Boşuna ölmediler
1401 Okunma, 4 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

01.06.2010

SİZ gemidekilerin boşuna öldüklerini falan mı düşünüyorsunuz?

Hayır, hayır!

Asla...

Boşuna ölmediler.

* * *

Ölerek yaptıkları hizmetler şunlardır:

-  On yıllardır süren bir gaddarlığı tüm dünyaya gösterdiler.
-  İsrail'i savunmaya her zaman gönülden hazır olanları bile çaresiz bıraktılar.
-  Pür teçhizat silahlı askerlerin, silahsız sivillere karşı neler yaptıklarını kendi bedenleri üzerlerinden bir kez daha kanıtladılar.
-  İsrail'in propaganda makinesini gülünç bir duruma düşürdüler.
-  Bütün dünyaya “İsrail bu kez yaptığının bedelini ödemeli” dedirttiler.
-  insani yardımın önüne nasıl geçildiğini öğrettiler.
-  İsrail denilen devletin azgınlığının nasıl sınır tanımadığını canlı yayında gösterdiler.
-  İsrail'in barışa değil cinayete meraklı olduğunu ispatladılar.
-  İsrail sözcülerinin madara olmasını sağladılar.

* * *

Kısacası...

Yıllardır binlerce cinayetin, binlerce yıkımın, binlerce bombalamanın, felaketlerin, işgallerin, acımasızlıkların, küstahlıkların kıpırdatamadığı insanlık vicdanını...

Ölerek ayağa kaldırdılar.

Az şey midir bu?

Yazının tamamı için tıklayınız.

 

Yorum:

İsrail’le savaş mı var?

İnsanların beyinlerine yıllarca yazdılar, İsrail’le baş edilmez diye. İsrail 60 milyon Arabı yendi ve hiç zorlanmadı diye. İnsanların beyinlerine yıllarca yazdılar, İsrail’e saldırırsan ABD’yi karşında bulursun diye. İnsanların beyinlerine yıllarca yazdılar, masonların nasıl güçlü bir teşkilat olduğunu, ne yaparsan haberleri olduğunu ve her olayı idare ettiğini. Hatta bunu mason düşmanlığı adı altında yaptılar ve insanların bilinçaltına fonksiyon yazıldı: “İsrail yenilmez fonksiyonu.” Psikolojik yöntemleri çok iyi bilen Yahudiler bunu uzun yıllar boyunca yaptılar.

Zaman geçti. Filistin’de çoğaldılar. Acımasızca davrandılar. Ancak 2. Dünya savaşında Hitler’le anlaşarak zorla Avrupa’dan kovdurarak İsrail’e getirttikleri Yahudilerin torunları o sıkıntıları bilmediği için dejenere olmaya başladı. Başlangıçta inançla savaşan Yahudilerin yerine zorla asker yapılan ve savaştırılan Yahudiler yer aldı. Başlangıçta inancı nedeniyle ölümden korkmayan Yahudilerin yerini ölümden korkan titrek Yahudiler almaya başladı. Baktılar ki Yahudiler pis işleri yapmak istemiyor. Afrika’dan getirttikleri Musevi Falaşaları vatandaş yaptılar. Ama onları hep ikinci sınıf gördüler. Hatta çok ilginçtir ki onlara beta-İsrail adını verdiler. Kendileri sürünün alfa kurdu, onlar beta kurdu idi.

Savaşları inanç kazanır. Silah kazanmaz. İnançlı olan galip gelir. Kuran’da ne diyor? Onların kalplerine korku salarız diyor.

Bir grup sivil bir gemiye biniyor. Askerler gemiye giriyor. Ama elinde silah olan korkudan titriyor, silahsız olan korkmuyor. Gemideki onca insandan biri bile korkmuyor. Neden biliyor musunuz? İnançtan. Artık kendi dinlerine bile inançlarını kaybetmiş Yahudi askerlerine karşı şehit olmaya giden silahsız Türk vatandaşları.

Artık şunu bilmeliyiz: İsrail artık kolay mağlup edilebilir bir ülke.

O zaman aklınıza şu soru gelebilir, ABD’yi ne yapacaksın?

