Emekçinin bayramı
1115 Okunma, 0 Yorum
Toktamış Ateş - Bugün
Osman Eskicioğlu

Eskiden "Bahar Bayramı" olarak bilir ve öyle kutlardık.

Kutlardık da ne yapardık? Kırlara giderdik, piknik yapardık...

2. Dünya Savaşı sonrasında ve "Soğuk Harp" döneminde toplumumuzu inanılmaz bir cehalete sürüklemişlerdi. Dünyadan haberimiz yoktu. Günümüzün gençlerine garip gelecek ama bizler lise sıralarında iken Türkiye'nin, Nazım Hikmet adında büyük bir şair yetiştirdiğini ve Nazım Hikmet'in canını kurtarmak için yurtdışına kaçtığını bilmezdik. Bu ismi 1960'lı yıllarda duyduk. Yenikapı'da rahmetli Kemal'in kahvesinde pelür kâğıda çoğaltılmış şiirlerini gizlice elden ele dağıtırdık. Çok tehlikeli ve gizli bir eylem yaptığımızı! Düşünürdük. Şimdi muhafazakâr siyasetçilerimiz onun şiirlerini okuyorlar.

İnanılmaz bir "komünizm korkusu", içindeydik. Nasıl becerdilerse, becermişlerdi. 1960 sonrasında sendikalar ve grev yasaları söz konusu olduğu zaman bazı sendikalar Saraçhane Meydanı'nda bir miting yaptıklarında kimileri "Komünizm geliyor mu?" korkusuna kapılmışlardı. İnanın ciddi söylüyorum...

"1 Mayıs"ın ne olduğunu, neden sonra öğrendik. Ama gene de bir rahatlama olmamıştı. Kimi kavramlar ve sözcükler hâlâ tabuydu. Örneğin, "sınıf", "sosyalizm", "komünizm" gibi kavramları ağzınıza alamazdınız. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğrenciyken sosyalizm ve Karl Marks hakkındaki ilk bilgileri çok muhafazakâr bir öğretim üyesi olan rahmetli Z. Fahri Fındıkoğlu'ndan almıştık. Öyle zamanlardı onlar...

İlk 1 Mayıs kutlamasına yani, "emekçinin bayramı" olarak ilk 1 Mayıs'a ne zaman katıldığımı anımsamıyorum. Ama 1976 ve 1977'de Taksim'deydim. Ve doğrusunu isterseniz; 1976 kutlamalarını pek hatırlamıyorum ama 1977'yi unutmak mümkün değil...

O zamanlar "Tüm Öğretim Üyeleri Derneği" (TÜMÖD) adında bir örgütümüz vardı. Değişik üniversitelerden birkaç yüz üyesi olan ancak üye sayısının azlığına karşın, sesi çok çıkan bir örgüttü. Sesimiz çok çıkardı ama gene de kendi kendimizle dalga geçerdik "Sen, ben, bizim oğlan" derdik. Şimdi, o kadarını bile, bir araya getiremiyoruz. Hepimiz bir yerlere savrulduk. Öyle şeylere göz yumar ve katlanır olduk ki birisi bunları o zamanlar söyleseydi çok ciddi hakaret sayardım.

Evet, 1977 1 Mayıs'ında; Gümüşsuyu'nda, bir araya geldik. Tüm sendika ve demokratik örgütler belli bir düzen içinde Taksim Meydanı'na giriyor ve kendilerine gösterilen yerlere geçiyorlardı. Bizim TÜMÖD bez yazısının bir tarafını rahmetli Murat Sarıca öbür tarafını Nuri Karacan tutuyordu. Bir gazeteci arkadaş "Fotoğraflarla 1 Mayıs 1977" diye bir kitap yayınlamıştı. Aradım-taradım bulamadı. O kitapta fotoğraflarımız vardı. İlk sırada olanlardan bir ben hayattayım, bir de Merih İpek...

Meydandaki yerimizi aldıktan sonra akşam eve konuk geleceği için meydandan ayrıldık. Hem de o uğursuz Kumbaracı Yokuşu'ndan Tophane'ye inerek. Oradan da bir taksiye atlayıp eve döndük. Yaşanan faciayı akşam haberlerinde duyduk ve izledik. Tabii yediğimiz her lokma zehir olarak.

