IV. ÖRTÜNME NEDIR?
Canlılar ve Örtünme
Canlılar hücrelerden oluşur.
Hücre kapalı bir sahadır. Orada özel şartlar vardır. Hücredeki canlılık olayları ancak o şartlarla cereyan eder. Bunun için hücrenin bir zari vardır. Bu zar sayesinde hücre içindeki ortam ile hücre dışındaki ortam farklıdır. Hücre zari içerdeki gereksiz şeyleri dışarı atar. İçerde bulunmayan şeyleri de dışarıdan içeri alır. Bununla beraber hücre, dışarısındaki çevreye atılan artıkları yok etmelidir. Gerekli maddeleri de alabilmelidir. Bu sebepledir ki, suda yasayan hücreler karada yasayamaz. Karada yasayanlar da suda yasayamaz. Hatta tatlı su hücreleri tuzlu sularda yasayamaz.
Hücreler bunun için bir araya gelmiş ve çevrelerinde deri oluşturarak kendilerine uygun bir ortam ortaya çıkarmışlardır. Bu suretle milyonlarca hücre bir araya gelip yeni bir canlı oluşturur.
İnsan da iste bunlardan biridir. Canlı deri sayesinde hücredeki benzer isleri yapar. Deri vücuda gereksiz olan artık maddeleri dışarı atar. Terleme budur. İsi da deriden dışarıya atılır. Vücuda gerekli olan maddeler de deri aracılığı ile içeriye alınır. Deri ile insan havayı içine almaktadır. Ayrıca besinler de bağırsaklardaki deriler aracılığı ile vücut içine alınmaktadır.
Deri bunun dışında dışarıdan gelecek olan darbeleri ve kötü maddeleri içeri sokmayarak koruma aracı olur. Ancak derinin bunu kolay bir şekilde yapabilmesi için deriyi kaplayan bir örtü daha vardır. Bunlar, kil, tüy, yün, telek, pul gibi değişik maddelerle kaplıdır. Bunlar da deriyi diş tesirlerden korurlar. Böylece canlı yasadığı iklime intibak eder. Soğuk yerlerde, toprakta, suda, havada yasamasına göre değişik bitki örtüsü ile örtülmüştür.
Allah insanları çıplak yaratmıştır. İnsanlar kendilerine giyim üreterek örtünürler. Bu sayede değişik iklim şartlarında yasama imkânını bulur ve yine bu sayededir ki insanoğlu yeryüzünün her tarafına yayılmıştır. Hatta insanoğlu daha da ileri gitmekte ve denizlere dalabilmekte, gökte uçabilmekte, uzayda seyahat edebilmektedir. Demek ki, giyinme canlılardaki deri örtüsü karşılığı olup onun isini görmektedir.
Cinsi Arzu ve Örtünme
Canlılarda bunun dışında cinsi uzuvlarını örten kılıf veya kuyruk vardır. Bu sayede cinsi ilişki kolaylaşmakta ve zevkli olmaktadır. Cinsi uyarılar gerektiği zamanlarda görünür hâle gelmektedir. Bu da ilişkilerin özelleşmesini sağlamaktadır. İnsanlar cinsi uzuvlarını da örterek kendilerini cinsi ilişki zamanları için hazırlarlar.
Maddeler özel maddeler yayınlarlar. Bunlar ışık dalgaları dır. Ancak her maddenin bir ışık dalgası vardır. İnsan da karsı cinsin ışık dalgalarını almaktadır. İste örtünenlerde bu dalgalar elbiselerde saklanır. Soyundukları zaman toplanmış olan bu madde karşılıklı olarak cinsi arzuları uyarır. Oysa açık olan uzuvlar bu maddeleri uçurdukları için ilişki zamanında zevk almaz olurlar.
