Kur’an Nizamı açısından Millî Görüş Hareketi-4
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devem edelim…
Hz. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, anayasaya bağlılık esasında çoğulcu hukuk düzenini ortaya koymuştur. Peygamberimiz devlet başkanı olarak insanı ve toplumu ilgilendiren her alanda yeni düzenlemeler getirmiştir. İslâm toplum düzeninin Medine Anayasası ile inşasında insanların soy-kabile birliği yerine, inanç ve sistem merkezli olarak bir araya getirilmesi ve bu esasa dayalı bir “ümmet” oluşturulması hedeflenmiştir.
Hz. Peygamberimiz (aleyhisselam) Medine’de mevcut kabilelerle hoşgörü içinde birlikte yaşayabilecekleri bir devleti kurmakla, adaletin eşit bir şekilde uygulanmasını, hak ve hürriyetlerin teminat altına alınmasını hedeflemiştir. Sınıfa dayalı üstünlükler ve ayrıcalıkların kaldırılması yönünde adımlar atılmıştır. Hicreti takip eden on yıllık bir mücadele dönemi sonrası sadece Hicaz bölgesi değil, hemen hemen bütün Arabistan Yarımadası’nın Hz. Peygamber’in önderliğinde Medine merkez olmak üzere gelişen siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel değişimi söz konusudur. Bu değişim, dalga dalda bütün Arap coğrafyasına yayılmıştır.
İlk İslam Medine Dönemi Yönetim Anlayışı ve Peygamberimizin Uygulamaları Üzerinden Mevcut Durum ve Millî Görüş Hareketi’nin Yorumlanmasına devam ediyoruz.
Önceki sunumumuzda “din/deyn/düzen” kelimesinin tanımını, geçtiği birkaç ayet üzerinden yapmaya çalışmıştık. Birinci olarak “din/düzen” kelimesine Adil İnsanlık Düzeni, Adil Devlet Düzeni, anayasal düzen; ikinci olarak da “din/düzen” kelimesine inanç, ilim, iktisadi, hukuki dayanışma ortaklıklarının sözleşmelerinde yer alan uyulması gereken kuralları ihtiva eden düzen olarak mana vermiştik. Bu iki tanıma örnek olarak verdiğimiz ayetlerden üç tanesini bu sunuma da alarak “din/düzen” kelimesi üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Arkasından Kur’an’da geçen “maruf, münker, ümmet, mümin, müslim, veli” kelimeleri üzerinden, İslam açısından anayasal düzenin ne anlama geldiğini anlamaya çalışacağız.
“Fitne kalmayıncaya, dinin/düzenin (adil insanlık düzeni, adil devlet düzeni, anayasal düzen) hepsi Allah’ın (topluluğun) oluncaya kadar (zalimler ile) çarpışın. Şayet (zulüm ve fitneden) vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah yaptıklarını görendir.” (Enfal Suresi 39)
“… Sizin dininiz/düzeniniz (inanç, ilim, iktisadi, hukuki dayanışma ortaklıklarının sözleşmelerinde belirlenmiş olan düzen) size, benim dinim/düzenim.” (Kâfirûn Suresi 6)
“Din (inanç, ilim, iktisadi, hukuki dayanışma ortaklıklarının sözleşmelerinde belirlenmiş olan düzende zorlama (baskı) yoktur…” (Bakara Suresi 256. ayet)
“Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’a sarılanlar ve Allah için dinlerine (müminlerin kendi dayanışma ortaklığı sözleşmelerine göre uymaları gereken düzenlerine) samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir.” (Nisa Suresi 145. Ayet)
Yine geçen sunumumuzda Medine Devlet Anayasasında yer alan temel esasların insan haklarına dayalı olarak kurumsallaşmaya imkân verdiğini belirtmiştik. Adil İnsanlık Düzeninin oluşturulabilmesinin, Adil Bir Devlet Düzeninin oluşturulabilmesine bağlı olduğunu belirtmiştik. Aynı şekilde dört ana kuruma yani hayatın dört ana alanına ait dayanışma ortaklıklarının (inanç, iktisat, hukuk ve ilim) sizin düzeniniz size, bizim düzenimiz bize diyebilecek bir özgürlük alanı içinde işlevlerini yürütebilmesi için ilmî, ahlâkî, iktisadî, idarî açıdan da temel esasları olan bir devlet düzenine ihtiyaç olduğunu belirtmiştik.
“Din/deyn/düzen” tanımlarını ve kavramlarını biraz daha açarak devam edelim…
Birinci olarak tanımladığımız “Adil İnsanlık Düzeni” bütün insanları ve devletleri bağlayıcı olan, onların tamamının öncelikli olarak uzlaşma ile; uzlaşı olmaz ise İslam/Silm/Barış Birliği organizasyonunun yaptırımı ile kabul etmesi gereken kuralları ihtiva eden düzendir. Maruf ve münkerin ne olduğunu belirten kurallardır. Bu genel düzene tabi olanların tamamı ümmetten sayılır yani dört sosyal kurumlu dayanışma ortaklıkları ile yönetime dahil olarak, hakem kararlarına uyarak ve vergi ödeyerek almış olurlar. (Devamı var…)