Gülen cemaatine yönelik ilk değil ama en inandırıc
944 Okunma, 1 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

28/08/10

Ruşen Çakır'ın gözüyle olay kitap 3

Hanefi Avcı’nın kitabının ana ekseninde Fethullah Gülen cemaatinin devlet içindeki kadrolaşması ve bu kadrolar aracılığıyla yürüttüğü yasadışı faaliyet iddiaları olduğu ortada. Her ne kadar kitaptan hoşlanmayan çevreler “belge yok” dese de 557-563. sayfalarda yer alan ve cemaatten birileri tarafından daha üst bir merciye yollandığı ileri sürülen raporvari şikayet mektubu başlıbaşına yeterlidir. Avcı’nın, cemaatin Emniyet içindeki “imamı”nın “Kozanlı Ömer” kod adını kullanan Osman Hilmi Özdil adlı bir şahıs olduğunu ileri sürmesi de, bu iddiaların doğru ya da yanlış olduğunu anlayabilmek için çok önemli bir ipucudur.
Avcı ile yaptığımız NTV’deki Yazı İşleri programı öncesi Özdil’in avukatından bir ihtarname aldık. Bu da gösteriyor ki o isimde biri var. Ama kendisi ortaya çıkmış ve hakkındaki iddialara cevap vermiş değil. Adli ve idari mercilerin de kendisinin ifadesine başvurduğunu duymuş değiliz.

Avcı, Emniyet (ve devletin MİT, TSK gibi diğer kritik kurumlarındaki) cemaat yapılanmasının kendi önlerinde engel gördükleri kişi, grup, çevre ve kurumlara karşı bir dizi komplo düzenlediklerini ileri sürüyor. Ona göre Şemdinli İddianamesi, Van 100. Yıl Üniversitesi eski Rektörü Yücel Aşkın’a yönelik dava, çoğu üst düzey rütbeli subay olan birçok kişinin özel hayatlarının kayıt altına alınıp internet ve diğer medya araçları üzerinden yayılması, Erzincan’da Başsavcı İlhan Cihaner, Org. Saldıray Berk ve bazı MİT mensuplarını da kapsayan dava gibi birçok olayın arkasında Gülen cemaatinin komploları bulunuyor.
Avcı, Emin Aslan, Mustafa Gülcü, Sabri Uzun, Celal Uzunkaya, Faruk Ünsal, Ahmet İlhan Güner gibi polis şeflerine yönelik soruşturma, yargılama, görevden alma, kızağa çekilme gibi uygulamaların ardında da yine cemaatin olduğuna inanıyor.

Bütün bunlara ek olarak, kendisinin de, ama yaptığı yasal başvurularda adlarını verdiği ama kitapta vermediği İstanbul’daki iki polis şefi tarafından (ki bunların da cemaate bağlı olduklarını söylüyor) yasadışı bir şekilde dinletildiğini ortaya çıkardığını ileri sürüyor.
Bugüne kadar başta Emniyet olmak üzere devletteki Gülen kadrolaşması üzerine çok şey söylendi ama Avcı’nın kitabının bu konuda bir dönüm noktası olduğu kesindir. Çünkü:

1) Avcı, Gülen cemaatine hiç de uzak birisi değildi. Avcı’nın muhafazakâr bir dünya görüşü ve yaşam tarzına sahip olması, polis teşkilatındaki (ve kamuoyundaki itibarı) kendisini daha inandırıcı kılıyor;

2) Türkiye’nin en önde gelen istihbaratçılarından olan Avcı’nın, Emniyet’teki yaygın ilişki ağını da kullanarak cemaat örgütlenmesi hakkında epey bilgi sahibi olması normaldir. Diğer bir deyişle, o, bazılarının iddia ettiği gibi “olsa olsa” yöntemiyle değil, uzun bir çalışmanın sonucunda iddialarını dile getiriyor olmalı.

Avcı’nın Ergenekon’a bakışı

Özellikle medyada Avcı’ya yönelik son derece yoğun bir karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası yürütülüyor. Ve bu kampanyanın en çarpıcı yönü, Gülen cemaatinin devlet içinde örgütlendiği iddialarını hiç gündeme getirmeden diğer konuların öne çıkarılması. Bu noktada en çok, r çırpıda çöpe atılmak istenmesi de doğru değil. Çünkü…

Devamı için TIKLAYINIZ.

 

Yorum:

Ne Şam’ın şekeri, ne  Arap’ın yüzü

Hanefi Avcı yepyeni bir iddia ortaya atmış gibi kitabının medyada bomba etkisi yaratmasına bir türlü anlam veremiyorum. Bütün bu tepkiler şaşkını, bir o kadar da aptalı oynama mı yoksa referandum öncesi ‘Evet’ kalesini çökertme hamlesi mi? Yok hani toplum olarak her hendekten önce belgelere, kayıtlara, kasetlere çoktan alışmış olmamız gerektiğinden, bu kitabı da rafa kaldırıp önümüze bakmış olmamız gerekmez miydi?