Vücut elektrikle şarj olmaktadır. İnsanlar cinsi ilişkilerde bulunmadığı zaman bu şarj azami derecelere ulaştığı zaman deşarj olurlar. Örtülü kimselerde vücutta hafif terleme olmakta, soyundukları zaman tam deşarj olmaktadırlar. Oysa çıplak olanların bedenleri havanın etkisi ile yalıtkan hâle gelmektedir. Birbirlerine sarılsalar da deşarj olmazlar. Bunun sonucu olarak devamlı ilişki kurmak isterler ama bir türlü tatmin olamazlar. Örtünme bu imkânı sağlar ve insanları huzur içinde yaşatır. Kadının saçları da böyledir. Bas örtülü olduğunda saçlar nemlidir. Açıldığında, gerek şua gerekse kokusu ile karsı cinsi uyarmaktadır. Devamlı açık olan saçlarda ise bu özellik kaybolmaktadır.
Güzelliklerini birbirine gösteren esler, esini dünyanın en güzel insani olarak görür ve başkalarında yani dışarıda gözleri olmadan yasarlar. Oysa açık olan uzuvları herkes gördüğü için kendisine bir şey kalmaz.
Görülüyor ki, örtünmenin ruhi olarak da bir çok yararı vardır. Tabii bu mantık ancak İslâm tipi aile için söz konusudur. Bati tipinde veya Bati düzeninde ise evlenme istenmemekte ve bütün bunlar sermaye için zararlı görülmektedir.
İnsan Neden Örtünür?
İnsan dışındaki diğer canlılar sadece üreme zamanlarında çiftleşirler. Onun dışında erkek ve dişi durgun haldedir. Oysa insanda sürekli cinsi arzu vardır. Meselâ, diğer hayvanlarda aybaşı yoktur. Diğer canlılarda bekâret zari yoktur. Bunlar sadece insanlara has özelliklerdir.
Bunun sebebi, insan aile hayati yasayacak şekilde yaratılmıştır. İnsan ancak yirmi yılda topluluğa katılabilmektedir. Bu yükü yalnız anne çekemez. O sebeple evlenme müessesesi getirilmiştir. Evlilik müessesesi nine kurulması için de serbest cinsi ilişki yasaktır. Diğer canlılarda zaten başka zamanlarda cinsi arzu doğmamaktadır.
İnsan bu özelliklerinden dolayı devamlı olarak arzu duymaktadır ve devamlı cinsi tahrik içindedir. Bu arzularını sadece esine saklayabilmek için giyinme ve örtünme insan için zorunlu olmaktadır. Açılıp saçılanlar karsı tarafı tahrik ediyorlar. Arzularını tatmin ederlerse aile müessesesini tahrip ederler; etmezlerse, onları sıkıntıya sokarlar. Örtünme , hem kendin yani örtünen için hem de örtünmeyen için saadet kaynağıdır.
Giyinme ve örtünmenin başka bir yararı da tanınma dır. Canlılar deri örtülerinde bu tür yararlarını saklarlar. Kendi cinslerine ve yavrularına karsı diş görünüşleriyle birbirleriyle tanışırlar. Düşmanlardan da yine diş görünüşleri ile korunurlar. İnsanlar da giydikleri elbise ile kim olduklarını belirtirler. Böylece diğer insanların onlarla kuracakları ilişkilerin mahiyetini karsı tarafa anlatmış olurlar. Yani birbirlerine giyimleri ile mesaj verirler.
Giyimle Verilen Mesajlar
Simdi bu mesajların neler olacağını sıralayarak belirtelim:
İnsanlar ocak, bucak, il ve devlet toplulukları olarak yasarlar. Her kademedeki toplulukların kendilerine has kamu hukukları vardır. Onlarla kurulacak ilişkilerde insan bu hukuka göre yararlanacaktır. Hatta yaptığı fiilleri giyindiği elbiselerle anlatacaktır.
İnsanlar ayrıca ilmî, dinî meslekî ve siyasî sosyal gruplara ayrılmışlar, kendilerinin yasayışlarını ve özel hukuklarını buna göre düzenlemişlerdir. Kişilerin hangi sosyal gruba mensup olduğunu bildirmeleri, birbirleri ile tanışmaları, diğerlerinin de onları tanıması, giyecekleri elbiselerle mümkün olabilir.
