İSLAMDA ÖRTÜ
Süleyman Karagülle
1531 Okunma
ANAYASA MADDESİ VE KAVRAMLARIN TANIMI

VIII. ANAYASA MADDESI VE KAVRAMLARIN TANIMI

Cihadı bir Anayasa maddesi olarak söyle ifade edebiliriz:

"Müslüman, İnsanlık camiası içinde yerinden yönetime saygılı, demokratik, lâik, liberal ve sosyal bir çoklu hukuk düzenini oluşturmak için cihat yapar. Varsa, o düzeni korumak için cihat yapar."

Simdi bu ifadedeki kelimeleri açıklayalım:

İnsanlık Camiası

Yeryüzü bütün insanlığındır _ftn4. Bu toprakları atalarından devralmışlardır ve ondan yararlanarak yasarlar. Onu imar edip çocuklarına devrederler. Onu tahrip etmeye hakları yoktur. İnsanlar yeryüzünü işgal ile bölüşürler. Emekleri ile de onun belli bölümlerine malik olurlar. Haklar hukuk düzeni içinde belirlenir. Hukuk düzenine uymayanlara karsı savaş meşrudur. Savaş ancak barisin tesisi için meşrudur . Yoksa barış savaşa hazırlık için değildir.

Yerinden Yönetime Saygılı

Yeryüzü kıtalara ayrılmıştır. Denizler dışında kalan kıtalar ülkelere diş savunma karşılığı temlik edilmiştir. Ülke toprakları bölgelere ayrılmıştır. Dağlar ve savunma dışında kalan bölge toprakları iç savunma karşılığında illere temlik edilmiştir. İl toprakları ilçelere ayrılmıştır. Ormanlar dışında kalan yerler hukuk düzeni tesis etme karşılığında bucaklara temlik edilmiştir. Bucak toprakları köylere ayrılır. Mera ve işyerleri dışında kalan köy toprakları, ortaklasa yasamayı sağlama karşılığında ocaklara temlik edilmiştir. Park ve sokak dışında kalan ocak yerleri, ailelerin yasaması için ayrılmış olup kişilerin mülkiyetindedir. Merkezi yönetim taşranın temsilcileri tarafından yapılır. Merkezi yönetim ancak ortak islere ve taşradakiler arasındaki meselelere karışır. Merkezi yönetimin taşradakilerin iç islerine karışması caiz değildir. Bu yerinden yönetimdir. İnsanlık devletin iç islerine; devlet illerin iç islerine; iller bucakların iç islerine; bucaklar ocakların iç islerine; bucak ve ocaklar kişinin özel islerine karışamaz. Onları bağlıyan mevzuat çıkaramaz _ftn5.

Demokratik Düzen

halkın kendi kendisini yönetmesidir. Bu da halkın kendi içtihatları ile hareket etmesi ve içtihatlarına göre ilzam edilmesi demektir. Serbestçe yapacakları sözleşmelerle toplulukların oluşmasıdır. Yani, sözleşme özgürlüğüdür. Kimse sözleşme yapmak zorunda değildir. Sözleşmeyi de her zaman bozabilir. Ancak sözleşme devam ettiği takdirde uyma zorunluluğu vardır. Kendi rızaları ile yaptıkları sözleşme sonucunda ocak, bucak, il ve devletleri oluştururlar. Bunların yönetilmesi için temsilciler gönderirler. Meclisler oluşur, meclisler şûraları oluşturur, bunlar da ortak isleri icra ederler. Yerinden yönetim ilkesiyle taşranın iç islerine karışmazlar ve onları zorlayan mevzuat çıkaramazlar. Halk, yeter sayıya ulaşmaları şartıyla kendilerine ocak, bucak, il ve devlet kurma hakkına sahibe olduğu gibi; halkın bunları yöneten meclis ve şûralardaki temsilcilerini değiştirme hakları da vardır. Ayrıca, uyum sağlayamayan ocak, bucak, il ve devleti de değiştirme hakki vardır. Demokraside vize ve gümrük duvarları yoktur. Demokrasi insanin kendi kendisini yönetmesi için oluşturulmuş bir sosyal mekanizmadır.

Lâiklik

İnsanlar kendi baslarına hak ve hürriyetlerini kullanamazlar. Sosyal gruplar oluşturmak suretiyle hak ve hürriyetlerini oralarda kullanırlar. Bu sosyal gruplar demokratiklik gereği sözleşmelere dayanılarak oluşturulur. Herkesin ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklığı vardır. Bunların başkanları, bucak, il, devlet ve insanlıkta ilmî, dinî, meslekî ve siyasî şûralar oluşturur. İlmî sûra, meclisle birlikte yasama; dinî sûra, denetleme; meslekî sûra, yürütme; ve siyasî sûra yönetim (yargı) kuvvetlerini kullanırlar. Bilgisizlikten doğan zararları ilmî, beceriksizlikten doğan zararları meslekî, ihmalden doğan zararları dinî ve kaiden İran edilen zararları siyasi dayanışma ortaklıkları tazmin ederler. İste lâiklik böyle sosyal grup oluşturma hürriyetidir ve sosyal grupların eşitlik içinde olmalarıdır. İlmî, dinî, meslekî ve siyasî şûralar arasında denge vardır. Din ilme, ilim idareye, idare ekonomiye karışamaz. Ayrıca bir siyasi grup diğer siyasi gruba tahakküm edemez, onu kendi yönetimine alamaz. Meselâ, Hanefi mezhebi Şiî veya Katolik mezhebine tahakküm edemez. Yahut İslâmiyet devleti denetimi altına alamaz. Demek ki lâiklik, insanların hak ve hürriyetlerinin örgütler içinde korunması ve kullanılmasıdır. Bu sebepledir ki lâiklik olmadan demokrasi olamaz. Demokrasi olmadan lâikliğin mânâsı yoktur.

Burada önemli olan bir hususu belirtmede yarar vardır: Batıda demokrasi, ekseriyetin dediğini yapmadır. Dört veya beş senede bir seçim olur, iktidarı ele geçirenler, hele anayasa değiştirme ekseriyetine ulaşanlar, hudutsuz yetkiye sahip olurlar. Hatta isterlerse muhaliflerini keserek öldürebilirler. Çünkü Anayasanın üzerinde bir güç kabul edilmemiştir. O da ekseriyete verilmiştir. Anayasa ekseriyeti temin edemediği zaman bir kaç milletvekilinin transferi ile yönetim yaz-boz tahtasına dönüşür ve çıkmazlara girilir. İste bunu bugünkü Türkiye'nin sıkıntısından gayet iyi tanıyor ve biliyoruz.

Türkiye'de kahir ekseriyet İslâmiyet’in Hanefi mezhebine aittir. Türkiye Cumhuriyeti tek kuvvet ilkesini gütmüş ve halkı tek mezhepte birleştirmeyi hedef almıştır. Diyanet İsleri Teşkilâtı’nın görevi bu olmuştur ve olmakta da devam etmektedir. Sonunda istenilen gerçekleşmiş ve halkın kahir ekseriyeti Hanefi olmuştur. Sonra meclisler de elbette bunlardan oluşmuştur. Onlar da kendi inanç ve anlayışlarına dayanarak ve bu arada ekseriyetten de yararlanarak kanunlar çıkarmışlardır. Hükümetler baskı yapmışlardır. Bu sefer Hanefi olmayan azınlık harekete geçmiş, dışarıdan aldığı destekle, sermayenin Hanefi olmamasından da yararlanarak orduyu harekete geçirmiş ve Türkiye'de askeri müdahalelerle demokrasi inkıtaa uğratılmıştır. Bugün yaşanan olay da budur. Bundan kurtulmanın tek yolu vardır; o da İslâmiyet’in de tasvip ettiği, 'ekseriyet sistemi' yerine 'nispi sistem' ve 'yerinden yönetim sistemimdir. Nispi sistemde ekseriyetin azınlığı ezme hakki yoktur, merkezin taşrayı ezme hakki yoktur. Demokrasi ve lâiklik ancak böyle bir sistemde uygulanabilir.

Bugün meclislere nispi sistem kısmen girmiştir; kısmen diyorum, çünkü henüz % 10 barajı mevcuttur. Oysa bu baraj % 5'e indirilmelidir. Hükümette ise ekseriyet sistemi vardır. Bu da kalkmalı ve hükümet de nispi olarak oluşmalıdır. Partiler, milletvekilleri veya aldıkları oyları şayisi ile hükümete bakan vermelidir. Meclisin denetlenmesi ve ekseriyetin parmağı ile yargı yoluyla olmalıdır. Mecliste grubu olan her siyasi parti bakan veya başbakan aleyhine siyasi dava açabilmelidir. Beceriksiz veya mevzuata aykırı hareket eden bakanlıktan uzaklaştırılabilmelidir. Hakemin birini davacı partinin grup başkanı, diğerini davalı bakan seçmelidir. İki hakem bir başhakemi seçmeli ve onların kararı kesin olmalıdır. Bu suretle uzaklaştırılan bir kimse bir yıl içinde bakan olamamalıdır. Yine bugün eksik olan yerinden yönetimin olmayışı sebebiyle, bir köydeki çeşmenin yapılması ile merkezin ilgilenmesi sebebiyle, baskı oluşmakta ve meseleler çözüme kavuşturulamamaktadır. İste bu merkezi yönetimin kalkması ve ekseriyet yerine nispi sistemin gelmesi için cihat etmelisiniz. Demokrasi ve lâiklik ancak böyle gelebilir. Bunun dışında sadece demokrasi ve lâikliğin edebiyatı yapılabilir.

Liberallik

Bu miyar anayasanın değişmez maddelerinde yer almamıştır. Ancak tüm maddelerde bu esas gözetilmiştir. Sosyalliğin yanında liberalliği de birlikte ele almazsanız, sosyalizme gider ve sonunda ne demokrasi ne de lâiklik ortada kalır. Dolayısıyla bizim liberalliğin de değişmez maddeler arasına girmesi için cihat yapmamız gerekir. Cihat demek kıtal mânâsındaki savaş demek değildir. Cihat, barış yoluyla meseleleri çözmek demektir. Saldıran ve savaşanlar olursa, elbette onlarla savaşma söz konusudur.

Liberallik, herkesin kendi emeğini istediği yerde değerlendirmesi demektir. Eskiden herkesin tarlası vardı, bahçesi vardı, hayvanları vardı ve istediği isi yapardı. Terzi olur, ayakkabıcı olur, berber olur ve istediği mesleği icra ederdi. Simdi ise sanayi dönemine geçilmiştir. İnsanlar ücretle köleleştirilmiş ve isçi haline getirilmiştir. Kişi ya bir sektör tekelinde veya devlet tekelinde çalışmak zorundadır. Bu da sonunda sosyal patlamaları ve problemleri getirmiştir. Öyle bir rejim oluşmalıdır ki, isteyen istediği iste istediği ücretle çalışabilmelidir.

Bunun mekanizması söyle getirilmiştir: Her insanin bir çalışma kredisini alma hakki vardır. İsçiler isterlerse bu kredileri birleştirir ve ortak bir isletmede kullanırlar veya istedikleri is yerine gidip orada çalışır ve krediyi işverene kullandırırlar. Böylece isçi gittiği yerde kendi sermayesini de götürmüstür. İsçi çalışır ve ücretini alır, işyeri veya sahibi borçlanır.

Diğer taraftan isçi çalışmadığı zamanlarda bu kredisini kullanamadığı için işveren ile isçi arasında eşitlik ortaya çıkmıştır. Bir isletmeyi isletmek için kapitale ihtiyaç kalmamaktadır. Eğer kişi isi biliyorsa, yeter derecede de isçi bulabiliyorsa, onun faizsiz kredisi hazırdır. Böylece işverenler çoğalıyor, isçiler de istedikleri işverenle beraber çalışma imkânını buluyorlar. Bu sayede hem teşebbüsler ortaya çıkıyor hem de herkes kendi isini kendisi seçiyor ve emeğini istediği gibi değerlendiriyor. Buna liberallik deniyor.