Başımıza demokrasi bekçileri kesilenler, ülke derin güçlerin elinde parsellenirken, darbe planları yapılırken neredeydiler? Kadrolaşma iddiaları İslami kesimden birileri üzerinden yapılırken mi tehlikeli oldu? Öncesinde neydi, yurdum malı herkese helal miydi? O zaman kimse kusura bakmasın durum ‘Ya bizdensin, ya onlardan.’ meselesine dönüştürülmüşken, sistem bu kadar çarpıkken, illaki taraf olmak zorundaysanız, bu kutuplaşmalar da, kadrolaşmalar da kaçınılmaz olacak. Ülkü birliği içerisinde bir araya gelip, sayıca artan insanları ne ile suçlayabilirsiniz, daha doğrusu bu kadar sistemli olmayı nasıl ‘suç’ sayabilirsiniz? Eğer öyleyse ülkenin ‘öz’ evlatları, bekçileri olduklarını savunanlarda ya ülkü birliği yok ya da kapasite.

Kişi hak ve hürriyetlerinin bu kadar sembolik olarak temsil edildiği bir anayasaya tabi tutulan insanlar, sürekli kısıtlanırsa, giyimi, özel yaşantısı, çevresi, iş hayatı mercek altına alınırsa ve sürekli inanmadığı şekilde yaşaması dayatılırsa ve buna da ‘yasalara uyum’, ‘devlet bütünlüğünü koruma’ gerekliliği yakıştırılırsa bu durumda insanların ne yapmasını beklersiniz? Tabii ki yalan söylemelerini, kimliklerini hayatlarının en ince ayrıntısına varıncaya kadar saklamalarını, ‘ötekiler’denmiş gibi davranmalarını. Çünkü yaşama şansı tanımıyorsunuz bu insanlara. Ülkenin önemli makamlarında, tabiri caizse kilit noktalarında var olan ancak adı bile geçmeyen kadrolaşmaların zincirini kırmadan bir yerlere gelemeyen insanlara zorla kostüm giydirip, makyaj yaptırıyorsunuz, sonra da buna korsan film yakıştırması yapıyorsunuz.

İnsanların özgürce, inandıkları gibi yaşamalarına zemin hazırlanmazsa, kadrolaşma iddiaları gerçek olur. Böyle olsa bile bu kadronun suçu veya ülkeye verdiği zarar sabitlenmeden, yargılanmamaları gerekir. Bu, iddia sahiplerinin hep savuna geldikleri, gücüne sonsuz inandıkları demokrasinin gereğidir, önemli hatırlatma yerine geçmesi temennisiyle.

 

Tayibet Erzen


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
03.09.2010
23:43

HANEFİ AVCI’nın

K İ T A B I

Hanefi Avcı bir kitap yazmış. Ergenekoncuları ihbar ediyor, Gülencileri suçluyor. Tüm devletin onlar tarafından işgal edildiğini savunuyor. Bütün olayların arkasında onların olduğunu anlatıyor.

Üniversiteyi bitirip işe başladığımda yaşamaya başladığım ve tüm hayatım boyunca bütün olayları ona göre yorumladığım bir mekanizmayı sizlere anlatmak isterim.

Derin güç herhangi bir topluluğu ikiye ayırır ve iki tarafa da kendi adamlarını yerleştirir. Onlara görev verir; karşı tarafa saldırma görevi! Herkes için dosya hazırlanmakta, dosyada kişinin yaptığı hatalar kayda geçmektedir. Kimi zaman hatalar kasten yaptırılmaktadır. Kendisine yanaşamazlarsa yakınlarına, eşine, oğluna, kardeşine yanaşırlar; onlar vasıtasıyla suç veya hata işletirler ve dosyaya geçirirler. Çok dikkatli kimselerin yakınlarına yanaşmazlar, onlara suç işleyenleri arkadaş ederler. Kendisi suç işlemez ama yakın arkadaşı suç işlemeye devam eder. Onunla görüşmeler, arkadaşlıklar, fotoğraflar ve daha başka şeyler hep arşivlenir.

Hukuk düzeninde bir kimse bir suç işledi mi hemen harekete geçilir ve ona ceza verilir. Uzun zaman takip edilmeyen suçlar müruru zamana uğrar, sonra takip edilmez. Bunlar için durum böyle değildir. Dosyalar hazırlanır. Ama uyutulur. Günü gelince kullanılır. Hukuken geçerli olsun olmasın onlar kullanırlar.

İki gruba ayırdıkları toplulukta yönetimi sıra ile birbirine devrettirirler. Bir bakarsınız Halk Partisi (CHP) iktidar olur, bir bakarsınız Demokrat Parti (DP) sempatizanları iktidar olur. Eğer iktidarı normal yollarla değiştiremezlerse müdahalelerle değiştirirler. Ama mutlaka sıra ile bu oyunu sürdürürler. İktidar olan karşı tarafın dosyalarından istedikleri kimseleri temizletirler. Böylece iki grup arasındaki düşmanlık da o nisbette artar. Sonra öbür grup iktidar olunca onlara da karşı grubu temizletirler. Küllenmiş dosyalardan istenilenler ortaya çıkar. Böylece devamlı olarak istenmeyenler elenir.

