Her asırdaki Müceddidlerin dine nasıl bir yeniliği, katkısı olmuştur ve hangi özellikleri ön plana çıkmıştır?"
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Allah’ın her yüzyılda İslâm ümmetine bir müceddid göndereceği hadisi şerifi meşhurdur. Bu hadisi şerifteki “dinehum-dinlerini” ifadesi, toplumun din olarak kabul edip gittiği, tuttuğu yol manasındadır.
Bir diğer ifadesiyle, toplumlar kendi kavrayışları çerçevesinde bir din anlayışı geliştirirler ve bu kabul üzerinde giderler. Bu din anlayışları ise genellikle sahih İslâm düşüncesinden bir oranda sapma gösterirler. Bu sapmaların bertaraf edilmesi ve toplumların sahih İslâm düşüncesine yeniden kavuşturulmaları için Allah müceddidler göndermektedir.
Allah’ın dini eksiksiz ve sağlamdır, muhkem ve mükemmeldir. Eksiklik insanların dini doğru manasıyla kavrayamamalarındadır. İşte müceddidlerin yaptığı da, toplumun dini asli-hakiki manasıyla kavramalarını sağlayacak argümanlar geliştirmeleridir. İnsanların doğru-mantıklı düşünmelerini mümkün kılacak, dine karşı bakış açılarını ve bakışlarındaki körlüğü, şaşılığı kaldıracak, Kur’ân ve Sünneti doğru anlamalarını sağlayacaklardır.
Yani müceddid, dini değil, insanların dini anlayışlarını değiştirmiş olmaktadır. İnsanların kafalarında inkılâplar yapmaktadır. Toplumların zihniyet değişikliğine uğramalarını sağlamaktadır. İnsanları fıtratlarına, fabrika ayarlarına geri döndürmeye çalışmaktadır. Zira fıtrat tabidir, fıtratta yanlış olmaz.
Allah’ın nihâî ilâhî iradesi ve son hak din olan İslâm insanlığa gönderilmeden önce, çeşitli devirlerde çeşitli toplumlara peygamberler ve kitaplar gönderiliyordu. Toplumlar bu şekilde uyarılıyor, doğru yolu bulmaları sağlanıyordu. Son hak din olan İslâm son Peygamberle gönderildikten sonra, artık toplumlara başka peygamber gönderilmeyecek, ancak Peygamber vârisi olan İslâm âlimleri vasıtasıyla toplumlar irşat edilecektir. “Ümmetimin âlimleri Benî İsrâil’in peygamberleri gibidir” meşhur hadisi bunu ifade etmiş olmaktadır.
Allah Resûlü’nün Nübüvvet Nûru’ndan istifade eden sahabi efendilerimizin gökteki yıldızlar misalince farklı farklı oldukları ama hangisine ittiba edilmiş olsa insanın kurtulacağı hadisle sabittir.
Buradan yine Allah Resûlü’nün Velâyet Nûru’ndan istifade eden İslâm âlimlerimizin de -benzer şekilde- sahabi efendilerimiz misalince farklı farklı oldukları ama hangisinin irşat ettiği yoldan gidilmiş olsa insanın hak yolda bulunmuş sayılacağını doğru olarak çıkarmaktayız. Nitekim mezhepler ve meşrepler Kur’ân ve Sünnet’e uydukları ölçüde haktır. “Ümmetimin ihtilâfı rahmettir” hadisi şerifi bunu ifade etmektedir.
Toplumların büyük buhranlar, çalkantılar, sıkıntılar geçirdikleri ve büyük çaplı insanlara ihtiyaç duydukları zamanlarda Sünnetullah gereği büyük çaplı İslâm âlimlerini Allah yetiştirmektedir. Bunlar toplumun ihtiyaç duydukları konularda faaliyet gösterir. Bu ihtiyaçlar kimi zaman siyasi faaliyetler, toplumda yönetim sahibi olan kimselerin irşat edilmesi şeklinde, kimi zaman imânî faaliyetler, toplumun imânının berraklaştırılması şeklinde, kimi zaman ahlâkî-tasavvufî faaliyetler, toplumun çöken ahlâkının düzeltilmesi şeklinde, kimi zaman fıkhî faaliyetler, toplumda İslâm’ın emir ve yasaklarının doğru anlaşılması şeklinde, kimi zaman da ise bizzat toplumun yönetimini ele almak şeklinde giderilebilmektedir.
Gerçekte her asırda her toplumda birden fazla İslâm âlimi bulunmakla birlikte, hadisi şerifte işaret edilenler toplumda büyük dönüşümler gerçekleştirecek olanlardır. Nitekim İslâm tarihine baktığımızda böyle büyük hizmetler gerçekleştirmiş olan büyük İslâm âlimlerini görebilmekteyiz.
Bu konuda mukaddime mahiyetinde bu izahatlar yeterli gelecektir. Her asrın müceddidi olarak kabul edilen büyük İslâm âlimlerinin ve çağlarında gerçekleştirdikleri büyük hizmetlerin internet vesilesiyle öğrenilmesi küçük bir çaba ile mümkün ve kolay olacaktır.