Bu sorunu da Allah çözüyor. Nasıl mı?

Daha önce derginin 20. Sayısında J Street adlı Amerikan Yahudi lobisinden bahsetmiştim. Evet, ABD vatandaşı olan Yahudiler ABD’de etkilerini lobiler vasıtasıyla gerçekleştirirler. Amerikan senatosuna etki ederler. Senatörleri, politikacıları birebir kıskaca alırlar. Onlara istedikleri kararları çıkarttırırlar. İki büyük Yahudi lobisi olan AIPAC ve ADL bu yönde çok başarılı çalışmalar yaparlar. Ancak hesapta olmayan bir şey olmuştur. J Street isimli bir Yahudi lobisi kurulmuş, Obama’yı desteklemiş ve ABD’de etkili olmaya başlamıştır. Diğer iki büyük lobi ve günümüz İsrail hükümeti bu lobiye düşmandır. Bu lobinin düzenledikleri etkinliklere katılmak isteyen ABD’li senatörleri neoconlar vasıtasıyla tehdit etmektedirler.

Gemi olayından sonra ABD’den net açıklamanın çıkamama sebebi budur. Bu iki lobi ve bu iki lobiyi yöneten o malum güç, yer altı örgütlenmesi vasıtasıyla siyasileri tehdit etmektedir. Siyasiler bu nedenle hiç hoşlanmadıkları halde açıkça İsrail’i eleştirememektedirler. Ancak zaman geçtikçe J Street daha da güçlenmekte ve ABD siyasetinde AIPAC ve ADL’nin etkinliği azalmaktadır. J Street gemi olayından sonra İsrail yönetimini şiddetle eleştirmiş ve Filistin’de Araplarla beraber barış içinde yaşanılması gerektiğini belirtmiştir.

Yeni nesil ABD Yahudilerinin % 80’i J Street’i desteklemektedir. Samimi Yahudiler de savaştan yana değildir. Artık fanatik Yahudiler azalmıştır, azalmaktadır. Artık zorla savaştırılan, inancı zayıf Yahudiler ve samimi Yahudiler vardır. İki grupta savaşı istememektedir. İlki korkusundan, ikincisi samimiliğinden savaşa karşıdır.

Ebu Leheb çolaklaşıyor mu?

Derginin 31. sayısında Ebu Leheb hakkında bir yazı yazmıştım. O yazıda Kuran’da Ebu Leheb’in bir kişi için kullanılmadığı, genel bir ifade olduğunu belirtmiştim. O yazıdan bir alıntı:

Ebu Leheb (Alevin babası): Dünyayı aleve veren teşkilat

Ebu Leheb’in iki eli: Ana teşkilatın iki gücüdür. Gizli olmayan teşkilatları yöneten güç ve yer altı örgütlenmelerini yöneten güç.

Ebu Leheb’in karısı: Ebu Leheb’in iki gücünün dünyayı aleve vermesi için dünyaya ateşli silahları pazarlayan ve bunun içinde karşılıksız parayı (doları) sermaye olarak kullanan grup.

Merkezi New-York Manhattan’da bir kulüp olan Ebu Leheb teşkilatı zayıfladı. Elleri çolaklaşıyor. Kendisi de çolaklaşmak üzere.

Ergenekon örgütlenmesi, PKK ve diğer terör örgütleri, İsrail Devleti (halkı değil), hepsi Ebu Leheb’in kolları. Ergenekon Ebu Leheb’den bağımsızlaşınca, başına buyruk olmaya başlayınca ipi çekildi. Tuncay Güney isimli Yahudi tarafından deşifre edildi. Yerine yenisini kurmak için deşifre edilen örgütün yerine yenisini kuramadılar. Asker ile hükümeti düşman etmek, birbirine düşürmek istediler. Başarılı olamadılar. PKK’yı ve diğer terör örgütlerini kullandılar. Henüz bunlar temizlenmedi.

