Zaman zaman sohbet, seminer ve konferans davetleri alıyorum… İşlerimin ve İstanbul’daki periyodik ilmî çalışmalarımın yoğunluğu sebebiyle çoğuna olumsuz cevap veriyor, sadece İstanbul ve yakınındaki bazı davetleri kısmen karşılayabiliyorum…
Geçenlerde yine böyle bir davet aldım: “Reşat bey, …. Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkanlığı görevini ifa etmeye çalışmaktayım. Halkımızı partimize üye yapma çalışmalarımızda ortak bir cümle açığa çıkıyor; BİZ EKMEK PARTİSİNDENİZ… Bu noktadan hareketle Millî Görüş’ün ekmeğe dair politikalarını EKONOMİK KRİZE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ adı altında bir konferansla açıklamak istiyoruz. Zatı alinizin uzmanlık alanı olan bu konuda konuşma yapmak için davet etsek…”
Davet kısaca böyle ve bir şey çok dikkat çekici: Ekmek! Ekmek partisi! Halkımızın derdi ne? Ekmek! Halkımız ne diyor? ‘Biz ekmek partisindeniz!’ Çağımızın, insanlığın ve halkımızın en önemli sorunu ‘ekmek/aş ve iş sorunu’dur.
***
Türkiye dünyanın en verimli topraklarına sahiptir. Dünyanın en güzel coğrafyası, yeter derecede yağışı ve yeraltı suları olan bir ülkedir. Orta kuşaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrilidir. Dağları, ovaları, ormanları, madenleri ile dünyanın en zengin ülkelerindendir.
Türkiye öyle bir ülkedir ki; petrolü azdır ama buna mukabil enerji üretilebilecek bol akarsuları, rüzgarı, güneşi, kömür yatakları ve daha başka kaynakları vardır.
Türkiye tarım bakımından Hollanda’dan çok daha verimli bir ülkedir. Hollanda’nın nüfus yoğunluğunda olsak 500 milyon nüfusa sahip oluruz. Yani Türkiye değil yetmiş milyonu, bunun yedi misli daha fazla nüfusu bile yaşatabilir.
Türk halkı kör müdür, sakat mıdır, aptal mıdır, cahil midir, hasta mıdır? Neden, ne diye ve nasıl; bu kadar bol imkanlara sahip olduğumuz halde “ekmek” yani “aş ve iş” derdine düşmüş bulunuyoruz?
Türk halkının beceriksiz olmadığı, gittiği dünya ülkelerindeki başarıları ile bellidir. Avrupa ekonomisi Türk işçisi ile ayaktadır. İşçiliğin ötesinde, bugünkü Avrupa ülkelerinde yüz binlere varan Türk firmaları yani Türk müteşebbisleri faaliyettedir…
***
Verimli coğrafyamız var, bereketli topraklarımız var... Bir taraftan yeteri kadar nüfusumuz, diğer taraftan becerikli yetişmiş halkımız var...
O halde halkımız ne diye hâlâ “ekmek partisi”nden olmak zorundadır?
Türk halkı bunu iyi öğrenmeli, bilmeli, kavramalı ve değerlendirmelidir.
Bunun iki sebebi vardır.
BİR: Türkiye’nin birinci sorunu “işsizlik sorunu”dur.
Türk halkının üçte ikisi işsizdir. Kadınlarımızın yarısı çalışmaz. Erkeklerimiz ortalama olarak 25 yaşına kadar okuma ve askerlik derdindedir, iş yapmaz. 50 yaşında emekli olur. Hâsılı, halkımızın yarısı iş aramayan işsizdir. İş arayan işsizlerle gizli işsizler de hesaba katılırsa, bu miktar üçte ikiye çıkar. Türkiye’de bir aile iş yapıyor, üç aile geçiniyor. O halde Türkiye’nin ekmek sorununu çözmek demek, işsizlik sorununu çözmek demektir.
İKİ: Türkiye’nin ikinci sorunu “faiz sorunu”dur.
600 kuruşluk ekmeğin 200 kuruşu faiz, 200 kuruşu vergidir; yani üçte biri faiz, üçte biri de vergidir. Kâr ve işçilik dahil geri kalan 200 kuruştur. Başka bir şekilde ifade edersek; biz üç ekmek parası veriyor ama sadece bir ekmek alabiliyoruz. Devlete verilen 200 kuruşun yarısı da yine dışarıya faiz olarak gitmektedir. Yani biz ürettiğimizin yarısını tekel sömürü sermayesine faiz olarak ödüyoruz.
Sonuç olarak: Üçte bir çalışıyoruz, onun da yarısı faize gidiyor! Etti altıda bir. Onunla da -geçinebiliyorsak- geçiniyoruz! Borçlanarak yaşıyoruz! Her gün borcumuz artıyor da artıyor... Ülke ve devlet olarak adım adım ölüme doğru yol alıyoruz...