Yenilebilir Şilt
1224 Okunma, 0 Yorum
Ahmet Turan Alkan - Zaman
Emine Hocaoğlu

"Lüzumsuz şeyler tarihi" üzerinde uzmanlaşan meslektaşlarımız, mutlaka bu icadın ne zaman, nerede, niçin ve kimin tarafından ortaya konulduğunu yazmışlardır; doğrusu çok merak ediyorum fakat bugünlerde tembelliğim tuttuğu için bu "lüzumlu" bilgiyi araştırmak içimden gelmedi.

O yüzden tahminen söylüyorum, bunu icad eden kişi, herhalde, "günün birinde bu icadımın girmediği hiçbir ev kalmasın ve herkeste bu icadımdan en az bir tane olsun" şeklinde bir bedduada bulunmuş olsa gerektir.

Bilmiyorum, fakat tahmin ediyorum; usta gazeteci ve yazarlar böyle yaparlar; tahmin ederler ve yanılmazlar; acemiler ise (bkz. Araştırmacı gazeteciler) pek çok emek ve zahmet sarfıyla araştırır, bulur ve mutlu olurlar fakat iş işten geçmiş olur.

"Ama benim bugüne kadar hiç şildim olmadı; bizim evde hiç şilt yok; nasıl usta yazarlıkmış bu böyle!.." diye mırın-kırın etmeyiniz efendim, duyuyorum, farkında değilim zannetmeyiniz. İşte ben, esasen tam olarak sizler için yürek tüketiyorum zaten burada:

Biz vaktiyle şiltlendik, sizler de şiltlenmeyesiniz diye!

Yok, ille de "ben de şilt isterim efendim, dâr-ı dünyada bir şilt mürüvveti de ben göreyim" diyorsanız, birazcık sabredeceksiniz; mutlaka sizin de bir şildiniz olacak, neredeyse garanti bile edebilirim.

Yalnız şuracıkta geliniz kısa bir sözleşme yapalım: Şilt imalâtı ve ticaretiyle geçinenler kızıp alınmayacaklar; vaktiyle şu fakire şilt veren kişi ve kurumlar da alınganlık göstermeyecekler. Meseleyi şahsi veya sektörel bazda değil (bkz. İşadamı Türkçesi!), tamamen bir sosyal fenomen olarak ele alıyor ve irdeliyorum (Bkz. Akademik Türkçe)!

*

Şilt ne demek; bir hadiseyi hatırlatması maksadıyla düzenlenmiş, yazısı kolay silinmeyen ve çıkmayan tarzda yazılmış veya kazılmış ve belge niteliği kazanmış bir plaket (İngilizcesi "plate" veya "shield" olabilir). Yakın zamanlara kadar devlet hizmetlerinde şilt alınıp verilmesi âdeti yoktu; bunun yerine madalya, nişan, berat gibi daha pratik keşifler yapılmıştı. Bunlardan değersiz olanlarına antikacılarda hâlâ rastlamanız mümkün ve muhtemeldir.

Önceleri şilt mühim hadise ve günlerin hâtırası yaşasın, yaşatılsın diye alınıp verilen bir şeydi ve neredeyse resmî bir ağırlığı vardı; herkeste bulunmazdı, az olduğu için değerliydi ve "torunlarım dedeleriyle iftihar etsinler" diye özene bezene saklanırdı. Sonraları demokrasiye geçtikten sonra isteyen herkesin, dilediği herkese şilt verebilmesi için herhangi bir kanunî engel bulunmadığı farkedildi vee güümmmm!

Bu tam bir yıkım oldu ve grafik işiyle uğraşan firmalar, hemen birkaç makine ve usta daha tedarik ederek çevredeki resmî daire ve firmaların taleplerine cevap vermek üzere çoktan seçmeli şilt imâlatı işine yöneldiler. Artık isteyen herkes, mâkul fiyatlar dairesinde birbirine şilt takdim edebiliyor.

Resmî kurumların çoğunun girişinde bu gibi şiltlerin sergilendiği camekânlı dolaplar görürüz; makam odalarında ise mutlaka bu dolaplardan en az bir tane vardır. Hepsi aynı anda sığmayacağı için önemli olanları alıkonulup, diğerleri depoya kaldırılmış olabilir.

Bazı kuruluşlar açısından şilt, o kadar sürüm hızı yüksek ve kullanışlı bir sarf malzemesi haline gelmiş ki, şiltçiye önceden bolca yaptırılıp ihtiyaç anında ilgili kişinin adını ilave ettirmek suretiyle tedâvüle sürülebildiği anlaşılıyor. Mesela, önceden haber vermeksizin bir dostunuzu ziyarete gidiyorsunuz; iki çay içip sohbet ettikten sonra ayrılacağınız anda, "A bir dakika, bir şildimi almazsan darılırım; ölümü öp ama!" diye koltuğunuza kadife bir kutu sıkıştırıveriyorlar ve o anda nerden çıktığını anlayamadığım bir fotoğrafçı deklanşöre basıyor, "Gülümseyin lütfen, bu tarafa bakacaksınız, çekiyoo-ruum!"

Şilt takdim ederken mutlaka yapılması gereken hareket, fotoğraf çektirmektir diye düşünüyorum; fotoğraf çektirmeden verilip-alınan bir şilt, çalgısız düğün gibi bir şey olurdu herhalde.

