Kur’an ayında Kur’an’ın rehberliğinde-3
İnsanlar başlangıçta yaz kış meyve veren bahçelerde yaratıldılar. Ailece meyve topluyor ve yaşıyorlardı. Binlerce yıllık bir yürüyüşten sonra bugün artık meyve toplayarak yaşayan aile yeryüzünde yok gibi bir şeydir. Bugün tüm insanlık tek bir topluluk olmuş. İnsanlar günümüzde geçmişte yani kendilerinden önceki tüm insanların ürettiklerini tüketerek yaşıyorlar, buna karşılık kendileri de gelecek zamanlarda gelecek nesillerin kullanacaklarını üretiyorlar. Yani artık “birlikte üretme” vardır, sonra “birlikte üretilenleri bölüşme ve tüketme” vardır. Bunun için iki türlü yapılanmaya gerek vardır.
Birincisi insanlar örgütlenmelidir.
On aile birleşir bir “aşiret/ocak” olur.
Yüz aşiret/ocak birleşir bir “kabile/bucak” olur.
Yüz kabile/bucak birleşir bir “şa’b/il/vilayet” olur.
Yüz şa’b/il/vilayet birleşir bir “kavim/devlet” olur.
Yüz kadar kavim/devlet de “tüm insanlığı” oluşturur.
Bu kuruluşların her birinde “ilmî, dinî, meslekî ve siyası dayanışma ortaklıkları” yani “örgütlenmeleri” vardır. Bu yapılanma insanlar için bir tür genel sigortadır.
İşte böyle “dayanışma ortaklıklarını” oluşturup siyasi yönetimleri oluşturarak iç ve dış güvenliklerini sağlayan topluluklar “iman etmiş olan topluluklar”dır. İnsanlar şeriat içinde özgürlüklerini bu suretle elde ederler, sıkıntısız hayatı böylece yaşarlar. Dayanışma ortaklıkları demek sıkıntının ortaklar arasında paylaşılması demektir.
Bir de kişinin ürettiğini tüm insanlığın yararına sunması gerekmektedir. Yani insanların birbirlerinin yaptıklarını değerlendirmeleri gerekir. İşte bu salihat-ı amel etmedir. Bu da “karşılıklı para sistemi mal senetleri” ile sağlanır. İşbölümü ancak bu şekilde gerçekleşir. Mal azaldığı zaman fiyat yükselir, üreticiler onu üretirler. Mal çok olduğu zaman fiyat düşer, o zaman da halk onu tüketir. Kur’an’ın bildirdiğine göre “dengeyi ikame ediniz” emrine uyarak arz ve talep kanunlarını çalıştırmamız gerekmektedir. Demek ki salihatın ameli ancak arz ve talep kanunlarının çalıştırılması ile mümkündür.
Bir örnek verelim. Devlet piyasaya tahvil satarsa piyasadan para çekilmiş olur, fiyatlar düşer ama vadesi gelince bir taraftan parayı piyasaya sürer diğer taraftan faizini da vermiş olur. Böylece fiyatlar birden fırlar. İşte bu olay memnu olaydır. “Adil Düzen” ekonomisinde böyle sonradan aksi tesir yapan bir işlem meşru değildir. Faiz bunun için haramdır.
Bugün yani çağımız dünyasında “dayanışma ortaklıkları” yok olmuştur. Onların yerine “siyasi partiler” oluşmuş, “meslek odaları” oluşmuş, “sendikalar” oluşmuş, daha başka yapılanmalar oluşmuş; bunların çoğu sömürü araçlarına dönüşmüş, halka bir yararları yok.
“Adil (Ekonomik) Düzen”de “bilgisizlikten” doğan zararları “İLMΔ, “beceriksizlikten” doğan zararları “MESLEKΔ, “ihmalden” doğan zararları “DİNΔ ve “kasten” irat edilen zararları “SİYASÎ dayanışma ortaklıkları” tazmin eder yani öder.
İşte, “iman etmiş olan kimseler” demek, böyle “dayanışma” içinde olanlar demektir.
Kur’an’ın “salihatı amel etme” demesi; kuracakları kooperatiflerin çıkaracağı Altın Parası (işletme senetleri), Toprak Parası (hisse senetleri), Demir Parası (mal senetleri), Buğday Parası (selem senetleri) ile oluşan “arz talep dengeleri” sayesinde işbölümü içinde tüm insanlığın amel-i salihat içinde olması demektir. İşte, biz amel-i salihatı gerçekleştirmek için diğer âyetlere de dayanarak çıkardığımız senetler sistemiyle dengeyi kurmuş oluyoruz.
“Adil (Ekonomik) Düzen”in temeli üretimi tüketimle tamamlamaktır. Tek başına üretim bir şey değildir. Tüketim yapılınca üretim de yapılmış olur. Brezilya’da kahve üretirler, piyasada fiyatı düşmesin diye bir kısmını denize dökerler. Grev ve lokavt hep üretimi durdurmak içindir. Demek ki bugünkü ekonomi memnun ekonomidir. Yasaklarla doldurulmuş, faiz ve israf üzerine dayanan bir ekonomi vardır.
“Neleri var ki iman etmiyorlar?!.” yazımızdan yani yedi yazıdan beri, Kur’an’ın rehberliğinde “Adil (Ekonomik) Düzen”i getirecek mü’minlerin ekonomik düzenini anlattık.