Kur’an, namaz, zekât ve biz ne yapıyoruz?
“Bu, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de uyguladığımız yasadır. Sen bizim yasamızda değişiklik bulamazsın.” (İsra Suresi 77. Ayet; DİB Meali)
‘Hilafında olanlar uzun zaman oturamazlar. Bunlar bizim sünnetimizdir, kurallarımızdır. Kurallarımızda değişiklik bulamazsın yahut değiştiremezsin...’
‘Olaylar da böyledir, birbirlerine benzerler ama birbirlerinin aynısı değildirler. Değişmeyen kanunlar vardır, bunlara “kader” diyoruz. Bir de insanların da iradeleri ile katıldığı olaylar vardır, bunlara da “kaza” deriz. Sosyoloji ve psikoloji ilimlerinde iradi olaylar da olduğu için tabii olarak kesinlikle olayları bilmek mümkün değildir. Ama sosyal olayların da kanunları vardır, genel akışı bilinmektedir.
Bir ırmak içinde bir kayığa binmişsin, nehir ne tarafa akmakta ise sen de o tarafa gideceksin. Gerisin geriye dönemezsin. Zaman da böyle akmaktadır. Kayıkta bulunanlar dümen ve kürekleri kullanarak ırmağın sağından, solundan, ortasından gidebilirler. Yavaşlayıp hızlanabilirler. Zaman içinde de biz doğa kanunları olan sünnetullahı kullanırız ve kendi irademizle sağ kıyıdan veya sol kıyıdan veyahut ortadan gidebilir, hızımızı artırıp eksiltebiliriz.
Caddede akan arabalar için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Araba kullanan şoförün trafikteki akışa ne kadar etkisi varsa, bizim de zaman içindeki etkimiz o kadardır. Şoför nasıl trafik kurallarını bilmek zorunda ise, direksiyona hâkimiyet eğitimi almak zorunda ise; insanın da yaşarken ilahi kanunları bilmesi ve onun direksiyon eğitimini alması gerekir.
Kâinatın trafik kitabı “Kur’an”dır, eğitim kursları “namazlar”dır, uygulaması “zekât”tır.
Burada (ayette) “Men” getirilmiştir. Bütün toplulukların bir başkanı vardır. Bundan sonra da olacaktır. İki kişi bir olunca birini “başkan” yaparlar yahut sıra ile “başkanlık” yaparlar. On kişi olunca birini “devamlı başkan” yaparlar. Bunu sevenler, buna biat edenler, Allah adına O’nun halifesi olarak biat etmiş olurlar. Kişi topluluk tarafından irsal edilmiş olur yani Allah adına irsal edilmiş olur. Bu sebeple “Ellezî” değil de “Men” getirilmiştir. Ayrıca “Kad” ile teyit edilerek hâlen yeryüzünde milyonlarca topluluklar var, her birinin başkanı vardır. Her başkan başkanlık kanunlarına tabidir...’
‘Ayette bir taraftan “bizim sünnetimizde bir tahvil bulamazsın” diyor, diğer taraftan “bizim irsal ettiğimiz resuller” diyor. Allah’ın “rahman sıfatı” vardır, “rahim sıfatı” vardır. Rahman sıfatında tüm varlıklar dâhildir. Rahim sıfatında ise taraf tuttuğu kimselere yaptığı farklı ihsanlar ile rahmet etmektedir.
Biz ne yapıyoruz?
İnsanın dört melekesi vardır diyoruz; fikir, his, irade ve ünsiyet yani düşünme, duyma, yapma ve birleşme.
Dört araçla sosyal melekeler oluşur; dil, sanat, teknik ve hukuk.
Sonra da bunlar sayesinde dört sosyal kurum oluşur; ilim, din, ekonomi ve siyaset.
Bunlar yasama, yürütme, yargılama ve güvenlik kurumlarını oluştururlar.
İnsan 60 bin seneden beri uygarlaşmaktadır. Toplayıcılık, avcılık, çobanlık, tarımcılık çağlarını geçirdikten sonra pazarcılık, tüccarlık ve işçilik dönemlerini geçirdi, şimdi de “ortaklık dönemine” gidiyoruz diyoruz. Yani biz yeni düzen getirmiyoruz, ilahi düzenin aşamalarından birini yaşıyoruz diyoruz.
Bunlar kara uygarlıklarıdır. Bundan sonra deniz uygarlıkları gelecektir. Ondan sonra gezegenler uygarlıkları gelecek, ondan sonra da uzay uygarlıkları gelecektir.
Evet, biz Allah’ın sünnetini değiştirmiyoruz. “Kad” harfi ile ifade ettiği sürekli uygarlaşma kuralları içinde Allah’ın bize farz kıldıklarını yapmaya çalışıyoruz.
Kâinat bir insan gibidir; doğmuştur, gelişmektedir, yaşlanacaktır ve ölecektir. Her dönemde görünüşte farklıdır ama aynı genlerle yönetilmektedir. İnsanın kişiliği değişmediği gibi kâinatın yapısı da değişmemektedir...’
(KUR’AN VE İLİM Seminerleri, 911. Hafta çalışmamızdan aktardım; devamı var…)