Kuran’da İsra suresinde İsrail oğullarının yaptıkları iki büyük fesadı takiben Allah’ın güçlü kullarının mescitlerine (Mescid-i Aksa’ya) gireceğini yazıyor. Size göre bu güçlü kullar kimler? Bana göre Türk vatandaşı olan Kuran ehli insanlardır. İsrail azacak, azacak ve sonunda gireceğiz oraya. Yoksa mitinglerle, bağırıp çağırmayla bir sonuç elde edilmez. Saadet Partisi yıllardır mitingler yapar. On binler bağırır, rahatlar. Ama bir gemi yola çıkar ve mitinglerin onlarca yıllardır yapamadığı etkiyi birkaç gün içinde yapar. Çözümler reel olmalıdır. Ya Kuran’daki ayete göre Filistinliler bize hicret etmeli, ya da yine Kuran’da denildiği gibi her yer İslam dini (Barış düzeni) olana kadar kıtal edin emri gereği gider yeneriz. Bu iki çözüm dışında diğer bütün çözümler geçicidir. Bugün ambargoyu gevşetir yarın sıkar. Mısır bugün sınır kapısını açar, yarın ABD’deki Yahudilerin senatoya çıkarttırdığı yıllık Milyar dolarlık yardımlar kesilmesin diye yine sınır kapısını kapatır.

Görünen o ki Ebu Leheb’in kolları gevşedi, yakında felç olacak. Sonra da kendisi felç olacak. Adil Düzen gelecek ve bütün dünya beklediği huzuru bulacak. İnsanlar yataklarında huzurla uyuyacak, gelecekten korkmayacak, zulümden korkmayacak, haksızlıktan ve adaletsizlikten korkmayacak.

Allah her şeye kadirdir.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
07.06.2010
13:27

Firavunun şeytani planı

İsrail’in esas planı tahmin edilenlerden daha korkunç olabilir!

Oktan Keleş / Onaltıyıldız.com

İşte İsrail’in hazırladığı Şeytani plan:

İsrail’in özel birlikleri, Mavi Marmara Gemisi’nde, tam bir kaos ortamı yaratarak, özellikle ses bombalarının da etkisiyle oradaki yardım gönüllülerinin psikolojilerini etkilemeye başladılar. Ve daha sonra da, herkesin gözü önünde, birkaç kişiyi şehid ettiler. Gemideki yardım gönüllüleri, bu dehşetli anları yaşarken, ister istemez kendilerini savunmaya başladılar…

İsrailli 2-3 asker, silahlarını bir şekilde gönüllülere kaptırıp, kendilerine ateş açmalarını sağlamayı amaçlıyorlardı. Bu plandan baskına katılan diğer askerlerin haberi yoktu. Silahlarını kaptıracak bu 2-3 askere, önceden hormon bozucu ilaç verilmişti. Bu ilaç, beyindeki korku hormonlarını harekete geçiriyordu. Tam gemiye indikleri anda bu ilaç etkisini göstermeye başladı. Bu ilaçtan almış olan 2-3 asker, gemiye iner inmez korkuya kapıldılar, titremeye başladılar, elleri gevşedi ve o dehşet anında kendilerini savunmaya çalışan gönüllüler, bu silahları, onların ellerinde kolayca aldılar…

Peki bu planın amacı neydi?

İsrail’in amacı şuydu: O dehşet ortamında gönüllüler, bu silahları alıp, orada bulunan İsrail askerlerini öldürmeye başlayacaklardı. Gemide bir anda tam bir çatışma ortamı yaratılacak ve etraf İsrailli askerlerin cesetleri ile dolacaktı….

Bir çok otoritenin cevap bulamadığı diğer bir soru ise şu: İsrail bu operasyonu neden uluslararası sularda yaptı?

Bu da İsrail’in bir planıydı. Eğer hain planlarında başarılı olsalardı şöyle diyeceklerdi:

“Biz, uluslararası sularda, tamamen uyarı amaçlı olarak, geminin İsrail kara sularına girmesini engelleyip, rotasını geri çevirecektik. Gemiye müdahale etmeyecektik. Ama bakın, uluslararası sularda, yardım gemisindeki teröristler (gönüllü kılığında bulunan) askerlerimizi katlettiler.”

İsrail’in bu planları başarıya ulaşsaydı, dünya kamuoyunun tepkisini siz düşünün…

Bu arada :

İki askerin, bu işin planlayıcıları tarafından öldürüldüğü bilgisi geldi.

