- Yargıya intikal eden olayların siyasi sonuçları varsa ona sadece bir hukuk sorunu olarak bakmam. Bu yargıyı dışlamak değil bu süreç devam ederken oluşacak siyasi sonuçları da değerlendirmek istemekten ibarettir. Bugüne kadar darbe iddialarının ön plana geçtiği bir siyasi mücadeleye tanık olduk. Bu süreç egemenliğin el değiştirmesi anlamını taşıyordu ve seçkinlerin egemenliği yerine halkın egemenliğinin oluşacağı ilan ediliyordu.
- Tekel Sermaye zor durumdadır. Sovyetler yıkılmış ve sömürü canavarının alt çenesi kopmuştur. Obama’nın iktidarıyla tekel sermayenin ikinci çenesi de çalışmaz olmuştur. Türkiye’deki Adil Düzen hareketi ve Avrupa’daki papalığın yeniden etkin olması tekel sermayeyi mecalsiz hale getirmiştir. Bunlar da bir sitemli düzelme yoktur. Doğal direnmenin sonucu bunlar olmuştur. Para gücü hala tekel sermayenin elindedir. Yeni taktiği Türkiye’yi yanına alarak İslam âlemini etkin güçlere karşı çıkarmak. Sonra onları yanına alarak İslâm âlemini ezdirmek. Böylece bir taşla iki kuş vurmaktır. Türkiye’deki Ergenekon ve Balyoz operasyonları Türk ordusunu ve Türk siyasilerini emrine alma operasyonudur.
- Bu gibi mücadelelerde herkes kendini haklı kılacak iddialar ortaya atar ve her biri diğerini suçlar. Sonuç haklı olanın değil güçlü olanın kazanmasıyla belirlenir. Kazananın iyi ya da kötü olduğu ancak kaybedip güçsüz kaldığı zaman anlaşılır. Bu açıdan objektif bir değerlendirmeye haklılık ya da haksızlık tartışmasıyla ulaşılamaz. Tarafların ne yaptığı ve hangi amaca ulaşmak istediği araştırılmalıdır.
- Eğer iki taraf da batılsa, eğer iki taraf da haksa sonuç güçlü olanın zaferiyle biter. Ama taraflardan biri hak için diğeri sömürüsü için savaşıyorsa o zaman hakkın tarafı mutlaka zafer kazanır. Tarih böyle oluşmuş, uygarlıklar böyle doğmuştur. Dinler kuvvetli oldukları için uygarlıklar kurmadılar. Haklı oldukları için galip geldiler ve uygarlıklar kurdular. Adil Düzen eğer bugün galip değilse eksiklikler ve yanlışları vardır demektir. Ama sonunda mutlaka galip gelecektir. Uygarlaşma takdiri ilahîdir.
Bugüne kadar mücadelede bir tarafın hamlelerini seyrediyor, diğer tarafın ezilen kişilerin mırıldanmalarına benzeyen sözlerinden öte bir şey duymuyorduk. Günün birinde bireysel olmayan, bir gücü temsil eden bir karşı hamleyi bekliyordum hatta geciktiğini düşünüyordum. Şimdi Hanefi Avcı’nın çıkardığı kitap karşı hamlenin başladığını gösteriyor.
- Türkiye’nin yıkılmasını sermaye de istemiyor. Çünkü sözünü dinlemeyen etkin güçlere karşı İslam âlemini Türkiye aracılığıyla kullanmak istemektedir. Birinci hamleyi tekel sermaye başlatmıştır. İkinci hamle de onun eseridir. Gayesi Türkiye’yi etkin güçlere karşı harekete geçirme: ABD’ye, AB’ye Rusya’ya, Çin’e ve Hindistan’a karşı Müslümanları ayaklandırmak, sonra onlara onları ezdirmek. Türkiye’ye biçilen rol bu ayaklanmayı organize etmektir.
