Adil Siyasi ve Hukuki Düzenin Temel Esasları, Erbakan Hocamızın Anayasa Değişikliği Uzlaşma Teklifi
Geçen haftaki seminerimizde halk tarafından yönetim için yetki verilmesi için, böylece yönetimde iken Adil Düzene uygun kanunları çıkarabilmek, doğru ve faydalı düzenlemelerin yapılabilmesi için, yani yönetim sistemini ıslah edebilmek için mücadelenin verilmesi gerekliliğini anlatmaya çalışmıştık.
Bu mücadele imkanının olamadığı durumlarda, yeni imkanları oluşturma yönünde gayret göstermek gerektiğini, yani adil düzene uygun bir devlet organizasyonunu tesis edebilme imkanına doğru hicret edilmesi gerekliliğini ifade etmiştik. Dolayısı ile hicret, müslümanların güvenli olarak adil düzen temel esasları çerçevedinde yaşayabileceği imkanları oluşturma ya da var olan imkanlara doğru yönelme, mevcut imkanları da en verimli şekilde kullanma anlamına gelmektedir. Peygamberimizin mü’minleri yöneltmiş olduğu hicretlere baktığımız zaman bunu kolaylıkla anlamak mümkündür. Kendi inançlarııı ve düzenlerini tam ve mütekamil anlamda güvenli bir ortamda yaşayabileccekleri en ideal imkanlara ulaşmak için önce Habeşistana, buradan daha iyi bir imkan oluşunca da Medine’ye doğru hicret edildiğini görmekteyiz. Dolayısı ile bir devleti adil düzen temel esasları çerçevesinde yönetebilme imkanının, mü’minler için en iyi imkan olduğunu ve bunun da Medine’de bulunduğu için Medine’ye hicret edildiğini görmekteyiz. İşte mü’minlere gösterilen yolun adil düzen yönetimini tesis etme imkanı var ise kullanmak gerektiği, yok ise bu imkana doğru hicret etme gerekliliği olduğu anlaşılmaktadır. Mü’minlere emredilen cihat ayetlerinin, salih amel ile ilgili ayetlerin peygamberimizin sünneti ile ne şekilde açıklığa kavuştuğunu anlamamız gerekmektedir. İşte yönetimde ıslah imkanının bulunamadığı, hatta tebliğ imkanının dahi bulunamadığı ki bu ikisi birbiri ile ilşkilidir. Çünkü tebliğin varlığı yönetimde ıslahın olma potansiyaelinin olduğunu gösterir. Yani tebliğ imkanı var ise ıslah imkanı da var demektir. Çünkü tebliğ yönetimde ıslahı sağlayabilecek olan yetkililere, yetkililerin ıslahı gerçekleştirmedikleri durumda da bu yetkiyi isteyeceğimiz, bize yetkiyi verecek olan halka yapılır. Dolayısı ile tebliğ imkanının olduğu yerde de yönetim için yetkiyi halktan alma ve yönetimi ıslah etme imkanı doğar. İşte Mekke’de tebliğ imkanı ve dolayısı ile yönetimde ıslah imkanı mü’minler için yoktu. Mekke’de yönetimdeki yetkiyi halk değil Mekke’nin müşrik elebaşları verdiği için, müşrik elebaşları yönetimdeki ıslah hareketi için tebliğe engel koymuşlardı. Kendilerine hak olan bildirildiği zaman, kendi menfaatlerinin tehlikeye gireceğini anlamışlar ve hak olanın tebliğ edilmemesi şartı, yönetimde ıslahın gerçekleştirilmemesi şartı ile “peygamberimize yönetimde gel bulun ama bizim sistemimizi sürdür” rüşvetini vermeye çalışmışlardı. Dolayısı ile ne Kabe’nin ıslahına, ne de yönetimdeki asabiyete dayalı oligarşik yapıya, ne de putlar üzerinden nemalanma yapısına, ne de sınıf ayırımına dayalı kölelik anlayışlarına karşı bir tebliğ imkanı kalmamıştı. Peygamberimiz bu rüşveti kabul etmediği için Mekke’de yaşama imkanı bile bırakmamışlardı. Mekkenin müşrik elebaşları kendi düzenlerinin sarsılacağı korkusu ile, peygamberimizin onların ekonomik ve siyasi yapılanmalaŕına tehdit oluşturacağı korkusu ile tebliğine bile imkan vermemişlerdi. Buradan da anlaşılıyor ki yönetimde ıslah imkanı yoksa, tebliğ imkanı da yoktur. Bundan dolayı tebliğ ve ıslah imkanının oluştuğu yere doğru yönelmek, hicret etmek emredilmiştir. Bağımsız bir devlet yapısının inşa edilebildiği, ele geçirilen yerlerin yönetimlerinin de ıslah edilebileceği mekan da, güvenliklerinin sağlandığı ama bağımsız bir devletin inşası ve ıslahı imkanının olmadığı Habeşistan’dan ziyade Medine’de bulunabilmiştir.
