HALK İRADESİ Mİ, SİVİL TOPLUM MU?
Batı'da halkın, devlet mekanizmasına karşı menfaatlerini korumak ve haklarını savunmak maksadıyla oluşturduğu örgütlenme tarzını ifade etmek için kullanılan "Sivil toplum" kavramının bizde (İslamî terminolojide) bir karşılığı yoktur. Zira Batı'da devlet mekanizmasının hangi ilkeler temelinde çalışacağını belirleyen bir "Üst irade" yoktur. Bu cümleyi kurarken "Halk iradesi"ni atladığımı ve Batı'da devlet aygıtının "Halk iradesi"ne uygun çalışmak zorunda olduğunun varsayıldığından gafil olduğumu sanmayın. Bunun farkındayım ve fakat bir şeyin daha farkındayım: Eğer bu alanda mevcudiyeti "Varsayılan" o irade gerçekten mevcut olsaydı, halkın ayrıca "Sivil toplum" formatında örgütlenmesine gerek kalmazdı...
Her neyse, meselemiz bu değil. Filistin'e insanî yardım götürme girişiminin, geldiğimiz noktada ne ifade ettiği üzerinde durmak için yaptım bu girizgâhı.
İHH önderliğinde "Rotamız Filistin Yükümüz İnsanî Yardım" sloganıyla yola çıkan kafilenin, ilk anda hepimizin içini burkan gelişmelere rağmen muvaffak olduğu açık. Belki "Yakın hedef" arzu edilen tarzda gerçekleştirilemedi; ama bu girişimin doğurduğu ve doğuracağı neticeleri dikkate aldığımızda "Muvaffakiyet" sözcüğünün altını çizmemiz gerektiği gerçeği tartışmasız biçimde tezahür ediyor. Hangi neticeler bunlar?
1. Halk iradesi tek tek devletlerin, hatta Biraraya Getirilmiş Devletler'in (ne ilgisi varsa buna "Birleşmiş Milletler" diyorlar?!) yapamadığını yapmış ve propaganda gücü vasıtasıyla kendisini "Karşı konulamaz güç" olarak vehmettiren İsrail'e kafa tutmuştur.
2. İsrail'in, sahip olduğu silah, para ve propaganda gücü sayesinde her şeyi istediği gibi şekillendirebileceği inancı yerle bir olmuştur.
3. İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım'ın da -Perşembe günü Fatih Camii'nde şehitlerin cenaze namazı kılındıktan sonra yaptığı konuşmada- altını çizdiği gibi, Mavi Marmara gemisindeki silahsız insanlar, İsrail'in "Çok iyi eğitilmiş" ve son model silahlarla donatılmış komandolarını madara etmiş, altı İsrail komandosunu, ellerinden silahlarını alarak yaralamıştır.
4. Yine Yıldırım, "Biz onlardan korkmadık; onlar bizden korktu" demişti. Bu olay Siyonistlerin korkaklığını bir kere daha bütün dünyaya en açık şekilde ispatlamıştır.
5. Yıldırım, o konuşmasında, yaralı İsrail askerlerini geminin alt katında tedavi ettiklerini söylüyordu. İsraillilerse yardım gönüllülerine -yaralılar da dahil olmak üzere- her türlü insanlık dışı muameleyi yapmak suretiyle "İnsanlık"la ne kadar ilgili olduklarını bir kere daha net olarak ortaya koymuşlardır.
6. Bu olay, Türkiye'yi aslî misyonuna döndürme konusunda adeta milat olmuş, Türkiye'ye gücünü ve imkânlarını hatırlatmıştır.
7. İsrail bu olaydan sonra dünyada giderek daha da yalnızlaşmakta olduğunu fark etmiş, dünya kamuoyu, maskesi düşen İsrail'in gerçek niyetini ve yüzünü net bir şekilde görmeye başlamıştır.
8. Bundan sonra Türkiye ve onu müteakiben İslam dünyası, Filistin meselesi hakkında çok daha duyarlı davranma ve sonuç alıcı girişimlerde bulunma mecburiyeti hissedecektir.
9. Bundan sonra Türkiye'de ve dünyada sivil toplum örgütleri daha fazla öne çıkacaktır.
10. Bundan sonra İsrail'in Filistin meselesinde eskisi kadar "Rahat" ve "Sorumsuz" davranamayacağını öngörebiliriz.
11. Farklı milliyet ve dinlerden bir araya gelen gönüllülerin bu girişimi, Dinlerarası diyalog faaliyetlerinde düşülen hayatî hatanın, dinler arasında ortak noktalar keşfetme vehametinin tekrarına müncer olmamalıdır. Bu ve benzeri durumlarda diyaloğa "Evet" ama "Yok aslında birbirimizden farkımız" aymazlığına "Hayır"!
Yorum:
Tahrif Edilmiş İnançtan Tahrip Edilen Dünya’ya
İnançları tahrif edilen Museviler , dünyaya barış,adalet ,ilim ,teknik götürecekleri yerde bu bozuk inançları yüzünden kan ,zulüm ,savaş, fakirlik ve sömürü götürmüşlerdir. Allah’a iman edip hem kendilerini hem de başkalarını güven altına almaları gerekirken , Batıla yani nefislerine iman edip tüm dünyayı ateşe atma çabasına girmişleridir. Değiştirilen Tevrat ile Yahudiler artık kendi ırklarının üstünlüğüne ve ilahlığına inanmış ve ibadetlerinde Allah’ı değil kendi ırklarını yüceltmeye uğraşmaktadırlar. Muharref Tevratta geçen şu ifadeler de bu inancın ispatıdır.