Müthiş bir oyun oynadılar ülkemizde. Ve bizler kısmen farkına varmamıza karşın bu iğrenç oyunu engelleyemedik. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'yla başlayan bir süreçte ülkemizi ve bizleri gitgide artan bir dozda cezalandırdılar. Ve sonunda insanları "darbe bekler" ve darbeden kurtuluş umar, duruma soktular.

Oysaki bütün sıkıntılara karşın ekonomi belirli bir oranda büyümekteydi. Emek kesiminin ulusal gelirden aldığı pay bugünküyle mukayese edilmeyecek bir orandaydı. Gelir dağılımına baktığımız zaman tarım kesimi ve emek kesimi, hizmet kesiminin çok üzerinde pay alıyordu. Ancak, demokrasi rafa kaldırıldığı anda bu gidiş tersine döndü. İşveren sendikalarının birinin başkanı olan Halit Narin "Şimdiye kadar, biz ağladık, işçiler güldü; şimdiden sonra, onlar ağlayacak, biz güleceğiz" derken bir şeyler biliyormuş...

Zaten, 12 Eylül cuntasının lideri ve sahte Atatürkçü Kenan Evren daha 12 Eylül sabahı "suçluları" ilan etmişti. Bunlar; "işçi sendikaları", "üniversiteler" ve "siyasal partiler"di.

Konya mitingi, şeriatçı davranışlar falan bahane idi.

Ve tüm sendikalar, dernekler kapatıldı. Bunun iki istisnası vardı: "Rotary" ve "Lions." Salt bu bile kimin, kime karşı olduğunu net bir biçimde göstermiyor mu?

Başta DİSK yöneticileri olmak üzere devrimci sendika liderlerinin tümü tutuklandı ve yıllarca hapislerde çürüdü. Bu arada DİSK Genel Başkanı rahmetli Abdullah Baştürk'ün hapishanedeki dik duruşu ve moral dağıtmasını da minnetle ve duygusallığımla anımsatmak istiyorum.

İnsanların gölgelerinden korktukları, bir dönemde ve ortamda; örgütünü her şeye rağmen ayakta tutmaya çabaladı. Ama öyle sinsi bir oyun oynandı ki memleketimizdeki sendikalı oranı o günlerin çok uzağında...

Ve 32 yıl sonra 2009'da sembolik de olsa bir grup işçi Taksim Meydanı'na çıkıp, Atatürk Anıtı'ndan flama sallamaya başlayınca ve bunu televizyonda görünce gözyaşlarımı tutamadım.

Ah o, özveri, dayanışma, inanç ve direnme günleri... Ne oldu bizlere? Nasıl oldu da tüm inançlarımızı korurken, davranışlarımızı buna uyduramaz olduk?

Neden?

 

Yorum:

TÜM TOPLUMU İLGİLEMDİREN GÜNDÜR BAYRAM

Evet, bayram, toplumun tümünü ilgilendiren bir gündür. Bayram aileyi mahalleyi, ili, bölgeyi ve toplumun hepsini kucaklayan bir zamandır. Bahar tüm insanlara ve tüm varlıklara birlikte gelir. Bahar demek havalar ısınmaya ve yaz mevsimi gelmeye başladı demektir. İnsanlar kardan, kıştan ve soğuktan kurtuldukları için ısıya ve ışığa kavuştukları için bayram ederler, cemre düşer havaya, suya ve torağa, can gelir yere, ağaca ve bitkiye, insanlar bunun için bayram ederler. Bahar can katar bütün canlıların canına ve varlığına… Mesela kültürümüzde var olan Hıdırellez bayramı da budur. Hıdırellez demek kardeş olduklarına, yılda bir defa buluştuklarına ve doğanın yeniden canlandığına inanılan Hızır ve İlyas peygamberlerin yazın başlangıcı olarak kabul edilen 5 Mayıs tarihine rastlayan buluşma günleri demektir, bugünlerde yapılan şenlik ve törenler demektir. Bu belki efsane bir inanıştır. Fakat insanlara neşe ve sevinç verir.