*

Naçiz kanaatimi ifade ediyorum; şilde karşıyım. Niçin diyeceksiniz? Sebebi basit! Bana göre şilt, "uzun süre saklansın, ebedîleşsin, nâmı yürüsün" düşüncesiyle dayanıklı malzemeden yapılıyor ve sanki biz, dünyaya kazık çakmak, ebedîleşmek, yaşadıkça yaşamak istiyormuşuz gibi bir mânâya geliyor. Halbuki bu dünya yalan bir dünyadır ve hepimiz konup göçücüyüz. Biz öldükten sonra geriye bir at arabası dolusu şilt kalmış ne mânâ ifade eder?

Ben şahsen yapıcı bir yazarım; yıkarken, yeninin nasıl olması gerektiğini de gösteriyorum; nitekim buyrunuz! Efendim, bu şiltler dayanıklı değil, dayanıksız, hatta çürüyebilir, küflenebilir ve bozulabilir malzemeden imâl edilmelidir ki insana şu dünya üzerinde ne kadar geçici bir varlık olduğunu hatırlatabilsin!

Anladınız; ben de onu söylemek üzereydim zaten: Alüminyumdan, çelikten, kristal ağır camdan şilt yapacağınıza ey plaket üstadları, meselâ çörekten, pastadan, hatta ekmekten hâtıra şiltleri tasarlamalısınız! Düşünün, yarım metre çapında iri ve nar gibi kızarmış bir Trabzon ekmeğinin bir kenarında şöyle bir söz iliştirilmiş: "Falanca kardeşimize, feşmekan tarihte belediyemizi ziyaret ettiği için başkanımızın takdir ve teşekkür duygularıyla!" Altında küçük bir not: Lütfen buzlukta saklayınız ve bir hafta zarfında tüketiniz!

Mis vallahi mis, kokusu yazarken burnuma geldi; irice bir dilim kesip üzerine tereyağı süreceksiniz...

Veya şilt şeklinde tasarlanmış bir pasta; o olmadı bir tepsi baklava şeklinde tasarlanmış bir şilt; o da olmadı bir kilo gül lokumu, o da olmadı yarım kilo leblebi!

Fakat asla şimdikilerden bir şilt değil!

Emin olunuz ki, sayın şilt takdim edici kişi ve kuruluşlar, yenilebilir bir şilt, alıcının kalbinde sizin lehinizde yeni yeni muhabbet ve hafıza menfezleri açacak ve yıllar boyunca hatırlanmanızı garanti edecektir. Bir kahveninki kırk seneyse, yenilebilir şildin hatırını artık tahayyül ediniz.

*

"Olmaz" diyorsunuz değil mi; buradan görüyorum ben efendim, görüyorum. Pekâlâ, o zaman şu şiltleri iyice ufaltmaya ne dersiniz; ufak ama şık objeler haline getiriniz bu şilt denen şeyi. Ne bileyim kâğıt ağırlığı şeklinde tasarlayınız, madalyon yapınız, anahtarlık yapınız ama kocamaaan tabakları kocamaaan kadife kutuların içine koyup hatırlı misafirleriniz tam da giderken, "Almazsan ölümü öp" diye koltuğuna sıkıştırmaya kalkışmayınız.

Atsanız atılmıyor (hatırınız var) satsanız satılmıyor (para etmiyor), saklasanız saklanmıyor (yer yok yer; kitaplara bile yer kalmadı evlerimizde); ee, n'aapacağız biz bu plaketleri?

*

Tamam, birbirimizi anladık; size iki yıl daha müsaade ediyorum; bu süre zarfında ev hanımları haftalık "gün" toplantılarında birbirlerine şilt takdim etsinler, berberler, marketler de müşterilerine şilt versin fakat bu esnada şilt sektörüne yatırım yapan firmalar çaktırmadan işkolu değiştirmek için gerekli altyapı hazırlıklarını tamamlasınlar.

Bu güzel âdete bir son verelim artık. Yetti arkadaş, buramıza geldi.

Lütfen yani!

Yorum: Evet ben de yazarın bu fikrinize katılıyorum. Dediğiniz gibi küçük ve işlevi olan bir şeyler verilmesine taraftarım.

 

 

Emine Hocaoğlu






Sayı: 1 | Tarih: 15.06.2009
Ertuğrul Özkök
İranlı kadınlar ne güzelmiş
1336 Okunma
Süleyman Akdemir
Mahir Kaynak
Rakamların büyüsü
1273 Okunma
Süleyman Karagülle
Ahmet Turan Alkan
Yenilebilir Şilt
1224 Okunma
Emine Hocaoğlu
Yılmaz Özdil
Sınav formunuzu yatır’dınız mı?
1177 Okunma
Leyla Okta
Reşat Nuri Erol
Sömürü Sermayesi ve Değişim
1172 Okunma
Zübeyir Erol
Ahmet Hakan
Dindarlar Neden Medya Yapamaz
1134 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ahmet Altan
GENERALLER
1075 Okunma
Özer Ataç
Ruşen Çakır
AKP Yapısal Sorunlarını Çözemiyor
1070 Okunma
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Fantezi
1064 Okunma
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Asıl Kölelik Şehevî Çıplaklıktır
1056 Okunma
Emine Hocaoğlu
Reşat Nuri Erol
Vergi+Faiz+Benzin!!! Ve ZAM+ZAM+ZAM!!!
1049 Okunma
Ilker Ardic
Cengiz Çandar
İran’ı izliyoruz nefesimizi tutarak...
1032 Okunma
Ekrem Fildişi
Ahmet Altan
ŞAŞIRDINIZ DEMEK
1030 Okunma
Özer Ataç


© 2024 - Akevler