01.07.2009
Bundan önceki "Sömürü sermayesi ve değişim" yazımızda (15.06.2009), tekel sömürü sermayesinin asırlarca "şer" diye yaptıklarının zamanla nasıl "hayırlara" tebdil olduğunu yazdık. Bugün, bütün bu gelişmelere işte bu bakış penceresinden bakıldığında, nasıl ve ne gibi geniş değerlendirmeler yapılabileceği üzerinde duracağım.
Türk milletinin, Türk halkının değişmez ilkeleri vardır.
1) Türk halkı için ekonomik, siyasi, sosyal bağımsızlık ile din/inanç birinci derecede önemlidir. Türkler birilerine veya bir yerlere bağımlı olmak istemez, dine ve inançlara baskı yapılmasını istemez; böyle bir şeyi hayatları pahasına kabullenmez, 'Ya istiklâl ya ölüm!' derler. Herkes kendi dininde ve inancında serbest olmalıdır. Alevi ve Sünni, kendi inancına veya mezhebine baskı yapılmasını istemiyor. Türkler devletlerine bağımsızlık ve din için bağlıdırlar. Türk devleti İslâm'ı ve Müslümanları temsil eden bir devlettir. Dünya bunun için Türkiye'ye ve Türklere saygı duyuyor.
2) Türk milleti hiç kimseyle savaşmak istemiyor. Türkiye dış politikada devlet olarak 'yurtta sulh, cihanda sulh' anlayışını benimsemiştir. Herkesle iyi geçinmek Türklerin ana şiarıdır. Dünyayı korkutmak veya sömürmek için değil, onlara hizmet etmek için İslâmiyet'i benimsemiştir ve onu bu yönüyle de temsil etmektedir.
3) Türk halkı, toplulukların kendi hâlinde yaşamalarına izin verilmesini istiyor. Türkler, devletlerine sadakatte tam olmakla beraber; ben Kürdüm, ben Lazım, ben Çerkezim, ben Arnavutum diyene karışılmasını da istemiyor. Türk halkı bu yönüyle Osmanlı dönemi anlayışını benimsemektedir.
4) Türk halkının ekonomik anlayışına gelince; Türkler ne kapitalizmi, ne sosyalizmi, ne de diğer izm'leri istemiyor; "Adil Ekonomik Düzen" istiyor. Birilerine ve özellikle sömürü sermayesine "işçi" yani köle olmak değil, aksine "girişimci" olmak istiyor. Kapitalizme ve sosyalizme karşı liberal ekonomi istiyor.
İşte bütün bunları vadeden "Adil Düzen"dir, "Adil Ekonomik Düzen"dir. Türk milleti Erbakan'ın önderliğindeki "Millî Görüş Hareketi"ni kırk yıldır işte bunun için destekliyor. Bu hareket bu gerçekleri yalnız Türkiye'ye değil, bütün dünyaya öğretmiştir. Türk milleti bu yönüyle bir kere daha tarihî bir misyon ve görev ifa ediyor.
***
Çok partili döneme geçildikten sonra, özellikle 1970 sonrasında yapılan bütün seçimler, Tük halkının açıkça Millî Görüşü ve Adil Düzeni desteklediği ortaya çıkarmıştır.
Türk halkı, Millî Görüş Hareketi'ne karşı olan CHP'yi ve diğer partileri istemiyor, onları daima ikinci planda bırakıyor. CHP ve diğer bütün partiler, bu yalın gerçeği anlamalı, Millî Görüş'e ve Adil Düzen'e karşı çıkma siyasetini terk etmelidirler. Çünkü "Adil Düzen" sadece bir partinin ve Türk halkının değil, tüm insanlığın düzenidir.
İnsanlık, yaşadığı "zulüm" asırlarından sonra, "adalet"le geçireceği asırların özlem ve beklentisi içindedir. Geçen yüzyılda zulmü altında yoğun olarak yaşadığı (ve hâlen de yaşamakta olduğu) kapitalizm ve komünizm/sosyalizm düzenlerinden sonra, aynı zulümleri bitmemecesine yaşamak istemiyor. Alternatif bir çare ve çözüm arıyor.
Dünya ve insanlık, zulumattan aydınlığa ve adalete giden yolu arıyor...
***
Dünyanın döndüğü eksen, insanlığın yöneldiği yön belli olmuştur. Bu gidişata karşı çıkmak ve kafa tutmak kadar akılsızlık, ne olabilir. Kâinatı yaratan Allah, insanlığı muhtaç olduğu yöne yönlendirmiş bulunuyor. O, bilmiyor da, minnacık beyinleriyle kendileri mi biliyor. Onlar artık insanlığın aktığı bu mecraya karşı durma iddialarına son vermelidirler.
Sonuç olarak soruyorum: Bir halk oylamasına gitsek, yeryüzündeki yedi milyardan fazla insana sorsak, beş milyar insan oy kullansa, acaba yüzde kaç oyunuz olur?
İnsanlık seçimini yaptı. Bu seçim ve gidişat karşısında hiçbir beşeri güç duramaz.
Yorum:
Evet, Türk Milleti bunca özelliği ile Milli Görüş ve Adil Düzen’i istiyor olması sonucu doğru olmakla birlikte, Türk Milletini bu sonuca siyasi partiler ve iktidarlar değil yine kendi çaba ve girişimleri götürecektir. Tüm yeni sistemler tepeden inme değil ancak halk hareketi olmuş ve sonuca ulaştırmıştır. Aksi bir örnek mevcut değildir.
Siyasi partilerin vazifesi sadece halka ne yapacağını tebliğ edip yol göstermek ve uygulama imkanı sağlamaktır. Bundan öteye geçip yeni sistemi uygulama gücüne sahip değillerdir. Çünkü iktidar makamı sonuç itibarıyla mevcut şartlar ve sistem içerisinde oraya gelmiştir ve yine o sistem içerisinde hareket etmek zorundadır. Her ne kadar niyet ve hedefler yeni sistem vaadi içerse de bu sonuç değişmemektedir.
Bu bağlamda Adil Düzen’i ancak yukarıda sayılan özellikleri sebebiyle Türk Milleti’nin bizzat kendisinin getirebileceğini anlaması gerekir. Bunu anlatacak olanda siyasi partilerdir. Beni iktidara getirin dertleriniz bitsin sözleri artık kimseyi inandıramamaktadır. Türk Milleti üç aşağı beş yukarı aynı icraatları gerçekleştiren yeteri kadar iktidar ve partiyi denemiş ve neticeyi görmüştür. Önümüzdeki dönemde bu durumun farkına varabilenlerin başarıya ulaşabileceği kanaatindeyim.