Hocaların Hocası Ali Yakup Cenkçiler Hoca - 4
“Hocaların Hocası” unvanını en çok hak eden Ali Yakup Hocamızı anarken aslında Süleyman Karagülle Hocam ile Necmettin Erbakan hocamı da anıyorum…
Nasıl ve neden?
Geçen gün vefat eden elli yıllık Hocam Süleyman Karagülle, vefat etmeden birkaç gün öncesinden itibaren hastanedeydi ve ben çaresizce sadece dua edebiliyordum ama O’nu bir şekilde yazıyla da anmam gerekiyordu…
Kanaatimce, Süleyman Karagülle Hocam benzeri bir âlim olan Ali Yakup Cenkçiler Hocamızı anarken aslında Süleyman Hocamı da anmaya başlamış olduk… Ali Yakup Hoca’nın Necmettin Erbakan Hocam ile olan ilgisini ise gelecek yazıda yazacağım…
***
Hocaların Hocası Ali Yakup Hocamızın hayatının tek cümleyle özü şöyle: Ali Yakup Hoca, 1913 yılında Kosova eyaletinin Gilan kasabasında başlayan 75 yıllık ömrünün 23 yılı Balkanlar’da, 21 yılı Mısır’da, geri kalan 31 yılı da Türkiye’de geçmiştir.
Birinci yazımızda dedik ki: “Hocaların Hocası” Ali Yakup Cenkçiler Hocamız Mayıs ayı sonlarında vefat ettiğine göre; bu haftaya “Hocaların Hocası Ali Yakup Hocayı Anma Haftası” diyelim… Böyle dedikten sonra da onu anmaya başlayalım ve bu anmayı da bu sefer Mustafa Atalar’ın “Hocamla Yıllarım / Ali Yakup Cenkciler’in İlim ve Fikir Dünyası” başlıklı kitaplarının birinci cildinde yazdıklarından yararlanarak yapalım…
Kaldığımız yerden devam edelim…
Mustafa Atalar, “GİRİŞ” bölümünde “BU KİTABIN HİKÂYESİ” deyip yazmış.
“Her şeyin bir hikâyesi olduğu gibi, bu kitabın da bir hikâyesi var...
Bilinçli bir okuyucu, kafasında oluşabilecek; ‘Acaba bu kitap niçin yazıldı?’, ‘Kim için yazıldı?’, ‘İçinde ne var?’, ‘Yazılmasa olmaz mıydı?’ ve bunun gibi sorulara cevap bulmak ister. Eline aldığı kitabın okunmaya ve zaman ayırmaya değer olup olmadığı konusunda okuyucuya yardımcı olmak üzere kitaba hikâyesiyle başlanmıştır.
Ali Yakup Cenkciler Hoca, bu milletin ve ümmetin yirminci asırda yetiştirebildiği, daha doğrusu kendi kendisini yetiştirmiş, hezarfen denebilecek kadar fazla alanda uzmanlaşmış zirve, ilim, fikir, kültür, sanat, hikmet, hizmet, aksiyon adamlarımızdan, adı sanı pek duyulmamış gizli ve meçhul kahramanlarından biriydi.
O, bütün ömrünü ve mesaisini adam yetiştirmeye teksif etmiş, gece gündüz durmadan dinlenmeden hep okumuş ve okutmuş, araştırmış, incelemiş, çok üretken bir dimağ sahibiydi. Hiç kitap yazmamış, ardında telif eser bırakmamıştı. Ama O, çok değerli kitaplar yazan, yazabilecek, her biri mesleğinde dikkate değer bir yer edinmiş, sayısız ilim, fikir ve kalem ehli, çok kaliteli, üstün nitelikli insanlarımızın yetişmesinde çok önemli katkıları olmuş ve emeği geçmiş biriydi. Benim de sebebi hidayetim ve velinimetimdi. Yolumun onunla kesişmesi hayatımın en önemli olayı, tam bir dönüm noktasıydı.
Ali Yakup Hocamı, daha oniki onüç yaşlarımda, İmam-Hatip Okulu orta kısım öğrencisi iken tanıdım. O’nu masum bir çocuğun bakışı, görüşü, safiyeti ile tanıyabilme, dikkatiyle izleme bahtiyarlığına eriştim.
O’nunla aramızda önce hoca-talebe ilişkisi şeklinde başlayan, daha sonra baba-oğul münasebetini de geçen aşağı yukarı on yedi, onsekiz yıllık uzun süreli bir yakınlığımız oluştu. Bu süre zarfında kendisine karşı duyduğum sevgi, saygı ve hayranlık hiç azalmadı, sürekli arttı. Bu arada kendisinden çok şeyler okudum, öğrendim, duydum, dinledim.
O, benim için, bana özel onbeş yirmi yıl devam edecek bir eğitim programı hazırlamıştı. Ancak ben, liseden sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanıp Ankara’nın yolunu tutmak zorunda kalınca, bütün planlarımız altüst oldu, eğitim programımız akim kaldı. Aramıza uzun mesafeler girmesine rağmen, yine de aramızdaki ilişkiler, yazışma ve görüşmelerimiz, kesilmedi, onun vefatına kadar da devam etti.”
(Necmettin Erbakan Hocam ile gerçekleşen çok önemli bir anı ile devam edeceğiz…)