Selem… Tarım… Hukuk… Yönetim ve “Adil Düzen”
Bugünkü yazımıza iki tesbit ile başlayalım. Daha önceleri dünyayı “din savaşları” ile yöneten sömürü sermayesi, iki dünya savaşlarından sonra “rejimler çatışması” ile dünyayı yönetti. 1970’lerden itibaren başlayan “Millî Görüş Hareketi” ve bu hareketin en önemli söylemi “Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen”in ortaya çıkması ile sermayenin balonu söndü, foyası meydana çıktı, tılsım bozuldu, sömürü çarkı teklemeye başladı, insanlık uyandı...
İkinci tesbit… Sömürü sermayesi şimdilik sisteme hâkimdir, dünyayı ve ülkemizi sömürebilmektedir. Faizli sistemde tekel sermaye ekonomiyi elinde tutar. Ulus devletlerin bu para sistemi ile yani “karşılığı olmayan faizli para sistemi” ile sömürü sermayesini yenmeleri mümkün değildir. Bütün dünyaya ve Türkiye’deki yöneticilere sesleniyoruz; bunun için Millî Görüş ve Adil (Ekonomik) Düzen mimarı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın dediğine kulak vermelisiniz: “Sermayeyi atom bombası yıkamaz ama ‘Selem Senedi’ yıkar.”
Bu bahsi önemli bir hatırlatma ve tavsiye ile noktalayalım. “Selem Senedi”nin sorunu nasıl çözdüğünü anlayıp kavramak ve uygulamak için de biricik çare ve çözüm bellidir: Önce genel olarak “ADİL DÜZEN” ve ardından “ADİL EKONOMİK DÜZEN”…
Bir diğer önemli meselemiz de tarımdır. Hep söylenir durur; tarım üzerinde de önemle durmalıyız… Ama nasıl?.. İki-üç asırdır Batı peşindeyiz ya; Batı’nın yaptıklarına bakalım...
Batı sanayileşme sorununu çözmüştür. Teknoloji yardımı ile doğa ilimlerini de çözmüştür. Ama aynı Batı tarım sorununu çözememiştir. Sosyal ilimler ve hukuk sorununu da çözememiştir. Bu alanlarda Müslümanların bin sene evvel ulaştırdıkları seviyeden daha geridedir. Bu bağlamda Batı dünyası “hukuk ve yönetim sorunlarını” da çözememiştir.
Evet, Batı’nın bir türlü başarılı olamadığı iki alan vardır. Bunlardan biri tarımdır. Tarım henüz ilmî metotlarla ele alınamamıştır. Bunun dört sebebi vardır. 1) Tarımın ayağına gitmek gerekir. Tarımı merkeze getirmez ve merkezî işletmelerle işletemezsiniz. Dolayısıyla faizli merkezî sistemle tarımda ilmileşme mümkün olmaz. 2) Tarımda siz üretici değilsiniz. Tarım/tabiat kendisi üretir, sen ancak hizmet edebilirsin. Bunun için tarım çocuk yetiştirmeye benzer. Onun ihtiyacını gözetleyip neye ihtiyacı varsa onu vermek gerekir. Bu sebeple merkezî planlama ile tarım yapılamaz. 3) Tarımda ürün işçilikle doğru orantılı değildir. Havalar iyi gider, hastalık olmaz, herhangi bir tabii âfet olmaz, çok az emekle bol mahsul elde edersiniz. İşler kötü gider, hava şartları uygun olmaz ve siz büyük emek harcarsınız ama yine de mahsul çok az olabilir. 4) Tarımda her toprağın kendisine özgü özelliği vardır, bunlar ancak ataların, dedelerin, babaların yüzlerce yıllık tecrübeleri ve uyguladıkları ile bilinebilir. Dolayısıyla tarım ancak küçük işletmeler ve aile işletmeleri ile yapılabilir.
Sermaye tekeline dayalı ekonomide tarım ilmîleşemez. İlkel durumda kalmaya mahkûmdur. Bugün Türkiye’nin yapacağı iş; halk ekonomisi içinde tarımın da ilkel durumdan çıkarılarak ilmîleştirilmesidir; bu da ancak “Adil Düzen Halk Ekonomisi” ile mümkündür.
En önemli meseleye gelinirse… Kur’an’a göre; Kuran’dan sonra vahiy sona ermiştir; onun yerini ilim, içtihad ve icma almıştır. Hazreti Peygamber bunu çok açık dille ifade etmiş ve demiştir ki; “Âlimler nebilerin vârisleridir.” Tekrar Batı dünyasına dönelim. Batı teknolojide müsbet ilim uygulamıştır. Batı doğa ilimlerini müspet ilim metodu ile bulmuştur. Her söze kulak verme, sonra sözleri tartışarak değerlendirme, bilenler arasında tercihler yapma, tercihleri uygulayarak isabeti denetleme ve düzeltme. Yine günümüzde tekel sömürü sermayesinin yani Batı’nın başaramadığı konu “hukuk düzeni” ve “yönetim”dir. Merkezî faizli sistem insanın yaradılışına aykırı olduğu için, yanlış varsayımlar üzerinde oluşturulan sömürü sistemi içinde ilkel durumda devam edilmektedir. Kırk sene süren davalar, anarşi, terör ve savaşlar insanlığı zulüm içinde inletmektedir. Yapılacak iş; Kur’an Arapçasını esas alan “Fıkıh Usûlü” merkezli çalışmalarla, insanlığın 10 bin senelik uygulamalarını da değerlendirerek, çağımızın sorunlarını çözen bir hukuk düzenini kurmaktır. “ADİL DÜZEN” bu çalışmaların çağımızdaki ilk yapılış şeklidir. Prof. Dr. Necmettin Erbakan bu gerçeği bütün dünyaya duyurmuştur; duyan kulaklar, gören gözler, konuşan ağızlar nerede?!.