İslâmcılık…
İslâmcılık üç haftadan beri yine gündemde, birkaç yazar Mümtazer Türköne’nin açtığı ve Ali Bulaç’ın ilerlediği yolda “tartışmaya” devam ediyor… Oysa “İslâmcılık” ilim ve amel, teori ve pratik olarak kendimizi bildik bileli “bizim” gündemimizden hiç düşmedi, bundan sonra da hiç düşmeyecek… Malum olduğu üzere bu köşe, adından (Adil Ekonomik Düzen) da anlaşılacağı üzere, Türkiye’de bunu açıkça deklare eden bildiğimiz kadarıyla yegane köşe değil mi?.. Nitekim son bir-iki hafta veya son bir-iki aydır ya da başından beri yazdığımız yazılarımızın sadece başlıklarına bakılması bile bunun böyle olduğunu gösterecektir…
Demek ki neymiş? Birileri zaman zaman “İSLÂMCILIK” diye bir tartışmayı başlatır ve sadece birkaç gün sürdürür; birileri de adeta o diğerlerinin görevlerini de farzı kifaye mertebesine indirgercesine ömür boyu bu mücahedelerini “iman/ilim ve amel, teori ve pratik” olarak sürdürür… Bu arada “AMEL” dememizin yanında “İMAN” da dememiz dikkatinizi çektiyse, o zaman meselenin daha iyi anlaşılması için bu köşede yazılan bundan hemen önceki “Ellezîne Yü’minûne Bi’l-GAYBİ” yazımızın dikkatlice okunmasını tavsiye ederiz… Elbette bu son yazı silsilemizin ilk yazıları olan “Neleri var ki iman etmiyorlar?!.” ve “İmansızlıkları devam ediyor…” başlıklı yazılarımızdan itibaren okunursa mesele iyice vuzuha kavuşacaktır… Evet, “Ellezîne YÜ’MİNÛNE Bi’l-GAYBİ…” Aslında “TARTIŞMA” burada bitmiştir, “GAYBA İMAN”da noktalanmıştır. NOKTA.
Biz yine de devam edelim ve tartışmayı sürdürenlerin bir kısmının sadece bugün yani bu yazının kaleme alındığı gün (08.08.2012) dediklerine bazı örneklerle bakalım…
“İslamcılığı siyasi ve sosyolojik plandan çok daha fazla kültürün kurucu unsurları, araçları üzerinden yorumlama, çözümleme, değerlendirme ehliyetine sahip olanlar ancak öz-eleştiriye ve yeniden yapılandırma şansına sahip olabilirler. Diğer bir söyleyişle adalet, rejim, metafizik, iktisat, bilim, dil, mimari, müzik, resim, şiir, nesir sanatları, sinema, eğitim vb. konuları doğrudan Din'in ve hayatın içinden etik, estetik ve pratik planda İslamcı bir bağlanmayla 'yeniden' okuma kabiliyetine sahip olanların düşüncelerinin söz konusu tartışmada bir karşılığı vardır.” (Ömer Lekesiz, Yeni Şafak gazetesi)
“Ne var ki bu gerilimin iki kanadı arasında tam bir simetri bulunmaz. İslamcılık bir ideolojidir ama sekülerleşme değil... İslamcılık hayatın nasıl yaşanması, toplumsal ve idari yapının nasıl olması gerektiğini 'bilir' ve bunu gerçekleştirmeye çalışır. Geçenlerde Ali Bulaç'ın verdiği tanımdan gidersek "İslamcılık, İslam'ın ana referans kaynaklarından hareketle 'yeni' bir insan, toplum, siyaset/devlet ve dünya tasavvurunu, buna bağlı yeni bir sosyal örgütlenme modelini ve evrensel anlamda İslam Birliği'ni hedefleyen entelektüel, ahlaki, toplumsal, ekonomik, politik ve devletler arası harekettir." Bu tanım, İslamcılığın tarihsel ve konjonktürel olduğunun altını çizmiş oluyor. Ortada tasvip edilmeyen bir Müslüman, yanlış bulunan bir toplumsal örgütlenme ve kabul edilmek istenmeyen devlet yapıları var. İslamcılık, bunun aşağıdan yukarıya ve yukardan aşağıya toptan değişimini öngörüyor ve bunun İslam'ın ana referans kaynaklarından hareketle yapılacağını ifade ediyor.” (Etyen Mahçupyan, Seküler İslamcılık, Zaman gazetesi)
“Ali İzzetbegoviç, “Doğu/Batı Arasında İslam” adlı eserinde “Bu kitap…, doğrusu aranırsa İslam’ı bugünkü neslin konuştuğu ve anladığı dile “tercüme” teşebbüsüdür...” der...“İslam’ı bugünkü neslin anlayıp konuştuğu dile tercüme” gailesinin üzerinde durmakta fayda var. Benzeri refleks Mehmet Akif’in “asrın idrakine söyletmeli İslam’ı” çıkışında da var. Veya günümüz düşünürlerinden Dr. Ali Allawi’nin “İslam Uygarlığının Buhranı” adlı kitabında; dokusu zedelenmiş, işgal veya dikta rejimlerine mahkûm olmuş, bilimsel devinimini yitirmiş, yoksulluğa mahkûm, yaratıcılığın çöktüğü bir düzeyde, “İslam Devleti Bundan Sonra Nereye Gider” sorusu da aynı minvaldedir.” / Okuyucularımdan sıkça aldığım bir eleştiriye cevap vererek meseleyi hafifleteyim; “Niçin Müslümanım demekle yetinmiyorsunuz da İslamcı gibi bir laf çıkarıyorsunuz?” deniyor. 1996’da katıldığım Uluslararası Diyaloglar Enstitüsü’nün Hollanda ve Ürdün’deki oturumlarında ben de benzeri itirazlar getirince, Margot Bedran işi şöyle kolaylaştırmıştı; “Sizin Demirel’iniz de Müslüman’dır örneğin, ama onun Erbakan’la bir farkı var, bunu ayırt etmek için böyle şeyler söylüyoruz...” (Şimdi, kim İslamcı değil?, Sibel Eraslan, Star gazetesi)
Evet, “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” diyen “İSLÂMCI ERBAKAN” herkesten farklıydı.