İnsanlar değişik ilmî derecelere sahiptirler. Herkesin sosyal statüde ilmî seviyesine göre yer alması gerekir. Bunlar da yine giyecekleri elbiselerle tanınacaklardır. Bunun yanında, doktor, mühendis, hukukçu, maliyeci gibi meslek sahipleri de kendilerini giyecekleri özel elbiselerle belirleyebileceklerdir. Bugün polis ve askerler kıyafetleri sayesinde herkes tarafından tanınabilmektedir.
İslâmiyet 'in bu tanınma çerçevesi içinde ortaya koyduğu önemli farklılıklar vardır ki, bu da basta kadın ve erkeğin belirlenmesi dır. kadın erkek kıyafetini giyemez. Erkek de kadın kıyafetini giyemez. Çünkü herkes kendi cinsi içinde yer almalıdır.
İslâmiyet 'in çok önem verdiği diğer bir husus da kadınların evli olup olmadıklarının belirlenmesi hususudur. Evli kadınların evli olduklarını çevredekilere göstermeleri gerekmektedir. Böylece evlenmek isteyenlerin onları rahatsız etmemeleri sağlanmış olur.
Burada sunu açıklamamız gerekir ki; evlenme sadece hak değildir. Ayni zamanda bir görev dır. Her erkeğin evli olmayan kadınla tanışıp ona evlenme teklifinde bulunma hakki vardır. Evli olmayan kadın bu teklifi ve görüşmeyi reddedemez. Bundan dolayıdır ki, kadınlar sokaklara çıktıkları zaman kendileri evli olduklarını gösteren elbise giyerler.
Müslüman Türk Toplumunun Bazı Özellikleri
Bas örtmenin Türk topluluğunda ayrıca özel bir mânâsı vardır. Evlenme çağına gelmeyen kız ve erkekler basları açık olarak birlikte oynar ve birbirleri ile yakından tanışırlar. Evlenme çağına gelen kız ve erkek için bas örtme merasimi yapılarak baslarını örterler. Böylece bunların evlenme çağı nah geldikleri topluluğa duyurulur ve evlenme talepleri beklenir. Bası açıklar ise başıbozuklardır.
Türk topluluğunda sakalın da bir mânâsı vardır. Çocuklar meclislere katılamazlar. Gençler ise meclislere katılırlar, ancak gençlerin söz söyleme hakları yoktur. Gençler büyüklerin meclislerine katılırlar, söylenenleri dinlerler ve yetişirler. Kırk yasına geldiklerinde sakal merasimini yaparak meclisin asil üyeliğine yükselirler. Böylece bulundukları topluluğun meclisinde söz sahibi olurlar. Altmış üç yasına geldiklerinde bir merasim daha icra ederek aksakallığa yükselirler. Aksakalların sözleri dinlenir ve kendilerine saygı gösterilir; ancak onlardan bir hizmet beklenmez. Aktif hizmetler, kırk ile altmış üç yasları arasında olanlar içindir.
Bu usûl , geçmiş zamanlardaki küçük topluluklar için son derece geçerli ve İslâmiyet’in tanınma ilkesi ne uygun idiyse de; bugün topluluklar gelişmiş ve genişlemiştir, buna bağlı olarak insanları tanıma ihtiyacı da o derecede artmıştır. Elbise bugün daha büyük bir zaruret hâlini almıştır.
Kıyafet Devrimi ve Türkiye'deki Sonuçları
Bati dünyası da kilise ve şövalyelerin tanındığı kıyafet sermaye sahiplerini rahatsız etmiş ve bunlar kıyafet düşmanlığı yapmaya başlamışlardır. Sermaye sahipleri halk tarafından sevilen ve sayılan kimseler olmayıp halkın korktuğu, hatta kimi topluluklarda halkın nefret ettiği, ama sermayenin baskısı ile kendilerine itaat ettiği kimseler olmuşlardır. Bu dönemde asilzadeler den oluşan ordu yerine paralı asker sınıfı dogmaya başlamıştır. İste bugünkü sivil kıyafet böyle oluşmuştur.
Osmanlılarda , Müslümanlarla Hıristiyanların kıyafetleri ayrı idi. Böylece azınlıklar kendi varlıklarını koruyorlardı. Bu durum ve uygulama Bati emperyalizmi nine Türkiye'ye girmesini önlüyordu. Bati kıyafet üzerinde baskı yapıyordu. Maksat; Rum, Ermeni ve Yahudileri tanınmaz hâle getirmek ve böylece onlar aracılığı ile Türkiye'yi daha kolay sömürmekti.
Mustafa Kemal ve arkadaşları , onların bu isteğini yerine getirdi. Ancak o ve arkadaşları uyguladıkları siyaset ile bir taraftan azınlıkları ülkeden göçe zorladı , diğer taraftan nüfusun artmasını teşvik etti. Dışarıdan gelen Müslümanları Türk kabul etti. Böylece Batinin düşündüğünün tam aksi oldu ve onlar asimize edildiler. Gittikçe dinlerini unuttular. Müslümanlara karsı yapılan ateist politikalar daha ziyade onlara yani Müslüman olmayanlara tesir etmiş ve dinlerinden uzaklaşmışlardır.
Türkiye'deki kıyafet devrimi sonuçta Müslümanların lehine olmuştur.
Bugün yalnız Türkiye değil, bütün dünya ateist kıyafet giymektedir. Şapka ; ben basımı secdeye koymam, ben tanrıya ibadet etmem anlamındadır. Ne var ki, tüm insanlar baslarına şapka örtmekle bu ifade mânâsını kaybetmiştir.
Bunun gibi bas açma da; ben Bati tipi aile yapısını benimsiyorum, ben Islâma anlamda iffet ve namus anlayışına sahip değilim seklinde bir mânâ taşımaktadır. Ne var ki, herkes basını açınca, bas açma da bu mânâsını kaybetmiştir.
Evet, kıyafet ateistlere benzetildi ama sonunda Müslümanlar değil ateistler yok oldu.
Bati Çökmektedir
Bati toplumu çökmektedir.
Bati dünyası yaslanmıştır ve çökmektedir.
Bati Medeniyeti yavaş mukadder sonuna yaklaşmaktadır.
Bunun ne demek olduğunu biraz daha açalım:
İnsan genç yasta iken hücreler çoğalmakta ve beden büyümektedir. Bu 33 yasına kadar böyle gelir. 33 yasından 66 yasına kadar duraklama devri baslar. Bedende hücreler ne artar ne de eksilir. Ayni sayıyı ve büyüklüğü korur. Oysa ondan sonra bazı hücreler azalmaya bazı hücreler de koflaşmaya baslar ve insan her an ölümün eşiğindedir.
Topluluklar da böyledir. Genç toplulukların nüfusları artarak çoğalır ve gelişirler. Nitekim bu yüzyılın basında 12 milyon olan Türkiye bugün 70 milyona ulaşmıştır. Bu topluluğun genç ve dinamik olduğunu ifade eder. Oysa, Bati topluluklarının nüfusları artmamakta, aksine azalmaktadır.
Bunun mânâsı ne demektir?
Bati çöküyor ve yavaş ölüyor.
Refah onu yaşatmıyor; tam tersine öldürüyor.
Bunun sebebi nedir?
Bati Neden Çöküyor?
Bunun başlangıçtaki en önemli sebebi, tek evlilik ve boşanmanın zorluğu dur. Halk böyle bir baskıya alınınca, serbest cinsi ilişkilere girmiş ve evlenmeler terk edilmeye başlanmıştır. Her ifrat beraberinde tefriti getirmiştir. Bu yapı ve uygulama, bir taraftan toplulukları çocuk yapmamaya götürmüs, diğer taraftan da cinsi hastalıkların alıp yürümesine sebep olmuştur. Bu durum Bati dünyası nine savaşçı ve mücadeleci erkeğini alıp götürmüs; yerine alkol ve uyuşturucu düşkünü miskin erkeğin oluşmasına neden olmuştur. Bati ülkeleri , bu konudaki açıklarını tarihte yani geçmişte elde ettikleri teknik ve bilgi üstünlüğü ile şimdilik kapatmaktadır.
Ne var ki, Bati yavaş bilgisini de tekniğini de unutmaktadır. Doğu dan getirdiği isçilerle üretimini yapabilmektedir. Para ile devşirdiği beyinler sayesinde üstünlüğünü korumaktadır. Bu ise bir taraftan teknolojinin bütün dünya ülkelerine yayılmasına sebep olmakta ve dünya da bu beyinler sayesinde bir şeyler yakalama seviyesine ulaşmaktadır.
Batinin sömürüsünü artırmak için getirdiği teknik imkânlar; haberleşme, ulaşım, tedris ve deneme imkânları dünyaya yayılmakta, bu gelişmeler sayesinde artık Bati toplulukları ile rekabet edecek ülkeler ve topluluklar ortaya çıkmaktadır.
Çok kısa bir zaman sonra Bati varolan üstünlüğünü kaybedecektir.
Bati tipi aile anlayışı nedeniyle birden çöküp gidecektir.
Sovyetlerin çöküşü den beter olacaktır.
Bati dünyası , iste böylesine kendi çöküşüne derman arayıp hastalığını tedavi edeceğine; dünyayı kendi hastalıklarına bulaştırmak, bu sayede kendisini yaşatmak istemektedir. Oysa, dünya bu hastalıklara bulaştığı zaman, böyle bir dünyada kendileri yasayamadığı ve çöktüğü gibi, dünya da onlarla birlikte çöker ve yok olur.
Bati topluluklarının yapacağı tek olumlu is;
Peygamberlerin tavsiyelerine uyarak kendilerini tedavi etmektir.
Bati toplulukları neler yapmalıdır?
Bu konuda bizim kendilerine bazı tavsiyelerimiz olacaktır:
Batinin Yapması Gerekenler
1) Kilise nikâhının yanında, birlikte yasayan çiftlerin bu yasayışlarını da meşru kabul edip bunun hukukunu düzenlemelidir. Böylece birlikte yasayan çiftlerin de serbest cinsi ilişkide bulunma hakları kaldırılmalıdır.
2) Bir kadının bir doğurma devresinde birden fazla erkekle cinsi ilişki kurması, gizli cinsi ilişkilerin kurulması, yakınlar arasında cinsi ilişkilerin kurulması yasaklanmalıdır ve cezalandırılmalıdır. Ayrıca cinsel sömürüyü durduracak tedbirler almalıdır.
3) Çok evlilik getirilmeli, kolaylaştırılmalı ve bazı zaruri hallerde teşvik edilmelidir. Böylece özellikle savaş sonrası zamanlarda ve benzeri durumlarda topluluklarda kocasız kadın bırakılmamalı ve çocuk yapan kadınlar devlet teminatında olmalıdır.
4) Cinsi ilişkiyi fuhuş haline dönüştüren, pek çok kimse ile durmadan cinsi ilişkide bulunan kimseler için daha zecri tedbirler alınmalıdır. Bunu alışkanlık veya meslek haline getirenler sürgün sitelerinde ikamete zorlanmalıdır.
Topluluk içinde değişik din ve mezheplerin varolmasına imkân vermeli, bunları desteklemeli ve devlet yönetiminde müntesipleri nispetinde bunları söz sahibi kılmalıdır. Din ve mezhepler arasında ahlâk yarısını başlatmalıdır. Tekel olan her şey bozulur ve fonksiyonunu yapamaz olur.