Bugüne kadar itham edilen zümredeki beklenenin ötesindeki durgunluk, hatta bunun mücadelenin bittiği ve zafer kazanıldığı sanılmasına yol açması ne anlama geliyordu? Bunun bir strateji olduğunu, küçük ve bireysel hamleler yerine sistemli bir karşı hamle için hazırlık olduğunu, hatta biraz komplo teorisi sosunu işin içine katarak karşı tarafın kolayca çürütülebilecek iddialarda bulunmasına destek olunduğunu düşündüm. Görünen manzara şuydu: Bir tarafın iddiaları, herhangi bir araştırmaya ve sorgulamaya gerek duyulmadan kabul ediliyordu. Bu kendine aşırı güvenin bir sonucuydu. Oysa karşı taraf siperde hazırlık yapmaktaydı ve günün birinde ortaya çıkmaları sürpriz olmayacaktı.
- Olay çok basitti. Sermaye önce yıllar önce bu tür hazırlıkları orduya yaptırmış, ama uygulamaya koydurmamıştı. Yılar sonra onları kullanarak orduyu yıpratmak ve emrine almak istemiştir. Ordu da baştan buna izin vermemiş geri çekilmiş kendisi istemeyerek yargıya baskı yaparak olayları etkisiz hale getirmiştir. Şimdi karşı hamleyle orduyu yeniden derde sokmaktadır. Biz her zaman ordunun yanında olduk, sonunda galip geleceğini ümitle bekledik. Şimdilik galiptir.
Bu kitabın içindekiler ve yayınlanma zamanı bir tesadüf değildir. Eğer bir kişi karşı olduğu şeylerin bireysel değil bir örgütün işi olduğunu düşünüyorsa kendisi de bireysel hareket etmez. Bu nedenle kitabın yayınlanmasını bir karşı hamlenin ilk adımı sayıyorum. Bundan sonra kitapta ileri sürülen iddiaları destekleyecek birçok yeni verilerle karşılaşacağımızı ve buna başka güç odaklarının da destek vereceğini düşünüyorum. Yani olayı bir kişi ve bir kitapla sınırlı tutmak yanlıştır.
- Karşı hareketi yaptıran da tekel sermayedir. Hanefi Avcı’nın kitabını da o yayınlatıyor. Orduya yanlış hareket yaptırmayı planlıyor. Ordumuz, bunları bilecek durumdadır, ümidindeyiz.
Bu mücadelenin sonucu ne olacaktır? Taraflar haklılıkları oranında mı başarılı olacaktır? Siyasi boyutu olan olaylarda siyasetin belirleyici olacağı ve hukukun buna uyum sağlayacağı tecrübelerle sabittir. Sonuç Türkiye’nin bölgede ve dünyadaki yeni rolünü en iyi yapacak bir kadronun kazanması ya da kadroların buna uyum sağlayacak biçimde yeniden şekillenmesi olacaktır.
- Türkiye İslam âlemini örgütlemede rolünü oynayacaktır. Ama bu İslam âlemini etkin güçler kullanma gafletine düşmeyecektir. Yurtta sulh, dünyada sulh ilkesinden vazgeçmeyecektir. Bu organize Adil Düzen’in dünyaya etkin hale gelmesine hizmet edecektir. Tekel sermaye kendi kurduğu tuzağa kendisi düşecek ve İslam âleminin çıkışıyla sömürüsü son bulacaktır.
Siyasetçilerin meydandaki kalabalıkları ve söyledikleri sözler bir savaşta cephedeki çatışmalara benzer. Bunlar sonuca etki etse bile zaferin nihai belirleyicisi değildir. Karargâhlarda oluşturulan strateji ve devletin sağladığı ittifaklar sonuç üzerinde daha belirleyicidir. Olaylara yukardan aşağı doğru bakmak gerekir.
