TÜRKLEŞMEK,İSLAMLAŞMAK,MUASIRLAŞMAK- ZİYAGÖKALP- KRİTİĞİ
Süleyman Karagülle
2536 Okunma
ANANE VE KAİDE

ANANE VE KAİDE

Ziya Gökalp: -Muhafazakarlık ve cezrilik kaidecilikte birleşmiştir.

Süleyman Karagülle/ Reşat Nuri Erol: -Kâinatta etki ve tepki kuralları vardır. Tepki etkiye eşittir. Topluluklarda da yenilikçiler vardır, korumacılar vardır. Yenilikçiler tutuculuğu önlerler, korumacılar bozulmayı önlerler. İkisinin çatışması dengeyi oluşturur.

ZG -Muhafazakârlar ve cezriler kaidelerin çıkışlarına bakmazlar.

-Uygarlık geliştikçe eskiden doğru olanlar şimdi yanlış olmaya başlar. Eskiden yanlış olanlar şimdi doğru olabilir. Her yeni doğru değildir Her eski de yanlış değildir. Bunlar arasındaki tartışma, kötü eskilerin atılmasına ve iyi yenilerin gelmesine neden olur. Evrim de budur. Bu çatışmayı yararlı görmek gerekir. Milliyetçilik ve inkılâpçılık bunun için yan yanadır.

ZG -Yaşlılar muhafazakâr olurlar, gençler inkılapçı olurlar.

-Öncülük yapanlar için yaş sözkonusu değildir. Yapıları ve çevreleri onları bir yere getirmiştir. Onlar değişemezler. Halk arasında ise yaşlılar daha çok muhafazakârlara, gençler ise daha çok inkılâpçılara meyyaldirler.

ZG -Kimileri yeni kuralları evrim kabul ederler. Oysa evrim yeni kurallar getirir.

-Kuralları yazmak demek, evrimleşmek demek değildir. Evrimleştikten sonra kuralları koymak gerekir. Kanunlarla evrim olmaz. Önce uygulama yapılmalı, sonra onun kanunu yazılmalıdır.

ZG -Devrimciler başarısızlığı eski kaidelere yükler ve hemen değiştirilmesini isterler.

-Başarısızlık kurallarda olabildiği gibi kuralların uygulanmasında da olabilir. Çözüm ‘ilmî metot’tur. Önce uygulamada kurallara uyulup uyulmadığı denetlenmelidir. Kurallara uyulmamışsa sebebi incelenmelidir. Kurallara uymama kuralların kötülüğünden olabilir. Kurallara uymama kişilerin kötü olmalarından gelmiş olabilir. Kurallara uyulduğu halde sonuç elde edilememişse, bu durumda kurallar değiştirilmelidir. Sosyal olaylarda bu denemeler ancak “yerinden yönetimli bucaklar”ın ihdası ile mümkündür. Her bucak kendisi ne isterse onu dener. Sonra ilim adamları sonuçları tahlil ederler.

ZG.-Yeni kurallar sonuç vermeyince gericilik hortlar.

-Yeni kurallarda da eski kurallarda da ilmîlik ön planda olmalıdır. Sebep-sonuç ilişkileri üzerinde durulmalı, sonuçlar ilmen ortaya konmalıdır. Bunu başarmamız “yerinden yönetimli bağımsız bucakların teşkilatlanması” ile mümkündür. Halk bunu “kooperatifler” şeklinde organize edebilir.

ZG -Biz hep taklitçi olmuşuz, durmadan kaideler değiştirmişiz. Başarılarımız geçici olmuştur.

