05.05.2010
AKP yöneticilerinin ve Anayasa paketinde iktidar partisine kayıtsız şartsız destek verenlerin, parti kapatmayla ilgili 8. maddenin düşmesinden BDP’yi sorumlu tutmasının anlaşılır bir tarafı yok. Hatırlayalım: CHP ve MHP baştan kapılarını kapatırken BDP sonuna kadar açmış ancak AKP’den herhangi bir olumlu tepki alamamıştı. Buna rağmen BDP’liler 8. maddenin ilk tur oylamasına katılarak iyi niyetlerini bir kez daha gösterip ikinci tur oylama için müzakereye açık olduklarını vurgulamışlardı. Uzatılan elleri yine karşılık bulmadı. Üstelik gerek AKP yöneticileri, gerekse AKP destekçileri, BDP’lilerin “aksi takdirde oylamaya katılmayız” restine karşılık onları CHP-MHP çizgisine dahil olmakla, hatta daha ileri giderek “Ergenekonculuk” la suçladılar. Kişisel gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, bu türden küçük düşürücü baskılar, BDP içinde “her şeye rağmen destek olalım” diyen kişi ve çevrelerin de direncinin kırılmasına ve partinin paketten iyice soğumasına yol açtı.
AKP hiç kuşkusuz “BDP ile ortak paket geçiriyor” imajı vermekten ürkmüştü. Böylesi bir imaj ilk aşamada AKP içindeki Türk milliyetçiliğine yakın isimlerin; ardından muhtemel bir referandumda milliyetçi-muhafazakâr seçmenin hatırı sayılır bir bölümünün oylarını riske atabilirdi. İktidar partisi böyle bir imaj vermekten öylesine ürktü ki, kapalı kapılar ardında pazarlıklara da yönelmedi. Bu arada, daha önce sözünü ettiğimiz gibi, BDP aleyhine sert suçlamaları peş peşe sıraladı.
Öcalan faktörü
Şimdi AKP’liler BDP’yi, Öcalan’ın “AKP’ye destek olmak ahlaksızlıktır” açıklamasını bir talimat gibi kabul etmekle suçluyorlar.
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
“YORUMSUZ“ DEMEK İSTERDİM AMMA…
Siyasi tarihimize baktığımızda parti kapatmaların çokça yaşandığını görebiliriz. Bu kapatmaların bazı çevrelerde aşırı bir rahatsızlık oluşturması 8. maddeyi hendek pozisyonuna getirip bana kalırsa hak ettiğinden fazla bir anlam yüklüyor. Parti kapatmaları yanlış gören biri olarak diyebilirim ki, bunun ülkemizdeki durumu gayet basit hatta trajikomiktir. Kapatılan partinin haftası dolmadan yerine yenisi açılıyor. Alfabemizin 29 harfi sağ olsun. Biri kalkınca yerine başkası konuyor.
Kapatma hedefine ulaşıyor mu? Hayır.
Ne elde ediliyor? Bürokrasi adına bir yığın saçmalık.
Eğer partiler milletin iradesini yansıtacaksa, tüzüğü ve kimliği belli olan bu partilere oy verip destekleyerek meclise girmelerine de bu millet sebep olacaksa, bırakalım da sonuçlarına da millet katlansın. Nasıl düşünürseniz, öyle yönetilirsiniz.
Bana göre asıl diğer maddelere bakılmalı. Yeni anayasanın bize getirecekleri neler, bizden götürülecekleri neler? Anayasa hazırlanırken hangi kriterler üzerinde duruldu, neler referans alındı, kimler çalıştı, ilmi dayanakları nelerdi?
Ben tamamını okumadım, girişi yeterli oldu. Oldukça tanıdık, yıllardır süre gelen basmakalıp laflar.
BAŞLANGIÇ
Herkesin insan haysiyetinden kaynaklanan evrensel hak ve hürriyetlere sahip olduğu inancıyla hareket eden, her türlü ayrımcılığı reddeden, farklılıklarımızı kültürel zenginliğimizin kaynağı olarak gören bir eşitlik anlayışına sahip biz Türk Milleti; insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyetin kurum ve kurallarını düzenleyen bu Anayasayı, egemen irademizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemâl Atatürk’ün çağdaş uygarlık hedefi ile ebedî barış idealine olan bağlılığımızın ifadesi olarak kabul ve teyid ederiz.
İlgimi çeken bir 24. Madde var. Bu maddeyle başörtüsü sorunu çözülüyor gibi duruyor. Ancak maddenin ilgili alternatiflerine bakılırsa sorunun kısmen eğitim sektöründe çözüldüğü, kamu ve diğer alanlarda ise varlığını koruduğu görülecektir. Ardından gelen alternatif madde ise bu maddenin hükmünü düşürür nitelikte. Komedi içinde komedi.
Ambiyans şu; Devlet kişi hak ve hürriyetlerine saygılıdır. Ancak hiç kimse kendi hak ve hürriyetlerini belirleyecek kapasite ve beyin gelişmişliğine sahip olmadığından, devlet bu görevi de üstüne alarak halkının nasıl düşüneceğine, nasıl inanacağına ve nasıl yaşayacağına karar verir.
Yeni anayasa genel olarak özgürlükleri bol keseden dağıtır gibi dursa da her maddenin bir illa’sı var. İşin kötü tarafı müstesna(istisna edilen) açıkça ifade edilmiş değil. Yani şartlara göre boşluklar doldurulacak ve her seferinde ülkenin bölünmez bütünlüğü baz alınıp kişi hak ve hürriyetleri askıya alınacak. Herkes özgürdür, ancak bu herkesin kimler olduğuna devlet karar verir. Hoppala! Sen karar vereceksen ne anlamı var benim özgürlüğümün?
Bir de 33. Madde var ki evlere şenlik.”Ölüm cezası verilemez”miş. Suçları nasıl önlemeye çalışacaklar çok merak ediyorum. Ne yapalım bekleyip göreceğiz.
Daha fazla yorum yapmadan sizi ilgili maddelerle baş başa bırakıyorum.
Din ve inanç hürriyeti
Madde 24- (1) Herkes din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hak, tek başına veya topluca, alenen veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama ve bunları değiştirebilme hürriyetini de içerir.
(2) Kimse ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç, düşünce ve kanaatlerinden ve bunları değiştirmekten dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve farklı bir muameleye tâbi tutulamaz.
(3) İbadet ve dinî ayin ve törenler, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması amaçlarıyla sınırlanabilir.
Alternatif 1
(4) Devlet, eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken, eğitim ve öğretimin ana ve babanın dinî ve felsefî inançlarına göre yapılmasını isteme hakkına riayet eder. Din eğitim ve öğretimi, kişinin kendisinin, küçüklerin ise kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır. Devlet bu taleplerin gereğini yerine getirmekle yükümlüdür.
Alternatif 1
(5) Din ve inanç hürriyeti, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini din kurallarına dayandırmaya yönelik eylemler biçiminde kullanılamaz.