(Kosovalı AdelinaSfishta, “Son Muhafazakâr” başlıklı değerlendirmeyi geçen ay yaptı.)
“Asker” konusunda garanti veren Amerikalılar, “ılımlı İslam” konusunda da imdada yetişti ve genç siyasetçilere “Mısır’daki İhvan-ı Müslümin hareketini” işaret etti. Eh artık daha rahattılar. Tabanları, İhvanla daha rahat anlaşabilecekti. Böylece Amerikalılarla “ılımlı İslam” konusunda da, terminoloji beraberliğine de ulaşmışlardı.
Heyecanlı ve şaşkındılar. Bu kadar kolay olacağını ummuyorlardı.
Hem Erbakan’ı ekarte etmişler, hem de “dünya hâkimi” ile el sıkışmışlardı.
Eski muhafazakâr gitmiş, yeni muhafazakâr gelmişti. Cafcaflı ve ışıltılı.
Sorduklarında, kendilerine “muhafazakâr demokratlar” diyorlardı. AB’de de, bu tanım, rağbet görüyordu.
Millî Görüş aidiyeti ve Erbakan sorulduğunda, çoktan gömleği çıkarttıklarını ve Hoca’nın “gölge etmemesi” gerektiğini söylüyorlardı.
Yeni partinin adı, AK Parti, amblemi “ampul” idi. Tertemiz ve aydınlatan bir parti, hem de “kalkınma”sı vardı, ekonomik çöküş sonrası, seçmende iyi izlenim bırakacaktı.
Yeni parti; esasen “Millî Görüş” çizgisine dayansa da, sağdan-soldan-liberal-sosyal demokrat-ülkücü-kürt-alevi, her görüşten kadrolara, kontrollü bir şekilde, yer vermişti. Dümen eski tüfek “Milli Görüşçülerde” idi.
Bir de, “hatip” bir başkanları vardı. İstanbul İl Başkanlığı’ndan beri, etrafında ezilmişlerin-mazlumların toplandığı, konuştuğunda “yürekleri titreten” bir lidere sahiptiler. Eşinin bile gönlünü “politik nutukları” ile kazanmıştı. Cesaretliydi, heybetliydi, etrafındakilere çok rahatça hükmedebiliyordu. “Israrcı-inatçı-kindardı”. Müthiş bir “organizasyon” yeteneğine sahipti.
Seçimler yapıldı ve “muhafazakâr demokrat hareket” %34,63 oy aldı. CHP dışında, sistem partileri çökmüş, barajı bile geçememişlerdi. AK Parti, CHP dışındaki partilerin barajı geçememesi nedeniyle, 365 milletvekili çıkartarak, tek başına güçlü bir iktidar sayısına ulaşmıştı. Artık Türkiye için “yeni normal” AK Parti siyasi hareketiydi ve diğerleri ona göre konum belirliyordu.
Yeni hükümet, AB üyeliği istikametinde, oldukça güçlü adımlar attı. İlk hedef AB üyeliği, demokrasi ve özgürlüklerdi. Yıllarca sistemin ezdiği “dindarlara” insani hakları verilmeye başlanmış, üniversitelere sokulmayan başörtülü kızlar özgürlüklerine kavuşabilmişlerdi.
Genel özgürlükler çerçevesinde, dini özgürlükler de günden güne artıyordu. Yeni hareketin yeni lideri, “halk kahramanı” olma yolunda hızla ilerliyordu. Cazibe “dindarlık” etrafında şekilleniyordu. Başörtüsü, dini ritüeller, din eğitimi verilen okullar, namaz, hac, umre gibi insanların dindarlığına “alamet” olan hususlar, sanat çevrelerini dahi, cazibesine dâhil etmişti.
Gençler müthiş bir özgüven ve şevkle, “yeni trend-pop dindarlık” çizgisinde koşturuyorlardı.
Lider artık bir “fenomen”di.
Amerikalılar, sözlerini tuttular, para muslukları da açıldı, Türkiye ışıl-ışıl parlıyordu. Yeni muhafazakâr lidere bütün dünya kapılarını açmış ve destekliyordu. Lider TIME dergisine kapak oldu 2007 yılında. Dergi editörü “Liderin, Arap Baharı-BOP için, giderek güçlü bir model olduğunun altını çiziyordu”. ABD’nin popüler lideri Obama, Lideri “danıştığı” beş liderden biri olarak sunuyordu, dünya kamuoyuna.
Rivayet o ki; 2003 yılından bu yana “asker içinde etkin bir ekip” hiç rahat değildi, cumhurbaşkanlığı makamını da, bu yeni siyasi harekete, kaptırmak istemiyordu. Lider restleşti ve orduda üst düzey istifalar ardı ardına geldi. Fokur fokur kaynayan ordu, hiçbir şey yapamadı. ABD sözünü tutmuştu.
(Devamı var.)