İSLÂM'DA DEVLET DÜZENİ VE FAİZSİZ BANKA
Senelerdir İslâmî bir bankanın kurulup kurulamayacağı, kurulursa statüsünün ne olacağı, faiz alıp vermeyeceğine göre ne şekilde mevcudiyetini idame ettireceği münakaşa konusu olmaktadır.
Bu konuda inanan insanların muhtelif görüşleri ortaya çıkmaktadır. Prof. Dr. Sabahattin Zaim Bey, faizsiz bankada giderlerin devlet bütçesinden karşılanmasını adalet yönünden haksız olarak nitelemektedir.
Biz bu görüşe iştirak etmiyoruz. Paraya mutlak olarak bir kazanma şansını tanımıyoruz.
Kâr sermaye karşılığı olmayıp riziko karşılığıdır. Ancak rizikoyu sermaye taşıyabileceğinden kâr sermayenin görünmektedir. Faiz, rizikoya iştirak edilmediğinden meşru değildir. Binaenaleyh rizikosuna katılmadığımız müddetçe banka masraflarını müstakrize yüklemek haksızlık olur.
İslâmiyet bunu da yasaklamış ve bu nevi faize -faizi fazl- demiştir.
İktisadî nizam içinde devletin yeri, İslâmiyet’te tayin ve tarif edilirse, faizsiz bankada giderlerin devletçe karşılanması hususunun mahiyeti daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Devlet, belli bir toprak üzerinde hâkimiyeti elinde tutan içtimaî bir teşkilâttır.
Devletin iki temel vasfı vardır, hâkimiyet ve yurt. Hâkimiyet, o toprak üzerinde kurulu nizama karşı gelen her türlü iç ve dış kuvvetleri bertaraf etme gücüdür. Buradan ilk çıkan mâna devletin yurt içinde kurulu bulunan nizamın bekçisi olmasıdır.
Bekçi olmazsa, nizam olmaz, nizam olmayınca da hiç bir hak ve mülkiyet olmaz. Fertler mülkiyeti devlet adına alırlar ve yine onun adına kullanırlar. Devlet deyince hükümet anlaşılmadığına göre, malların adına fertler tarafından tasarruf edilmesinde bir çelişme yoktur.
Devlet kendi mülkü üzerindeki tasarruf haklarını hükümete değil de bir nizam içinde fertlere vermiştir, hükümet fertlerin elinden bu tasarruf hakkım alamaz, ona bu salâhiyet verilmemiştir. Hükümetin vazifesi fertlerin tasarruf esnasında nizama riayet edip etmediklerini kontrol etmek, mevcut nizamı yaşatmaktır. Sosyalistlerde devlet ve hükümet mefhumları mütedahil kullanıldığı için devlet haklarını hükümete tanımakta, bu da zulüm olmaktadır. Hükümet, nizamı yaşatmakla vazifeli olduğundan kendisine vergi alma hakkı tanınmıştır. Hülasa edersek:
1. Bütün mülk devletindir,
2. Devlet mülkteki tasarruf hakkını fertlere tevdî etmiştir. Bunlar belli nizam içinde birbirine devir ederler.
3. Elde edilen kazançlar üçe bölünmektedir.
a. Fert bu kazançtan kendisini ve ailesini beslemektedir.
b. Fert kendisine tevdi edilen bu devlet mülkünü artırmaktadır.
c. Hükümet bu ferde tevdî edilmiş mülkten amme hakkını almakta ve amme hizmetine harcamaktadır. –Zekât=vergi.-
4 — Kazançtaki bu bölünme bir nizam içinde cereyan etmektedir. Fertlerin kendisine ve ailesine ayıracağı kısmı hudutlamak için israf yasaklanmış bulunmaktadır. İsraf ihtiyaçtan fazlasını kullanmaktır, veya beslenip yaşamamıza yaramayacak şekilde kullanmaktır.
Hükümetin alacağı hisse de yine kati surette tespit edilmiş bulunmaktadır. Hükümet bundan fazla bir şey alamaz. Bu da İslâm devlet nizamının esasıdır.
Mahdut olup tükenmeğe mahkûm amme mülkünden faydalanılarak elde edilen madenler gibi mallardan beşte bir,
Mahdut olup tükenmeğe mahkûm olmayan amme mülkü inhisar altına alınarak elde edilen zirai ve bunlar gibi mallardan onda bir,
Mahdut olup tükenmeğe mahkûm olmayan ve inhisar altına alınmayan mera, ticaret yerleri ve bu gibi sahalarda kullanılan vasıtalardan -para, hayvan- kırkta bir hükümet hakkıdır.
Hükümet bunun dışında her hangi vergi ve rüsum alamaz.
Hükümet almış olduğu bu vergi –zekât- karşılığında aşağıdaki işleri yapacaktır. Alınan zekât fertlerden değil fertlerin elinde bulunan âmme mülkünden alınmıştır. Bir nevi mülkün kirasıdır. Devlet tahsil etmiş ve hükümetlere kendilerine tevdi etmiş olduğu hizmetlere karşı vermiştir.
Devlet, hükümete alınan zekât –vergi- karşılığında şu altı hizmeti yaptırmaktadır:
1. Can emniyeti.
2. Mal emniyeti.
3. Akit emniyeti.
4. Alacak emniyeti.
5. Hayat emniyeti.
6. İş emniyeti.
Şimdi bunları sıra ile gözden geçirelim.
1. Devlet, herkesin canını korumakla mükelleftir. Fertlerden birine her hangi bir tecavüz vuku bulur, hayatına, ırzına, hürriyetine kast edilirse, hükümet derhal harekete geçer, evvelâ suçluyu bulur, sonra da kısası tatbik eder. Kısasın tatbiki mümkün değilse veya mağdur kısasdan vazgeçerse diyete –tazminata- mahkûm edilir ve tahsil ederek mağdur ferde teslim eder. Hükümet bu hizmetleri görürken fertten hiç bir suretle hiç bir harç veya ücret alamaz. Fert ücretini savaşmak ve vergisini vermekle ödemiş bulunmaktadır. Devlet bu işte o kadar vazifelidir ki suçluyu bulamazsa, kendisi öder.
2. Mal emniyeti, tasarrufu fertlere tevdi edilmiş mülkteki bu ferdin tasarruf haklarını devletin korumasıdır. Ferdin zilyet bulunduğu mallara bir tecavüz vuku bulduğu takdirde hükümet harekete geçer ve mütecavizin elinden malı alır ve zilyede teslim eder. Eğer mal heder edilmişse tazmin ettirir. Bunun için de fertten hiç bir masraf talep edilemez.
Devletin buradaki mesuliyeti o kadar fazladır ki, eğer hırsızı bulamazsa veya tahsil edemezse, devlet kendisi bunu tazmin etmekle mükelleftir.
3. Akit emniyeti, fertler tasarrufu anlaşmalarla yaparlar. Anlaşma yaparken tamamen serbesttirler. Kimse karşı tarafı anlaşmağa icbar edemez.
Hatta bu hususta hile dahi kullanamaz. Ancak anlaşma vuku bulduktan sonra taraflar anlaşmalara riayetle mükelleftirler. Artık anlaşmalarından rücu edemezler. Taraflardan biri rücu ederse diğeri devlete başvurarak karşı tarafı zorla riayet ettirir, Hükümet akitleri inceleyip hükme bağlamak ve icra etmekle vazifelidir. Bunun için hükümet fertlerden hiç bir harç ve masraf isteyemez.
4 . Alacak emniyeti: Kazançlar, çalışma ve riziko karşılığıdır. Tehlikesi bulunmayan veya emek verilmeyen bir yerde kâr mevzuu bahis olamaz. Bundan dolayıdır ki, kumar ve faiz gibi akitler yasaklanmış, devletçe himaye edilmemiştir.
İslâmiyet’te ödünç sadece bir iyilik olsun diye verilir. Devlet böylece bankaları bizzat işletmekle mükelleftir. Para zaten devlet malıdır. Para içtimaî değerdir. Fertlerin ihraç etmeleri caiz olmaz.
Alacakları tahsil etmek de devletin vazifesidir. Hatta borçlanma kendi aracılığı –banka- ile yapılmışsa tahsil edilemeyen alacakları devlet tediye eder.
Devlet bütün bunları almış olduğu zekât –vergi- karşılığı yapıp fertlerden hiçbir suretle bir ücret, komisyon ve masraf karşılığını beklemez.
Fert bankaya para yatırır iken devlete emanet etmiş oluyor, bundan bir muhafaza ücreti istemek devletin muhafaza vazifesini yapmaması demektir. Borç alan kimse rizikosunu üstüne alarak almaktadır. Banka rizikoya iştirak etmediğine göre borç karşılığında hiç bir kâr talep edemez. Devlet hizmetlerinin karşılığı zekât –vergi- olduğundan ayrıca bir masraf veya ücret de isteyemez, İslâm Devlet anlayışında hükümetin kazançlı işlere girişmesi memnudur. Kazançlı işler fertlere bırakılmıştır. Çünkü fert çalışacak, çalışmadan kazanmak olamaz.
