İnsanlar ilk dönemde sadece meyve toplayıcılığı ile geçiniyorlardı. Nüfus arttı, soğuklar geldi, meyveler yetmez oldu; insan avcılığa başladı.
Nüfus arttı, av hayvanları tükendi, havalar ısındı; insanlar çobanlığa başladı.
Otlaklar azaldı ve tükendi; insanlar tarıma yöneldi ve çiftçilik yapmaya başladı.
Tarım arazileri artan nüfusa yetmedi, insanlar üretimi artırmayı denedi ve başardı.
Önce "pazar mübadelesi", sonra "tüccar mübadelesi" dönemi doğdu. Yeryüzü tek pazar olmaya başladı, "serbest piyasa" ekonomisine doğru giden adımlar atıldı. Üretimi daha da artırmak için "emek mübadelesi" dönemine geçildi. "Sermaye terakümü/birikimi" ile büyük fabrikalar oluştu, "ağır sanayi" sayesinde sanayi malları ucuzladı. Sanayileşen dünyada halk şehirlere göç etmeye başladı, "TARIM" kesimi zor durumlara girdi. İnsanlık tarihindeki bu gelişmelerin ardından hâlen yaşamakta olduğumuz döneme gelindi.
Bilgiyi, teknolojiyi, sanayi ürünlerini elinde bulunduranlar, özellikle "tarım ülkelerini emperyalistçe", bazen "vahşice" ve acımasıca sömürdüler. Son zamanlarda "Vahşi Kapitalizm" adeta "Vampir Kapitalizm" hâline dönüştü.
Sömüren ülkeler, sömürülen ülkelerin sırtından geçinir oldular, onları sömürdükçe sömürdüler; hâlen de sömürmeye devam ediyorlar...
Ulaşım ve haberleşme alanındaki gelişmeler dünyayı adeta tek bir ülke hâline getirdi. Okullar, üniversiteler, eğitim, basın ve yayın insanların gözünü açtı. İletişim çağı başladı.
Ancak, bu arada insanlık açısından vahim bir gelişme gerçekleşti, "Tarım Sektörü" üretim ve sağlık açısından çöktü. Büyük sermaye sanayi sektöründe olduğu gibi tarım sektörünü geliştiremedi, yönetemedi, insanlığa bu alanda yararlı olamadı.
Tarım sektörünün ilmî teknolojiye kavuşturulamamasının dört sebebi vardır.
1. Tarım sektörü canlıdır; insan ona emredemez, insan ona ancak hizmet edebilir. Dolayısıyla merkezi talimatlarla tarım yapılamaz. Tarımı ancak ona özel yakınlık ve akrabalık ilişkisini kurabilen kimseler yapabilir.
2. Tarım sektörü merkezi bir fabrika veya atölyede toplanamaz, onun ayağına gitmek gerekir, tarlaya gitmek gerekir. Oysa sermaye kırlara ve tarlalara açılamaz, oralara kadar uzanamaz. Dolayısıyla tarım sektörü sanayide olduğu gibi işçilik sistemi ile çözülemez.
3. Tarım özel ihtisas istemektedir. Üretilecek tarım ürünleri sayısızdır. Ayrıca her ürünün yetişmesi yere, araziye, tarlaya, mevsime, hava şartlarına göre değişir. Her üretim için özel bilgi ve tecrübe gerekmektedir. Atalardan gelen binlerce yıllık bilgi ve tecrübe sayesinde o tarlada o ürün yetiştirilebilir. Dolayısıyla merkezi projelerle tarımda bir sonuç alınmaz.
4. Tarımın dördüncü zorluğu, ürünün emekle orantılı olmayışıdır. Bizim hesaplayacağımız sebeplerle bir günlük emekle bazen yüzlerce kilo ürün elde edebilirsiniz; bazen yüz gün çalışırsınız ama bir kilo bile tarım ürünü elde edemezsiniz. Dolayısıyla tarım sektörü sanayideki gibi merkezi işletmelerle işletilemez.
Tarım işçiliği ve emekçiliği yapmayan ülkeler ancak sömüren ülkelerdir.
Bizim gibi sömürülen ülkeler ancak borçlanarak belki bir zaman varlığımızı sürdürebiliriz ama bu durum çok fazla sürdürülebilir değildir.
Sanayi ve ulaşımın gelişmesi sonucu halkımız köyleri bırakmış, kentlere taşınmıştır. Ürettiğimiz sanayi malları dünya piyasalarında yeterince satılmamaktadır. Tarlalarımız da terk edilmiş ve kırlaşmış bulunduğu için; bir taraftan tarımımız ve tarım üretimimiz çökerken, diğer taraftan ekonomimiz de çökmektedir. Ancak borçlanarak yaşayabiliyoruz.
Demem o ki: Dün sözünü ettiğim 'ET İTHALATI' sadece et ithalatı değildir, tarımımızın çökmesi de sadece tarım çöküşü değildir; bir ülkenin topyekün çöküşüdür.