Böyle dengeli bir düzenin kurulması için cihat yapmalıyız.

Sosyallik

Yeryüzü insanlığındır. Yasayanların ondan yararlanma hakları vardır. Çalışanlar kredi hakları ile sermaye edinir, orada çalışır ve ücretlerini alırlar. Çalışmayanların ise yeryüzündeki kira haklarını alma hakları vardır _ftn6. Yani, çalışmayanların da yeryüzünün kira karşılığını alıp yasama hakları vardır. Vergi bu mantık üzerinde oturmaktadır. Devlet aldığı vergilerin bir kısmi ile ortak yatırımlar yapar ve hizmetler görür. Halk bu hizmetlerden yararlanır. Bu sebepledir ki İslâmiyet’te paralı yollar, paralı su, paralı elektrik yoktur. Paralı kamu hizmetleri yoktur. Devlet; tapu kayıtlarından, hastanedeki tedaviden, mahkemedeki muhakemeden para alamaz, harç alamaz. Herkes her türlü kamu hizmetlerinden karşılıksız olarak yararlanır _ftn7. Sosyal devlet anlayışının temeli budur.

Hatta bu da yetmemektedir. Fakirlere, yoksullara, yetimlere, yaslılara; kendilerinden hiçbir karşılık istenmeden yeryüzünün kira payından hakları verilir _ftn8. Bakiniz, yardim yapılır demiyorum, hakları verilir diyorum. Yani, prim ve aidat ödenmeden genel olarak sosyal sigorta vardır.

İste bu ilkeye sosyallik denmektedir. Bu anayasanın zorunlu maddesidir. Ne var ki, anayasalar çok ileri seviyede gelişmiştir. Kanunlar ise hâlâ Nuh Nebimden kalma kanunlardır. Anayasalara uyamamaktadırlar. Bu da devleti hukuk devleti olmaktan çıkarmaktadır. Aidat veren kimseyi sigortalamak sosyal güvenlik değildir, sosyal sömürüdür. Hastayı parası ile tedavi etmek sosyallik değildir, insani sömürmektir. Bu mantık kapitalizm mantığıdır. Sermayenin insanları sömürmesi mantığıdır. Anayasanın sosyallik ilkesine aykırıdır.

Çoklu Hukuk

Hukuk sisteminin dayandığı dört temel kriter vardır.

a) Hukuk sisteminde kuvvet değil hak üstündür. Kişiler dayanışma ortaklıklarına girmişlerdir. Çıkan ihtilâfları tarafların seçecekleri hakemler çöğer _ftn9. Hakemlerin kararlarına uymayanlar ise dayanışma ortaklıkları tarafından tenkil edilir. Buna hukuk sistemi diyoruz. Bugün mahkemeler vardır. Merkezden atanan ve denetlenen hakimler vardır. Merkezi yargı düzeni vardır. Anayasa yargının bağımsız olduğunu söylüyor. Anayasa yargıç güvencesinden bahsediyor ama bunun mekanizması yoktur. İste biz istiyoruz ki, yargının bagimsizligini sağlayan, yargıç güvencesini sağlayan mekanizma ortaya çıksın. Demokrasi ve lâikliğin, liberallik ve sosyalliğin teminatı budur. Merkezden atanmış hakimlerin demokratik olmaları mümkün değildir. Ya siyasi baskı içindedir; kararları iktidarın istekleri doğrultusunda verecektir. Yahut baskı yoktur; kararları kendi inanç ve kanaatlerine göre verecektir. Bu da başka bakımdan zulüm olacak, ayrıca hakim kadar devlet otoritesi ortaya çıkaracaktır. Oysa hakemler taraflar arasından seçilirse ve kararlar merkezi denetim dışında bırakılırsa, bu hem yerinden yönetim ilkesine uygun olur hem de yargı bağımsızlığı ve hakim güvencesi sağlanır. Onu görevlendirenler onu korurlar. Hak ancak hakemler tarafından ortaya konursa kuvvet onu koruyacaktır. Kuvvetin ortaya koyduğu hak değil kuvvetin tahakküm aracı olur.