Evet yeter ki ıslah için imkan olsun, yeter ki yönetimde ıslah için günümüzde olduğu gibi demokrasi adı altında kullanılan araç ve yöntemler de ıslah edilebilsin. Yeter ki yönetimde yetkiyi veren halka tebliğ imkanı mevcut olsun. İşte bu imkanlar mevcut olduğu halde bu imkanları kullanmaktan kaçınmak ile peygamberimizin tebliğe, yönetimde ıslaha imkan bulamadığı için Mekke’deki yönetim anlayışından kaçınmasını eşleştirmemek gerekmektedir. İşte ülkemizde ıslah ve tebliği için imkan bulunduktan sonra ıslah hareketini sürdürmek, cihat ayetleri gereğince adil düzeni tesis etme çabasını organize olarak gerçekleştirmek bütün müminler üzerine farzdır. Sonuçta teşkilatlanma yapısı ile bir bütün olarak adil düzenin tesisi sağlandıktan sonra inşa yolu ile mi, ıslah ile mi olacağı, tedrici olarak mı, yoksa birden mi gerçekleşeceğinin bir önemi yoktur. Çünkü bu yolların kullanımı imkanlar dahilinde peygamberlerin sünnetleri ile gösterilmiştir. Sonuçta merkezi ve yerinden yönetim dengesinin kurulduğu adil bir düzen tesis edilmişitir.
“Sizden (bir bütünlüğü ifade eder, hepinizden); hayra (bütün insanları iki dünya kurtuluşuna) davet eden, ma’rufu (bir yönetim altında yaşayanlara yapmaları gereken görevleri) emreden (yöönetim olarak yürütlmesini sağlayan) ve münkerden (güçlü yaptırımları ile zina, faiz, her türlü kötü ahlaksızlık, sömürü, gasp, katl vb gibi yapılmaması gerekenlerden, ifsattan) neyheden bir ümmet (Adil Yeni Bir Dünya Islah Teşkilatlarından başlamak üzere her bir kişiye kadar devam eden Adil Düzen Teşkilatlarını kurmaya ve korumaya çalışan, tek bir lider etrafında emir komuta zinciri ile birbirine kenetlenmiş -görevlerin ve yapılmaması gerekenlerin sözleşmeler ile tanımlandığı- adil düzen devlet organizasyonunu tesis etmeye çalışan bir topluluk) bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (ÂL-İ İMRÂN SURESİ, 104)
İşte bu ıslah hareketinin ve cihat hareketinin öncüsü olan ve bu noktada çok önemli bir gayreti gösteren Erbakan Hocamızın katkıları ile hazırlanan 152 sayfalık anayasa değişikliği uzlaşma teklifi içinden bir bölümü burada paylaşmak istiyorum.
