ÜSKÜDAR ÇALIŞMALARI-8 Cuma, 20.05.2016
KUR’AN ARAPÇASI İnsanlığın Merkez Dili Olmalı
İnsan özgürlüğünü koruyarak topluluğun üyesi olmaktadır. İnsan topluluk dışında hükmen özgürüdür, fiilen ise esirdir. Çünkü özgürlüğünü kullanma imkânı mevcut değildir.
İnsan topluluk içinde fiilen özgürdür. Kurallara tabi olarak Ankara’ya gidebilmektedir. Kuralara tabi olmak demek, doğa kanunlarına tabi olmak demektir.
İnsan özgürlüğünü başkalarının emrine girince kaybeder, kurallara uyarken kaybetmez.
İnsan istediği ocağını, bucağını, ilini, ülkesini seçebilerek özgürlüğünü kullanır. Ekseriyet demokrasisi yoktur. Hicret demokrasisi vardır.
Ocaklarda “somut dil” kullanılır. Ocakta “dağ” deyince bilinen dağ anlaşılır, “amca” deyince bilinen amca anlaşılır. Kelimelerin manaları varlık olarak belirlidir.
Bucaklarda “soyut dil” vardır; “dağ” deyince belli bir dağ anlaşılmaz, karine ile dağ bilinir veya cins olarak bilinir. Bununla beraber herkes birbirini tanıdığı için izafetle kelimeler somut hale gelir. Adı ve soyadı ile kişi bilindiği gibi “Hasan Dursun’un evi” dediğiniz zaman ev de bilinmiş hale gelir. Dolayısıyla yazılan sözleşmeler de somut manalar ifade edebilir. Filanın şuna komşu tarlası dendiği zaman o tarla bellidir.
Bir ilde yaşayan halkın ortak dağları, ortak yolları, nehirleri, havası vardır. Birbirlerini tanımasalar bile tanıdıklarını tanırlar. Bucaklarda her şey somut hale gelir. İllerde ise somut hale gelen varlıklar vardır. Dolayısıyla illerde ortak sanat oluşur; giyimleri, türküleri, komşulukları hep birbirine benzer. İl dili sanat dilidir.
Ülke dili ise konuşup anlaşma dilidir. Artık insanlar kelimelerin manalarını bilirler. Konuştukları zaman düşünmeden ne söylediklerini anlarlar. Hukuk dili ülke dili olarak gelişir. Bunlarda duygu olmadan çok ekonomik ve sosyal ilişkiler söz konusudur. Mesela, Kürtçe bir il dilidir. Halk o dil ile sanatını yapar, elemlerini ve sevinçlerini ifade eder. Türkçe ise hukuk dilidir, onunla birlikte yaşar.
Bir de insanlığın dili vardır. Bu konuşma dili değildir, yazı dilidir. İlim bu dillerde yapılır. Tüm insanlığın ilk ortak ilim dili Arapçadır. Sonra Latince de ilim dili olmuştur. Bugün bütün dünya bu iki dili ilim dili olarak kullanmaktadır. İlim dilinin iki dil olması, her şeyin çift olmasından ileri gelir.
İlim dilleri merkez dillerdir. Mesela, biz mallarımızı değiştirirken bir para kullanırız, bir bakkaldan alışveriş ederiz, her üreticiye gidip mallarımızı değiştirmeyiz. Her ilin bir merkezi vardır, orada toplanırlar. Mabetler ve okullar bunun içindir. İşte, buna benzer şekilde merkez dilin olması gerekir.
Ocak dillerinin merkezi bucaklarının dilidir. Bucak dillerinin merkezi il dilleridir. İl dillerinin merkezi ülke dilidir; Kürtler de Lazlar da aynı dil ile anlaşırlar. Bu dil Türkçedir; konuşma dilidir. Ülkelerin merkez dili de Arapçadır. Çünkü Arapçanın Kur’an’ı (kitabı) vardır; sadece uluslararası birliği sağlamaz, aynı zamanda çağlar arası birliği sağlar.
Çağımıza kadar ARAPÇA ve LATİNCE merkez dilleri olmuşlardır. Bugün insanlık bu dilleri bırakmış, güçlü devletlerin dillerini kullanmaktadır. Sovyetler Rusçayı, Müslümanlar Arapçayı, Avrupalılar önce İspanyolcayı, sonra Fransızcayı, sonra Almancayı, şimdi de İngilizceyi merkezi dil olarak kullanıyorlar. Ama hiçbir dil merkezilik görevine giremiyor, hâlâ Arapçasız ve Latincesiz ilim yapılamamaktadır.
Arapçayı yeniden insanlığın merkez dili haline getirmeliyiz; ne var ki bu Arapça KUR’AN ARAPÇASI olmalıdır. Kur’an’da olmayan “kök” ve Kur’an’da olmayan “kural” kullanılmayacaktır. İşte, BİN DİL ÜNİVERSİTESİ’ni, Kur’an’a hizmet için değil, Kur’an’ın insanlığa hidayet olması ve hizmet etmesi için kurmalıyız.
Bu çalışmalarımıza dünya katılacaktır. Örnek olarak, Putin katılacaktır.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL