IX. MÜSLÜMAN TÜRK GENCI NE YAPACAKTIR?
1- On beş yasına gelinceye kadar, anne babasına ve öğretmenlerine bağlı olacak, onların eğitiminde yetişeceksin. Anne babanın ve öğretmenlerin yol göstermelerine uymazsan, kötülüklere alışırsın ve büyüdüğün zaman da artık doğru yolu tutamazsın. Hiç bir anne baba ve öğretmen, kendileri kötü olsalar bile, küçüklere ve özellikle de evlâtlarına kötü yol göstermezler. Sen onlardan daha akilli olamazsın. Onlar tecrübe görmüşlerdir. Medya veya herhangi bir güç seni annene, babana ve öğretmenlerine karsı isyana teşvik edebilir. Sakin onlara kanma. Onların yaptıkları, Türk ve İslâm düşmanlarının Türkiye üzerindeki emellerinden ve düşmanlıklarından ileri gelmektedir. Kesinlikle uymayacaksın.
2- On beş yasına geldikten sonra, artık anne-babana ve öğretmenlerine saygılı olacaksın. Onlara iyi davranacak ve hizmet edeceksin. Ancak bundan sonra kendi aklınla ve kendi ilminle hareket edeceksin. Allah'a karsı asil sorumluluk bundan sonra baslar. Anne-babana veya öğretmenlerine uymakla kendini kurtaramazsın. Yarin bu emirleri mazeret olarak gösteremezsin. Biz bu tavsiyeleri de bu yası dolduranlara yapıyoruz.
3- Allah’ın emri sudur: Her söze kulak vereceksin, onların içinden en iyisini, en doğrusunu aklınla ve ilminle seçecek ve ona göre hareket edeceksin. Benim bu sözlerimi de bu çerçeve içinde değerlendireceksin. Anne babanı ve öğretmenlerini dinleyecek, başka kitapları okuyacak, onların içinde kendine bir yol çizeceksin.
Seçmeyi derece yapabilirsin:
a) Kendine bir mürşit seçersin. İslerini ona danışır ve onun gözetiminde bilgini ilerletirsin. Bu mürşidin annen veya baban veya öğretmenlerden biri de olabilir. Ona danışarak hareket edersin.
b) Yeter bilgin olur, yasin da yirmiyi bulursa, kendine bir alim seçersin. Hayatini onun eserlerini okuyarak düzenlersin. Bunlar arasında benim kitaplarım da olabilir. Ancak bu alimi seçerken, en çok bileni ve ilmî karakteri olanı seçeceksin. Böyle seçmezsen, Allah sana âhrette bunun hesabini sorar.
c) Yasin yirmi beş yasini geçmiş ve ilmî olgunluğa da ermişsen, alimlerin kitaplarını okuyarak kendine has bir hayat düzeni ortaya koyacaksın. Bunun için kitaplar telif edecek ve kaynakları da göstereceksin. Bazı konuları da kendin içtihat edersin.
d) Eğer yasin otuza ermiş ve ilmî seviyen de yeterli olmuşsa, kendin varsayımları koyacak ve o varsayımlara dayanarak hayatini düzenleyeceksin. Buna 'rusûh mertebesi' veya 'içtihat mertebesi' diyoruz.
4) Bileceksin ki; Allah sana devamlı ilim yapmanı emretmekte ve müçtehit olmanı istemektedir. Sen bunun için beşikten mezara kadar çalışacaksın. Vaktin olmuyor, ruhî ve bedenî yapı veya çevre imkânları da senin ilimde dereceni yükseltmiyorsa; o zaman hangi mertebeye gelmişsen ona göre davranacaksın. Seçtiğin kimselerin fetvaları ile hareket edeceksin. Kimleri seçeceğini on beş yasından sonra sen kendin karar vereceksin.
5) On beş yasına geldiğin zaman ilk vazifen evlenmek tir. Bugün gerek kanunlar gerekse örf ve görenekler evlenmeyi zorlaştırmıştır. Ama kanunlar cinsi ilişkiyi ve sevişmeyi tamamen serbest bırakmıştır. Medya da bunu teşvik etmektedir. Aileler de buna göz yummağa başlamışlardır. Bu şartlar altında on beş yasına geldiğiniz zaman evlenmeniz zordur. Hatta 'nişanlanma' da eski tabirdir. Hayli problemlidir. Ama gelişmiş bir töre vardır; 'sözlü olmak'. İste on beş yasına geldiğiniz zaman velilerinize de danışarak , izin alarak değil danışarak, kendi iradenizle ve kendi isteğinizle nişanlanacaksınız. Söz keseceksiniz. Sözlünüzle yazılı bir sözleşme hazırlayacak ve karşılıklı imzalayacaksınız. Bu sözleşmede sözlü erkekle sözlü kadın karşılıklı vecibeler yüklenecektir.
Sözlülük Sözleşmesi
Sözlülük sözleşmesinde bulunması gereken maddeler şunlardır:
a) Sözlü kadın, bir erkekten fazlasıyla sözlü olamaz. Sözlü erkek de sözlü olmayan veya evli bulunmayan kadınlarla cinsi ilişkilerde bulunamaz ve sevişemez. Bunu yapan erkek kusurlu olur. Sözlü kadınlar, sözlü olduğunu gösteren bir giyim giymelidirler. Bunu mantolarının yaka ve kemerlerinde göstereceklerdir. Baslarını örtüyorlarsa, bas örtülerinde de bu belirlenmelidir. Baslarını örtmüyorlarsa, saçların taranma sekliyle bunu ifade etmelidirler. Bunu yapmak farzdır.
b) Sözlüler birbirleriyle sevişir hatta cinsi ilişki kurabilirler. Ancak cinsi ilişki kurmuşlarsa bunu açıklamalıdırlar. Biz birleştik diye duyurmalıdırlar. Bunu da giyecekleri elbise ile belirlemelidirler. Yani, sözlüleri ile sevişmenin dışında cinsi ilişki kurmuşlarsa, bunu gösteren kıyafetlerini giyinmelidirler. Diş elbiselerinin yaka ve kemerlerini buna göre ayarlayacaklar, basları açıksa saçlarını ona göre tarayacak, örtülü ise buna göre sekil seçeceklerdir. Bunu yapmak da ayetin emridir ve farzdır _ftn10. Cinsi ilişki kurmayıp sözlü ilişki kuranlara da sözlü es diyoruz. Bunlar için resmi nikâh olmadığı için kari-koca tabirini kullanmıyoruz.
c) Sözlüler sözleşmelerinde bir ayrılma tazminatı koyacaklardır. Hatta erkek taraf bunu kadına verecektir. Verecek durumu yoksa borçlanacaktır. Sözlüler her zaman ayrılabilirler. Tek taraflı istekle ayrılma caizdir. Ancak erkek kusurlu ise kadın ayrılma tazminatını kısmen veya tamamen alıp ayrılabilir. kadın kusurlu ise erkek boşanma tazminatı vermeden veya vermişse verdiğini kısmen veya tamamen geri alarak ayrılabilir. Sözlü esler üç ay içinde geri dönebilirler ve bu esnada cinsi ilişki kurmadan sevişebilirler. Kadınlar sözlü veya sözlü es elbiselerini giymeye devam ederler. Üç ay sonra kadın sözlülükle ilgili elbiseyi çıkarır. Bundan sonra tekrar yeni sözleşme ile sözlü hâle gelebilirler. Bunu iki defa tekrar edebilirler. Üç defa ayrılma olmuşsa, bu durumda artık birbirlerine sözlü olamazlar. Başka erkekle sözlü es olmuş ve ondan ayrılmışsa, ondan sonra sözlü es olabilirler.
d) Sözlü esler anlaşarak çocuk yapmayabilirler. Ancak çocuğu aldıramazlar. Bizim tavsiyemiz, lisede okuyanlar 'sözleşsinler' ve ayni okulda öyle okusunlar. 'Sözlü esler' olmasınlar; ancak dayanamazlarsa olsunlar. Bunda SEK’î hiçbir mâni yoktur. Üniversiteye ise sözlü esler olarak gitsinler. Artık ortak ev tutup birlikte yasasınlar. Burada bizim size bildireceğimiz sudur ki; sözlü veya sözlü es olmadan kadın ile erkek sevişemez ve cinsi ilişki kuramaz. Böyle yapan erkeğe ve kadına verilen dini ceza; böyle yapanlarla bunları yapmayanlar sözlü olamaz, sözlü es olamaz ve evlenemez.
e) Tavsiyemiz; lise veya üniversitede iken resmi evlenme nikâhı yapılmamasıdır. Çünkü gerektiğinde bir takım kanuni zorluklar ortaya çıkar ve kolay ayrılamazsınız. Oysa kanunlarımız serbest ilişkiyi meşru görmüştür. Yani sözleşme veya sözleşmeli es olmayı yasaklamaktadır. Hatta nesebi gayri sahih müessesesi ile mirasa varıncaya kadar sözlü esler arasındaki hukuku bile düzenlemiştir. Üniversiteyi bitirdikten sonra isterseniz resmi nikâh yaptırabilirsiniz. O takdirde de resmi nikâhın gereklerini yerine getirmekle yükümlü olursunuz. İslâmiyet’te akit serbestliği vardır. Türkiye'deki resmi nikâh Katolik nikâhıdır. Yaptıktan sonra ona uymak farzdır. Kanunlarımız yasakladığı için katiyen imam nikâhını yapmayacaksınız. İslâmiyet’te böyle bir nikâh yoktur. Bunun yerine sözlülük sözleşmesini imzalayacaksınız. Bu sözleşmeyi, kadın olsun erkek olsun, her hangi iki kişiye birer nüshasını vereceksiniz. kadın sözlü elbisesini giyecektir. İslâmiyet’teki nikâh bundan ibarettir. Başka bir nikâh yoktur.