Milli görüşün temeli sevgi ve merhamete dayanır. İnsanları parti programı ve adil düzen hedefleri doğrultusunda ikna etmeye ve onlar ile konsensüs oluşturmaya dayanır. Seçim öncesi ve sonrası yapılan bütün çalışmalar bu gaye ile olmaktadır. Bu mücadele, adil düzeni tesis etmek için halk ile uzlaşma, konsensüs oluşturma mücadelesidir. Bugünkü sistemde uzlaşı zemini vardır. Bu uzlaşı zor şartlar içinde gerçekleşiyor olsa da vardır. Peygamberimiz Mekke’de siyasi otoritesinin kabulü, ümmet birliğinin varlığının korunması, adalet ve güvenliğin tesisi noktasında yetkiyi veren halk olmadığı, yetkiyi veren Melke müşrik elebaşları olduğu için ve onlar ile uzlaşı imkanını bulamadığı, tebliğine engel olunduğu için hicret etmiştir. Halbuki Medine’de yönetim için yetkiyi veren halktı. Halktan alınan yetki sistemi yani biat sisteminin harekete geçirilmesi mümkün idi. Medine’de var olan bu uzlaşı imkanını değerlendiren Peygamberimiz hazırlamış olduğu anayasa metni konusunda Medine’de siyasi bir boşluğun, kabileler arası yaşanan çekişmelerin vermiş olduğu fırsatı da değerlendirerek, ensar muhacir yardımlaşmasından da güç alarak bütün etnik ve inanç sahipleri ile uzlaşıya varmıştır. Bir devlete giden yolda uzlaşı vardır, halktan yönetim için biat yani onay almak vardır. Peygamberimizin bu mücadelesi gibi Erbakan Hocamız da hazırladığı anayasa uzlaşı teklifinin bütün partilerce dolayısı ile bütün ulusça onay görmesi için çaba göstermiştir.
Ekseriyet sistemi, Türkiye’de temsiliyet noktasında yaşanan sıkıntıdır. Yoksa oy talep etmek, biat alarak görev ve sorumluluklar noktasında ve belirlenen hedefler noktasında halk ile uzlaşmaya çalışmak, peygamberimizin devlete giden yolda izlediği süreçten çok farklı değildir. Sorun mecliste temsiliyetin adaletsiz olmasıdır. Ama yönetimde ve paylaşımdaki adaletsizliklerin giderilmesine, sistemin ıslahına imkan vardır. Adil düzenin karar alma mekanizmasının en adaletli olarak uygulanabileceği yerinden yönetim anlayışı, halkı temsil edecek olan uzmanlar, ilim insanları, dayanışma ortaklıkları sorumluları sistemi ile işlerlik kazanabilecektir. Temsildeki adaletsizlikler kanunlar yolu ile düzeltilebilecektir. Bucaktan itibaren temsili ve çoğulcu sistemin harekete geçirilebilmesi sağlanabilecektir. Bu da müminlerin gayreti ile olacaktır. Adil Düzeni hakim kılma çabasında olanlar ile bu sağlanabilecektir. Peygamberimizin izlediği uzlaşı yolunun tesis edilmesi ile mümkün olabilecektir. Dolayısı ile halka tebliği imkanı, kurulan partiler ile uzlaşı zemini ve imkanı oluştuğu müddetçe adil düzen tesis edilebilir yoksa adil düzen anayasal temel esasları oluşturulamaz.
Devletin merkezi yapısının, bir beyin gibi bütün organlar ile sinir ve kan ağları şeklinde bağlanması gerekir. Tüm ülke ile ilgili alınması gereken kararlar, vücut organlarından akan bilgilerin işlenmesi sonucu merkezde alınır. Kararların aşağıdan yukarıya iç içe icmalar ile merkeze gelmesi sonucu bütün ülke ile ilgili kararlar- kanun hükmünde uygulanır. Merkez çevre unsurların katılmadığı bir kararı uzlaşı olmayan bir kararı kanunlaştıramaz. Dolayısı ile adil düzen yapılanmasında hücresel bazda bucaklar vardır ama devlet bucak demek değildir. Devlet, bucakları birbirine, illere ve merkeze sinir ve damar ağları ile bağlayan ve kurumların görev ve sorumluluklarını tanımlayan, kurumlar arasındaki uyumu ve işbirliğini sağlayan ve anayasal temel esaslar çerçevesinde hareket ettiren merkezi bir yapılanmadır. İnsan hücreleri ile insan değildir. Bütün sistemlerin