-Türklerin uygarlığı en erken İskitler ile başlar. Milattan önce en erken bin yıldır. Oysa Mezopotamya’da uygarlık M.Ö. 7000’lere varır. Türkler İslâmiyet’ten önceki dönemlerde göçebe devletler kurmuş, istilalar yapmış ve gittikleri yerlerde erimişlerdir. Türkler İslâmiyet’i kabul ettikten sonradır ki, yerleşik uygarlığa geçmeye başlamışlardır. Türklerin İslâm Medeniyeti’nin oluşmasında çok büyük etkileri olmuştur. Ancak, Türkler YENİ MEDENİYETİ oluşturma seviyesine ancak bugünlerde ulaşmışlardır. Bir ulus uygarlığı öyle kolay kolay ortaya çıkaramaz. Türkler geçmişte İslâm Medeniyeti’ni almışlar, şimdi de Batı Uygarlığı’nı alıyorlar. Artık sentez yapma ve YENİ MEDENİYETİ yani III. BİN YIL MEDENİYETİ’ni kurma zamanıdır. Bundan öncesi öğrenme zamanı idi.

ZG -İngilizleri tekâmül ettiren ananeciliktir.

-Tarihte büyük medeniyetleri peygamberler oluşturmuşlardır. Mezopotamya, İbrani, Hıristiyanlık ve İslâm medeniyetleri, peygamberlerin kurdukları Hakk’a dayalı medeniyetlerdir. Buna karşılık Mısır, Yunan, Bizans ve bugünkü Avrupa bu medeniyetlerin kuvvet medeniyetlerine dönüşmesidir. Bugünkü Batı uygarlığı da tamamen Yahudi uygarlığıdır. Yahudi sermayesi Avrupa’yı birbirine düşürerek dengeyi kurmuş, dünyayı istilâ etmek için de İngilizleri kullanmıştı. İngilizlerin aslında hiçbir şey olmadıkları II. Dünya Savaşı’nda ortaya çıkmıştır. Demek ki, Ziya Gökalp görünüşe aldanmıştır. Nitekim bugünkü Amerikancı ve Avrupacılar (yani AB’ciler) da aynı yanılgı içindedirler.

ZG -Bizim ise kurallarımız var ama ananemiz yok, onun için geri kaldık.

-1500’lerde ‘bizim ananemiz yok, onun için geri kaldık’ diyebilir miydik? Hayır. Her uygarlık yaşlanır. Dün onlar geri idi, biz ileri idik; bugün de biz geriyiz, onlar ileridir. Yarın biz ileri olacağız, onlar geri olacaktır. Bunun ananecilik veya kuralcılıkla bir ilgisi yoktur. Homoseksüel ananesi mi, her türlü zinanın serbest olması mı bizi ileri götürecektir?!.

ZG -Kaideler sunidir ve tutucudur, ananeler ise hem maziye bağlayıcı hem de ilerleticidir.

-Ziya Gökalp, içtihat sistemi ile kanun sistemini anlatıyor. İslâmiyet’te kanun yoktur, içtihat ve icmalar vardır. Kanun, geçmiştekilerin koyduğu kurallara gelecektekileri zorla uydurmaktır. İçtihat ise kişinin kendi hayat kurallarını kendisinin koymasıdır. Anane ilkeldir. İçtihat ananelerin evrimleşmiş şeklidir. Bilinçli hâle gelmiş şeklidir. İçtihat kapısının kapatılması nedeniyle böyle oldu denebilir.

ZG -Topluluğun kuralları bedenidir, topluluğun ananesi ruhudur. Balkan Savaşı’nda anane kuralları yendi.

-Ziya Gökalp bu yazıları yazarken daha İstiklâl Savaşı yaşanmamıştır. Daha sonra ve sonunda kim kimi yendi? Şimdi kim büyük devlettir? Demek ki, Ziya Gökalp’in varsayımları yanlıştır. İçtihat kuralcılıkla ananeciliği birleştirir. Kendi yaşama kurallarını kendin koy ama sonra ona uy. Aranızdaki sözleşmeleri kendiniz yapın ama sonra o sözleşmelere uyun. Başkanınızı kendiniz seçin ama sonra onu dinleyin; yoksa o topluluğu terk edin, başkana uymayacaksanız orada huzursuzluk çıkarmayın. Hakemleri kendiniz seçin ama sonra o hakemlerin kararlarına uyun. İşte burada yapmak ananeciliktir, uymak kuralcılıktır.

ZG -Türk kültürüne dönmeliyiz.