İsimleri: Yasef Aykekent, Mahey Cambaolt Zevi.

Bunlar askerlerin kod isimleri:

Bu şeytani planı, Firavun lakaplı Jozep X, Mossad’a sunmuştur.

4 kamera ile dünyaya yayına hazırdılar.(Gemideki yayını kesemediler 32 kamera vardı)

Şimdi gelelim işin sonuçlarına:

1- Jozep X’in Mossad’a sunduğu bu şeytani plan başarılı olsaydı: Türk Devleti, özellikle hükümeti, teröristlikle suçlanacaktı. Dünya kamuoyunu, özelliklede medyayı arkalarına alarak yapacakları yayınları siz düşünün

2-Gemide İsrailli askerlerle birlikte ölecek olan gönüllüleri de, yine gönüllülerin üstlerine atacaklardı. Karanlık ve panikten dolayı kendi kendilerini öldürdüler iddialarını ortaya atacaklardı.

3-Bu işin bir de enerji boyutu var. Bu iş, bundan sonra ne hale gelecekti?

4-Dünyada yeni bir “11 Eylül oldu havası” oluşturulacaktı. Başta ABD, AB ve Vatikan olmak üzere, Türkiye’ye yeni bir haçlı seferi başlatılacaktı..

Bu hain plan başarılı olsaydı, artık bu maddeler 5,6,7,8 vs olarak devam edecekti.

Ama ne oldu da bu plan ‘DENİZDE BOĞULDU?’

Şeytanilerin plan varsa Allah’ında planı var…Şeytaniler, Mosad’ın evinde hazırladıkları plan çarşıya uymadı.

BİR EL, o kaos ortamının psikolojik atmosferinden yararlanarak, İsrail askerlerinin silahlarını denize attı..ARİFLER ANLADI.

Ayrıca şu da araştırılmalı: İHH Başkan’ı, Ahmet Hakan Coşkun’un programında şunları söyledi: İki gemi bozuldu. Biz ön plana çıktık. Bu iki geminin bozulma olayı araştırılmalı…

Her şey, Şeytan İsrail’in istediğinin zıddı oldu…

...

Mavi Marmara Gemi’sinde şehid olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Türk Devletine, milletine ve bütün insanlığa yapılmış bu hain saldırının elbette bir karşılığının olacağını bekliyoruz…

Bir yazımda bizi Orta Doğu’nun bataklığına çekmeye çalışıyorlar demiştim.O yazının tekrar okunmasını ve üzerinde düşünülmesini ümit ediyorum.

Bu vesile ile yeni sitemiz www.onaltiyildiz.com ‘un hayırlara vesile olmasını diliyor dualarınız bekliyoruz.

Selam ve saygılarımla…

Reşat Nuri Erol
07.06.2010
13:31

Bir darbe de kendi subaylarından geldi

İsrail komandolarının Gazze’ye yardım konvoyuna düzenlediği kanlı baskına bir tepki de bizzat ordudan geldi.

İsrailli bir grup üst düzey deniz subayı, Savunma Bakanı Ehud Barak’a çağrıda bulunarak, İsrail Deniz Kuvvetleri tarafından düzenlenen saldırıyı soruşturmak üzere bağımsız ve dışarıdan bir komisyonun kurulmasını istedi.

Jerusalem Post’un haberine göre, subaylar Savunma Bakanı Barak’a gönderdikleri mektupta, “Biz son operasyonun hem askeri hem de diplomatik açıdan bir felaketle sonuçlandığına inanıyoruz” dedi.

Operasyonun felaketle sonuçlanmasına istihbarat eksikliğinin yol açtığı şeklindeki iddialarına katılmadıklarını belirten üst düzey subaylar, olayın bir “halkla ilişkiler başarısızlığı” olarak gösterilmesini de kabul etmediklerini açıkladı.

Subaylar, Gazze’ye yardım gemilerine müdahale için seçilen yolun daha baştan başarısızlığa mahkum olduğunu savundu.

Jerusalem Post, mektubun, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun tam da BM tarafından alınan ve Türkiye ile İsrail temsilcilerinin de katılmasını öngören soruşturma kararını reddettiği bir sırada gündeme geldiğini bildirdi.

