Prof. Ali Bardakoğlu’na takdir ve minnet
1244 Okunma, 0 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com

 

12.11.2010

 

Ankara’da Eskişehir Yolu’nun üzerinde bir tarafta Diyanet İşleri Başkanlığı, hemen karşısındaysa Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin binaları bulunur. Eğer “içlerinden hangisinin stratejik önemi daha fazla?” diye soracak olursanız, hiç düşünmeden “Diyanet’in” cevabını veririm.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin yumuşak karınlarından biri Kürt sorunuysa diğeri de din-toplum-devlet ilişkileridir. Dolayısıyla Diyanet, her zaman devlet aygıtı içindeki en önemli ve kritik kurumlardan biri olmuştur. Personel sayısı ve bütçesi de bu öneme paralel olarak, sık sık itirazlara yol açacak ölçüde kabarık olmuştur.

Diyanet denince akla hiç kuşkusuz ilk olarak Başkan gelir. Hükümetler, başbakanlar, ilgili bakanlar gelip geçer ama her seferinde Diyanet İşleri Başkanı’nın devam edip etmeyeceği, görevi bırakacaksa yerini kimin alacağı ve yeni başkanın ne kadar görev yapacağı hep sıkıntılara neden olmuştur. Diyanet İşleri Başkanı önemlidir önemli olmasına ama kendisinden bu önemine aykırı bir şekilde, adeta görünmez olması beklenir. Kurumu olabildiğince az sorunla yönetmesi, kamuoyunun karşısına olabildiğince az çıkması, çıktığında da olabildiğince silik bir profil çizmesi dayatılır.

Hantal ve ürkek bir yapı

Diyanet İşleri Başkanı gerçekten zor bir görevdir ve eğer iktidarda AKP gibi laikliğe bağlılığı konusunda toplumun belli kesimlerinin kuşku duyduğu bir parti tek başına iktidardaysa bu zorluk katlanarak artar. İşte Prof. Ali Bardakoğlu bu son derece çetin görevi, büyük bir maharetle, üstelik kendisini bile şaşırtan uzun bir süre boyunca üstlendi

 

Devamı için TIKLAYINIZ.

 

Yorum:

Din Adamı Kimdir?

Aslında bu konuda çok fazla görüş var o sebepten tam olarak budur demek hayli zor. Yine de din adamı için fonksiyonel olarak esaslı bir kurtarıcı, rahatlatıcı bir fetva kapısıdır desek herhalde hata etmiş olmayız. Övgüde ölçüyü kaçırmış olma ihtimalimizi göz önüne alarak çağımızın süpermenini (okunduğu gibi yazılmaz) biraz detaylı anlatalım. Evet, niye Süpermen? Öncelikle bu soruyu açıklığa kavuşturalım, çünkü Rahibe Teresa kadın,  Örümcek Adam ‘örümcek kafalı’ çağrışımı yapıyor ve Ben-10 ise fazla çocuksu. İkinci soruysa şu din adamına niye kahramanlık yakıştırması yapıldı? Bu adamlar düşen bir uçağı mı yakalar, yoksa raydan çıkan treni mi durdurur? Hiçbiri!

Hayır, din adamlarının işi sanıldığının aksine oldukça zordur. Hiçbir milletin, hatta anket sorusu hazırlamak üzere birleşmiş milletlerin bile aklına gelemeyecek her türden soruyu dinle ilişkilendirip, diyanete yönelten meraklı, kararsız bir o kadar da tembel Türk halkının din! danışmanlığını yapmak, muhatabı bilgi bakımından doyurmak ve bir sonraki sezona kadar aynı cevapları ısıtıp servis etmek için kendisine zaman kazandırmaktır. Hurafenin ve bilgisizliğin üst düzeyde olduğu toplumumuzda bakalım Diyanetin ‘Alo Fetva’ hattına ne tür sorular geliyormuş:

SORU: Bir ölünün ardından 52'nci gün mevlit okunmazsa, kabirde kemikleri birbirine geçer değil mi?

CEVAP: Değil. Zaten 52'nci günde okunan mevlit ne farzdır ne de sünnet... Bu zaman içerisinde bir gelenek haline dönüşmüş.

SORU: Baykuş öttü, duydum; hangi duayı okursam rüyama girmez?

CEVAP: Böyle bir dua yoktur. Gördüğün her baykuş rüyana giriyor mu? Rüyanın kapısı yok ki kapatasın.

SORU: Yumurta haşlıyordum çok kaynadı. Yumurta çok kati olursa içine cin girermiş. Cin çıksın diye hangi duayı okumam gerekir?

CEVAP: Hangi duayı okursan oku, ne yumurtaya cin girer, ne de çıkar.

 

Sorular ve cevaplar ortada. Muhakkak namaz, oruç, zekat gibi daha temel konularda da bu tarz sorular soruluyordur ve sorulmaya da devam edecektir. Burada asıl mesele insanların öğrenmek istemeyişidir. İnsanlar şunun derdinde: biz soralım neyi nasıl yapacağımızı söylesinler, onlar karar versinler, bize de uygulamak kalsın, adı da kulluk olsun.

Dinimizde günümüzdeki anlayışta bir din adamı kavramı yoktur, buna ihtiyaç da yoktur. Kişi yeterliyse zaten kendi içtihadıyla amel eder ki, bu irade ve bilgi demektir. Eğer yeterli değilse kendi seçeceği bir müçtehidin içtihatlarıyla amel eder. Yani din hakkında görüş belirtmek için devlet sertifikası veya izni gerekli değildir. Birey olarak zaten herkes kendi inancından ve bunun gereği olan amellerinden sorumludur. Bunun sorumluluğu belirli bir zümreye ait değildir.

Durum böyle olunca sanırım başlığı ‘Kim Din Adamıdır?’ diye değiştirmek daha doğru olacak.

 

 

Tayibet Erzen






Sayı: 75 | Tarih: 14.11.2010
Ahmet Hakan
Süper demode tutumlar
1784 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Prof. Ali Bardakoğlu’na takdir ve minnet
1244 Okunma
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Sele karşı tedbîr
1191 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Ruhat Mengi
'Diyanet'e sormak laikliğe aykırı ise...
1140 Okunma
3 Yorum
Vahap Alma
Zülfü Livaneli
Atatürk’ü sevmek ve anlamak aynı şey değil
1125 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Şevket Eygi
Bu Ülke Haramla Abâdolmaz
1122 Okunma
Emine Hocaoğlu
Fehmi Koru
Yeni medya düzeni
1122 Okunma
Ahmet Kirtekin
Ebubekir Sifil
Birlikte Yaşamak ve 'Bir Olmak'
1107 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Ruhat Mengi
'Diyanet’e sormak laikliğe aykırı' ise...
1073 Okunma
Vahap Alma


© 2024 - Akevler