Soruşturmada bazılarının dosyaları olmaz veya bir şey bulunmazsa, o zaman hedeflediklerinin arkadaşını muhakeme ederler, onun için aldıkları karara onu da eklerler. Böylece arkadaş ettikleri kimse sayesinde onu da harcarlar.

Hâsılı, siz ister suçlu olun ister olmayın, onlar isterse suçlu olmasan da suç bulur, yahut arkadaşını bulup suçlarlar; istemedikleri kimselerin dosyaları ise uyutulur.

Ne ki, her seferinde inananlar ve namaz kılanlar dosyaya eklenir ve devre dışı yapılır. Yani dindar olmayanlar iki operasyondan birinde harcanırlardı; biz dindarlar ise her operasyonda darbe yiyorduk.

İşte, onlar açısından ne kadar tatlı bir yönetim şekli değil mi? Asıl karar verenler derin güçlerdir ama failler ise sahnede görülenlerdir, mağdurlar ise aslında olaylarla hiç ilgisi olmayan kimselerdir. Çünkü bu işlemleri ajanlar yapmıyor, samimi olanlara yaptırılıyor.

Onların sevmedikleri kimseler samimilerdir.

Samimi olmayacaksın. Münafık olacaksın. Takiyyeci olacaksın.

Uğur Mumcu’yu, Bahriye Üçok’u öldürenler onlar; samimi solcu oldukları için öldürdüler. Doğu Perinçek gibi solcular hâlâ ayaktalar; suç işleseler de onlara dokunulmaz.

Bu durum Müslümanlar için de böyledir; çıkarı için Müslüman görünenler yüceltilir, samimi Müslümanlar ise horlanır.

Bu işler yapılırken hiç ilişkileri olmadığı halde, ‘ordu böyle istiyor’ der, yapacaklarını onun adına yaparlar. Ordu da ses çıkaramaz, ‘ben istemiyorum’ diyemez.

Bugün görünürde Ordu ile Gülenciler çatışmakta, birbirlerine karşı hamleler yapmaktadır. Oysa bunların iki tarafını da harekete geçiren derin güçtür, gizli odaklardır.

Hanefi Avcı da şimdi o sermayenin bir uygulamasına işaret etmekte, onun aracı olmaktadır. Orduda istemedikleri adamları Gülencileri kullanarak sindirdiler. Şimdi Gülencilerden, daha doğrusu dindarlardan istemedikleri kimseleri ordu taraftarı olanlara temizleteceklerdir. Bu arada ellerinden gelirse samimi dindarları da kurunun yanında yakacaklardır.

Geçmiş elli yıllık hayatımda hep bunları yaşadım. Sonunda ben olaylara karışmadığım halde beni de arkadaşlarıma eklediler ve bana zulmettiler. Ne var ki yaptıklarının hepsi sonunda benim iyiliğime olmuştur.

Ankara’da Demokrat Partilisin diye işimden attılar; İzmir’e gittim, Akevler’i kurduk.

Orada da yine Sanayi Bölge Müdürlüğü’nden uzaklaştırdılar; partilerimizi kurduk.

İnançlılara şunu söylemek isterim ki; belki şimdi sizi de Gülencilere katacak ve size de zulüm yapacaklardır. Hiç korkmayın; bunun mânâsı “Adil Düzen”e yaklaşıyoruz demektir.

İyi bilin ki Ordu mensupları ne kadar iyi kimselerden oluşmuşsa, Gülenciler de böyle iyi insanlardan oluşmuştur. Ajanlar ordu adına ve Gülenciler adına bu pislikleri yapmaktadırlar. Aldırmayın, sonunda onlar temizleneceklerdir. Bazen yapılan zulümler acı verse de sabredin.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL





Sayı: 64 | Tarih: 29.08.2010
Mehmet Şevket Eygi
İslâm’ın Müjdeleri ve Uyarıları
989 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Erbakan Hoca'ya tapınanlar çetesi
982 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Nazlı Ilıcak
Kürtler neden "evet" der?
979 Okunma
Fatma Karuç
Mümtazer Türköne
Mankurtlar (VIII): ...ve Bozkurtlar
975 Okunma
Arif Ersoy
Mahir Kaynak
Karşı hamle
966 Okunma
Süleyman Karagülle
Ahmet Altan
Fetullahçılar ve Avcı
959 Okunma
Özer Ataç
Ruşen Çakır
Gülen cemaatine yönelik ilk değil ama en inandırıc
944 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Fikret Bila
Bahçeli'nin T Cetveli - SP'deki Gelişmeler
874 Okunma
Harun Özdemir
Oktay Ekşi
Kartlar Açılıyor
851 Okunma
Vahap Alma