İsrailli deniz subayları, mektupta ayrıca, Gazze’ye yardım gemilerinde yaşanan olaydan, baskına katılan komandoların değil, bizzat bu kararı alıp onaylayanların sorumlu tutulmasını istedi.

milliyet

Lütfi Hocaoğlu
08.06.2010
09:56

Dünkü Ekonomik ayrıntı gazetesinden bir haber:

DEBKA sitesi: Türkiye ile savaşa bir adım kaldı.

İsrail istihbaratının yakınlığıyla bilinen DEBKAfile sitesi, İskenderun’un, “son iki ayda sessizce” İsrail karşıtı bir askeri merkez haline getirildiğini” öne sürdü.

Debkafile ayrıca, “Türkiye’nin, Suriye ve Lübnan’daki hedefleri, potansiyel İsrail saldırılarına karşı savunmak için Mayıs ortasında limana hava savunma füzeleri naklettiği”ni de iddia etti.

DEBKAfile, askeri kaynaklara dayanarak “Gazze filosu”na yönelik baskın, denizde İsrail, Türkiye ve Hamas arasında “yarı gizli bir deniz savaşını tetiklediği”ni savundu. Türkiye’nin, yedi askerin şehit olduğu İskenderun’daki terör saldırısının arkasında İsrail’in bulunup bulunmadığını araştırdığını öne süren DEBKAfile şu iddialara yer verdi:

“ ANKARA, İLK DEFA SURİYE VE HİZBULLAH’A HAVA SAVUNMASINI SAĞLIYOR”

“Askeri kaynaklarımız, İskenderun’un son iki ayda sessizce Suriye ve Hamas ile İsrail arasında potansiyel çatışmalarda, büyüyen askeri merkez rolünü açıkladı. Türkiye, Suriye ve Lübnan’daki hedefleri, Doğu Akdeniz’den potansiyel İsrail saldırılarına karşı savunmak için Mayıs ortasında limana hava savunma füzeleri nakletti. Ankara, ilk defa Suriye ve Hizbullah’ı, bir hava savunma şemsiyesi sağlıyor ve İsrail ile ihtilaftlarında onların yanında yer alıyor.”

DEBKAfile, Ankara’nın, “Mavi Marmara”da İsrailli komandoların “silahlı” adamlarla çatışmasından birkaç saat sonra İskenderun’da gerçekleşen saldırısının arkasında İsrail olduğu kuşkularını kanıtlayabilmesi halinde İsrail’in, Türkiye topraklarında “terörist eylemlere karıştığı”nı iddia edebileceğini belirterek, “İki ülke arasındaki gerginliklere rağmen hala sürdürülen diplomatik ilişkiler kesilecek, bu da savaş ilanı önceki adım olacak” diye yazdı.

zkafkas
09.06.2010
13:22

İSRAİL TOHUMLARINA HAYIR

Necmettin ÇAKMAK-Milli Gazete

Gazze’ye yardım götüren gemilere yapılan kanlı saldırı bir kez daha gösterdi ki, kuruluş felsefesinde, yani hamurunda terör olan İsrail’in her alanda tecrit edilmesi farz olmuştur. İşte bu alanlardan birisi de Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren tohum meselesidir. Ki, bu öylesine önemli bir konudur ki, Mavi Marmara’da yapılan katliamları gölgeleyecek durumdadır. Çünkü İsrail’in genetik yapısıyla oynadığı hibrit tohumlarla bize ve dünyadaki çiftçilere açtığı savaş daha yok edicidir. Çünkü Siyonist şebeke bu tohumlarla dünyadaki gen çeşitliliğini yok ederek gelecek nesillere ipotek koymaktadır. Ve maalesef bugün Türkiye de, gelecek nesilleri ipotek altına alınan ülkelerden birisi olmuştur.

