Geçen hafta, “Çalışmalarımız ve YENİ İS
LÂM MEDENİYETİ” dedik, Perşembe günü... Medeniyet, “YENİ MEDENİYET”, hele “YENİ İSLÂM MEDENİYETİ” çok önemli... Meselenin önemine, hem de çok önemine binaen kaldığımız yerden devam edelim…
1960’larda; 70’lerde, 80’lerde “İSLÂM MEDENİYETİ” Dergisi vardı… 1974 yılında resmen kurulan “İSLÂM MEDENİYETİ VAKFI” var; ismiyle müsemma, çatışmaya değil BARIŞA dayanan ve çağımızın sorunlarını çözmeyi gaye edinen bir vakıf...
İSLÂM… MEDENİYET… VAKIF… Bugün bu üç anlamlı üzerinde duralım…
“İSLÂM” barış demek... İki insan birbirleri ile karşılaştıkları zaman “selâm” verir ve alırlar, “barış” içinde yaşarlar... Ya da kılıçlarını/silahlarını çekip birbirlerine saldırırlar... Selâmlaşıp barış içinde yaşayanlara “müslim” denir, silahlarını sarılıp saldıranlara “müşrik” denir. Hazreti Âdem’den beri insanlar “müslim” ve “müşrik” olarak ayrılmışlardır. Hazreti İbrahim bu ismi kullanarak insanları “müslim millet” ve “diğerleri” olarak ayırmıştır. İlk İslâmiyet’i oluşturan örnek kavimler vardır. Bugün tüm insanlık Kur’an, İncil ve Furkan ehli olmak üzere Hz. İbrahim’in milletindendir, müslimdir, barışçıdır, öyle olmalıdır. O halde, “İslâm” dendiği zaman, savaş değil, barış anlaşılmalıdır. Savaşı değil de barışı kabul eden herkes müslimdir, barışçıdır. Tarihte Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa, Hazreti İsa ve Hazreti Muhammed’in ümmeti olan herkes müslimdir. Müslimler aralarında çıkan kavgaları savaşarak değil, hakemlere giderek uzlaşma ile yani barışarak hallederler. İşte, tarihteki silm/barış dünyası, düzeni ve medeniyeti yeniden tesis edilmelidir. Ulu’l-azm yani azimet sahibi ismini saydığım PEYGAMBERLER, bu İslâm medeniyetlerini tesis ettiklerine göre, bundan sonra da onların vârisleri olan ÂLİMLER (hadis), insanlık var oldukça İslâm/silm/barış medeniyetlerini tesis etmeye devam edeceklerdir… (Türkiye’de, İstanbul’da, tam da “DÜNYA İNSANÎ ZİRVESİ” düzenleniyorken… BM tarafından, hem de ilk defa, 125 ülkeden 6 binin üzerinde temsilcinin katılımı ile yapılıyorken… “İSLÂM” ve “MEDENİYET” meselelerini bir de bu boyutu ile ve bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor…)
“MEDENİYET”: Medeniyet kent anlamında olan “medine”den ileri gelir. Birbirine yaklaşma, yan yana yaşama demektir Kur’an buna “umran” demektedir. Tüm insanlık tek medeniyete, uygarlığa, umrana sahiptir; İbrahimî din, faizsiz ekonomi, müsbet ilim ve adil siyaset. Kur’an insanlığı kavimlere ayırmaktadır. Ona da “irfan” denmektedir; dil, sanat, teknik ve örf irfanı oluşturmaktadır. Bu kavram ve konuların detaylarını bu köşede çok okudunuz; okumaya devam…
“İSLÂM MEDENİYETİ” demek barış medeniyeti, barış uygarlığı demektir. Vakfın hedefi insanlığı barış içinde uygarlaştırmaktır. Medeniyet şöyle de tanımlanmaktadır: Birbirine benzeyen ama aralarında ilişikleri olmayan topluluklardan, birbirine benzemeyen ama aralarında ilişkileri olan topluluğa geçmedir. Yani insanlar ve topluluklar arasında işbölümü yapmak demektir. Yeryüzündeki tüm insanlar, ayrı ayrı yerlerde yaşayacak, ayrı dillere, ayrı sanatlara, ayrı tekniklere ve ayrı hukuklara sahip olacak ama anlaşma içinde birbirleri ile kaynaşma ve dayanışma içinde birleşmiş olacaklardır. İslâm/silm/barış medeniyeti işte bunu gerçekleştiren medeniyettir.
“VAKIF”: Vakfın Kur’an’daki karşılığı “sebilullah”tır. Medenileşme insanların teşkilatlanması demektir. Eşyaların ayrı ayrı mülkiyet içinde birleşmesi demektir. Herkesin ayrı toprakları ve yapıları olacak ama bunlar yollarla birbirine bağlanacaklardır. Kara, deniz, hava ve demir yolları ile katı maddeler; su, petrol, gaz, kanalizasyon borularıyla, elektrik hatları ile ve radyo televizyonlarla birbirleri ile birleştiren kurumlara vakıf denmektedir.
İnsanda FİKİR, HİS, İRADE ve ÜNSİYAT melekeleri vardır. Fikirler DİLLER ile, hisler SANAT ile, irade TEKNİK ile, ünsiyet ÖRF ile birleşirler. Bu müesseseler de VAKIF müesseselerdir. “İSLÂM MEDENİYETİ VAKFI” demek, yeryüzündeki tüm insanları birleştirecek ortak DİL, ortak SANAT, ortak TEKNİK ve ortak FIKIH demektir...
İslâm Medeniyeti Vakfı Başkanı olarak, zaman zaman bu meseleleri arz edeceğim...