eserler bıraktım’diyerek de ne kadar önemli bir iş yaptığının da farkında olduğunu da belirtmiştir son sözleriyle.Sözün özü Evdalê Zeynikê kendisine layık görüldüğü gibi Dengbejlerin Piri ve kültürel mirasımızın en değerli yapıtaşlarından birisidir.Bu önemli şahsiyet hakkında en kapsamlı araştırmayı Ahmet ARAS yapmıştır ve geçtiğimiz yıllarda kitaplaştırmıştır.Bu çalışma Evdal’ın ve eserlerinin kaybolmasının önüne geçmiş ve yazılmayan efsanelerin biri daha yazıya dolayısıyla literatürümüze geçirilmiştir.Bu vesileyle Ahmet ARAS’a da şükranlarımızı iletelim ve bu bilgiler ışığında ünlü Xerzanlı Ermeni asıllı müthiş bir Dengbêj olan Mamoste Xerapetê Xaco’nun sesinden TEMO LAWO’ stranını dinleyelim boş bir zamanımızda.Eminim ki bu stran bizleri Evdal’ın çilelerle dolu hayatına götürecek ve onunla aynı topraklarda yaşamış olmanın hazzını yaşatacaktır bizlere….
Zeki Altuboğa