Yaz geldi, her yer yeşillendi, pazarlar turfanda ürünlerle cıvıl cıvıl. Ama, tezgâhlardaki o koca koca, sert, kokusuz, acayip çilekleri ve makineden çıkmış gibi hepsi bir boy domatesleri görünce, insanın aklına hemen şu soru takılmaktadır. Ne oldu da tohumlarımız değişmeye başladı? Biraz araştırınca gördük ki; bu değişim, AK Parti hükümeti döneminde yani 2006 yılında çıkarılan ’Tohum Yasası’ ile başlamış! O sıralar gündem başka şeylerle meşgul edilirken, bu yasa sessiz sedasız ama jet hızıyla bir gecede meclisten geçirilmiş.Tıpkı özelleştirme haberlerinin hiç gündeme getirilmediği gibi, bu yasada medyada kendine yer bulamamış.

Yani, o günden bu yana Türkiye tek kelimeyle tohumun patronu olan İsrail’e bağımlı hale getirilmiş. Hem de ülkemiz tohum yetiştirme açısından iklim, topografya ve toprak özellikleri bakımından son derece uygun olduğu halde. Nitekim, uzmanlar Türkiye’nin iklim, topografya ve toprak özelliklerine göre altı ekolojik bölgeye sahip olduğunu belirtiyor ve her ekolojik bölgenin içerisinde de ayrıca çok sayıda mikroklima bölgesinin var olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca, Türkiye’nin ekolojik açıdan sahip olduğu bu zenginliğiyle çok sayıda kültür bitkisinin gen merkezi durumunda olduğuna vurgu yapıyorlar. Bir de Türkiye’nin, tohum yetiştiriciliği için gerekli olan sıcaklık, ışıklanma süresi, ışık şiddeti, yağış ve oransal nem gibi pek çok iklim parametreleri ve böcek varlığına da sahip olduğunu dile getiriyorlar.

Peki, bu bağımlılık, yani organizasyon Türkiye’de nasıl işliyor? Yerli tohum şirketlerimiz bir bir satıldığı, ya da açık ifadeyle yok edildiği için bizzat İsrailli firmalar tarafından yönetiliyor. Bunların başında ise Hazera Tohumculuk geliyor. Tohumculuk üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya’nın verdiği bilgilere göre, Hazera Tohumculuk firması aslen İsrail kökenli. Domates tohumları üzerinde ihtisası var. Hazera İbrani dilinde tohum demekmiş. Bu Hazera şirketi 1998’de Fransız Vilmorin tohum firması ile stratejik bir ortaklık oluşturuyor. Hisselerinin yüzde 12’sini Vilmorin’e veriyor. Vilmorin de aslında piyasanın dev tohum firmalarından Groupe Limagrain’in bir parçası. Limagrain dünyanın dördüncü büyük tohum firması. Yıl 2003 olduğunda Vilmorin’in Hazera’daki payı yüzde 55’e çıkıyor. Hazera’nın genel merkezi İsrail. Ayrıca hatırlayalım; Vilmorin geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin büyükçe bir tohum firmasının tamamını satın almıştı.

Dolayısıyla olay son derece açıktır. Kimse anlaşılmaz, gizemli komplo teorilerine sapmasın. İşte gerçek ortada. Gene kimse bu firmaların yerel çeşitliliği korumak peşinde olduklarını söylemesin. Özel şirketlerin kâr dışında bir şeyi hedeflediklerini düşünenler ya çok saftır ya da bilinçli olarak böyle söylüyordur. Hazera’nın domateste önemli bir payı var. Amacı yerel çeşitlerdeki değerli genleri kendi çeşitlerine katmak. Gördüğümüz kadarı ile bunu bir bilgisayarla ve 20-30 kişinin otel parası ile tereyağından kıl çeker gibi ucuzca, tehlikesizce ve bir de biyo çeşitliliğimizi koruyormuş gibi görünerek gerçekleştiriyorlar.

Tohumun, gıda geleceğimizin temeli olduğunu bu şirketler çok iyi biliyor. Tohumu kontrol edenin, gıda geleceğimizi de kontrol edeceğini görüyorlar. Hazera Genetics Başkanı Robert Sevil’in şu sözlerine dikkat edin: "Milyarlarca dolarlık dünya tohum pazarı, 5 milyarı aşan dünya nüfusunun en temel gereksinimi gıda - beslenme açısından Türkiye ’nin ekonomik, stratejik konumunu güçlendirici, hatta tohum ve gıda ’silahı’ ile gerektiğinde ’bölge ve dünya siyasetine yön verme’ gücünü de elinde tutmanın temel araçlarından birisi. Gıda savaşlarına yönelik senaryoların ’baş aktörlerinden biri’ olmanın yolu tarımı, tarımsal üretimi, ’ihmal edilmişlikten’ kurtarmaktan geçiyor."