f) Türk kızlarına tavsiyem; bas örtülerinde ısrar etmemeleri, bunun yerine sözlülük kıyafetini giymeleri ve sözlü olmalarıdır. Lisede veya üniversitede okuyup sözlüsü veya sözlü esi olmayan kimse buna teşvik edilmelidir. Her kızın kendisine sözlü bulabilmesi için de çok sözlülük ilkesi getirilmelidir. Unutmamak gerekir ki, Türk mevzuatında çok evlilik yasaktır ama çok sözlülük yasak değildir. Siz eğer esinizin çok sözlü olmasına izin verirseniz, bu sizin sözlülük hukukunuzu korur. Sözlü olmadan serbest cinsi ilişkiyi erkekler kuramaz. Böylece herkes sonunda sözlü olmaya zorlanmış olur. Müslüman Türk kızları bu merhaleyi asamadıkları takdirde Müslüman olmuş olmaz ve Türkiye Müslüman kalamaz. Aile müessesesi olmayan topluluklar artık dindar olamazlar. Bunun bugünkü açık ve ibret alınması gereken örneği Hıristiyanlardır. Bugünkü Bati topluluklarında kiliseye gidenlerin şayisi % 5'ler civarındadır ve bu artmamaktadır. Bati dünyasının nüfusu giderek azalmaktadır ve topluluk dejenere olmaktadır. Ayni akıbet İslâm toplulukları için de mukadderdir.
g) Sözlü olmayı kolaylaştırmanız gerekir. Bunun yanında sözlülerden ayrılma da kolay olmalıdır. Lisede sözlü olduğunuz biri ile üniversitede beraber olmayabilirsiniz. Birbirinizden uzak olabilirsiniz. Başka şehirlerde kalmak zorunda kalabilirsiniz. Sadakat ilkesiyle sözlülüğün veya sözlülük esliliğinin sürdürülmesi, ruhi bakımdan çok iyi olmakla beraber, sosyal bakımdan çatlamalara ve patlamalara sebep olur. Bu bakımdan böyle durumlarda hislerinizi yenip sözlünüzü serbest bırakacaksınız. Siz de kendinize yeni sözlü arayacaksınız. Bir müddet sonra eski bağlılığınız çözülmüş olur. İleride imkân bulursanız tekrar eski sözlünüze dönebilirsiniz. Bunlar örfte çok uzak görülen uygulamalardır. Ancak bugünkü göçebe dünyada bunları normal karşılayacaksınız. Gerekli iddenler beklenmek şartı ile bu nevi değiştirmelere topluluk alışmalıdır. Cinsi ilişki dini değil, hukuki bir ilişkidir, SEK’î bir ilişkidir. Unutulmamalıdır. Genel olarak bir kadın için dört ay kadar sözlüsünü bekleme ilkesi vardır. Ondan sonra yeni sözlü bulmak gerekir.
h) Çocuk yapmak ilk hedefiniz olmalıdır. Dünyaya gelip gidersiniz. Ne kadar çok çocuk yaparsanız o kadar verimli bir hayatiniz olur ve âhrete kârlı gidersiniz. Çocuklara karsı vazifelerimiz vardır. On beş yasına kadar onları yetiştirmeliyiz ve eğitimlerini yaptırmalıyız. Bir vazifemiz daha vardır. On beş yasına geldikleri zaman onları is sahibi yapmalıyız. Sözlü olacaklardır. Birlikte okuyup çalışacaklar ve onlar da çocuklarını yetiştireceklerdir. Bunun için eslere oturabilecekleri evleri vermeliyiz.
i) Lise veya üniversiteyi okurken sözlünüzle birlikte mutlaka kendinize birer is edineceksiniz ve zengin de olsanız anne ve babanıza yük olmayacaksınız. Anne babanızın imkânı varsa, okuduğunuz yerde ev almanızda ve is kurmanızda yardim edeceklerdir veya etmelidirler. Sözleşmenizi seçerken bu hususu dengeleyebilirsiniz. Bu ev ve işyeri anne veya babanıza ait olabilir. Ama okurken bu mekânlardan esinizle birlikte yararlanırsınız. Hatta işyerlerinin kapasitesini yüksek tutar ve diğer sınıf arkadaşlarınıza da is verebilirsiniz. Bu amaçla kurulacak vakıflar da bunlara kirasız evler verebilir, yine bunlara kirasız işyerleri verebilir. Artık eski medrese usûlü vakıflar tarih olmuştur.