Hıdırellez bayramı 1 Mayısa dönüştürüldü ise, 1 Mayıs da işçi bayramına çevrildiyse bunda bir yapaylık var demektir. Her yapay hareket ise bir gaye ve amaç uğruna yapılır. Çünkü bu, toplumsal bir değerin başka bir değere dönüştürülmesi demektir. Cemiyeti istedikleri tarafa yönlendirmek isteyen güç odakları toplumda böyle değişim ve dönüşüm meydana getirmek isterler. Bu amaç be vasıtalar iyi ise ve eğer bunlar iyi niyetle yapılıyorsa bu değişim ve dönüşümlerin de iyi ve faydalı olacağı ümit edilebilir. Çünkü insan için, birey ve toplum için bir işi yaparken o işin niçin yapıldığı ve hangi amaç ve gaye ile yapıldığı çok önemlidir. Geçmişte kanlı 1 Mayısları yapan ve yaptıranların iyi değil, kötü niyetli oldukları ve bunun için de Taksim Meydanında masum insanları öldürdükleri bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Toktamış Ateş beyin de dediği gibi 1977yi unutmak mümkün değildir.

Aslında burada tüm topluma ait olan bir değerin bulunduğu yerden söküp alınarak toplumun bir kesim ve kısmına verilmesinin doğruluğundan ve iyiliğinden değil, bunun zararından ve kötülüğünden bahsetmek gerekir. Ayrıca başkalarının ve yabancı toplumların bir değeri, bizim değerimiz olamaz. Yabancı olan şeyleri ve maddeleri kültür bünyemize aldığımız zaman bunlarda sindirim meydana gelmez ve toplumda doku uyuşmazlığı oluşur.

Böylece bu bahar bayramı herkese ait olan bir bayramdır. Bu şekilde herkese ve tüm topluma ait olan bir şeyi, toplumun bir kesimine tahsis edebilir misiniz? 6 Mayıs hıdrellez bayramını alıp işçi bayramı veya emekçi bayramı adı altında bir kesim ve kısma veremezsiniz. Aslında bayram milletçe sevin içinde kutlanan dini veya milli bir anlam taşıyan kutsal günlerdir.

Bilindiği gibi İslam dininde Kurban ve Ramazan olmak üzere iki tane bayram vardır. Bu bayramların her ikisi tüm Müslümanları ilgilendirmektedir. Çünkü bunlar daha çok Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim ile alakalıdır. Kuran, bir Ramazan ayında inmeye başlamış ve bir kurban bayramında da tamamlanmıştır. Aslında Kuran Müslümanlara bir nizam-düzen getirmiş bir kitaptır. Kuranın getirmiş olduğu İslam düzeni tüm Müslümanların ortak bir malı de değeridir. Onun için İslam düzeninin Müslümanların katından çok önemli bir yeri vardır. O sebep böyle bir düzenin gelmeye başlaması ve tamamlanması tabiatıyla bayram yapılacak bir husustur. Bunun için Müslümanlar bu zaman ve günleri bayram olarak kutlamaktadırlar.

Netice olarak bahar bayramı işçi bayramı olursa, hem bu şenlikler ve toplantılar bir de provokasyon ve kışkırtma aracı olarak kullanılırsa bu hem birey ve toplum için hem de bu kesim ve kısımlar için fayda değil, zarar getirdiğine inanıyoruz. Bitkilerde fotosentez, insanların yeme ve içmelerinde besin ne ise, toplumdaki değişimler de öyle olmalıdır. Yoksa işte böyle 1977 gibi doku uyuşmazlıkları ve kanser gibi hücre anarşileri olur.      

 

 

Osman Eskicioğlu






Sayı: 48 | Tarih: 9.05.2010
Ebubekir Sifil
Apolojetik
2427 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Altan
Ağrı'da Soğan Var mı?
1305 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Ahmet Hakan
Alçağın zaferi
1271 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Olumsuz gelişmeler
1236 Okunma
5 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
İslâm’da Cihad ve İctihad
1193 Okunma
2 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ruşen Çakır
8. madde iki milliyetçilik arasında kaldı
1180 Okunma
Tayibet Erzen
Hayrettin Karaman
Oylar çöpe mi gidiyor?
1162 Okunma
Hilmi Altın
Reşat Nuri Erol
Tarımdaki çöküş nedir?
1161 Okunma
Ilker Ardic
Oktay Ekşi
İftiralar Yıldıramadı
1151 Okunma
Vahap Alma
Mümtazer Türköne
Ölçüyü şaşıranlar kaybediyor
1141 Okunma
Arif Ersoy
Zülfü Livaneli
Hitler bahane...
1137 Okunma
Ali Bülent Dilek
Fehmi Koru
Kirli, çirkin ve tiksinti verici
1118 Okunma
Ahmet Kirtekin
Toktamış Ateş
Emekçinin bayramı
1115 Okunma
Osman Eskicioğlu


© 2024 - Akevler