Gelelim başka doğrulara. Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok. Yani İsrail’den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz. Ziraat Mühendisi Emine Yönücü’ye göre; "Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu. Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz. Genetik tohum o toprağa da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız. 50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz hale geliyor."

Buna en güzel örnek Türkiye’nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmemesidir. Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava... Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımını da garanti altına almış oluyor.

Sadece bununla kalsa o da iyi. Örneğin; Türkiye’de artık her yıl 150 bin yeni kanser vakasına rastlanılıyor. Genetiği bozulmuş bu gıdaların tetiklediği kanser hastalığının tedavisinde kullanılan maliyeti yüksek ilaçların üretici firmaları da Yahudi kökenli! Yani özetle sistem şöyle işliyor: İsrail GDO üreterek para kazanıyor, bu GDO’larla beslenen insan kanser oluyor, kanser olan insanlara ilaç satan İsrail yine para kazanıyor.

Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye’de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor. Ne korkunç. Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak. Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak! Vatandaş kanser olacak yine İsraillilerin ilaçlarına muhtaç olacak.

O halde ne yapmalıyız? Hele ki, 9 şehidin verildiği bu matem günlerinde. Nasıl kararlar almalıyız ki, bu Siyonist şebeke ve şirketleri artık bu topraklarda kendilerine yer bulamasınlar. Bazı odalar ve dernekler boykot çağrısı yaparak ilk adımı attılar ve çiftçilerden İsrail menşeli tohumları kullanmamalarını istediler. Elbette ki, bu çağrılar anlamlıdır. Ancak, tek başına yetersizdir. Zira ’bizim düşmanlığımız çok şiddetli olur’ diyen siyasi iradenin asıl bunun gereğini yerine getirmesi ’One minute İsrail Tohumları!’ demesi lazımdır. O da bizce ilk olarak yabancı şirketlerin önünü açan Tohum Yasası ivedilikle iptal edilerek yerli çiftçinin ve üreticinin lehine tekrar düzenlenmelidir. İkinci olarak da sadece tohumculuk yapan değil bütün İsrailli firmaların Türkiye’deki faaliyetlerine son verilmelidir. Yoksa, Akdeniz’de bizi katledenler milyonlarca ülke insanını yavaş yavaş zehirleyerek sistemli bir şekilde yok etmeyi sürdüreceklerdir.





Sayı: 52 | Tarih: 6.06.2010
Mahir Kaynak
Siyasî sonuçlar
1754 Okunma
17 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Boşuna ölmediler
1401 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Reşat Nuri Erol
Kapitalizm çöküyor...
1337 Okunma
9 Yorum
Ilker Ardic
Hayrettin Karaman
Hedef ambargoyu kaldırmak
1256 Okunma
Hilmi Altın
Toktamış Ateş
Mavi Marmara
1214 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ruşen Çakır
Mavi Marmara İskenderun Limanı’na uğradı mı?
1132 Okunma
Tayibet Erzen
Derya Sazak
Gülenin uyarısı
1105 Okunma
Serdar Turan
Mehmet Şevket Eygi
Bu İşin Sonu Üçüncü Dünya Savaşıdır
1102 Okunma
Emine Hocaoğlu
Fikret Bila
İsrail Kaybetti
1093 Okunma
Harun Özdemir
Dücane Cündioğlu
Gazze'nin Ekonomi Politiği
1093 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Ebubekir Sifil
Halk İradesi Mi? Sivil Toplum Mu?
1088 Okunma
Zafer Kafkas
Reşat Nuri Erol
Kapitalizm çöküyor...
1084 Okunma
Ilker Ardic
Zülfü Livaneli
Kriz
1077 Okunma
Ali Bülent Dilek
Oktay Ekşi
Yalnızlaşıyor
1014 Okunma
Vahap Alma