5. Hayat emniyeti: Bir cemiyette herkes çalışma imkânına sahip değildir. Çalışanlar nüfusun yarısından azdır. O halde insan hayatını çalışma ile emniyete almak mümkün değildir, insan hayatı amme gelirleri ile, zekâtla, emniyete alınmalıdır.
Bunun için şu müesseseler kurulmuştur:
a. Yoksullara, geçinecek kadar kazancı olmayanlara geçinme yardımı yapılır. Adam tembel olsa ve bu yüzden kazancı olmazsa onun karnını doyurmak yine devletin vazifesidir. Çünkü yaşama hakkı çalışmanın karşılığı değildir. Zorla çalıştırmak iş emniyetini ihlâl eder.
b. Hastalar, bunlar çalışma gücüne sahip olmadıkları gibi kendi kendine bakabilecek güçte de değillerdir. Bunlar, akrabalarının yanına verilir ve baktırılır. Devlet akrabalara malî yardımda bulunur.
c. Yetimler, babalarını kaybetmiş olan çocuklar, babaları sağmış gibi yaşama hakkına sahiptirler. Çünkü, babalarının hayatı cemiyetle sigorta edilmiştir. Devlet yetimlere malen yardım etmekle mükelleftir. Bu sayededir ki harpte ölen babanın gözü arkada kalmaz.
d. Yolcular, herhangi sebeple uzağa düşmüş kimselere de devlet muhtaç olduğu yardımı yapmakla mükelleftir. Devlet kervansarayları açacak, evinde karnını doyuramayan herkes buraya gelip yiyecek, yatacak. Bu kervansaray müessesesi insanların hayatını tamamen emniyete almış oluyor.
İslâm nizamında paralı lokanta ve otel müesseseleri yoktur. Bunun yerine misafirhaneler ve kervansaraylar vardır. Tek kelime ile İslâmiyet’te istihlâk şuyuiyyet esaslarına dayanmaktadır. Mesleklere göre imtiyazlı sigorta yerine, bütün fertlerin ve malların toptan emniyeti.
6. İş emniyeti: Devlet, fertlerin istihlâklerini tanzim ve temin ettiği ve bunun için hiç bir suretle fertlerden, bir karşılık, ücret ve masraf alamadığı gibi devlet, fertlerin ayrı ayrı yapması mümkün olmayan hizmetleri de görür, bunları da tamamen karşılıksız yapar. Bunlar şunlardır:
a. Yolların yapılması, suların getirilmesi, enerji hatlarının tevzii, muhabere hatlarının çekilmesi, meydan, rıhtım ve barajların yapılması, plânlama ve istatistiğin yapılması, büyük dökümhane ve tasfiyehanelerin kurulması.
b. Tevzi işleri, kaza işleri, plân işleri, murakabe işleri.
c. Eğitim işleri.
d. Banka işleri.
e. Muhabere ve münakalât işleri. Devlet bu hizmetleri yaparak çalışanların hizmetine verir. Meselâ, atölyesi olana elektriği devlet bedava verir, bazı maddeleri bedava verir. Bu suretle istihsalde ucuzluk temin edilmiş olur, bu da yine istihlâk ve şuyuiyyet prensibine uyar. Netice: İslâmiyet’te devlet her türlü hizmeti yapacaktır, ancak bu hizmet karşılıksız ve şuyuiyyet esasları dairesinde olacaktır.
Fertler de her türlü işleri yapacaktır, bu da mülkiyet esaslarına göre olacak, kâr ve kazanç ferde râci olacaktır. Hükümet fertlerden zekât hakkım alacak ve âmme hizmetlerini buna karşılık yapacaktır. Zekât dışında devlet fertlerden hiçbir şey alamadığı gibi, yaptığı hizmetlere karşılık da hiçbir şey isteyemez.
İslâmiyet’te paranın sahibi devlettir, binaenaleyh para işlerini devlet görür, bankayı devlet işletir ve banka faizsizdir, masrafları zekâttan yani devlet bütçesinden karşılanır.
İslâm devlet nizamında gümrük yoktur. Ancak karşı taraf tatbik ederse mukabele edilir.