İlk emri “oku” olan dinin mensuplarıyız diye gezindiğimiz arz , bize hiçte öyle yaşamadığımızı çok acıklı hikayeler ile anlatıyor.Dostlar okuyan insandan korkan bir topluluk olduk.Tıpkı ilk “oku” emrini alanlardan korkanlar gibi.
Aslında hiçbir ekonomik mazeret bu faaliyetin önünde duramaz , ama bize dayatılan görsellik her şeye mani olabiliyor.Kitap okumaktan vaz geçtim gazetelerin bile sadece resmine bakılıp olaylara karar verilen bir yerde görsel sistemler her şeyi belirler olmuş.
Alzheimerin bile oluşmasını engellemek için doktorlar okumayı tavsiye ederken biz tam tersi bunamayı tercih eder hale gelmişiz.Okunan gazete ve kitap sayısı ortadayken bazı aklı evveller yönetsel başarısızlıklarını okumuşlara mal edecek kadar ileri gidebiliyor.
Aslında bu yazıyı kaleme alma fikri okuduğum bir araştırmanın neticesi.
Kıta Avrupası ve onun mütemmim cüzü olan İngiltere’de mektepleşme tarihi en genç okullarının yediyüz yaşında olduğunu rahatlıkla görebiliyorsunuz.Bu mektepler kuruluş itibarı ile bizim coğrafyada ki medreselere çok benzeseler de , onlar çağdaş her türlü inkılabı gerçekleştirdikleri için bizler şimdi oralara imrenerek bakıyoruz. Elimizde olsa çoluğu çocuğu buralara eğitim alması için göndermekte hiç tereddüt yaşamayacağız.
Şimdi tüm toplum kesimlerince içinde çırpınıp durduğumuz açmazları anlamak zor olmasa gerek.Daha doksan yıldır bir eğitim sistemi üzerinde bile karar vermedik.Otuz yılda bir değiştiği düşünülen nesil evriminde , biz birbirlerini tanımayan kitlelere dönüştük.
Üzerimizde ameliyat yapanlar sürekli birbirlerini tanımayan ve döğüşen bir insan topluluğunu oluşturmakta çok mahir.Temel dinamiklerimiz ile kavga edebilmeyi başarmak bize has bir özellik oldu.
Yerleşik hayata bile geçmeyi beceremedik.Hala göç halindeyiz, lakin buna ait çözümleri de üretmekte acizleniyoruz.
Artık insanlık bilgi çağını da aştı , sadece hayal ediyor ve yapıyor.Bir hayal çağının sath-ı mailindeyiz.
Fakat birçok mecliste şahit oluyorum ki son dinin mensupları hala Ayasofya cahilleri gibi meleklerin cinsiyetini tartışacak derecede aciz kanaatler içindeler.Derhal kendimize gelmemiz lazım ki aramızdaki açık ancak bin senede kapanır.
Bu gün başlasak ne vakit onların bilgi seviyesine yetişiriz birazda sizin izanınıza bırakalım.
Kişilerin kerametlerinden medet umum , sanal kahramanlıklara bel bağlarsak yıllardır bahsettiğimiz kaygılarımızın gerçekleşmesi an meselesi.Has ve avam ayırmadan toplumun tüm kesimleri her şeyi bilmeli ve rical-i devlet asla gizli kapaklı bir şey yapmamalı.İşte o vakit aidiyet ve mensubiyet hamaseti artar bizlerde bunun gönül rahatlığını yaşarız.
Modeli olanlar birbirlerini dışlamadan önermelerini yapmalı.Bu coğrafyada oluşan artı değer kimin olursa olsun hepimizin faydasına olur.Şeklen değil aklen yaşamalıyız.
Hele Mülümanlar için birde kanayan yaramız , İmam Maturidi’yi anlarsak belki bir çok derdimize derman buluruz.Bu bahis konusu olanlar bu topraklarda ki Müslümanlar için değil inanan ve inanmayan yada her neye inanıyorsa inansın her kes için geçerlidir.Şu kısa dünya hayatı ayrışma değil uzlaşıp bir arada yaşamayı becerebilme mecrasıdır.
Tekrar başa dönelim, kaçırdıklarımıza sahip olabilmek için mevcut tüm dayatmalara kulaklarımız ve gözlerimizi kapatıp arada açılan makası nasıl kapatabilirize odaklanalım.
Onun için dinleme yerine acil okumaya başlayalım.