-Uygarlık başka şeydir, kültür başka şeydir. Dil, sanat, teknik ve hukuk her ulus için ayrıdır ve her an değişerek gelişmek zorundadır. Uygarlık ise ilimdir, dindir, ekonomidir ve yönetimdir. Bunlar da değişip gelişeceklerdir. Uygarlıkta kurallar, kültürde ananeler hakim olacaktır. Yani, halk kültürü kendisi içgüdüyle üretecek, oysa uygarlığı ilim adamları bilinçli olarak ilmî metotlarla üreteceklerdir.

ZG -Türklük dağınık bir şekildedir. Ortaya çıkarmalıyız.

-Önce Türk dili üzerinde durmalıyız. Türkçede bulunan yabancı kelimeleri ayıklamalıyız. Dilimizin kurallarını net olarak ortaya koymalıyız. Sonra bu kelime ve kurallardan hareket ederek bize akraba olan kavimleri bulmalıyız. Onların dilleri ile bizim dilimizi karşılaştırarak, ne zaman ayrıldığımızı ortaya koymalıyız. Sonra Türk dilinin önderliğinde Türk sanatını, Türk tekniğini, Türk örfünü ortaya koymalıyız. Bunun yanında Latince ve Arapça kelimeleri içeren ders kitaplarımız olmalıdır. Geçmişi aramaktan çok, hâlimizi iyice öğrenmeliyiz. Tarihimizi bugünümüzü bulmak için öğrenmeliyiz. Geleceğimiz için hedefimizi çizmeli ve ona göre eserlerimizi üretmeliyiz. Türkiye Türkleri olarak ortaya çıkmalıyız. Diğer Türkler ve Müslüman halklar ile yakınlık ilişkilerimiz olmalıdır. Gelecekte ne bir İslâm devleti kurulabilir, ne de bir Türk imparatorluğu kurulabilir. İmparatorluklar dönemi tarih oluyor.

ZG -Sonra İslâm Uygarlığı’nı öğrenmeliyiz.

-Uygarlıklar tarihini öğrenmeliyiz. Bugünkü Batı’nın sosyal ve tabiî ilimlerini öğrenmeliyiz. Kur’an’ı dili ve Usûlü Fıkıh ile öğrenmeliyiz. Sonra yeni uygarlığın sentezini ortaya koymalıyız. Tarihin içine fazla dalmak, orada saplanma ve asıl meselelerden uzaklaşma sonucunu doğurur.

ZG -Anane tarihî tekâmülü oluşturur, müesseseler arasında birliği sağlar.

-Ananeden kasıt, müdahalesiz olarak kendiliğinden oluşan kurallar demektir. Bunlar yine serbestçe değişir. Oysa uygarlık kurulması müdahaleyi gerektiriyor. Ama bu müdahale demokratik olmalıdır. İçtihat müessesesi bunu sağlar, değişmeyi de o getirir. Müesseseler arasındaki birliği de içtihat sağlar.

ZG -Anane bir İslâm-Türk sentezini yapabilir.

-İçtihat mahallî icmalara götürür, bu da ulusal mezhepleri kendiliğinden oluşturur.

ZG -Türklüğün ve İslâmlığın tarihinden sonra, tekniğin de tarihini ele almalıyız.

-Osmanlı sanatı henüz ilmî sanayi değildir, el sanatıdır, maharet sanayiidir. Oysa, Batı dünyası matematiğe dayanan el sanatını geliştirmiştir. Teknikte gelişmemiz ise, tarihten çok şimdiki teknolojimizi ilme dayalı ama kendi standardımızda geliştirmemiz ile mümkün olur. Avrupa’dan ilmi alacağız, tekniği biz yeniden üreteceğiz. Bunun için yeni standartları oluşturmalıyız.

ZG -Bir memlekette teknik gelişirse fenler de gelişir.

-Sanayi devrimi ilimde de devrim yapmıştır. Teknoloji ile oluşturulan araçlar ilmî değerleri ölçtü ve bu sayede gelişti. İlmi de kendi deneylerimizle kontrol etmeliyiz.

