Çağdaş müşrikler ve cihad
‘Sebil, komşu yerleşim yerlerini birbirine bağlayan yollardır.
İnsan çevredeki insanlarla devamlı ilişkidedir. Bunlar sayesinde topluluk oluşmaktadır. İnsanın diğer canlılardan en büyük farkı, uzak kimselere ulaşmasını sağlamasıdır. Bu ilişkiler yollarla olmaktadır.
Bugün insanlık birçok yollarla birbirine bağlanmaktadır.
a) Ulaşım yolları vardır ve dört çeşittirler. Bunlar 1) kara, 2) deniz, 3) hava ve 4) demir yollarıdır.
b) Sıvı maddeleri taşıyan yollar vardır. Bunlar 1) suyolları, 2) yakıt yolları, 3) elektrik hatları ve 4) pis su yani atık su yollarıdır.
c) Haberleşme yolları: 1) Posta, 2) telefon, 3) yayın ve 4) basın.
d) 1) İlmî, 2) Dinî, 3) Meslekî ve 4) Siyasî dayanışma kuruluşları da birer yoldur.
Bu yollar sayesinde topluluk oluşmakta ve bir varlık olmaktadır.
Bizim bedenimizde de kan damarları vardır, sinir sistemi vardır.
En önemli sebillerin biri de paradır. Para sayesinde tüm insanlık ortak üretim yapabilmektedir. Sağlıklı bir para sistemi kurma yani bankacılık da bir sebilullahtır. Ne var ki bunlar topluluğu oluşturduğu gibi bu kurumların sömürücüleri, tekelleri oluşmakta ve bilgiler şimdi bunların yüzünden çöpe gitmektedir.
“Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen” insanlığın bütün sorunlarını çözdüğü halde, bundan insanlığı yararlandırmayan bir grup vardır; tekel sömürü sermayesi vardır; o zamanki Mekke müşriklerinin yerini şimdi çağımızda New York müşrikleri almışlardır.
Evet, Kur’an burada bize müşriklerle cihad yapmamızı emretmektedir. Bu müşrikler kimlerdir? Bunu teşhis ve tesbit etmemiz gerekir.
Aslında bunu teşhis ve tesbite de gerek yoktur. Amerika’da bir otelde toplanan tekel sömürü sermayesi mensupları, Türkiye’deki 28 Şubat müdahalesini tezgâhlamışlardır. Aynı şekilde İstanbul’daki bir otelde toplanan Türk Masonları, 1970’lerde Ecevit CHP’si ile yaptığımız koalisyonu bozdurmuşlardır. Hâlâ teslim olmamaktadırlar. Obama ve Putin onlara karşı olduğu halde, onlar yine fitneye devam etmektedirler. Bunlarla cihad savaşla olmaz. Çünkü bunlar kendileri savaşmamakta, bizi birbirimize savaştırmaktadırlar. Onlarla savaşmak, onların bu savaş kışkırtmalarına aldırış etmemektir. Hazreti Âdem’in oğullarından Habil’in dediği gibi diyeceğiz; siz saldırsanız bile biz saldırmayacağız. Biz sabrettikçe, tekel sömürü sermayesi ile olan sorunumuzu çözmüş oluruz. Ecelleri yakındır. Sorun onlar değildir. Sorun biziz. Kendimizdeki cihad ruhunun gerçek anlamda gerçekleşmemiş olmasıdır, “Adil Düzen” örneği bir işletmeyi kuramamış olmamızdır...’ (s.6)
‘Burada şu sorunun cevabı aranmalıdır. Biz İzmir Akevler’i kurduk. Paraları yani “malları” ile ortak olanlar ayrı, “emekleri” ile katılanlar ayrı kimselerden oluşmuştur. Başarı bu sebeple eksik olarak gerçekleşmiştir. Gaye maddemizin gereği olarak “yaşamada” yani ev inşasında ve ev hayatında bir araya geldik ama “çalışmada” yani iş hayatında bir araya gelemedik. Şimdi İstanbul Yenibosna’da çalışmada da bir araya gelmeye hazırlanıyoruz... Nefisleri ile katılma, önce namazlara devam etmedir.’ / ‘İşte bu suretle toplantılara katılma cihaddır; zekâtın cihad olması gibi cihaddır. Namaz Mekke’de farz olduğu halde, zekât Medine’de farz olmuştur. Yani toplantılara katılmak her haliyle cihaddır, fıkıhçılar da bunu imanın rüknü olarak kabul etmişlerdir. / Nefisleri ile cihadın ikinci aşaması nöbet tutmaktır. Mesela biz bir bakkal açarız; bu bakkal “Adil Düzen”e göre çalışacak bir bakkaldır. Ortak olarak çalışacak bir tezgâhtar bulamayız, çünkü başlangıçtaki gelir onu doyurmaz. O zaman biz nöbetleşe tezgâhtarlık yaparız. İşte bu da cihaddır. Asgari ücretle çalışıp “Adil Düzen”e hizmet etmek de “bedenen” yapılan cihaddır. Bunların asgari ücretle finanse edilmesi de “mâlen” yapılan cihaddır. / Ya bir kişi hem malı ile hem de canı ile cihad yapacak, ya da iki ortaktan biri mâlen diğeri bedenen cihad yapacaktır. İkisi bir kişi durumundadırlar. Ortaklık anlaşmalarını ikili olarak yaparlar...’ (s.8; KUR’AN VE İLİM 734. hafta seminerinden.)