b) Hakim, hakem olan kişiler değil, sözleşmelerle oluşan mevzuattır. Herkes bir fiili yapmadan önce o fiilin sonucunu bastan bilmektedir. Mevzuatta bulunmayan yaptırımlarla kişi karsılaşmaz. Sonra kimse kimseye emredemez, hakim olamaz. Herkes mevzuata uymakla yükümlüdür. Fiiller islenmeden önce engellenmez, islendikten sonra cezalandırılır. Bu düzen hukuk düzenidir. Hukuk düzeninde halkla polis sokakta çatışmaz. Sokakta yürüyüp zarar verirlerse verenler sonra muhakeme edilerek tecziye olunur.

c) Hukuk düzeninde fiilleri isleyenlere sadece o fiilin cezası verilir. Suçlu kişi yoktur. Suçu isleyen kişi vardır. Cezasını çekmekle tekrar normal insan olur. Kişi mevzuattaki fiillerden sorumludur. Davranışlardan sorumludur. Kendi kasti olmayan sonuçlardan sorumlu değildir.

d) Nihayet suç şahsidir. Kimse başkasının islediği bir suçtan dolayı cezalandırılamaz. Baba oğlunun, kari kocanın yaptıklarından sorumlu değildir. Ortaklar da ortakların yaptıklarından sorumlu değildir. Bu ilkeden hareket edilerek, hiç bir cemiyet veya vakıf veya ortaklık veya parti kapatılamaz. Suçlular cezalandırılır. Bir toplulukta suç isleyen topluluğa zarar verdiği için cezalandırılır. Yoksa topluluk ne için cezalandırılacaktır? Topluluk suçlu değil mağdurdur.

Bütün bunları 'çoklu' sıfatı ile vasıflandırıyoruz. Bu da demokrasinin ve lâikliğin gereğidir. Eğer insanlar çokluk içinde gruplaşmazlarsa o zaman nasıl demokrasi olacaktır, nasıl lâiklik olacaktır. Serbestliğin olması, insanin hür olabilmesi ve sosyal gruplar arasında rekabetin, hayırda yarisin sürüp gitmesi için çoklu sistem gelecektir.

Çoklu sistem ne demektir?

Bu, çok parti olacak, çok sendika olacak, çok tarikat olacak ve nihayet çok medrese olacak demektir. Halk bunlardan istediğine katılacaktır. Bunlara katılanların sayısınca kamu bütçesinden pay alacaklar, böylece denge sağlanacaktır.

Tevhide-i tedrisat kanunu devam ettikçe, tarikatlar yasaklanıp tek diyanet isleri örgütünü yaşattıkça, o ülkede demokrasiden ve lâiklikten bahsedilemez. Liberal ve sosyal düzen tesis olunamaz.

Genç kardeşim!

Dindaşım!

Vatandaşım! Kim ve ne olursan ol!

Ben sana bunları tavsiye ediyorum. Böyle bir düzen için son gayretini ortaya koy. Meşru yollardan yürü. Bu hedefe varmak için gerekirse bas örtüsü gibi küçük meselelerde tavizler ver. Bir gün bu ülkeye gerçekten demokrasi ve lâiklik gelirse, o zaman elbette bu meselelerin tamamını kökten çözmüş olursun.

Ben bunları söylerken, kendiliğimden bir şey söylemiyorum, Allah’ın kitabına tercüman oluyorum. Onun dediklerini size aktarıyorum. Ancak ben kötü bir tercüman olabilirim. Elbette eksiklerim ve hatalarım vardır. Eğer yanlışlık varsa, bu yanlışlar bana aittir; doğrular ise Onundur. İste bu sebepledir ki, söylediklerimi aynen kabul et demiyorum. Aklınla ve ilminle bu sözlerimi değerlendir; sana göre doğru olanları al, diğerlerini at.