entegrasyonu ile insandır. Bu entegrasyonu sağlayacak olan da merkezdir. Sinirler bütün vücudun bilgisini beyne taşımaktadır. Beyin de merkezi bir planlama yeri olarak vücut organlarına ihtiyaçları gidermesi için talimatlar göndermektedir. Bütün bucakları ilgilendiren kararlarda bu durum geçerli olmalıdır. İşte Davut peygamber de ekonomiyi böyle merkezileştirmiştir. Her bucak ve ilin kendi üretim ve ekonomisi ayrıdır ama Kudüs’te merkezi bir devletçilik anlayışı ile bağımsız ekonomileri birbirine entegre etmiştir. Bir il ürettiği mısır buğday fazlasını Kudüse göndermiştir. Anadolu zeytin ve yağ üretmiş fazlasını Kudüs’e göndermiştir. Diğer şehirlerdeki fazlaları ise, olmayan yerlere taşıyacak alt yapıyı kurmuştur.. Devlet illerin, iller de bucakların birbiri ile bir ağ gibi bağlanması demektir. Birbirinden bağımsız olması demek değildir. Dolayısı ile Merkez, Adil Düzen tanımındaki hücrenin genetik koduna müdahale etmez. Merkez hücre mekanizmasının işlemesini sağlar. Hücrenin genetik kodunu işler hale getirir. Hücre- organ- doku ve sistemleri birbirine entegre eder. Merkezden bağımsız hareket etmesini ve kanser olmasını önler. Dolayısı ile adil düzen tesis edildikten sonra, bağımsız merkezi bir hücre konumunda olan bir devlet yapılanmasından başlayarak giderek büyüyen ve askeri, siyasi ve ekonomik yapılanması ile kendine yeterli hale gelebilen üniter bir devletin oluşumu ile bağımsız üniter bir devletin ,bucak yapılanmasını teşekkül etmesi arasında fark yoktur. Adil düzen temel esasları çerçevesinde bucak, il ve devlet kademesi meclislerini çalıştırmak arasında fark yoktur. Yeter ki adil düzene uygun bir siyasi organizasyon teşkil edilebilsin ve temel esaslar çerçevesinde çalışabilsin. Adil siyasi-hukuki, ilmi, iktisadi, ahlaki düzen kurumları tam anlamı ile teşekkül edebilsin. Yeter ki ilmi düzendeki dayanışma ortaklıkları olan üniversite sorumluları yani ilim insanları yasama görevini, siyasi-hukuki düzendeki dayanışma ortaklıkları yargı ve yönetme görevini, iktisadi düzen dayanışma ortaklıkları olan sendika ve meslek oda sorumluları yürütme görevini, ahlaki düzen dayanışma ortaklıkları sorumluları denetleme görevini yerine getirebilsin. Yerinden yönetim, çoklu temsil anlayışı ile meclisler çalışabilsin. Yeter ki, sıkıntıları giderecek en iyi ihtiyaçlar tespit edilsin, en doğru yöntemler belirlensin, en faydalı uygulamalar yürütülsün, uygulamaların ihtiyaçları giderip gidermediği denetlensin, aksaklıklar en adaletli kararlar ile giderilsin. Haklar ve özgürlükler korunsun, adalet tesisi edilsin. İnsanların bütün maddi ve manevi ihtiyaçları giderilsin. Adil düzen anayasal temel esasları çerçevesinde menfaat paralelliği oluşturulabilsin.
Şimdi daha önceki seminerlerimizde de ifade ettiğimiz Erbakan Hocamızın adil düzen kitapçığında belirttiği devletin özellikleri ve görevlerini kısaca hatırlayacak olur isek;
Adil düzen anayasasında devletin temel özellikleri ve görevleri şunlardır;
- Devlet refah, güvenlik ve barış ortamını sağlamalı ve böylece maddi ve manevi ihtiyaç ve sıkıntıları gidermelidir.
- Devlet kuvveti, imtiyazı, çoğunluğu ve menfaati değil, gerçek hak anlayışını üstün tutmalıdır ve bu doğrultuda;
- Bütün insanların doğuştan eşit olarak sahip oldukları hakları,
A) Yaşama hakkı,
B) Irz, nesep, namusun korunması hakkı,
C) Mülkiyet hakkı,
D) Aklın korunması hakkı,
E) İnancın korunması hakkı,
a) İfade hürriyeti,
b) Öğrenim hürriyeti,
c) Örgütlenme hürriyeti,
d) İnandığı gibi yaşama hürriyeti,
e) İbadet hürriyetidir.