Bati dünyası, aslında bu tedbirleri alıp kendisini kurtarması gerekirken; yapılması gerekenin aksini yapmakta, dünyaya ateizmi, fuhşu, uyusturuculari, içkiyi, kumarı, hâsılı ahlâksızlığı yaymakta ve böylece onları perişan etmekle kendisinin kurtulacağını sanmaktadır. Bunu da son derece sinsice yapmaktadır. 'Boşanmayı zorlaştırıyorum ve böylece evlilik müessesesini koruyorum' diyerek evlilik müessesesini çökertmekte; 'çok evliliği yasaklıyorum' diyerek aslında fertleri serbest cinsi ilişkiye zorlamaktadır.
Bugün Türkiye'de verilen savaş iste budur.
- Basını örtme ve açma savası yerine;
Bati tipi serbest cinsi ilişki dünyası mi?
- Yoksa, İslâm’ın öngördüğü iffetli aile tipi mi?
Türk iyede verilen savaş iste budur.
Ancak Türkiye'deki bu mücadele doğrudan doğruya verilmemektedir. Türkiye'de mânâsız kılıklara girerek mücadele verilmekte ve mücadeleyi verenler asil yüzleri ile görünmemektedir. "Atatürkçülük" adi veya kılıfı altında Bati dünyasının bu mikrobu Türkiye'ye aşılanmak istenmektedir. Oysa Mustafa Kemal; "Hayat mücadeleden ibarettir. Kim savası kazanırsa o yasar." demiştir ve Türkiye'nin güçlenmesini istemiştir. O sebepledir ki, nüfusun artması için doğumu teşvik etmiş ve beş çocuklu olanları yol vergisinden muaf tutmuştur. Birçok kimsenin çocukları, daha çocuk dogmadan nüfusa kaydedilmiştir. Bundan dolayı birçok kimsenin cinsiyeti askerlik çağında tashih edilmiştir. Devlet memurlarına hatırı sayılır miktarda çocuk zammı vermiştir. Dışarıdan gelen göçler teşvik edilmiş ve ülkeye gelen her Müslüman "Türk" kabul edilerek ülkede yerleştirilmiştir.
Oysa günümüzde geçmişte yapılanların tam tersi yapılmaktadır. Bugünkü Türkiye'de devlet doğum kontrolü kampanyası açmıştır ve Türkiye nüfusunun artmaması için savaş vermektedir. Nedir Türkiye nüfusu? Türkiye çok kalabalık bir ülke midir? Türkiye çorak bir ülke midir? Eğer Türkiye, meselâ Bati'daki Hollanda’nın nüfus kalabalikligina/ yoğunluğuna erişse, o zaman Türkiye'nin nüfusu 400 milyon olur. Türkiye daha verimli topraklara sahip olduğu için 500 milyon insani bugünkü teknoloji ile rahatlıkla besler. Asya'da nüfusu milyara varan devletler vardır. Kuzeyimizdeki Rusya’nın nüfusu 200 milyondan çoktur. Amerika’nın nüfusu 300 milyonun üstündedir. Avrupa birleşerek tek devlet oluyor. Türkiye'nin kendi varlığını koruması ancak 400-500 milyon nüfusa erişmesi ile mümkün olur.
İste gerçek Kemalizm'in nüfus politikası budur. Her şeyleri sahte olan Batıcıların Kemalizm'i de sahtedir. Bugün uygulaya geldikleri nüfus politikaları ile bu açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Ülkemizde satın aldıkları veya koruttukları -Mustafa Kemal'in dediği gibi- "gaflet veya dalâlet hatta hıyanet içinde olanları" istedikleri gibi söyletirler. Onlara böyle hainlikler yaptırarak bu ülkeyi işgal edeceklerini sanırlar. Oysa Türkler sabırlıdır. Bu tür saldırılardan rahatsız değilmiş, aptalmış, anlamıyormuş gibi görünürler. Ancak, Türkler sonunda bir silkinir ve öylesine bir bas kaldırır ki; düşmanları yeryüzünde kaçacak köse bucak bulamayabilirler.
Elbette bu böyle sürmeyecektir.
Bunları yapanlar pişman olacaklardır.
İstiklâl Savaşımız bunun açık örneğidir.