ZG -Fenler âletlerle oluşur, felsefe usul ile oluşur.

-İlmî bir keşiften önce belki bin tane deney yapmak gerekir. Ama keşfettikten sonra bir-iki deneyle ilmin verilerini tahkik edebilirsiniz. Biz Batı’dan bütün ilimleri almalıyız, ama kendi deneylerimizle mutlaka kontrol etmeliyiz. Bugünkü müsbet ilimlere dayanan yeni felsefe kurmalıyız.

ZG -Gerçek filozoflar kendi araştırmalarını sonuca bağlarlar.

-Felsefe, tümevarma yoluyla bulunan kuralları, kesin kuralları varsayımlarla birleştirerek bütün ilmî verileri açıklamaktır. Filozof kendisi ilim üretmez. Yunanlılar Mezopotamya ilimlerini felsefeleştirdiler. Biz de Avrupa ilimlerini felsefeleştirmeliyiz.

ZG -Fesefe malumatı arıtandır. Bizde ne felsefe ne de filozof vardır.

-Bir toplulukta alimin, filozofun, sanatkârın yetişebilmesi için rağbet görmesi gerekir. Marifet iltifata tâbidir. İlgi ve iltifat olmadan marifetler yeterince ortaya çıkmaz. Fikirlerin tartışılması gerekir. Bize Ziya Gökalp’i methettiler ama fikirlerini tartıştırmadılar. Orduya kadar her şeye bütçe ayırmış olan Türkiye, Millî Görüşçülere ve Adil Düzencilere bu paydan sadece hapishaneleri ayırdı! Ama bütün engellemelere rağmen ‘Millî Görüş ve Adil Düzen Felsefesi’ her gün biraz daha gelişip güçleniyor.

ZG -Bir taraftan tarihli ve ananeli millet olmalıyız, diğer taraftan tekniğe dayanan ilmi oluşturmalıyız. Üzerine de felsefe kurmalıyız.

-Temennilerle bir yere varamayız. Metotlu bir şekilde çalışmaya başlamalıyız. a) Matematiğe dayalı bütün Batı ilimlerini öğrenmeliyiz. b) Kur’an Arapçasına dayalı bütün İslâm ilimlerini öğrenmeliyiz. c) Bunların sentezinden oluşan sonuçlara ulaşıp Adil Düzen işletmelerini kurmalıyız. d) Siyasi partiler oluşturup Millî Görüş ve Adil Düzeni iktidarlara taşımalıyız. Ekonomisi güçlü, sosyal yapısı güçlü ve huzurlu olan ülke gelişebilir.

ZG -Asrın fünun ve felsefesini, fenniyat ve usuliyatını, millî ve dinî ananelerimize aşılar ve meczedersek, muasır İslâm-Türk sentezini yapabiliriz.

-Sosyal ve müsbet ilimlerle de artık sabit olan asrın sorunlarını, çağımız dünyasının problemlerini, Kur’an’ın irşad ve önderliği ile yönlendireceğimiz asrın sosyal ve tabiî ilimleri ile çözmeye başlarsak, o zaman III. Bin Yıl Medeniyeti’ni Türk milleti olarak biz kurmuş oluruz. Sorun belli, çözüm belli. Geriye çalışmak kalıyor.

 

 


TÜRKLEŞMEK,İSLAMLAŞMAK,MUASIRLAŞMAK- ZİYAGÖKALP- KRİTİĞİ
1-GİRİŞ
6240 Okunma
2-USUL
1861 Okunma
3-LİSAN
1686 Okunma
4-ANANE VE KAİDE
2536 Okunma
5-HARS ZÜMRESİ-MEDENİYET ZÜMRESİ
4744 Okunma
6-TÜRK'LÜĞÜN BAŞINA GELENLER
2184 Okunma
7-TERBİYE
1718 Okunma
8-MEFKURE
2246 Okunma
9-TÜRK MİLLETİ VE TURAN
2033 Okunma
10-MİLLİYET MEFKURESİ
1683 Okunma
11-MİLLİYET VE İSLAMİYET
1878 Okunma

© 2024 - Akevler