İnandığı gibi yaşama ve ibadet hürriyetinin içinde yer alması gereken en önemli hak olan “hukuk seçme hürriyetinin” tesis edilmesine yani herkesin kendi hukukları çerçevesinde temel insan halklarına zarar vermeyecek yani ifsadı oluşturmayacak şekilde yaşamalarının temin edilmesine, çoklu sözleşmeler düzeninin oluşturulmasına imkan verilmesi en önemli insan hakkını teşkil eder. Bunun için toplumlara huzur ve refah getirecek anayasaların "Çok Hukuklu Sistem" e uygun anayasalar olması gerekmektedir.
- Sözleşmeler gereği doğan hakları,
- Adalet gereği doğan hakları,
- Emekten kaynaklı olarak doğan hakları devlet korumalıdır.
- Devlet rasyonel olan bir düzenin yürütücüsü olmalıdır.
- Devlet kuvvetlerinin işleyişinin doğal kanunların işleyişine uygun olması gerekmektedir. Bunun için, devlet kuvvetlerinin ve bu kuvvetlere bağlı kurumların işlevleri tanımlanırken doğal bir işleyişe sahip olan insanın meziyetleri, ruh ve beden arasındaki ilişki sistemi model alınmalıdır.
Bir insan vücudundaki ruhi ve vicdani değerlerle, akli düşünceler nasıl uyum içinde bulunuyor, sinir sistemi, dolaşım, adale sistemi ve iskelet sistemi nasıl ki birbirine karışmıyor ve müdahale etmiyor; (Aksi halde kangren ve kanserleşme olur) bilakis her birisi ayrı bir sistem olarak kendi görevini yapıyor; ama bütün bu sistem ve organlar bir beynin kontrolünde aynı vücudun sağlık ve huzuruna hizmet ediyorsa; Adil Düzen içinde de devletin genel bünyesinde, biri biriyle uyumlu ve irtibatlı ama bağımsız 4 ayrı düzen olacaktır.
- Devlet, bir ulusun mülkiyet yolu ile sahip olduğu ülkesi üzerinde kurduğu egemenliği temsil eder.
- Ulus, kendine has kültürü yani dili, örfü, teknik ve sanatı olan topluluktur.
- Mülkiyet, menkul ve gayrimenkuller üzerinde güvenlik içinde planlı olarak üretim ve tüketim yapabilmektir.
- Ülke, güvenlik içinde yaşanıp ve çalışılan, planlanmış toprak parçasıdır.
- Egemenlik, bir ulusun isteklerini karar haline getirebilip, onları yürütebilmesi ve koruyabilmesidir. Ulusun istekleri denetleme şurası tarafından kanun teklifleri olarak yasama şurasına iletilir, burada karar haline gelir. Ardından yürütme şurası tarafından yürütülmesi sağlanır, yönetme- yargı kuvveti tarafından da korunur. Eğer bu işlevler çoklu olarak, bütün inanç, düşünce, teknik ve hukukların mecliste temsil edilmesi ile sağlanabiliyor ise orada ulusun egemenliğinden bahsedilebilir, yoksa bahsedilemez.
- Devletin işleyişi kuvvetleri ile gerçekleştirilir. İnanç- ahlaki şura, denetleme kuvveti olarak, İlmi şura, yasama kuvveti olarak, iktisadi şura yürütme kuvveti olarak, siyasi- hukuki şura yönetme-yargı kuvveti olarak, bucak, il ve devlet meclislerinde görev alır. Devlet denetleme, yasama, yürütme ve yönetme-yargı kuvveti kararlarının en son şeklini alması, kesinleşmesi, tasdiki ve yürürlüğe konmasını sağlar.