- Görünürde zafer gerçek zafer değildir. Türkiye’deki Demirel, Erbakan mücadelesi sonunda Erbakan’ın zaferiyle bitmiştir. Görünürde Erbakan mağlup edilmiş, devre dışı bırakılmış gibi görünürse de hep Erbakan başarılı olmuştur. Demirel Erbakan’ı devre dışı bırakmak için İslam dininin yayılmasını sağladı. Şerîat’a karşı çıktı. Özal bizden ayrıldı Şerîatçı olmayan ama Şerîat’a karşı olmayan bir iktidarı getirdi. AK Parti Adil Düzen’e karşı olmuş, Millî Görüş’e karşı olmuş ama Şerîatçı olmuştur. Şimdi Numan’ı büyütüyorlar, bunu başarabilmeleri için biraz daha bize taviz vermek zorunda kalacaklar. Sonunda adım adım Erbakan’ın Adil Düzenine doğru gidilmektedir. Sonunda tekel sermaye de Adil Düzen’e teslim olacaktır.
• Karşı hamle 22 Ağustos 2010 Pazar
Seçkinlerin egemenliği yerine halkın egemenliği isteniyordu. Sonuçta kuvvetli olan haklı çıkar. Hanefi Avcı karşı hamleyi gösteriyor. İlk hamle yapanlar hazırlıksızdı. Karşı hamle beklendi. Hazırlandı. Geç bile kalındı. Kitap bireysel bir çıkış değildir. Türkiye’nin dünyadaki rolüne uyum sağlayan kazanacak. Sokakta kişisel hareket zafere götürmez, zafer sokaktaki hareketi oluşturur.
Özet Yorum: Türkiye’deki çatışma dünyadaki çatışmanın bir uzantısıdır. Dünyadaki çatışma sömürü sermayesi ile ona karşı olan güçlerin çatışmasıdır. Sömürü sermayesi her taraftan kuşatılmıştır. Ama para gücü hala onun elindedir. Sermayenin para gücü kendi içinde çökmektedir. Sermayeye karşı oluşan gücün ise hiçbir örgütlenmesi yoktur. İki taraf da perişan durumdadır. Karşı gücün Adil Düzen’i kabul edip yeniden örgütlenmesi gerekir. Sermaye de faizden vazgeçip sömürüye dayanmayan bir sermayeyle Adil Düzen içinde varlığını sürdürmelidir. Yani iki taraf sonunda Adil Düzen’de uzlaşacaktır.
• İçerden fethetmek 28 Ağustos 2010 Cumartesi
Bir istihbarat örgütünü başka siyasi güç ele geçirebilir. Öcalan ABD tarafından teslim edildi. İnsanî sebeplerden değil örgütün karşı tarafa geçmemesi için sağ bırakılması istendi. Fethullah’ı yurtdışına zorlayan güç onu ABD’ye teslim etmiştir. Ülkemiz için yararlı olsa da hukuk dışı davranıştır. Darbe hareketinin delillerini uzun süre kim saklamıştır. Derin devlete ihtiyacımız var.
Özet Yorum:
Sovyetler’in beklenmedik yıkılmasıyla tekel sermaye hazırlıksız yakalandı. Dil sorunu nedeniyle oralara gidemedi. İngilizceyi öğretme ihalesini Türkiye’ye verdi. Demirel ve Özal bunu Gülencilere yükledi. ABD de Gülen’i ülkesinde olsun istedi. Çıkar paralelliği içinde faaliyet gösteriliyor. İslamiyet kazanıyor. Türkiye’nin derin devlete değil derin siyasete ihtiyacı vardır. Asker olması gereken Cumhurbaşkanı, Genelkurmay başkanı ve Başbakan bu siyaseti götürmelidirler. Askerler götürüyorlar. Dışarıda hazırlanan darbeleri de yumuşatarak kendileri yapmak suretiyle zararsız hale getiriyorlar. Sivil kanadın beyni çalışmadığı için bu iş ancak askeri metotlarla çözülüyor.