j) Kendiniz ne kadar zengin olursanız olun, her türlü isleri yapmaktan kaçınmayacaksınız. Bu çok önemlidir. Müslüman o kimsedir ki, bütün insanların eşit olduğuna inanır. Allah için iyilik, yapılan is değil, isin iyi olmasıdır. İsleri söyle sıralayabiliriz: Çöpçülük, kapıcılık, ev temizliği, araba temizliği... gibi en basit islerden başlayabilirsiniz. Bu sizin değerinizi düşürmez. Tam tersine herkes size saygı göstermeye baslar. Allah da sizin derecenizi yükseltir. Örgü, dokuma, dikme, ütüleme gibi hizmetler yapılabilir. Elektrikçilik, radyoculuk, bakımcılık, duvarcılık, sıvacılık... gibi isler yapılabilir. Bunun dışında, sadece öğrenci ve öğretmenlerin çalıştığı işyerleri kurulur ve burada çalışmalar yapılabilir. Bunun için vakıf işyerleri kurulabilir. Bu işyerlerini halk kurabildiği gibi devlet kredisi ile de kurulabilir. İmam-Hatip Okulları açmak, Kurdân Kursları yapmaktan önce bunlar yapılmalıdır.
k) Özel dinî öğrenim Islâma değildir. Topluluğun % 10 veya en çok % 20'sini iyi ve kuvvetli yetiştirip ülkeyi bölmek, kimilerini kendi kaderlerine bırakmak yanlıştır. Öğrenim resmi okullarda yapılmalıdır. Öğrenciler çalışmalı ve kendi kazançlarıyla okumalıdırlar. Bu sayede öğrenci kendi hayatini kendisi seçer. Kendi istekleri ile dini öğrenimini alanlar başarılı olurlar. Başkaları da almak isterler. Dini öğrenim herkese açık olmalıdır. Herkes için fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Ben gençlere, dini okullara gitme yerine lâik okullara gitmelerini tavsiye ederim. Dini öğrenimlerini özel olarak almalıdırlar. Tatil günlerinizi ve bos saatlerinizi havailikte ve eğlencede geçirmeyecek, is ve öğrenimde harcayacaksınız. Diğeri, insanlardan kopmayacak, davranışlarınızla ve bilginizle o topluluklarda etkili olacaksınız. Onların kötülüklerine sabredeceksiniz. Siz karşılıksız iyilik yapacaksınız. Kendinizi dindar olduğunuz veya başka sebeplerden dolayı üstün görmeyeceksiniz. Bunları Allah için yapacaksınız. O zaman cennet sizindir.
l) Kendi hayatınızda son derece mutaassıp olacaksınız. Asla taviz vermeyeceksiniz. Direneceksiniz. Ama kimsenin yasayışına ve inanışına karışmayacaksınız. İste sizin bu davranışınız onları sizin yanınıza getirir. Onları kritik eder ve kendinize benzetmeye çalışırsanız, size karsı cephe alır ve sizden uzaklaşırlar.
m) Bilmelisiniz ki; okullar bir şey öğretmez, sadece öğrenme yollarını öğretir. Kitapların nasıl okunacağını ve uygulamaların nasıl yapılacağını öğretir. Siz asil bilgiyi okulları bitirdikten sonra, hatta okurken kendinizin okuyacağı kitaplar ile ve onlarla yapacağınız uygulamalar öğretir. Bu bakımdan okulların kötüsü yoktur. Lâik okulları iyi öğrenirseniz, bu, medreselerden mezun olmanızdan daha iyidir. Çünkü çok taraflı bilgilere sahip olursunuz. İyi medrese de insani dindar yapmaz, bilgi sahibi yapar. Osmanlıların bütün ateistleri dini dersleri okuyarak yetiştiler. Lâik okullar çağın okullarıdır. Medreseler, uygulaya geldikleri eğitim sistemi ile çağın gerisinde kalmıştır. İlâhiyat Fakülteleri, İmam-Hatip Liseleri ve Kurdân Kursları henüz çağın ilerisine geçemediler. Dolayısıyla sizlere tavsiyem, lâik okullarda okumanızdır. Ama bu arada mutlaka özel dersler de almalısınız. Kurdân okumayı ve Arapça yi mutlaka öğrenmelisiniz. Bu sizin Türkçe kitapları okuyup anlamanız için de gereklidir. Bati dillerinden birini de bilmeniz gerekir. Aksi halde bugünkü çağı anlamanız mümkün değildir.