- Devlet, 4 kuvvete bağlı kurum ve kuruluşlar arasında uyumu sağlar,
- Devlet, 4 kuvvet arasındaki İhtilaflarda hakemlik yapar,
- Devlet, 4 kuvvete bağlı kurumların temel esaslara göre çalışabilmesi için gerekli şartların hazırlanmasının, bucak, il ve devlet düzeyindeki meclislerde yerinden yönetim sistemi ile kararların alınmasının ve köy, ilçe ve bölgelerdeki merkezi yönetim sitemi ile de genel hizmetlerin yürütülmesinin takibini yapar, Devlet tarafından yürütülen 25 genel hizmet vardır ve bu hizmetler vatandaşlara ücretsiz olarak sunulur.
Devlet başkanı devleti temsil ederek bu görevlerin yerine getirilmesinin koordinasyonunu sağlayan ve 4 kuvvet arasında hakemlik yapan kişi konumundadır.
Bugün batının siyasi alanda yaşamış olduğu sorunların büyük bölümü atama ve seçim arasındaki dengeyi kuramamış olmalarından kaynaklanmaktadır. Halk neyi nasıl seçecek, atama sistemi nasıl oluşturulacak bunun ile ilgili tartışmalar sürüp gitmektedir. Halbuki bunu dengeye oturtmak mümkündür. Siyasi organizasyon bu tabloda olduğu gibi yapılırsa atama-seçim sistemi arasında bir denge kurulmuş olur.
Böylece kişiler bir araya gelerek aşiretlerini yani, dayanışma gruplarını oluşturacaklar ve dayanışma gruplarının sorumlularını seçeceklerdir. Dayanışma gruplarının yani ortaklıklarının sorumluları mecliste bir araya gelerek bucak başkanını, bucak başkanları il başkanını, il başkanları devlet başkanını seçeceklerdir. Ama devlet başkanı bölge başkanlarını, il başkanı ilçe başkanlarını, bucak başkanı köy başkanlarını atayacaktır. Dayanışma ortaklığı sorumlusu da nikahı akdederek, aileyi tescil edecektir.
Tabloda nüfus kriterine göre sistematik bir sıralama gözükmektedir. Her kademe onlu sisteme göre bir basamak arttırılmıştır. Tablonun ortalama nüfus bölümü incelendiğinde her bir ilin 100 bucaktan, devletin 100 ilden oluştuğu görülmektedir.
Adil düzen devletinde bucak, il ve devlet kademesinde şuralar dayanışma ortaklıkları sorumlularından oluşmaktadır. İnanç-ahlaki, ilmi, iktisadi, siyasi-hukuki düzenlerdeki yani 4 düzenin şuraları, bucak, il ve devlet düzeyinde meclisleri oluşturmuşlardır. Ayrıca köyde, ilçede ve bölgede meclisler oluşturulmaz.
Böylece adil devlet düzeninde merkezî yönetim sistemi ile yerinden yönetim sistemi denge esasına göre oluşturulmaktadır. İkili bir yapılanma suretiyle hem halkın karar alma mekanizmalarına bucak, il ve devlet kademelerindeki meclislerde dikey doğrultuda katılımı sağlanmış ve hem de devletin merkezî niteliği ve üniter yapısı korunmuş olmaktadır. Bu ikili yapılanmanın bir tarafını "sosyal-siyasî" yapılanma olan yerinden yönetim sistemi, diğer tarafını da "ekonomik" yapılanma olan merkezi yönetim sistemi oluşturmaktadır.
Bucak, il ve devlet düzeyindeki meclis yapılanması yerinden yönetim ilkesine göre siyasî özerkliğe sahip olacaktır, başkanları seçimle gelecek ve adil düzen anayasasında tanımlanan devletin temel özellikleri ve esaslarına aykırı olmadığı müddetçe iç işlerine karışılmayacaktır. Bölgede, ilçede ve köylerde oluşturulan ekonomik birimlere bir üst siyasî birim atama yapacak ve temel esaslara göre kontrol ve denge bu suretle sağlanmış olacaktır.
https://www.youtube.com/watch?v=WnmsSIcsxdE&t=13s
İnş. Müh. Hilal Çekmen,
Akevler, 56. Seminer, 01. 10. 2023
Yeniden Refah Partisi Milli Siyaset Kurulları
Kadın, Aile ve Sosyal Politikalar Kurul Başkanı