“Siz Tanrınız,Rab için kutsal bir halksınız.Rab öz halkı olmanız için yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti.”(Tesniye 14/2)
“Rabbın sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin,gözün onlara acımayacak”(Tesniye 7/16)
“Siz bu dünyada tanrılarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız. Kalk ey Rab,Yeryüzüne hükmet,zira insanların tümüne sen varis olacaksın.”(Mezmurlar 82/6)Daha birçok Tevrat ayetinde bu ve buna benzer ifadeler geçmektedir. Bu inançla beslenen bir zihniyetle uzlaşma ,barış , anlaşma olmayacağı açıktır.
Bu inancın gereklerini yerine getirme konusunda mücadele eden,uğraş veren siyasi anlayışa da Siyonizm diyoruz. Faizli ekonomi ve karşılıksız dolar basarak ekonomik olarak ülkeleri sömüren ve insanları rızık korkusuyla , eğlenceyle, sporla uyuşturarak bilinçlenmelerini engelleyen bu ideolojinin nihai hedefi bu köleleşmiş zihniyetlerin yine tahrif olmuş inançlarının vaad etmiş olduğu arz-ı mev’ud fethinde kendilerine ses çıkarmayacak ve yardımcı olacak hale gelmesini sağlamaktır. Fırat ile Nil nehirleri arasında kalan yerleri vaad edilmiş olan gören Siyonistler bunu da muharref tevrata dayandırıyorlar: “Rab ,bütün milletleri önünden kovacak ve sizden büyük kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak . Sınırınız çölden Lübnan’a Fırat ırmağından garp denizine kadar olacaktır.Önünüzde kimse duramayacak , Rabbınız size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.”(Tesniye 12/25)
“Senin gurbet diyarını bütün Kenan diyarını ,sana ve senden sonra zürriyetine ebedi mülk olarak vereceğim.Bütün bu memleketleri sana ve zürriyetlerine vereceğim ve senin zürriyetini göklerin yıldızları gibi çoğaltacağım.”(Tekvin 17/28)
Şu an kurulmuş olan ekonomik ve siyasi hakimiyetin merkezi olacak bütün dünyaya hükmedilecek yer olan arz-ı mev’udun fethinin gerçekleşmesini, bekledikleri mesihin yapacağına inanmaktadırlar. Bu yüzden mesihin gelmesini doğal yollardan beklemek yerine onun için ortam hazırlamakla meşguller. İsrail Devleti’nin kuruluşunu mesihin ayak sesleri olarak değerlendiren zihniyetin şimdiki hedefi de Süleyman mabedini yapmaktır. Süleyman mabedide hazır olunca Mesih gelip Süleyman mabedine yerleşecek ve vaad edilmiş toprakları fetih ettikten sonra tüm dünya Yahudilerin dünya cenneti içinde Yahudilere köle olacaklardır.
Bu inançta olan siyonizmin birilerini öldürmesi, yok etmesi, insanların aç kalması , ölmesi ,hasta olması ile kısaca insanlıkla ne gibi bir ilgisi olabilir? Bu yüzden Gazzede yetim kalanların , Irakta katledilenlerin, Afganistanda zulme uğrayanların , Amerikadaki zencilerin , Almanya’da metrolarda yatan kimsesizlerin, Hollanda’da su kanallarında uyuşturucudan ölenlerin vs. bunlar için önemi yoktur. Bunları yapmış olmak onlar için bir ibadettir.
Hamas’ın Filistin’de , Hizbullah’ın Lübnan’da verdiği mücadele en büyük cihattır. Bu İsrail mikrobunun yukarılara doğru genişlemesine , yayılmasına en büyük engeldir. İsrail bunlardan kafasını rahat ettirip İranla , Suriyeyle ve Türkiye ile uğraşamamaktadır. Gazzedeki 1,5 milyon kişiye uyguladığı tecridin , baskının,ambargonun sebebi budur.
İsrail bu politikalarıyla yok olmaya mecburdur ve yok edilmelidir. İnsanlığın barışı için,huzuru için Yahudilerin bir devleti olmamalıdır. Kudüs ve civarında yaşamaya ,kendi kıblelerine ibadet etmeye devam etmeleri sağlanmalı , güvenlikleri İslam ülkeleri tarafından gerçekleştirilmeli ve insanlık adına çalışmaları için fırsatlar verilmelidir.Lakin , tekrar tekrar söylüyorum Yahudilerin devleti olmamalıdır.
Bu başımıza gelenlerin kendi yaptıklarımız yüzünden olduğunu unutmadan , Kuran’ a sımsıkı sarılarak ve uygulamaya geçirerek Siyonizmi yok etmeyi ve yerine İslam’ı ikame etmeyi başarabiliriz. İsrail’i kınayıp parayı nerden ucuz bulursam alırım diyerek faizci sistemi meşrulaştırarak bu işi çözemeyiz. Demokrasiden bahsedip siyonizmin uydurduğu ekseriyet demokrasisini çözüm olarak görürsek bu işi çözemeyiz. Adil Düzenle mücadele ederek bu sorunu çözemeyiz. Aksine Adil Düzeni benimseyerek bu sorunu çözebiliriz. O yüzden kınamada bulunanların eğer gerçekten sorun çözme niyetleri varsa Adil Düzen’e kulak vermeleri gerekmektedir.
Allah, İnsanlık ve barış için Gazze’ye giderken şehit olanların şehadetlerini mübarek eylesin.Bizlere de bu yolda şehit olmayı nasip etsin.